Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Salı, Aralık 07, 2004

TORUNLARIMIZ OLDU

Ömrümde ilk defa bir doğuma şahit oldum. Komşumun köpeği badem bu sabah doğum yapmaya başladı.Nasıl soluk alıp veriyor, sancı çekiyor. İnsanlar gibi bağırıp yardım isteyemiyor, yalvaran gözlerle sadece “beni kurtarın” der gibi bakıyor.

3-4 hanım başındayız. Tecrübeli olan hanım devamlı bademin karnını okşuyor,konuşuyor.Derken ilk iki yavru üst üste doğdu.ana birinin zarını yalarken öteki nefessiz kaldı. Biz panik halinde zarı yırttık ama ana onları istemedi ve biz elimizle uğraştık, suni teneffüs yaptırdık ama maalesef kurtaramadık. Ben zırıl ağlıyorum “gitti yavrular, zeytin gibi simsiyah iki yavru canlarım”

Aradan yarım saat geçti, bu sefer siyah beyaz bir kızımız oldu.Arkadan bir tane daha aynısından yavru geldi.Ana nasıl onları yalayıp zarı yırtıyor, göbek bağını kendisi dişleriyle kesiyor.Doğan yavrular sanki biliyorlarmış gibi anında annesinin memelerini arıyorlar.Yine bir yarım saat filan geçti bu sefer o ölen yavruların aynısından iki tane daha doğdu.

Biz acaba daha yavru var mı?, daha doğurur mu? Diye beklerken sonu geldi ve anne onu yedi. Doğan yavrunun biri nefes almıyordu.Ben panikle elime aldım, havluya sardım, kalp masajı yapmaya başladım. Ağzı burnu köpük içindeydi, elimle onları temizledim ağzını açtım kuvvetlice üfledim. Baktım yavru ölüyor, son bir gayretle arka iki bacağından tutup hızlıca baş aşağı salladım.Aman Allah’ım küçücük köpük parçası burnundan yere düştü, iğğyk diye ses çıkardı.Hareket etmeye başladı. Nasıl yerimde zıplıyorum çığlıklar atıyorum “yaşadı!.... yaşadı!....”onu da annenin yanına verdik. Anne yorgun ama mutlu gözlerle bize teşekkür ediyordu. Düşünsenize 4 tane aslanlar gibi torunumuz oldu. 2 oğlan 2 kız.

İnsanoğlu yüksek teknolojiyle aklımızın alamayacağı kadar ilerliyor,uzayı, marsı, insan, hayvan klonluyor ne yaparsa yapsın şu doğum olayını yapamıyor.

Ben bir köpeğin doğumuna şahit oldum fakat sizi temin ederim insanın doğumu da aynıdır gibi geliyor bana. Bir tek insanı doktorlar doğurtuyor, bebeğini yalamıyor, sonunu yemiyor. Gerisi canın içinden can çıkıyor. Hayvan sık sık soluk alıp veriyor, insanlar da huh huh huh diye soluk alıp veriyor.

Şimdi bana kızmayın! Köpekle insan bir mi ?diye Vallahi bütün canlılar yumurtadan çıkanlar hariç doğuruyorsa aynı acıyı yaşıyor. O ananın yavrularını yalamasına, koklamasına,ezilmesinler diye hassasiyet göstermesine ağladım.”tanrım! senden korkmayan taş olsun bu olağanüstü doğurganlığı kadınlara verdiğin için, bu analığı bize bahşettiğin için, sana binlerce kere teşekkür ederim”

Bir köpek içgüdüsel olarak yavrusu doğar doğmaz: yalıyor, göbeğini kesiyor, bağrına basıyor. Bir de insanları düşündüm.

Hiçbir zaman anlayamıyorum. Kadınlar önce zevkini yapıyor meşru veya gayrımeşru. Hamile kalıyor, doğuruyor. Ya öldürüyor ya da sokağa atıyor. Nasıl bir mantıktır.Aklım almıyor.(ben bu yazıyı yazarken beşinci yavru doğmuş, sağlıklı kız)

Şurası bir gerçek ki zaten biliyorduk ana hakkının ödenmeyeceğini lakin doğum olayını gördükten sonra , anneliğin kutsallığına bir kere daha inandım.

