Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Cuma, Aralık 30, 2005

ESKİ YIL ÖLDÜ YAŞASIN YENİ YIL

Bu başlığı ömrümüz oldukça daha çoook atarız. Günler bir harala gürele vaziyetinde, kuş gibi uçup gidiveriyor. Şunun şurasında ben doğalı ne kadar olmuş ki! (utanmasam 40 yıl diyeceğim de! Ufal da cebime gir. Dersiniz diye korktum.)

Bu yılı da dizi dizi dizilerle, Hülya Avşar’ın ayrılmasıyla, mankenlerimizin tepelenmesiyle, Semra hanımın edebiyata ve tiyatroya kazandırılmasıyla, Sibel Can boşanacak mı? Diye toto oynamayla, Mehmet Ali Erbil’in kaçıncı evliliği? Karısı bu sefer oğlan mı doğuracak? Merakıyla, sahte rakı yaparak onca insanın hayatıyla oynayıp ölmelerine sebep olmayla, değerli yazar, şair, sanatçılarımızın ölümlerini çabucak unutmayla, Irak savaşından dönen askerleri Katrina kasırgası mağdurlarına yardım etsinler diye felaket bölgesine gönderen sivri zekalarıyla, Bülent Ersoy’un Deniz Baykal’a ilginç suçlamasıyla, Sharon Stone Polatı öperken ne hissettiğiyle, Dubai kulelerinin İstanbul’u ne kadar güzel ve de özel yapacağı polemikleriyle, kuş gribi yüzünden hala tavuk ve yumurta yiyemiyen halkımızla, papa öldü diye üzülüp birbirimizi kesecek kadar gaddarlaşan insanlarımızla, yurdumuzda iyi olan olayları haberde küçücük ayrıntı vererekten,………………. Bitirdik.

Yılbaşı arifesinde alışveriş telaşı, çevrenin ışıltılarla süslenmesi, yeni yıla nerde girileceği planları, tebrikler, hediyeler, muck muck öpmeler. Daha neleeer neler.

Necip milletimizin artık maddi gücüne göre çeşitli şekillerde eğlenerek yeni yıla girecekler. Vatana Millete hayırlı olsun.

Ne kadar şımarsam yeridir. Öyle arkadaşlarım varmış kiiiii! Önemli günlerde iyi ve kötü günlerimde hep yanımda oldular. Yılbaşında da bu kaideyi bozmadılar. O gece evimi divan oteli (salondaki çekyat oluyor) haline getirip, oteli kapatıp, tek başıma gecelemeyi düşünüyordum. Ammaaaaa! Beni yalnız koymadılar kiii! (kih! Kih! Kih! Dünden hazırım. Bana gezme deyin. Ayakkabılarımla kapının önünde hazırım. ) tabi ki ilk önce yalandan nazlandım. “ayyy! Olmaaaz! Gelemem! “Filan diye. Sonrada neme lazım, çağırmaktan vaz geçerler de ortada kalırım. Bodrum’da geçen sene açıldı.” Diamond of Bodrum” pek cafcaflı otel 5 yıldızı bilem vaar! Eh! Bizimkiler kimden aşağı kalırlar. Oradan 10 kişi yer ayırtmışlar. Beni davet ettiler. Parayı onlar verecek olunca daha bir hevesli gittim.( kendi kötü düşüncemden, pintiliğimden böyle zamanlarda nefret ediyorum) Bi zahmet bende kuaföre gideyim, süsleneyim, şık şıkırdım giyineyim. Bakarsın kısmetim bilem çıkar. Parmağım acısa da şakkuurr, şukuurr oynayacağım.

Sevgili okurlarım! Canlarım ciğerlerim! Hepinize yeni yılda: uzaktakiler yakın olsun, evinize sağlık,mutluluk,huzur,bereket dolsun. Hepinizin yeni yılı kutlu olsun.

Beni fazla meşgul etmeyin! Daha güzelleşmek için bisürü zamana ihtiyacım var. işim gücüm var. hadi anacım kalın sağlıcakla. Hepinizi şapadaannak öperim.

SEVGİYLE KALIN

Çarşamba, Aralık 28, 2005

KELİMELERDEN KOCAMAN HAYATIN İÇİNE DÜŞTÜM

Bana kesin nazar değiyor anacıklarım. Dün bardağı mutfakta yıkarken elimi nasıl becerdiysem kestim. Kesmek ne kelime! Sağ işaret parmağımı ikiye ayırdım. Kendi vücidimden çıkan kanla korkunç panik olurum. Hemen acile gittim. 2 dikiş attılar. Popoma iğne yaptılar. Eve yolladılar. Bütün arkadaşlarıma haber verdim. Şimdi kedi şeyini görmüş, yara sanmış. Demeyin. Elim acıyooor! İş yapamaz raporu vereceklerdi de abartmayım diye almadım.

Bunun çoğu da nazdan kaynaklandığını umarım anladınız. Evde onları esir etmek için, scrable oyununu çıkardım. Hani şu kelime türetme taşların üstündeki harflerden en çok puan alan kazanıyor. Ben hastayım ya! her türlü hile, anlamsız kelime yazma, harf çalma, puanı 3 le çarpıp abartma, hepsini yaptım. Hemi de hiç utanmadan. Arkadaşlar sustular ”delidir,ne yapsa yeridir. Yazık eli yaralı, elleşmeyelim.” Dediler deeee! Sonunda onlarda şalteri attırıp, cırladılar. Kavgaya dönüşen oyundan sonra, ne halin varsa gör. Şeklinde bırakıp gittiler.

