Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Pazar, Ocak 21, 2007

ERKEN GELEN BAHAR

Evimin kocamaaan, büyüüük diyemiyeceğim bahçesi var. fazla güneş görmediği için bazı yerlerinde çiçek açan bitkiler var. limon ağacımı, portakal ağacımı, yenidünya (burası muşmula diyor) ağacı, buranın özel yabani eriği ağacı meyveleriyle 2 evi besler. Limon 7 veren dediklerinden, her mevsim limonumuz var. yeni dünyanın cinsi öyle güzel ki! Tek çekirdek ve bol sulu. Erik harika… minicik köşede nane çıkıyor. Güllerimiz var. biber, patlıcan, kabak, salatalık yetiştirip afiyetle mideye gönderiyoruz.

Yaz gelince; bahçem, sokağım misler gibi çiçek kokar. Hele begonviller! Renkleriyle salkım saçak, buraya yakıştığı kadar hiçbir yere yakışmıyor. Ben böyle düşünüyorum. Diğer begonvili olan ege bölgesi ilçeleri küsmesin. Bundan 5 yıl evvel kızımın düğünü kuş adasında olmuştu. Gelin masası için begonvillerden koca bir demeti buradan götürmüştüm. Sanki orada yokmuş gibi. Anlayın buraya ne kadar yakıştırmışım.

Kış olması, yeşilliğin çıplak dallara dönüşmesi, tabiatın hasretle baharı beklemesi. Kış yağmurlarıyla toprağın bereketlenmesi. Mevsim normallerini doyasıya yaşamak güzeldi. Bodrum’un kışını daima çok sevdim. Mevsimlik olanlar kapanmış, birkaç yer açık. Sokak köpekleriyle beraber yürüyoruz. Hemi de arabayla her yere girebiliyoruz.

Evimin penceresinden yağan yağmur sesini dinlemek. Şimşekten korkup yorganı başına çekmek. Gök gürültüsünden tırsmak.

Baharın geldiğini, açan çiçeklerden, uyanan tabiattan görüp coşmak. Yaz gelecek, deniz mevsimi başlayacak diye sevinip otururduk.

Dün limon ağacımdan limon toplarken çiçek açtığını gördüm. Güller açtı. Ağaçlar tomurcuklandı. Çim, ısırgan otları, ebe gümeci, yaban otları hepsi çıktı. Bahçem ve çevrem yeşillendi. Börtü böcekler vızır vızır ortalığa çıktılar. Kışın kuşlar aç kalırdı. Her gün bahçemde bekleşirlerdi. Onlara yağlı ekmek koyardım. Eğer yağlı yerlerse üşümezler diye düşünürdüm.

Bu kış aynı yere yağlı ekmek atıyorum. Kuşlardan çok azı gelip yiyor. Merak ettim soruşturdum. Meğer yiyecek buldukları için pek benim ekmeklerime yüz vermiyorlarmış. Anaaaaaaaa! Kuşlar bilem kışın mama annesine yüz vermiyorlar. Ama bir terslik var. geçen sene aldığım 1 ton odun, o kadar soğuğa yağmura rağmen yetmişti. Bu sene kış yok. Gündüzleri hemen hiç yakmadım. Geceleri de öyle fırın gibi abartmadım. Yetmedi. Bitmelik oldu. ya oduncu bana kazık attı. (tanıdık yerden almıştım. Dost kazığı mı oldu acep?) yada geceleri ufaktan götürdüler. Bir daha deliymişim odunlarımı sayarak saklarmışım.

Bahar geldi deseeem! Daha ocağın ortasındayız. Hadi biz insan denilen yaratıklarız. (böyle dedim diye kızmayın. Dünyanın içine eden biziz. Hayvan ve bitkiler ne kadar zarar verebilir ki? Isınma diye yumurta topuğa gelince bağrınmaya başladık.hani ormanlar? Hani temiz hava?) zavallım bitkilerle hayvanlar bu küresel ısınmaymış, kuraklıkmış, artan sıcaklıkmış ne bilsinler. Bahar geldi vazifemizi yapalım. Açalım yaprak verelim. Diye gayrete geldiler. Hayvanlarda uyuyamadıkları kış “mahmurluğundan” kalktılar. Ortalığa döküldüler.

Geçen hafta denize giren turist gördüm iyi mi? eskiden rahmetli anneannem derdi ki! “ecit,mecit hep bir deli mucit” şimdi aklıma geldi. Aslında ne demek isterdi? Hiç anlamadım. Belki de akla ziyan işler yapılınca öyle derdi. Unuttum.

