Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Salı, Ağustos 01, 2006

FİLİM KARESİNDE ÇAKMAĞIMI GÖRDÜM

Yaz gelince deniz, gezme derken televizyonu seyretme hak getire. Yine yollara düşmüştüm. Önce kuzenlerimin doğum günü için Asos’ta buluşacaktık. Emme! Daha çok yakın tarihte benim konserim için geldiklerinden, gitmeye üşendim. Önce İzmir’e git. Ordan Asosa git. Nerden bakarsan 8 saatlik yol. 2 gece için popom yemedi. Gitmedim. Deeee! Yol moduna girdiğim için aniden kendimi Datça feribotunda buldum. Rüzgara karşı yatır beniii, tırmala beni, kaşı beniiiii! Şarkısıyla körmene (Datça feribotu oraya yanaşıyor.) çıktım. Anacım misafir kaldığım canım arkadaşım N. Evlenmiş. Harika eşi var. rakıyla kutladık. Pek keyifli geçti. 2 gece Asos yerine Datça yetti de arttı bile…

Sevgili evime kavuştum. Yaaa! Valla 2-3 gün seyahat iyide, sonrasında evimi özlüyorum. Zaten pek vaktim kalmadı. Ay başında kızımın doğumu için İstanbul’a gidiyorum. Boru mu? Buu? Torunum ECE geliyor. Artık burada bol denize girip, hazırlık yapmam lazım. Onun için geceleri evdeyim.

Dün gece dijitürkte bir film izledim. Adını şimdi unuttum. Yabancı 1000 yıllık filmdi. Ordaki cön olan artiiz cıgara yaktı. Veee… elinde şrakk diye harbi ses çıkaran DUPONT altın çakmak. Birden eskilere döndüm.

Sene 1983'tü. İlk yurt dışına çıkmıştım. Önce Amsterdam’a gittim. Hanım arkadaşımla bütün Avrupa’yı 3 ay dolaşmıştık. Sıra Fransa’ya gelmişti. O büyülü aşk şehri Paris… Sevgilim bile olmuştu. Adı piyerdi. Beni de Atinalı sanıyordu. 3-5 günde bana evlenme teklifi bile yapmıştı. Ahhhh! Ahh! Kırk yılda koca bulmuştum. Oda benim kim olduğumu bilmeden ayrıldık.

Dünyadaki bütün dişilerin en büyük merakı, gittikleri yerlerde alışveriş etmeleri… benimde merakım sadece elektroniktir. Öyle mücevher, çul, çaput, biblo hiç umurum değil. Varsa yoksa mekanik. Emmevelakin Paris’te onlara bile bakmadım. Belki yanılır da paramı harcarım … Taaaa! Sigaraya başladığımdan beri, idealim bir DUPONT çakmağa sahip olmaktı. Nedenini bilmiyorum. Özel mağazasına gittim. Tıpkı büyülenmiş gibi altın çakmakların önünde ne kadar kaldım? Sonunda kendime gelip, bütün paramı vererek çakmağıma kavuştum.

Her gece çocuk gibi, çakmağımla yattım. Onunla şraaak diye sigara yakmak kadar keyif veren hiçbir şey yoktu. Heh! Heh! Heh! Bide havalı oluyor kiii! Derkene efendim aradan yıllar geçti. çakmağım ve ben mutlu, mesut yaşayıp gittik. O zamanlar 3 ay Bodrum’da tatil yapardım. O çakmağımı barlarda ortalığa atardım. Rahmetli anacım devamlı takip eder toplardı. Çakmağım çalınmasın diye kıyarak kenarından çentik atmıştım.

Bundan 9-10 sene evveldi. Bir büyük devlet bankası müdürünün odasında 4 kişi oturuyorduk. Sigaralar çıktı. Hemen çakmağımı çıkardım. Milletten OOOO! Nidalarıyla çakmağımla sigaralarını yaktılar. Kahveler geldi. Tam o sırada içerdeki bankodan imza için çağırdılar. Gidip gelmem, birkaç dakikamı almıştı. İşim bitince masanın üstünden sigaramı aldım. Allaaah! Çakmağım yok. Çantamı boşalttım. Onlar aldın diyor. Böğürerek ağlamaya başladım. O banka müdürü sırıtarak “biz almadık ama o tip çakmaklar asla ilk sahibinde durmaz. Bu adettendir.” Dedi. Şimdi polise gitsen ispat edemezsin. Üstelik iftiradan içeri girmekte var.

O yollarda anırarak ağlamam. Resmen hasta oldum. Senelerce kimseye kaptırma. Elin banka müdürü senin çakmağı iç etsin. Valla içim acıdı. Bir daha da param yeni çakmak almaya yetmedi. Hala içimde dinmeyen yaradır.

İşte o filimdeki cön çakmağıyla sigarasını yakınca. Eski günlerimi hatırladım. Umarım çakmağım o müdüre de yar olmamıştır. Hala aklıma geldikçe iyi niyetlerimi (!) yolluyorum. Yaşlıydı belki de ölmüştür. İçimden rahmet okumak bile gelmiyor. Ah! DUPONT’um Aaaahhhh! Ühüüüü! Hüngüüür! Şakııır! Mendiiiiil!

SEVGİYLE KALIN