Önümde kelimelerle öylece kalakaldım. KEŞKE kelimesine takıldım. Ne çok hayatları değiştirmiştir. Pişmanlığı ifade eder. Aileyi, işi, eşi, çevreyi seçme şansı verilseydi. Daha mı farklı olurdu? Hayatımızdaki keşkeler fazlaysa, mutsuz muyuz? Keşkeleri değiştirme şansını kaç kişi elde edebilmiştir. Keşkeler de umutsuzluk gözlenir. Keşke şimdiki aklımız ve deneyimlerimizle, gençliğimize dönebilsek. Aynı keşkeleri acaba yaşar mıyız?

İYİ Kİ sözcüğünü daha çok severim. Onda yaptıklarımız, elde edebildiklerimiz, ümitlerimiz vardır. Bazen mantığımızla bazen yüreğimizin sesiyle, iyi ki yaptığımız işler, bizi nasıl mutlu yapıyor. Hayatımızdaki keşke’lerden daha çok, iyi ki varsa mutluluk da vardır demektir. Keşke ne kadar pişmanlığı ifade ediyorsa, iyi ki de o kadar kararlı olduğumuzu ifade ediyor.

AMA sözcüğü var. O da benim için ikilem ifade eder. Keşke yapsaydım AMA iyi ki karar vermişim de yapmışım. İrade burada devreye giriyor. Hayatımızdaki kararların çoğu, kendi özgün irademizle yapabildiğimizi ifade eder.

Şimdi gelelim! Zurnanın zırt dediği yere! Benim hayatımda keşkeler fazla. Şimdiki aklım olsaaaa! Diye, diye başımı vurduğum zamanlar çok olmuştur. İşimi severek yaptım da eşimi seçemedim. Çevremi sevdim de, dostlarımı seçemedim. Ne zaman hayır demesini öğrendim? İşte dönüm noktam başladı. İyi ki dediğim de az olmadı yani! Yüreğimin götürdüğü yere gittim. İyi ki öyle güzellikler yaşadım ki!! Ama, pek olmadı hayatımda. Hep uçlarda yaşadığım için, ya keşke dedim, ya da iyi ki! Hayatım genellikle mutlu ve bol aktiviteli geçiyor. Yaşamımdan memnunum.

Oyundan nerelere geldim yaaaaa! Ayrıcana da bu kelimeler oyunda yazılmıyor. Sözcük bile sayılmıyor.

Bizim kızlar yine geldiler. Elime pansuman saati gelmiş. Ayol daha yeni gittiniz. Hani bana kızmıştınız? Durun durun!! Şaka yaptım! Gelin canımcıklarım, elim emrinizde.

SEVGİYLE KALIN

Pazartesi, Aralık 26, 2005

HEP ANORMALLİKLER BENİ BULUR

Hayatım boyunca ne yapmak istediysem, mutlaka 1 anormallik olur. Eskiden köpeğim vardı. Hırçın, ısıran ama son derece akıllı ve şirindi. 12 sene benimle yaşadı. Tıpkı insan gibi, yedi içti gezdi. Sirk hayvanı gibi marifetliydi.( demek ki köpeğim, lakiyi özledim)

Otobüs veya uçak seyahatlerimin hangisini yazayım. Hepsinde mutlaka matrak macera yaşadım. Başka zaman uzun uzun anlatırım. Şimdi evimde aşkım var. Söylemiştim erkek muhabbet kuşu. Aman kardeşim!! Bir kuş ne yapar? Konuşur, yemini yer, evde uçar. Hahaayt! Siz öyle zannedin. Bana gelen kuş bile anormalleşti. Nasıl mı?

Yemeğimi acı severim. Bol kırmızı pul biberle yerim. Bizim aşkım (kuşumun adı) her yemeğe daldığı için, acıya bayılıyor. Kırmızı biberleri özellikle yiyor. Urfa’lılar gibi acı yedikçe sesi güzelleşiyor. Ekşisi bol salatayı, tüylerini kabartarak nasıl götürüyor. Peyniri sevmedi. Geçen gün balığın içinde hem eşelendi, hem yedi. Leş gibi balık koktu. Bende yıkadım. Suyu bardakta görmesin. İçine girmeye çalışıyor. Aklı sıra yıkanıyor. Her yer ıslanıyor.hele çaya dayanamıyor. Başı kanatları çayın içinde yüzüyor, oyun oynuyor. Görmeniz lazım. Devamlı tüyleri ıslak. Bazen yoğurda, bazen çorbaya artık ne olursa içinde. Sakın “kafesine kapat yemeğini rahat ye” demeyin.öyle şirin ki! Yemeğimi zevkli yiyorum.

Müzik çalmaya başladı mı? Ne ötme! Öğrendiği bütün kelimeleri benim ses tonumdan, aynı vurgulamayla sıralıyor. “aşkım, cici çocuk, annecim, çekil, sevgoş geldi, canım, öpücük, muck, oooh, şımarık”

Bilgisayar manyağı. Klavyenin üstünde geziniyor. En büyük keyfi de PC nin üstünden klavyeye atlamak. Hangi harf gelirse onu yazıyor. Çekil dediğim zaman resmen cıırr, cıır benle kavga ediyor. Ona da posta adresi aldım. aşkım@cik cik.com yaaaa ona da mailler gelirse işte o zaman şakkadanak düşüp bayılırım.