Bu yazımı başka konuda yazmayı düşünmüştüm. Uyanınca (öğlen 12 de) bahçeye çıktım. Komşuyla noolcak bu mevsimlerin haliiii? Diye gayet ciddi ve bilimsel tartışmayla engin görüşlerimizi karşılıklı teati ettik. Ah bu fikirlerimizi duyan yetkililer olsaydı, ya ayaklarımıza kapanır dua ederlerdi.(biz nasıl akıl edemedik diye) ya da oturur saç baş yolarlardı. Mesela en önemli fikrimiz: sokağımıza araba girmeyecek kadar dar olduğundan, tankerle su alırsak 10 tonluk tankerden suyu kovalarla eve taşıma projesi ürettik. Veya tankerin hortum ağzının ölçüsüne göre metrelerce hortum satın almak lazım dedik. Daha fazla fikirlerimizi sağa sola açıklayıp da kopya çektirmeyelim.

İşte verilen gazla bende bu yazıyı yazdım. Yani takmış vaziyetteyim. İki kadeh içen vatanı kurtarıyor ya! bende her güneşi gördükçe nooolcek bu mevsimlerin haliiiiiii! Diye merakla bekliyorum.

SEVGİYLE KALIN

Cumartesi, Ocak 13, 2007

ONA BUNA ŞUNA TAKMIŞ VAZİYETTEYİM

Soğuk kış günlerinde desem, o değil! Kış mı var? havalar sapıttı. Ocak ayında deniz kenarında tişörtle oturuyoruz. Yağmur hak getire. Mumculardaki bizi besleyen barajın üstünde millet mangal yakıp piknik yapıyormuş. Görenlerin yalancısıyım. Baraj kurumuş, su nanay yaniiii! Güneşi sevmez oldum. Hani nefesi kuvvetli adamlarımız? Neredeler? Şööööle hep birlikte yağmur duasına çıksalar ya! bulutu özledim. Gökten düşecek her damlayı ümitle “hadi devam! Şöööle şarıl şarıl dökül” diye gayrete getirir oldum. Ayılar gibi kış uykusuna yatıp evime kapanırdım. Bu sene onu da yapamadım. Dünyanın dibini deldik. Ozonu deldik. Zehirleri harıl hurul yolladık. Alın işte!... Tabiatın bizden aldığı intikam! Küresel ısınma! Öyle bir ısınacaz ki, mevsim farkı kalmadı. Yaz dediğimiz mevsimde kavrulacağız. Vat is diz votır? (Türkçe meali, su nerde?) yok, nanay, emti…

Sizi bilmem ama ben, kendim, şahsen, bizzat, bilakis (bu uymadı emme olsun, içimden geldi) maymun beslemeyi düşünüyorum. Onların en büyük özelliği, bit ayıklamak. Hadi gene iyisiniz! Maymunumu ödünç veririm. Bu kıyağımı da unutmayın.

Elin Araplarında 1 galon benzin 25 kuruş, 1 litre su 1 lira. Su o kadar kıymetli. Çölden yaşam kuruyorlar. Denizin suyunu damıtıp içilecek tatlı su elde ediyorlar. Biz neden yapmayız. 3 tarafımız deniz, su akar biz bakar vaziyetindeyiz. Duyduğuma göre çok pahalıymış. Olsun kardeşim! Bir kere yapılacak döşe boruları iş bitti. Yağmur yağarsa ne ala, yağmazsa ne lazım gelir? Hadi pamuk eller cebe…

Büyük şehirlerde büyük marketlerdeki alışveriş arabaları sadece o mıntıkada kullanılır. Buradaysa eve kadar getiriyorlar. Market yöneticileri o kadar önlem aldılar. Vat fayda? 3 kişi dolu arabayı kulplaşıp setten aşırıyor, resmen kaçırıyor. Her gün market görevlileri sokakları dolaşıp arabaları topluyor. Çocuklar sokak aralarında içine binip yarış yapıyorlar. Hadi buranın yerlisi daha çok yakın tarihte böyle büyük marketlerle tanıştı. Anca alışıyorlar. Dikkat ettim, dışardan yerleşmiş büyük şehir insanları da aynı şeyi yapıyor. Kuzum siz kendi memleketinizde kurallara riayet ediyorsunuz da burada mı kafayı kırıp, boş vericilik yapıyorsunuz? Her markete gittiğimde mutlaka kavga ediyorum. Bütün marketlerde meşhur oldum. Yöneticilerşey beni araba koruma görevine alacaklar da hangisine gideyim? Deerrmişiim… Ya kardeşlerim! İşiniz bittiğine bakmayın. Bu arabaları normal düzende kullanın. Sonra da araba yok diye yırtınıyorsunuz. Önce kendinize yırtının…