EVLATLAR!.... ne olur annelerinizin kıymetini bilin.Sizi sevgiyle büyüten analarınızı üzmeyin, onların geleceği sizlersiniz.Ne olur analarınıza layık olun çok sevin onları

Bayağı duygusallaştım bu gün şimdi torunlarıma bakmaya gidiyorum.



SEVGİYLE KALIN

Cumartesi, Aralık 04, 2004

GELDİM EVİME DÖNDÜM

Hani bir laf vardır, gök görmediğin oğlu olmuş, almış sinemaya götürmüş. Aynen öyle oldum. İstanbul, Ankara, Konya derken Bodrum’umu çok özlemişim.Gelir gelmez köpeğimi aldım; marina neresi, Halikarnas neresi.Bütün cadde ve sokaklarını özlemle dolaştım. Beni görende kürek mahkumu olmuşum da zoraki uzaklaştırılmışım zanneder. Canım dostlarım; Ertuğ eczanesi, Sultanahmet sahipleri Aydın ve karısı Sevim, sevgili komşularım Emine ve kocası Arif (kendisi ailemizin balıktan sorumlu gıda sorumlusu olur) daha sayamayacağım kadar çok tanıdıklarımla hasret giderdim.

Geldiğimin iki günü Emine ve Arif çifti kahvaltı, yemek, ağırladılar. Kendilerine teşekkür ediyorum.Nisanda anneanne ve dede oluyorlar. İnşallah hayırlısıyla olur.”benimle iyi geçinin, medya elimde sizi rezil ederim “diye tehdit ediyorum. Nasıl şantaj ama? Tabi ki hepsi şaka..

OHHH!!! Beee!!! Güneşi gördüm.içim ısındı vallahi. Sizlere müthiş bir haberim var. 6-aralıkta KENT TV de programa başlıyorum. Her hafta BODRUM’UN SEVGİSİ isminde çeşitli konu ve konuklarımla sizlerle cam cama, can cana olacağım.

Ben çok meşgul bir kadınım artık. TV, gazete, Bodrum belediyesi korosu. Eve ara sıra uğrarım artık. Size bir şey söyleyeyim; insan ne kadar çok sevdiği işler yaparsa, o kadar hayata bağlanıyor. Ben annem vefat edince büyük bir boşluğa düşmüştüm. Kendimi nasıl yönlendireceğimi bilmiyordum. Ama insanın hayatında öyle güzel tesadüfler oluyor ki…

Canım dostum, kardeşim Serdar’dan bir teklif geldi. Haber ötesinde canlı yayında gayet başarılı bulmuşlar, program teklifine balıklama atladım.Zira oldum olası TV olayına sıcak bakmışımdır. Derken Serdar evlendi. Dünya tatlısı eşi Miyase ile tanıştım. İkiside can insanlar.

Miyase gazeteye köşe yazar mısın deyince ona da atladım. Bir de korom vardı zaten. Bakar mısınız? Bir anda nereden nereye geldim.

Bakın ben onlarla çalışıyorum diye sakın yağ yapıyorum zannetmeyin.bir gün bu çalışmalar bitse bile, onlar benim can dostlarım olarak kalacaklar. Artık beni yazılarımdan biraz öğrenmişsinizdir. Aklıma geleni yazar, söylerim. Allah tan başka kimseden korkmam. Alnım açık 30 yıldır beni Bodrum tanır. Sakın çıkar uğruna bunları yazıyorum zannetmeyin, çok çok üzülürüm.

Evet ne diyordum!.. Sizler de hoşunuza giden hobilerinizle uğraşın.İnanın çok daha mutlu olacaksınız. İsteğiniz ne olursa (açık,kaçık, uçuk)olsun yeter ki siz isteyin. Çevreniz ne diyecek diye kendinizi kısıtlamayın. Yeter ki insanlara zarar vermeyin. Gerisi önemli değil. Bir kere geldiğimiz dünyada mutlu olduğumuz her şeyi yapmalıyız. (toplum içinde, örf ve geleneklerimizi hiçe saymadan) Yüreğinizin götürdüğü yere gidin.

Şimdi gitmem lazım, acıktım. Hepinize afiyet olsun. Pazartesi günü TV başına bekliyorum.