Dün evde 1 priz bozuldu. Elektrikçi 15-16 yaşında çocuk geldi. Prize baktı,baktı. “abla bu bozuk çalışmıyor” dedi. “ e! Oğlum bunun için çağırdım seni” prizi sökmeye başladı. Sigortayı kapatmadan mı yapıyorsun dememe kalmadan şırrraaaaak! Paaaaat! Diye seslerle kalakaldık. Oğlan benden çok korktu. “abla canımsın! İşe yeni girdim. Patron duyarsa işimden olurum. Nooooluuuursuun söyleme” iyi de çocuğum ben şimdi ne halt edeceğim. Neyse tekrar dükkana telefon ettim. Patron kendisi geldi. Bir priz bu kadar sorun yaratır mı? Önce kızdı. Sonra evdeki bütün prizlerin nasıl olup ta patladığına akıl erdiremedi.

İşini bitirip kapıdan çıkarken, kulağına işçinin marifetini fısıldadım. Öyle ya! bu iş şakaya gelmez. Ne de olsa elektrik. Öyle büyük gümbürtüye rağmen hasar azdı ama, her zaman öyle olmayabilirdi.

İşçi çocuk “abla sana duvarları kazarak topraklama döşiyim” demişti. Allah beni korudu. Gene şanslı günlerimden birindeydim. Bir basit priz değiştirme nerdeyse faciayla bitecekti. Tüü! tüü! Tüü! Maşallah.

SEVGİYLE KALIN

Cumartesi, Aralık 24, 2005

ADAM ADAM GÖSTERİSİ

Size söz vermiştim. Bir kadın uyanıyor gösterisinden sonra, erkeklere yönelik gösteriyi yazacağım diye sözümü tuttum ammmaaaa! Gelinde bir de bana sorun. Malum biz kadınlar olarak onları içimize almamıştık. Onlarda bizi almadılar.

23- aralık günü saat 20 de başlayacak gösteri için, Marmara kolejine erkenden damladım. Oyunu yine Boğaziçi ekibi kurgulamış. Tek kişilik oyunu NURİ GÖKAŞAN oynuyor.Hemi de yöneten, yazan hepsi kendi.

Oyunu seyredebilmek için, yapmadığım şirinlik, arsızlık, pişkinlik kalmadı. Sonunda onları yıldırdım. Salonun en arkasından, kapı girişinden kendimi errkekklere göstermeden seyretmeme izin verdiler. Yuppiii! Azimle ( saçan, burası yanlış maksuz yazıldı) toprağı delermiş.

Oyun başladı: Kendilerini nasıl savunuyorlar. Meğer biz hatunlardan çok bizarlarmış. Daha doğumdan itibaren anne baskısı hayatlarına kadın olarak girmiş. Okul yaşamında kadın öğretmen kaprisi ve baskısı. İlk kızları tanıma yaşlarında, onların erkeklere neler çektirdiği, Flört devresinde, hep erkekler özverili oluyormuş. Kızların beklentileri farklıymış. Naz, niyaz eden kadınlarımızmış. Evlilikte olay daha fecileşiyor. İlk günler geçince, karıları kendine ihtimam göstermiyorlar, bakımsız oluyorlarmış. Evliliği garanti görüp, her türlü lüksleri için sınırsız para harcıyorlar. Bunda da kendilerine göre haklı görüyorlarmış.

Aldatma konusu abartılıyormuş. Onların genlerinde varmış. (bizim genlerden ne haber? Tek taraflı mı oluyor? Gen olayı?) Erkeler aldatmıyor da çeşni diye bakıyorlarmış. Bazen iş icabı, bazen de (kendi) icabı için hatunlara gidilebilirmiş. Onu da iten karılarıymış.( bu tabirden nefret ediyorum. Daha kibar olunabilir) keşke hep erkeklerin evdeki hanımları bakımlı, erkeğine bağlı, hizmet eden, anlayışlı olsalar, onlar da dışarı gitmezmiş. En büyük etken de, yatakta başım ağrıyor numarasıymış.

Bayanları anlamak için filozof bile olsalar yetmezmiş. Konuşmayı, ağlamayı, sorun yaratmayı, ilke edinmişler.

Daha neler neler! Ne kadar tarafsız seyredeyim desem de olamadım. Hatta bir ara kalkıp, sahneye yürümeyi ve onun fikirlerini çürütmek için cırlamayı düşündüm. Aferin uslu kız olup, olay yaratmadan paşa paşa evine döndün. Diye kendimi tebrik ettin

Bakın beyleeer! Bizler olmasak siz kimlerle uğraşırsınız? Kadın olmak ayrıcalıktır. Kendimize daima yeteriz. Ayaklarımız üstünde dimdik dururuz. Size tanınan hakları, kendiniz icat etmişiniz. Aynı haklar bize olsa, çıldırıyorsunuz. Tuuu! Kaka! Diyorsunuz. Kadınlar, bütün dünyada aynı. Ezilenler, dayak yiyenler, aldatılanlar, sokağa atılanlar hep kadınlar. Güç sizde zannediyorsunuz. Erkek olmanın üstünlüğü sizi kadınları ezme, kullanma, aşağılama hakkı veriyor sanıyorsunuz. Çok yanılıyorsunuz çoooook!

Gerçek olan en önemli faktör ne? İki cins de birbirine muhtaç. Birbirini tamamlayan yaşamı güzel kılan, kadın erkek işbirliği. Ne biz sizsiz, ne de siz bizsiz yapabilirsiniz. Gelin karşılıklı kavga etmeden, birbirimizi sevelim, sayalım. Beraber yaşamın tadını çıkaralım, beyleeeeerrrr!

SEVGİYLE KALIN

Perşembe, Aralık 22, 2005

YENİ YIL PARTİSİ

Gene işgüzar yazarınız, tombik tosbağ ne yapabilirim diye, kafayı sıyırdı. Veee deee! Buldu. En yakın birkaç arkadaşına konuyu açtı kabul gördü. Neymiş efendim? Anlatıyorum. Sırayla yahuuuu!