Çöp toplama saatleri var.çöp torbasında, bidonda bırakılan çöpleri adamlar güzelce topluyor. İşte o zaman düzen olur. Biz düzeni sevmeyiz. Çöpleri geceden ağzı açık torbayla sokağa koyarız. Kediler, köpekler torbayı parçalar. Çöpler etrafa saçılır. İnsanlar üstüne basarlar. Kokusu ve pisliği etrafa dağılır. Çoğu evlerde kapaklı bidon bile yoktur. Büyük çöp konteynırları sadece caddelerde var. sokak araları tam çöp deryası. Gördüğüm yerde resmen kavga çıkarıyorum. Hele yazın daha vahşet. Sinekler koku. Belediye napsın? Çöpçüler napsın? Bunun zorla döverek öğretisi olmaz.

Allah’tan buranın evleri 2-3 kat. Bir de koskoca apartman olsaydı yanmıştık. Mesela evimin bahçesinde yazın otururken, birden başımdan aşağı halı çırpılabilir. Suyla yıkanıp çamur içinde kalabilirim. Çamaşırlarım asılmışken, üstüne her türlü su ve toz atılabilir. Ev sahibi olmak onlara verilen bir ayrıcalık gibi algılandığından, hiç önemsenmez. Aşağıya eğilip bakılmaz bile. Defalarca ikaz etmeme rağmen değişen 1 şey olmadı. Ben usandım. Evler ve sokaklar eskiden kalma olduğu için, yıkama boruları sokağa uzatılmış vaziyette. Giderken birden yıkanan balkonun suyuyla duş yapabilirsin. Veya üstüne yiyecek ambalajı gelebilir. Hatta sakız bile attılar. Saçıma yapıştı. Sökemedim de kesmiştim. Hangi sokaktaki hangi insanla kavga edeceksin?

Eskiden Ankara’da ben genç kızdım hatırlıyorum. Bir deli paşa vardı. Hukuk mezunu, 2 lisan bilen, bir evin tek kızıymış. Sevdalanmış, kavuşamamış, kafayı yemiş güzel bir kadındı. Üstünde yaz kış uzun paltoyla gezerdi. Önünde bütün göğsü gazoz kapaklarıyla doluydu. Onlar onun madalyalarıydı. Elinde koca defter, kalem bütün gün gezerdi. İster ev, ister esnaf hiç fark etmezdi. Kafasına göre gördüğü çarpıklıkta defterine kocaman bir sıfır atardı. Ceza verirdi. Azarlardı. Millette ona ceza diye para verirdi. Herkes çok severdi. Paşam gelmiş diye hazır ola geçerlerdi. Ankara’nın deli paşasıydı.

İşte ben de bu gidişle buranın deli paşası olmaya doğru gidiyorum. Sonumu tahmin edemiyorum.

SEVGİYLE KALIN

Salı, Ocak 09, 2007

YENİ YILA GİRDİM DE NASIL GİRDİM? BİR DE BANA SORUN

Bu sene ilk defa hem yeni yıl, hem de kurban bayramını şeyettik. Bu tarihler 65 yılda bir üst üste gelirmiş. Söyleyenlerin yalancısıyım. Sizi bilmem ama ben tekrar görürüm. (yalandan burnum 2 metre uzadı.) şöööle hesapladım. Şimdiki yaşıma 65 ekledim. 115 filan oldu. Ehh! Belli mi olur? ( bu beslenme, bu sigara, bu koşturmayla değil 115 , 90 bile olamam deeermiiiişiiim.

Arife günü anacımın mezarına gittim. Okudum, dertleştim, etrafını temizledim, çiçeklerini suladım. Bayram sabahı hüzünle uyandım. Ben beni bileli her özel günlerde hüzünlü ve sinirli olurum. Bütün telefonlarımı kapattım. Bilgisayarıma “tatilde yokum, linglerim kapalı, aramayın.” Yazdım.

Bütün gün geceliğimle salonda sobamı yaktım. Battaniyemin altında yattım. Bana her gün bayram olduğu için, değişik gün olmadı. Millet kurbanlarını kesti. Dini icaplarını yaptı. Gecede yılbaşı hazırlıklarını tamamladı. İşte Türkiye’de yaşamanın en güzel tarafı: Laik müslüman ülkede yaşamak…

Gece içinde aynı gecelik kostümümle battaniyemle bütünleşmiş vaziyette televizyonun karşısında zap yapıp durdum.

