Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Cumartesi, Eylül 27, 2008

BANA HER GÜN OLAN BAYRAM SİZLERE KUTLU OLSUN

Şööle böle derken, ramazanı da bitirdik. Sezon da bitti gibi. Tatil yerlerinin son beklentileri bayram tatili. Hazır 9 günlük uzuuun tatil var ya! Millet yine yollara döküldü. Umarım sıfır kazalı tatil olur.

Nerde o eski bayramlar? Diye ajitasyon yapmayacağım. Hangi değerler değişmedi ki! Bayram anlayışı da aynı kalsın. Kendimden biliyorum. Evimde yalnızım. Sevdiklerim uzakta. Ne bayram için özel yemek, ne tatlı, nede özel temizlik yapıyorum. Her günden farkı kalmadı.

Sadece bayramda uzaktakilerin kutlamasını telefonla yapabiliyorum. O da kısa oluyor. Malum para meselesi. Sakın şimdi cimri diye kızmayın. 12 ayda görüştüğün insanlarla 1-2 güne sığdırıp konuşunca, göçmece oluyorsun. Yalan mı? Bu konuya döncem.

Şimdi konserimizi yazayım. 24- Eylüldeki Z. Müren’in ölüm yıldönümü ( vay beee! 12 yıl olmuş. Doğanla ölenlere ne çabuk günler, aylar, yıllar geçiyor.) münasebetiyle kalede o’nun şarkılarından oluşan repertuarla konseri yaptık.

Misafir sanatçı Münip Utandı ile kızı vardı. Şahsi görüşüm olaraktan. Son zamanlardaki müzik kakafonisinin azıttığı dönemin en düzgün okuyan harika sesi baba kız. O Münip Bey bütün makamları en zorundan kolayına kadar nasıl rahat okuyor. Bayıldığım ses. Meraklılarına tavsiye ederim. Dinlesinler hak verecekler.

Bu konserdeki kalabalığı sadece seneler evvel rahmetli Z.Müren’in verdiği konserlerde görmüştüm.

Çok kısa olan sürede (sadece 5 çalışma yapabildik.) bütün konser şarkılarını çalıştık. Veeeeeeee! Konser günü sahneye çıktığımızda şahsım olaraktan çok değişik duygular içindeydim.

Zeki Müren’i çok yakından tanımak. Onun dostu olmak. Kızımın “dayı” dediği harika insanla aynı kale sahnesini adımlamak. Hala alışmış değilim. Biz onu huşuu! İçinde orda dinlerdik. Sinek uçsa sesi duyulurdu. Bodrum festivali demek, O demekti. Görülmemiş izdiham. Görülmemiş ilgi. Görülmemiş müzik ziyafetiydi.

Aradan geçen yıllar boyu kalede çoook konserler verdik. DE O’ nun özel günlerinde verdiklerimiz beni derin etkiliyor.

Bu konserde de önce aynı kalabalığı gördüm. Aynı sessizlikle dinlemeyi gördüm. Aynı saygıyı gördüm. Bu seferki konser bambaşkaydı bence onun ruhu da bizimleydi. Gökyüzünden hep şarkılara eşlik ediyordu. Alkışı alınca o nazik reveransını yapıyordu. ilk şarkıdan itibaren sanki o söylüyormuş DA, bizler ona koro olarak vokal yapıyormuşuz gibi duyguya kapıldım.



Neyse efendim! Canım benimlerim. Öyle duygu yüklüydüm. Hele “şimdi uzaklardasın. Gönül hicranla doldu” şarkısına başladık. Vallahi de billahi de kaledeki belki 2000, belki 3000 kişi aynı anda nasıl söylemeye başladı. Bizler susma noktasındaydık. Başımı göğe kaldırdım. 1 yıldız parlayıp sönüp sanki göz kırpıyordu. O an koptum. Ağlıyorum. Ulen sahnedeyim. Sürüyle makyaj yapmışım. Boyalarım akacak. Suratım maymuna dönecek. Nasıl etsem de seyirciye belli etmesem savaşıyla iyice gerildim. Ama bir 10 dakika ayaklarım yerden kesilmişti. Yer, zaman, mekan mevhumunu kaybetmiştim. Ne zaman alkış koptu kendime geldim.