Beş arkadaşım varız dediler. TV Programı yaparken beraber çalıştığım sazlar da olur dediler. Neye mi?

Muğla’da bir huzur evi var. Zaman zaman onları ziyarete giderim. İçlerinde arkadaşım olan, amcalar teyzeler de var. İşte o huzur evinde yılbaşı partisi yapmak için organizasyona başladım.

Arkadaşlarla yılbaşı süsleri aldık. Çayın yanında yiyecek tatlı ve tuzlu ne varsa aldık. Sazlarda para talep etmeden geldiler. Önceden huzur evi yetkililerinle temasa geçip gerekli izni aldık.

Cuma günü üç araba gittik. Önce sarılıp, öpüşmeler. Salonu süsledik. Görmelisiniz. Bize güçlerinin yettiği kadar yardım ediyorlar. Balonlar asıldı. Şenlik başından başlamıştı. Öğle yemeğinde beraber sofralara oturduk. Sonra salonun ortasını pist olarak açtık. Hepsine “odalarınıza gidip, süslenin gelin” dedim. Bayanlara isteyene makyaj yaptık.

Gelelim eğlence faslına: sazlar çalmaya başladı. Ayaktaki yaşlılar, tekerlekli sandalyedeki yaşlılar, nasıl bakışları değişti.gözleri parladı. Şarkılara iştirak ettiler. Bu arada birbirlerine iltifat etmeyi de ihmal etmediler. Hüsniye teyze makyajla değişmişti. Avni amca pek beğendi. Hüsniye teyze de nasıl kırıtıp, gözleriyle beğendiğini belli etti. Baktım da beğeninin yaşı yok. Sadece biraz ilgi, sevgi, bakım. Aşkın yaşı yok.gözün gördüğü güzellikleri yaşamak lazım.

Şarkılardan sonra oyun havalarına sıra geldi. En çok da ben döktürdüm. 5 arkadaş yaşlılarımızı devamlı oynamaya kaldırdı. Nazlanan da vardı. Kendiliğinden pistten inmeyende amcalarla el ele tutuşup horon teptik. Huzur evinin yetkilileri de bizle eğleniyordu. Sonra dans müziği çalmaya başladık. Amanııın! Amcamlarla nasıl güzel dans ettik. Hele 1 Süleyman amcam vardı. Ona bayıldım. Öyle güzel dans ediyordu ki. Kendime partner olarak seçtim. Eski dansları tam figürleri ile yapıyordu. İnanır mısınız? şimdiki gençlere taş çıkarıyordu. Meğer eski dansları iyi yapan partnerle dans etmeyi öyle özlemişim ki! Ben pes dedim, yoruldum da Süleyman amcam bana mısın? Demedi. Helal olsun .

Sevgili okurlarım! Böyle güzel 1 gün geçirdiğim nadir günlerden biriydi. Giderken medyaya haber vermedim. Bunu afişe etmek istemedim. Sadece sizlerle paylaşmak istedim. Bol bol resim çektik. Onlara da vereceğimize söz verdik. Akşam 6 ya kadar vur patlasın çal oynasın. Eğlencenin dibine vurduk.

Ayrılırken hepsiyle sarılıp öpüşmek, hayır dualarını almak, gene gelin demeleri. Arabalara binene kadar yolcu etmeler, el sallamalar.

Sazlar ve arkadaşlarımla Bodrum’da bir cafede buluştuğumuz zaman, hepimizin yüzünde yoğun duyguları anlatan ifade vardı. Ne iyi etmiştik. Hem biz eğlenmiş hem de gönül almıştık. Bu sefer arkadaşlarım ve sazlar birbirimize öpücükle teşekkür ettik. Kim bilir? Belki ilerde bizde oralarda olabiliriz. Yaşlılarımızı sevelim derim ……

SEVGİYLE KALIN

BURÇLARI ŞEYETMEYE DEVAM EDELİM

Dün bu yılın burçlarının size neler getireceğini yazmıştım. Umarım görüşlerimi ciddiye alırsınız. En doğru yorumlar şahsımdan. Nerde kalmıştık? Hah! Hatırladım.

YAY BURCU: Bu burç, hem iyi hem kötü yorumlara açık. Yay kadınları, kaşları yay gibi olduğu için, erkekleri kendine aşık edecek. Bu sene elini sallasa ellisi şeklinde şeyedecekler. erkekler ise, yayla avlanıp evinin rızkını çıkaracaklar. Yaydan çıkan oklara kendilerini siper edip, bayanları kurtaracaklar.( ne fedakarlık beee!)

OĞLAK BURCU: Eti lezzetli burçtur. Hele taze kesilmiş, kavurma yapılmış olanlar. Ye! Babam ye! İşte insan oğlunun sizler için düşündüğü bu kötü emellere kapılmayın. Bu sene kendinizi savunma yöntemleri için, çeşitli etkinliklere adayın. Bu yıl karate, aikido, tekvando, ne biliiim! Ne varsa onları öğrenin. Kendinizi korumaya alın.