Yeni yıla girmeye 15 dakika kala canım arkadaşım manişim beni zorla dışarı sürüdü. Evin yanından havayi fişekleri seyrettim. Sokağa çıkarken ne bulduysam üstüme geçirmiştim. Hadi biraz yürüyelim derken tanıdık barın sahibi yeni yılımızı kutladı. Kapıdan zorla içeri soktu.

İyi ki girmişiz. 2 hatun nasıl eğlendik. En önemlisi bütün gece sadece 1 duble rakı içtim. Hayatımın en ayık yılbaşını geçirdim. Meğer ayık olunca zeroş muhabbetini seyretmek çok matrak oluyormuş. Geçen sene aynı arkadaşımla eşek yüküyle para verip, 5 yıldızlı otelde yeni yıla girmiştik. Ne karnımız doydu, ne de eğlendik. Bir hengamedir gitmişti.

Bu sene evimde karnımı doyurdum. Çayımı içtim. Eh! Eğlence deseniz! Yakın tarihte o kadar gülüp eğlenmemiştik. Sabah 4 olmuş, haberimiz yok… Sağolsun barın sahibi 1’er rakıya çok az para aldı. Oda iyi oldu. hem ayık, hem ucuz nasıl eğlendik? Çorbayla sabaha karşı geceyi bitirip evimize geldik.

Hafta sonu koro çalışmamız vardı. Hemi de 2 gece. Eeeee! Çalışma sonu yemek illaki oluyor. Burada kesemize göre yeni yer açıldı. Şimdide orayı mesken tuttuk. Çalıp söylüyoruz.

Cumartesi gecesi de benim evdeydik. 9 kişi gündüzden yemeklerimi yaptııım! Salatamı hazırladııım! Mezelerimi yaptııım! Sobamı hazırladııım! Masayı bilem hazırladım. 11 de eve geldik. 11.30 da yemeğe başladık. Teeey de teey teeey! Nasıl ev hanımıymışım beeee! 4 de gittiler. Yani bize her gün yılbaşı, her gün bayram.

Pazar günüde orta kentte 13. deve güreşlerine gittik. Torpilli tarafından arabamız hemen kapının yanına özel park ettirildi. Güreş sahasının hemen yanında özel masa kurulmuş. Yiyecekler taşıyor. 50 deve güreştiği için mahşeri kalabalık.

Her sene gidiyorum. Develer asla yara bere almıyor. Nasıl bir seramoni? Enteresan cazgır denilen adam neler söylüyor. Deve isimlerini öyle kafiyeli söylüyor ki! Hemi de yerel şiveyle…

Bu sene çok hareketliydi. “bu develer tel örgüleri devirip de milletin üstüne gelirse, kaçamayız da gebeririz.” “olurmuuuu! Başında o kadar adam var tutarlar.” Daha 10 dakika geçmedi. Güreşen deve yallah etti bizim masanın 2-3 metre sağına bindirdi. Teller yıkıldı. Kaçan kaçana. En çok da ben voltaaa! Ayaklarım kıçıma değdi. Deveciler zor zapt ettiler. Arkadaşlar “amma şom ağızlısın haa! Ulan anında deve üstümüze geldi.”

“Şimdide millet küp gibi içiyor. İster misin kavga çıksın. Biz de aralarında ezilelim.” Demeye kalmadı. Tam yanımızdaki adamlar birden kavga etmeye başladılar. Anaaaa! Tabureler havalarda uçuyor. Küfür yumruk tekme… bendeniz yine tabanları yağladım. Arkadaşlar “sakın ağzını açma! Sus önündeki yemeğini ye. Salimen evimize gidelim.” Diye tepeme çöktüler. Finalde ortakent belediye başkanı ve kardeşi ticaret odası başkanıyla davul zurnayla şööööle bodrum oyunlarını oynadık. Her sene başkanla oynamak adet oldu. sağolsun özel geldi. Benle oynadı. Çok şeker adam yaaa!

Sağlimen evimize geldik. Güneş vardı emme ayaz kesiyordu. Popomuz donmuş. Hemen soba yandı. Çaylar demlendi. Sonra bilin bakalım ne oldu? Değişiklik olsun diye geceliğimle battaniyenin altına kıvrıldım.

SEVGİYLE KALIN