Sonrasında konuştuğumuz insanların tümü o şarkıda aynı şeyleri hissettiğini, özellikle ayaklarının yerden kesilip uçtuğunu, tüylerinin ürperdiğini, böylesini ilk defa yaşadıklarını söylediler. Demek ki o an mutlaka çözemediğimiz bir şey vardı. Hocamız ki! 93 den beri öğretim görevlisi. Bu işin uzmanı olarak sayısız konser yönetmiş. O bile bu konser için aynı şeyleri söyledi. “ bu konser başkaydı. Sizi yönetirken hayrettir 10 dakika ayaklarım yerde değildi. Uçtum” dedi.

Çok daha önemlisi ( şimdi inanmayanlar olabilir. Onu da hoş görüyorum.) konser sonu tebrikler. Yemek memek filan. Gecenin bitiminde leş gibi yorgun yattığımda ölü gibi uyumuşum. Rüyamda Z.müren “ biz onun evindeymişiz bütün koro şarkı söylüyoruz. Bizi o yönetiyor. Ama hiç konuşmuyor. Şarkılar bitti. Ayağa kalktı. Bizi alkışladı. Ve gitti.” Nasıl uyandım. Etrafıma bakındım. Sahi gibiydi. Sonrasında ruhuna okudum. Bize teşekkür ettiğini biliyordum. Zor beğenen insanın bizi alkışlaması daha önemliydi.

Şimdi sırada bu yıl çalışmamız olan Selahattin Pınar şarkıları var. Sene sonu konserimize yine titizlikle hazırlanıyoruz.

Bu parantezden sonra bayram geldi. Burası yine çok kalabalık oldu. Esnafın son fırsatı. Sonrasında kışın sessizliğine bürünecek. Ben esas o zamanını seviyorum. Benim için lüzumsuz olan insanlar gidiyor. (tanıdıklarımdan bahsediyorum. Başkaları üstüne alınmasın) burası gerçek sevenlere kalıyor. Öööle eşek yükü parayla bodruma gelip de hava atanlar. Suni eğlencelerden resimler çektirip, nası tatil yaptık ayooool! Diyenler. Hepsi naaaaaşş!

Bayramda da bu tipleri çekeceğiz. Sonrası bizim yaşasıııın! Ne olursa olsun bayram bereketiyle gelirmiş. Beni okuyan her canımın önce sağlıklı. Huzurlu. Bol kısmetli. Bereketli bayram geçirmelerini dilerim. Keyfinizce yaşayın. Nasıl olsa bana her gün bayram.

SEVGİYLE KALIN

Cuma, Eylül 19, 2008

SERSERİ MAYIN GİBİ FİKİRLERİM DOLANIP DURUUU!

Koca yazdan arta kalan günlerde, her türlü aktiviteyi yazayım diyorum. DA Unutuyorum. İçi boşalmış beynimdeki sağa sola savrulan fikirlerimin diziliş sırasına göre yazayım. Eğer dereden tepeden olursa suç benim değil. Parlak fikirlerimin dışarı çıkmak için beynimdeki tepişmelerindendir.

Bizimkiler (kızımla torun) buradayken 1 akşam çay bahçesine gitmiştik. Ne olduysa 1 anda oldu. Evin anahtarını koskoca bahçedeki kenarı 4 cm. olmayan yegâne deliğe düşürme yeteneğini gösterdik. Özenle atsan en az 10-20 atış yapmalısın ki içine isabet ola. Biz ki tek atışta delikten denize doğru yolculuğa çıkmasına sebep olduk. Günlerden Pazar ve saat gecenin 12 si. Paniklemeden sonra otele gidelim derkene, ev duvar komşumuz EMİNE BAR ve eşi gelmezler mi? Onlara “fal baktırdık, size 2 büyük 1 bebek yatıya misafir geliyormuş çıktı.” Dediğimizde eşi “evden çıkmayalım, başımıza 1 gelecek varmış.” Eşi de “olsun oda kahvaltı kişi başı 50 gayme” neyse gır gır şamata onlarda zoraki misafir olduk. Ertesi sabah evin kapısını açtırıp olayı çözdük. Ertesi gece aynı çay bahçesine giderken Emine’ye telefonda “yataklarımızı hazır et. Çay içmeye gidiyoruz.” “kuzucum bizim Uganda’ya tayinimiz çıktı. Kamyon kapıda, eşya yüklüyoruz. Bizden ümidini kes gariii!” sağ olsun komşularım. Böylesine candandır. Parasal kısmına gelince, ödememi sabırla bekliyorum. Onlarda sokakta kalırsa ben yatıya alcam. Ödeşecez. Bende zaman bol. Bütün şakaya rağmen onlar benim her zaman en kıymatlı dostlarımdır. Çok da güzel ağırladılar. Bu iyilerin yanı sıra…