SEVGİYLE KALIN

Cuma, Aralık 03, 2004

İLDEN İLE SEYAHAT MACERALARI

Şükürler olsun Konya, Ankara derken İstanbul’a geldim. Televizyonların söylediğine inanmayın. İstanbul’da kar filan yok, hava soğuk ama günlük güneşlik. Mesela bu gün Bostancı’dan taaa!.. Sarıyer’e gittik. Millet yollarda, sahillerde balık tutuyordu. Sarıyer böreği aldık, Telli babaya gittim. Orayı pek severim, hem manzarası güzel hem de sürüyle gelinleri seyret. Çayla böreği yerken gelin toto oynadık. Her arabadan inen çifte bakıyoruz, güzelliklerine göre ‘tüh!.. geline yazık olmuş, tüh!..damada yazık olmuş’ diyoruz. (Ne fenayız içimiz fesat, bize kısmet yok diye kıskanıyoruz)

Artık seyahatten sıkıldım. Evime Bodrum’a dönüyorum. Seyahat dedim de, benim çoğu otobüs yolculuğum maceralıdır. Nasıl mı? Örnek 1

Bodrum’dan İstanbul’a giderken yerim şoför arkası. Önümde bardak koymak için deliği olan masa var. Host “ne içersiniz” “çay” sıcak sulu bardağı, masanın deliğine koymasıyla sıcak su bacağıma döküldü. Meğer deliğin lastiği yokmuş. “Yandım!.Anam!..” çocuk şaşkınlıkla buz gibi suyu bacağıma döktü.”dondum!..” çocuk hepten şaşırdı, gazetelerle geldi,”Abla özür dilerim,gazeteleri bacağının içine yerleştir kurusun” Ben pantolonuma gazeteleri tıkıştırdım, gidiyoruz. Çay molası verince çocuk “Abla inmene yardım edeyim” O otobüsün dışında, ben basamakta tam elimden tuttu haydi yallah!.. ben çocuğun üstüne upuzun düştüm. Bilirsiniz mola yerlerinde otobüsleri yıkarlar.yerler hep ıslaktır. Çocuğun saçından ayağına kadar sırtı sırılsıklam oldu. Bu sefer onun sırtına pantolonun içine gazeteler kondu. Şoför yolda kaloriferi cayır cayır yakıyor, biz kuruyalım diye.Yolcular Yandııııık!... feryat ediyor.Neyse İstanbul’a yaklaşırken son kahvaltı molası verildi. Biz çocukla beraber içimizdeki gazeteleri çıkarmakla meşguldük. Bir de baktık ki öteki otobüs yolcuları birikmiş, şaşkınlıkla bizi seyrediyor. Utancımızdan ikimizde ayrı yerlere kaçtık. Artık hakkımızda ne düşündüler bilmiyorum. En ilginci Sanki benim suçum varmış gibi, şoför “Abla sen bir daha şoför arkası bilet alma, bizi çok meşgul ettin” Yorum yok… Örnek 2

Antalya’dan bindim.Önümde bir çift var, bir de 3-4 aylık bebek. Adam tam önümde koridor da oturuyor. Gidiyoruz, otobüs ışıkları söndürmüş, yolcuların çoğu uyuyor. Ben yolda pek uyuyamam, baktım bebek ağlıyor, annesi meme verdi, bebek sustu, uyudu. Adam başladı kadını yandan dövmeye “vay niye memeni tam örtmedin” Zavallı kadın iyice büzüldü, hiç sesini çıkarmıyor. Bana gelenler geldi. Yerimden kalktım, adamın arkasından yermisin, yemezmisin “kadına niye vuruyorsun? Sıkıysa beni dövsene.El kadar çocukla seyahat ediyorsun, tabi ki annesi meme verecek, yolcular uyuyor farkında değillerdi. Şimdi ben seni dövünce hepsinin haberi oldu. Yolculuk bitene kadar gözüm üstünde, anneye fiske vur seni otobüsten atarım. Kadıncağız minnet dolu yüzle ama şaşkınlıkla bana bakıyor. Hep adam dayağı yedim oh oldu ilk defa benim herifimi dövdüler, diye gizli bir sevinç sezinledim.