KOVA BURCU: İşteeeee! En önemli veee deee akıllı burç. (kendime torpil yapıyorum. Benim burcum. Kafama göre yorum yapcaam! Karışmayın.) burçların içinde en akıllı, en deli, en çatlak, en anormal burçdur. 1 kerem hürriyetlerine aşırı düşkündür. Herkese normal gelen onlara anormal gelir. En absürt kıyafetlerle hiç olmayacak yerlere giderler. Devamlı neşelidir. Etrafına pozitif enerji yayar.Ağlayan palyaço olur da kimse bilmez. Arkadaşlığı hele dostluğunu kazanabilirseniz doyumsuzdur. İnsanlarla iletişimi kolaydır, neşe dağıtır. Ama seçicidir. Kızdığı zaman çok acımasız olup, dili sipsivridir. Güzellik arar. Sevmeye bayılır. Kalite ve saygı bulduğu zaman sıkı sıkı tutunur. Burcun tanımı, dökülen kovadır ya! oda tıpkı kovadan dökülen su gibi, şeffaf olup uçlarda yaşar. Onlar için hayat ya siyahtır, ya beyaz. Gri tonu tanımazlar. Duygularını coşkulu ve abartılı yaşar. Hiç utanmadan sokaklarda avaza ağlayıp gezebilirler. Sevgi insanlarıdır. Onları sıcacık, samimi sevdiğiniz zaman kedi gibi ayaklarınızın dibinde kıvrılıp yatarlar. Mıııııırr! Mıııııır! Mııııır!

BALIK BURCU: En lezzetli burçtur. 1 kerem sağlığımıza iyi gelir. Hele kalbimize dost olan omega-3 yağı sizde bolca var. Haftada en az 2 defa sizi yemeliyiz. Hangi çeşit balık olursanız olun, sizi mevsiminde avlamak lazım. Ne o öyle? Trol murol… yumurtalarınızı tümden imha ediyoruz. Memleketimizin üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen, sizi yemek için çok para veriyoruz. Taaa! Norveç’ten gelen ölü gözlü, buzlu balıklara talim ediyoruz. Suç sizde değil, bizde. Bu sene yasağa uyacağız. Sizde rahatlıkla yaşayıp, çoğalabilirsiniz. Haydi rast geleee!

İşte güzel okurlarım! Böylece bütün burçları bir güzel şeyettim. Umarım sizde memnun kalmışınızdır. Yazarınız olarak her konuya maydanoz oluyorum. Geçmiş yıl iyi veya kötü geçti. 2006 yılı bütün burçlara sağlık, mutluluk, bereket, huzur getirsin. Dilerim bütün burçdaki insanlarımız yüreğinizin götürdüğü yere gidin. Hepinizi şapırdaklı, şupurdaklı öperim.

SEVGİYLE KALIN

Çarşamba, Aralık 21, 2005

HADİ GENE İYİSİNİZ! 2006 FALLARINIZ BENDEN

Yeni yıl geliyor. Bütün medya 2006 da neler olacak? Astroloji, tarot falı, kum falı, bakla falı, kahve falı, aklınıza ne kadar fal geliyorsa hepsinde ille 2006 yılında neler olacak? Eeeeeeee! Kardeşim biz bu kehanetleri her yıl tekrarlıyoruz. Değişen 1 şey olmuyor. Bu sene ben onlardan aşağı kalmayım diye, gece yattım. Sabah 1 kalktım kiii! İlham gelmiş, beni dürtükleyerek uyandırdı. Kimsin dedim. “kalk! Sende şu memleketin falına bakacaksın. Ben yardıma geldim. Senin ilhamınım” dedi. Çayımı içip, normale dönerken ilham kaçmadan başladım. Vatana millete hayırlı olsun.

KOÇ BURCU: Bu sene koçlar kavgadan uzak dursun. Boynuz tokuşturmada yenilebilirsiniz. Karizmanın çizilmesin. Erkek koçlar! Karınızı aldatmadan iyi düşünün. Bir de kurban bayramında pek ortalarda görünmeyin

BOĞA BURCU: sizinle iyi geçinmek lazım.öyle her önünüze gelene kızmayın canım! Toprağı eşelemeyi de bırakın. Kırmızı giysi giyene kötü bakmayın. Burnunuzdan dumanlar çıkmasın. Bu yıl daha rölaks olun

İKİZLER BURCU: kardeşinizi anneniz ayrı ellere evlatlık vermiş. Önce onu bulacaksın. İkinizde 25 yaşında olduğunuz için senelerin hesabını sormayın. Sen fakir, o zengin. Kıskanacaksın. Kardeşini kafaya alıp, sende rahat yaşayacaksın.

YENGEÇ BURCU: Bu yıl deniz kenarından uzak duracaksınız.avcılara yakalanmayın. Hele sizin mavi pavurya cinsiniz nasıl lezzetli oluyor. Bütün yengeçler! İstediğiniz kadar içebilirsiniz. Yalpa yaptığınız hayatta belli olmaz.

ASLAN BURCU:Peeeeeh! Memleketimizde yanmaktan orman kalmadığı için, size de pek raslanmıyor. Ancak hayvanat bahçesinde bebelerimize gösterebiliyoruz. Ormanların kralı. Bu yılda kükremeniz yetecek. Bir aaah! Çeksem, karşıkı dağlar yıkılıııır! Naralacaksınız.

BAŞAK BURCU: çiftçilerin ve de dolayısıyla ekonominin bel kemiğisiniz. Bu sene bol yağmur yağacak, hava şartları güzel olacak. iyi ürün alacaksınız. Devlet size fiyatları da bol kepçeden dağıtacak. İyi yemeler. Gözümüz yok!

TERAZİ BURCU: Esas sen adalet dağıtımında önemlisin.Gözleri bağlı hatunun elinde durup, adaleti temsil ediyorsun. Şimdiyse adalet, mahallemizin yosma kızı. Kimde para varsa onunla oluyor. Terazi de tartı aleti olarak hileli satış yapıyorsun. Dengen hepten bozulmuş. Bu yıl toparlanmanı umuyorum.