İnsanı kötü komşu mal sahibi yaparmış ya! Eski plaj sakinlerinin terbiyesizliğini affetmemiştim ya! Yeni mekanım ZEYNO’S . 3 aydır her gün gittim. Günlük 2 şezlongum ve şemsiyem özel ayrıldı. Verdiğim hesaplarımı da güler yüzle teşekkürlerle aldılar. Öööle! 100 ytl vermedin gelme demeden. Aklıma geldi şimdi tam sırası.

KÖR CEHALET ÇİRKEFLEŞTİRİR İNSANLARI!
SUSKUNLUĞUM ASALETİMDENDİR.
HER LAFA VERECEK BİR CEVABIM VAR.
LAKİN BİR LAFA BAKARIM LAF MI DİYE
BİR DE SÖYLEYENE BAKARIM ADAM MI DİYE.

MEVLANA


Bundan güzel anlatılabilir mi? Daha ne diyem ki garii! Sertap Erener’in şarkısında olduğu gibi bana yeni yerler, yeni yüzler, yeni konular, yeni bisürü şeyler lazımdı. O nu da buldum. Şimdilik pek memnunum. En azından dedikodu, riya yok. Hemi de akşam 17.30 olunca eski mekanda gitmek zorundaydık. Şimdiyse akşam 8 e kadar otur denize gir kimse karışmıyor. DA ilk günlerde 15 yıllık alışkanlıkla 5.5 olunca adamların gözüne bakıyordum acaba kalk derler mi diye. Zor alıştım.

Yeni mekanda anında 15-20 kişilik arkadaş ordusu kurdum. Kabile reisi gibi, ben nerde onlar orda. Geçen hafta tekneyle günlük tura çıktık. 17 hatun. Deli gibi keyifli gün geçirdik. Mehtap dolunaydı. Aynı tekneyle gece mehtap turu için pazarlık ettik. Emme bize çift masraf olacaktı. Allah bize acıdı besbelli. Dönüşte saat 18’de limanda olmamız lazımken, son koyda tekne bozuldu. Bizim umurumuz değil. Nasıl akşam güneş batımının keyfini çıkarıyoruz. Bodrum yakın olmasına rağmen 1 türlü tamir olamıyor. Kaptan “bol makarnamız var haşlar yeriz” dedi. Balık tutar yeriz kafana takma biz halimizden memnunuz. Dedik. Onlarda sakinleştiler.

Bu arada mehtapta dolunay olaraktan denize buyur etmedi mi? Allaaaah daha ne istiyoooz? Tekrardan denize girdik. Mehtabın hakkını verdik. Geç saatte küçük tekne bizi yavaş yavaş limana çekti. Kaptan “sizin kadar tekne bozulunca ürkmeyen ve keyfini çıkaran görmedim. Dileyin her zaman emrinizdeyim. Para önemli değil. Sizlerin neşesi yeter”

En büyük keyfimde denizin içinde beyaz peynir, karpuz veya kavun, yanında aslan ayranı tepsinin içinde içmek. Bütün teknelerden resim çekenler mi, kameraya alanlar mı ararsın. Yıllardır aynısını yapmak için uğraşan çok oldu beceremediler. Derin denizde bağdaş kurarım. Omuzlarım dışarıda güzelce yemeğimi yer içerim. Daha bu durumda durmayı beceren çıkmadı. Bu keyfimi de mehtapta bilem yaptım. Ooooh! Sefam olsun