Otobüsün ışıkları yandı yolcular önce meseleyi anlayamadılar, sonra bana hak verdiler. Onlarda söylendi.Yolculuk başka vukuat olmadan bitti.

Bir başka yazımda yine yolculuk maceralarımı anlatırım yerim bitti.



SEVGİYLE KALIN

Çarşamba, Aralık 01, 2004

İL İL TÜRKİYEM

Ankara’dan İstanbul’a nasıl dönerim? Diye düşünürken ,akrabam “bir geceliğine Konya’ya gidiyorum. Gelir misin?” diyince atladım. Sabah erkenden arabayla yollara düştük. Ankara,Konya 3 saat. Ben Konya kız öğretmenden 66 mezunuyum.O yıldan bu zamana kadar iki kere gidebilmiştim, bu bana iyi bir fırsat oldu.Cihanbeyli’de meşhur börek ayran ,kayıntı yaptıktan sonra Konya’ya geldik. Şehir bir hayli değişmiş.Kuzenim işine koşturmaya gitti, ben şehir turuna çıktım. Hava soğuk ayaz var ama kim dinler. İlk işim Mevlana’ya gitmek oldu.Aslında çok defalar ziyaret etmeme rağmen her seferinde yeniden o mistik havayı yaşıyorum.

MEVLANA… dini müzik ve dansla bütünleştirmiş, görüşü, ibadeti örnek alınacak ALLAH’ın sevgili kuludur. Gönüller sultanı Mevlana. Gözlerini dış dünyadan biraz da kendi içlerine çevirmek isteyenlerin, kendi ruhunda yolculuk yapmak isteyenlerin, kendini bilmek ve tanımak isteyenlerin rehberi. Yüzlerce yıldır her türlü karanlığı aydınlatan ışık.

En önemli eseri Mesnevi’dir. Mesnevî her ne kadar klâsik doğu şiirinin bir şiir tarzı ise de "Mesnevî" denildiği zaman akla "Mevlâna'nın Mesnevî'si"gelir. Mevlâna Mesnevî'yi Çelebi Hüsameddin'in isteği üzerine yazmıştır. Kâtibi Hüsameddin Çelebi'nin söylediğine göre Mevlanâ, Mesnevî beyitlerini Meram'da gezerken,otururken, yürürken hatta semâ ederken söylermiş, Çelebi Hüsameddin de yazarmış.


Mesnevî'nin dili Farsça'dır. Halen Mevlâna Müzesi'nde teşhirde bulunan 1278 tarihli, elde bulunan en eski Mesnevî nüshasına göre, beyit sayısı 25618 dir. Mevlana müzesinin kapısında yazılan Mesnevi’sinden en çok bilinen sözü şöyledir:





GEL, GEL, NE OLURSAN OL YİNE GEL,
İSTER KAFİR, İSTER MECUSİ, İSTER PUTA TAPAN OL YİNE GEL,
BİZİM DERGAHIMIZ ÜMİTSİZLİK DERGAHI DEĞİLDİR,
YÜZ KERE TÖVBENİ BOZMUŞ OLSAN DA YİNE GEL...



Mevlana insan sevgisinin sembolu olarak dini, müzik ve dansla bütünleştirmiştir. Ölüm günü olan 17 Aralık düğün günü demek olan Şeb-i aruz töreniyle kutlanır. Sazlar eşliğinde dönen semazenler ve tören başlı başına anlamları olan bir seramonidir. Yaşam felsefesini üç kelimeyle özetlemiştir HAMDIM,PİŞTİM,YANDIM.

Mevlana’da kaptırdım kendimi zaman nasıl geçti. Çıktım oradan kuzenimle Konya’ nın meşhur etli ekmeği ve Şükrü babanın tandırına balıklama daldım. Eğer Konya’ya giderseniz, yemeden gelmeyin. Böyle bir lezzet olamaz.(bende devamlı nerelerde yiyecek var oraya koşuyorum)

Size bu yazıyı yemekten patlamış vaziyette yazıyorum. Herhalde 3-4 şişe soda bile beni kesmiyecek. İnşallah bir gün Bodruma dönmeyi ümit ediyorum.



SEVGİYLE KALIN