AKREP BURCU: bu burcun insanlarından başkaları tırsar. Sıkışınca cooooos! Diye sokarlar. Onlarla bu yılda iyi geçinin. Ne derlerse he! Deyin. Eğer çok zulüm ederlerse etrafına ateş yakın. Kendilerini sokarak, yanmadan ölmeyi tercih ederler. Düşmanlarımızın akrep olması menfaat icabıdır.

Bu günlük yerim gene bitti. Lakin falım bitmedi. Yarına kaldığımız yerden falımda kehanetlerde bulunacağım. Yeni medyununuz Sevgi Atar da tutturamaz. Sizlere hizmet vermekten zevk duyar. Yaşasın! Kendimi tebrik ediyorum.

SEVGİYLE KALIN

HAYATIMIZI KOLAYLAŞTIRACAK FİKİRLERİM VAR

Geçen gün bir gazetede “hayatımızı kolaylaştıracak 6 akıllı icat” diye haber okudum. Değişik fikirlere açık olduğum için, sabırla okudum. A- Toz alan ayakkabı: ayağına giy, evde gezin yerler tertemiz olsunmuş. Şarjla çalışıyor. Yürüyüşle kilo kaybet, evin temiz olsun.B-Su yerine güneş ışığıyla çalışan çamaşır makinesi. Her bişeyi yapıyormuş. C- katlanabilir buz dolabı: ( bunun iyi fikir olduğunu sanmıyorum. 1 şişe soğuk kola için koca dolabı cebime mi koyup götüreyim?) D- oksijen askısı: bardan gelince sigara ve içki kokusunu gidermek için elbisenizi askıya asıyorsunuz. Oksijenle temizliyor. (bence onca para ver, iç gez eğlen, etrafa hava atmadan olur muuu?) E- deterjansız çamaşır makinesi: deterjan ve su olmadan, havadaki negatif iyonları kullanarak kir ve bakterileri yok ediyormuş. F- kokmayan ayaklar: bence en önemli buluş bu! En nefret edilen koku ayak kokusudur.bir aletle ultraviole ışınları ile steril yapıyormuş.(işte o aletten her eve 1 tane lazım. Hoş onu bile kullanmayıp, bit yiğitte hesabı kokularımızla geziniriz.)

Anacığım! Bunlar 1 şey mi? Ben düşündüm! Halkım için yararlı olacak, engin ve zengin fikirlerimi hizmetinize bolca sunuyorum. Bu yukardaki buluşlar 2020 de olacakmış. Ohoooo! O zamana kadar kim ölee! Kim kala! Benim buluşlarım üzerinde sıkı çalışıyorum. Umarım onlardan evvel hizmete sokarım.

Çapkın erkekleri ele verecek yöntem:
Her erkek potansiyel çapkındır. Kadınlar hayatları boyunca kuşkuyla yaşarlar. Acaba benim ki neler yapıyor? İş yemekleri, iş seyahatlerinde kimle kırıştırıyor? Kim? Ne zaman? Acaba? Yoksa? Diye kuşkulara sooooon! Ben 1 ilaç geliştiriyorum. Tamamen vücide zarar vermiyor. Hiçbir riski yok. Yeter ki siz ona çaktırmadan yemeğine 1 tablet ezip yedirin. Eğer yutarsa, olay bitmiştir. Bırakın nereye isterse gitsin. Size asla yalan söyleyemez. Gözleriyle çapkınlık yaparsa, hafif pembelik göz etrafında oluşacak. Elle taciz ederse, elleri kırmıza yakın renk alacak. Eğer vücidinde koyu kırmızılık varsa, yandığının resmidir. İlaç etkisini siz onu görüp, cırlayana kadar devam edecek. Yani sesin desibeli yüksek olunca normale dönecek. Ondan sonrası size kalmış. İster bitir, ister kaderine razı ol.

Çalışan kadınlara iş kolaylığı sağlayacak yöntemler
Bütün çalışan bayanlar! Evde de çalıştıkları için, pazartesi öğleden sonra işe gitmeli. Salı, Çarşamba, Perşembe tam mesai. Cuma günü tatile hazırlık izni olmalı. Patronumuz bizim yüz ifademize bakıp, canımız sıkkınsa özel izin vermeli. Ofiste mesai sırasında evden getirdiğimiz sebzeleri ayıklayıp, yemeğe hazır yapmalıyız. Evde yapamadığımız işleri çaktırmadan burada yapmalıyız. Öğle tatili 12-15.30 olmalı.( grupla yemek yiyince zaman ne çabuk geçiyor?) mesai de sabah 10.00 da başlamalı. Akşam da 17 de bitmeli.

Daha çok buluşlarım var ama yerim doldu. Başka zaman devam ederim. Bekar bayanlara nasıl kolaycacık koca bulunur? Yöntemi okuyunca bayılacaksınız. İlk ben deneyeceğim. Bakalım başarı oranım % kaç olacak?

SEVGİYLE KALIN

Pazartesi, Aralık 19, 2005

STANDLAR ARASI GİDE GELE POPOM ÇIKTI

Dünkü yazımda üç günüm çok yoğun geçti demiştim. Eski yazılarımda hatırlarsınız. Çomakdağ- Kızılağaç projesinde de çalışıyorum. Ne bu demeyin.