Tam yumurta topuğa gelince haber geldi. 24-eylül ZEKİ MÜREN ölüm yıl dönümü. Bu yıl sadece bizim koro kalede konser verecekmiş. Misafir sanatçı da Münip Utandı ve kızı. Haydaaaa! Alelacele toplandık. Allahtan daha önce 2 kere Z.MÜREN konseri yapmıştık. Zaten artık bizim koro öyle hale geldi ki! 3-4 çalışmada hazır oluyoruz. Tek ses, tek nefes olarak her şarkıyı rahatlıkla okuyabiliyoruz.(bu konuda asla tevazu gösteremeyeceğim. Hocamız canımız Halil İbrahim Yüksel bizi öylesine titiz çalıştırıyor ki. Başarımızı ona borçluyuz.)

Kaledeki provada rahmetli paşamı düşündüm. Acaba seneler evvel onunla dostluğumuzdaki günlerde O kalede konser verirdi. Biz giderdik. Yıllarca biz onu dinledik. Kim derdi ki! Onun ölüm yıldönümünde biz onu anıp şarkılarını söyleyeceğiz. Onu her andığımda içimden duamı eksik etmiyorum. Paşam benim en can dostumdu. O bizi yukardan görüyordur. Ve deee! O da bana hak veriyordur. Hatta yüzünün şekillerini bile tahmin edebiliyorum. Nur içinde yat.

Bu ölümlü dünyada kimin gideceği, kimin kalacağı belli değil. O zaman neden bu kötülükler, kavgalar, riyakârlıklar. Neyi paylaşamıyoruz? Asla anlamış değilim.


SEVGİYLE KALIN

Pazartesi, Eylül 01, 2008

ŞÜKÜR KAVUŞTURANA MI DESEM?

Zaman denen nesne nasıl geçip gidiyormuş. Vallahi de billahi de farkına bilem varmadım. Yazmayalı 2 ayı geçmiş.

Yaz sezonu geldiği zaman vakit öylesine hızlı ve aktivitesi bol geçiyor ki! Nerden başlasam, nasıl anlatsam, kaç kişiydik yazın, kaç kişi kaldık şimdi. (bodrum şarkısını aynen yaşadım.)

Temmuz başı malum olduğu üzere torunum ve kızım geldi. Kuzguna yavrusu güzel gelirmiş derler emme, benim cadı öylesine şirin ve şeker olmuş ki! Günün 24 saati onunla geçti. Nasıl “ananem” diyor. İçimin yağları eriyor.



Böyle şirinlik görülmemiştir. Arkadaşımın köpeğiyle bu kadar mı oynanır? İlk köpek sevgisini tattı. Önce küçük köpekler çocuk sevmezler. Hırçınlaşır da havlarsa ece ilelebet korkar diye çok endişelendim. Ama korktuğum gibi olmadı. Gün doğandaki arkadaşın köpeği “narin” le pek güzel anlaştı. Aslında köpek eceyi görünce kaçmaya başladı.

Başka arkadaşımın köpeği ama aynı cins ve aynı renk. İsmi şiba olmasına rağmen onu da narin diye sevdi. En ilginç olansa ecenye annesi örgüden oyuncak yapmıştı. Maymunum diye ecoş pek seviyordu. Onu şiba da çok sevdi. Vermedik diye 2 gün strese girmiş. Mecburen verdik. Hala onunla oynuyormuş. Ecenin uyuduğu yastıkta uyuyormuş. Sahibi bile şaştı.çocuklara havlar sevmez. Ecenin ismi geçince kapıda nöbete geçiyormuş.