Çomak dağ köyü, Milas’a 10 km. Bodrum’a 60 km. uzaklıkta dağ köyü. Gelenek ve göreneklerinden asla vaz geçmemişler. Kadın erkek hepsi son derece çalışkanlar. İpek böceğinden ilkel de olsa çıkrıklarda ipek imal ediyorlar. Düğünleri çok renkli. Hayatlarının amacı ALTIN. Bütün köy kadınları, altınlarıyla özleşmiş. Bekarı evlisi farklı altın takıyorlar. Her düğünde resmen sidik yarışı halinde altın yarışı yapıyorlar. Ali ağa oğlunu evlendirirken, geline 1 kilo altın taktıysa, veli ağa 1 kilo 100 gram takıyor. Asla aşağı kalınmıyor. Bu takılan altınları kadınlar tarlada yatakta 24 saat takıyorlar. Hayatlarının bir parçası olmuş.

Çomak dağ köyünü turizme kazandırmak için, Milas kaymakamı, Bodrum kaymakamı katkılarıyla yoğun çaba harcıyoruz. TRT gerçek bir düğünü çekim yaptı. Düğün tam 4 gün sürüyor.bütün ayrıntıları eski yazılarımda uzun uzun anlatmıştım.yekrar edip de sizi sıkmayım. Amacımız bu köyü tanıtmak. Ayrıcana da ben onlarla olmayı seviyorum. Onlar gibi giyiniyorum. Bir tek altınlarım sahte. Eğer hakiki olsa var yaaaa! Hiç çalışmam hayatım boyunca kraliçeler gibi yaşarım.

Bu yılbaşı için OASİS deki standlardan birisi de Çomak dağına aitti. Oranın yaptığı ürünleri sergileyip sattık. Biz çalışan 3 hanım( resmen kadrolu) onlar gibi giyindik. Nasıl eğlendim? Gelen insanlar bize dürterek, bunlar kaça diyor. “siz çomakdağlısınız ama düzgün konuşuyorsunuz. Küçükken mi ayrıldınız köyden?” arkadaşlarım ise İngilizce ve Fransızca su gibi konuşup, broşürleri verince dumur oluyorlar.

Cuma akşamı saat 20 de çıktık. Burada yat klüp var. entel dantel takımı oraya gider. Yemek yerler, birbirlerini keserler. Şık yerdir. Bizde üç hatun, üstümüzde çomakdağ kıyafetleri ile yemeğe oraya gittik. Arkadaşın jipi kapıya yanaştı. İçinden biz indik. Vale şaşırdı. Kapıdaki güvenlikten sorumlu beyler, ikilemde kaldılar. Bizi içeri alsınlar mı? Bir bize bakıyorlar, bir arabaya. Biz çok düzgün konuşarak, yemek yemeğe geldiğimizi söyledik. Adamlar baktı baktı. En sonunda bizim tiyatro sanatçısı olduğumuza karar verdi. Oyundan mı geliyorsunuz dediler. Biz de “ hayır çomak dağlıyız. Burada gösteri için geldik “ dedik. Öylece kabul gördük. İçeri girdik. Tanıdıklara rastladık. Bardan aşağı düşüyorlardı. Gözleri dışarı fırladı. “ne o kıyafet balosu mu var? bizim niye haberimiz yok?” izah ettik.

Enteresan olan neydi? Yıllarca bana kısmet çıkmamıştı. O kıyafetle bana bir adam evlenme teklif etti. Hayali benim gibi bir Yörük kızıyla evlenmekmiş. İyi miiiii?? Aahhh! Kısmete bak! Bunca zaman evde kal! Köy tanıtımında kısmet çıksın. Bakayım kısmetim nasıl? Ağa mı? Cukkalar sağlam mı? Pek yakışıklı değil. Tengirdekli kasketini yandan eğdi. Çapkın beyazlamış bıyığını burdu. Ayağındaki poturlu şalvarı şööööööle göstererek, kostak kostak yürüdü. Meğer güney Anadolu tarafındanmış.

Ehhh! Kız kısmının kısmeti nerden çıkacak belli olmaz. Bu saatten sonra güneydoğudan size yazabilirim.Kısır, kebap çeşitleri, acılı yemek tarifleri verebilirim. Goooocamın beni nası hoş dudduğunu neyim sööleriim. Duuu bakalııım! Bakcaz . Görceeeez.



SEVGİYLE KALIN

ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ

Evde oturup; tarhana yap, dantel ör, günlere git, dedikodu yap, TSE damgalı ev hanımı hayatım boyunca olamadım.şimdi öyle olan bayanlar sakın bana kızmayın! Size lafım yok. Keşke öyle meziyetlerim de olsaydı. Ne örgü bilirim, ne dantel, öyle ev işiyle de aram yok. Yardımcı kadınlara kendimi teslim etmişim. Ne yaparlarsa eyvallah diyorum. Sizin gibi marifetli değil aksine tembel kurbağ şeklindeyim.

Çalışma hayatım boyunca aktiviteler olsun diye nereye saldıracağımı şaşmış vaziyette, yıllarımı verdim. Ankara’da Türk anneler derneği, yardım sevenler derneği, subay aileleri yardımlaşma derneğinde çalıştım. Emekli olunca Bodrum’da devam dedim. ÇYDD derneğinde çalışmaya başladım. Başkanımız saygıdeğer Prof. Dr. Türkan Saylan( Allah şifasını versin diye dualar ediyoruz)

Amacımız: Atatürk devrim ve ilkeleri ile gerçekleşmiş olan haklarımızı korumak, geliştirmek. Çağdaş Eğitim yolu ile Çağdaş insan ve Çağdaş topluma ulaşmaktır.