Keşke hayvanlar kadar bizde duyarlı olabilsek. Birbirimizin gözünü oymasak. Senelerin arkadaşlığı, dostluğu, para ve hırs girince bitiyormuş. 60 yaşına bile gelsem 1 türlü kafam basmıyor. Nasıl bu kadar değerler değişti? İlişkiler yüzeyselleşti? Arkadan söylenmedik laf bırakılmayan insanların yüzüne bu kadar mı gülünüp, riyakarlık paçalardan akıyor. Resmen midem bulanıyor. Ayak uyduramıyorum. Ya bende 1 sakatlık var? Ya da değişen değerlere alışamıyorum. Bakın başıma gelenlere:

Yıllardır (15 yıl) her yaz denize girdiğim kumbahçede 1 yer vardı. Tanıyanlar neresi olduğunu bilirler. Yazlıkçı olmadığımdan 12 ay giderim. Yemek yer, içerim. Eşi arkadaşımDI.

Kızım tek şezlongda, bende sandalyede oturuyorum. Baktım tavırlar değişti. Servis değişti. Du bakali nolcek demeye kalmadı. Arabasında uyuyan eceyi garson tuttuğu gibi güneşin altına resmen attı. Çocuk uyandı. İşte zurnanın zırt dediği yere geldik. Hışımla kalktım ki işletme sahibiyle görüşüp ne olduğunu sorayım. Hay sormaz olaydım. “efendim, o şezlongtan günde en az 100 ytl kazanmalıymış. Şezlonga 150ytl vermiş. Şemsiyeye 100 ytl vermiş. Bizim verdiğimiz 25- 30 lirayla orası dönmezmiş. Sezonda çok para kazanması lazımmış. Eğer o parayı veremezsem, plajın ÖLÜ NOKTASInda oturmalıymışım. Yani güneşin altında kumlara havlu serip güneşin altında oturmalıymışım. Hem de özel garsona tembih etmiş. Öyle yap diye. Zira garson emir kulu. Patron ona dese ki günde 3 kere yere çömel ve havla. Napsın zavallı ekmek parası için havlarda, takla da atar.

İyide ben yazlıkçı değilim ki! 15 gün geleyim param bitince de bavul toplayıp evime döneyim. Hem günde 2 kişi 200 ytl verecek param olsa, oraya mı veririm. Türk bükünde en kral yerde denize girerim.

Sonradan iş meydana çıktı. Meğer bu sene durumu bayağı kötüymüş. Para hırsı bürümüş. Sadece bana değil, kendi arkadaşlarına bile yapmış. O adam ki! İyi para veriyordu ona. Hoş para kazandıranlara bile arkasından alay ediyordu. “Hacıağa gibi geliyor.3 hafta para bırakmasa, o herifin ukalalığına ve övünmesine asla tahammül edemem. İçindeki gizli duyguları şaka yollu da olsa bile söylemesi sinirimi bozuyor”

Yani düşünün 1 işletme sahibi ailesi dahil herkesin arkasından nasıl atıp tutuyorlar. Yüzlerine de yalakalık diz boyu. Hele “hiç para harcamaz. Cimri daha doğru dürüst parası bile nasip olmadı”dedikleri hatuna aman sen gel pek kıymetlimizsin demeleri beni kusturdu. Hani derler ya kötü komşu insanı mal sahibi yaparmış. Onun tek mekanı varsa benim bütün bodrum mekanım. Meğer 15 yıl arkadaşlık adına gittiğim mekanda cenderedeymişim.

Ben 35 yıldır buralıyım. Benim geldiğim senelerde onlar bodrumu haritadan bilmiyorlardı. Şimdi keyfim nerde isterse ordan denize giriyorum. Hem aynı parayı veriyorum. Hem de saygı servis görüyorum. Peeaaah! Beni üzemediler. Kime anlatırsam, 1 yerleriyle gülüyor. Bodrum içinde hiç 1 mekan 1 şezlongdan 100 ytl kazanamaz. Eğer öyle olsa bizde 10 şezlong atarız. Günde 1000 ytl. Ayda 30000 ytl. Geceleri bile mekanı açma, yat ense yap. Diye alay ediyorlar.

Neyse kendi cahillikleriyle onları azat ettim. Bana her gün düğün bayram. Gitmiyorum. Kazansın bakalım her gün çuvalla para. 1 şezlongun peşine düşen insanın ciddi para sorunu varmış. Bakalım görelim.

Bu yaz yaşananlar daha bitmedi. Devamı sonraki yazıma…

SEVGİYLE KALIN