Felsefemiz: Partiler üstü bir sivil toplum kuruluşudur.Gönüllülük kavramına önem verir. Atatürk devrimlerinin sıkı takipçisidir.onların korunup, sürdürülmesi, geliştirilmesi için çalışır.Her alanda kadın erkek eşitliğini vurgular, destekler, talep eder.Demokrasiye, insan haklarına inanır ve onların savunucusudur.

Bodrum şubesi olarak çeşitli etkinliklerle mümkün olduğu kadar okumak isteyip de maddi olarak okuyamayan öğrencileri okutuyoruz. Çeşitli sloganlarla yardım topluyoruz.

SİZ DE BİR IŞIK YAKIN

SİZ DE ÇAĞDAŞ OLMAYA DESTEK OLABİLİRSİNİZ.

GÖNÜLLÜ ÖĞRETMEN OLABİLİRSİNİZ.

ÇOCUKLARA EŞLİK EDEBİLİRSİNİZ.

OKUMA YAZMA SEFERBERLİĞİNE KATILABİLİRSİNİZ.

Yıl başı etkinlikleri için Bodrum OASİS de standlar kuruldu.bütün kuruluşlar, neleri varsa çeyiz çemen ortaya döktüler. ÇYDD olarak bizimde standımız vardı. Cuma, cumartesi, Pazar günleri 12- 20 arsı açıktı. Bodrum’lular çok ilgi gösterdiler. Yayınlarımızdan aldılar. Türkan Saylan’ın basılmış iki kitabını iyi sattık. Kasamıza giren her kuruş, doğudan batıdan her yerden okuyan öğrencilere gidecekti. Kardelen projesinde en büyük destek biliyorsunuz SEZEN AKSU dan gelmişti. İnanır mısınız? okuyan kızlarımız, gün geçtikce çığ gibi büyüyor. Emelimiz Türkiye tam bir kardelen tarlası olsun. Okuyan anneler yeni nesilleri bilinçli yetiştirsin.

Yaaaa! Can okurlarım! Benim hayatımda böyle güzel aktiviteler olmasa boş çuval gibi pörsük otururum. Yaşlanırım, ihtiyarlarım, hastalıklarımı dinlerim. Moral kalmaz, kendimi dinlerim, vesveseler içinde belki de ne zaman ölcem diye karalar bağlarım. Şimdi eşek gibi koşuyorum. Devamlı değişik insanlarla tanışıyorum. Hala yeni bilgiler öğreniyorum. Öğrenmenin yaşı yok demişler. Bende daha 40 yaşında ( küçül de cebime gir. Ama öyle hissediyorum. Aslında 40 bile çok, 30 da karar kılmıştım. Ohaaaaa! Demeyin diye 40 yaptım.) hala öğreniyorum.



SEVGİYLE KALIN

BİR KADIN UYANIYOR

Bu hafta öyle yoğun geçti ki! Nereye yetişeceğimi, şaştım kaldım. Yılbaşı dolayısıyla oasisde çeşitli sivil toplum örgütlerinin ürünlerini sergilediği standlar vardı. Onları ayrı anlatacağım. Maksat benim çenem işlesin. Bende anlatacak laf çoooook!

Pazar günü elime 1 davetiye tutuşturdular. Marmara kolejinde sadece bayanlara yapılan tiyatro oyunu. İlk önce şaşırdım. Bu devirde, hele erkek egemen olan toplumda, bayanlara özel olan oyun ne ki?

Orta kent belediyesi, çeşitli sanat etkinliklerini Halikarnasso salonlarında, sevgili Bodrumluların beğenisine sunuyor. 5 ressamın eserleri sergilenmekte.ve de tek kişilik oyun olan “bir kadın uyanıyor” oynanmakta. Kaçırır mıyım? Gittim, gördüm, yazıyorum.

Boğaz içi gösteri sanatları grubu kotarmış.hepsi bayanlardan oluşuyor. Yöneten, yazan,dekor, kostüm ne varsa emeği geçenler bayanlar hazırlamış. Oynayan AYSEL YILDIRIM diye 1 genç sanatçı. Ben Ankara ve İstanbul’da devlet, özel tiyatrolarda iyi oyunlara ve de sanatçılara alışık olduğum için, ne yalan söyleyim ön yargılıydım. Tanınmamış bir kızcağız tek kişilik oyunun altından nasıl kalkar? Zamanında Ankara AST tiyatrosunda GENCO ERKAL’ın bir delinin hatıra defterini sanırım 10 defa izlemişimdir. Her seferinde de hayran kalmışımdır.

Bu söz kadınlara yönelik “HAYATI BOYUNCA KAÇ KEZ UYANIR İNSAN” oyunun teması buydu.

Kadının adı Alev, yaşı 45, çalışıyor,iki çocuklu,dul….. Bu güne kadar çeyiz sandığında sakladığı ne varsa her şeyi ortaya çıkarıyor. Ve bu oyunda 45 yılının hikayesini anlatıyor…. Daha önce Yeşil ırmağa anlattı, ardından İstanbul boğazına, şimdide kadınlara anlatıyor. Hem de neler neler anlatıyor.

Askeri hakim baba, öğretmen ananın tek evladı olarak, hayatından başlayıştan itibaren on üç küçük hikaye olarak anlattı. Rutin büyüme, gençlik,flört bile yok. Baskılarla evlilik. Çocuklar, değişime uğrayan koca, aldatılma, boşanma, iş arama, dul kadının seyahati, iş ilişkileri, ve sonunda amazonlaşıp uyanması….

Öyle güzel, öyle gerçek oynadı ki! Hepimizi peşinden aldı götürdü. Tek başına oyunu sandığından çıkardığı giysilerle, bize yaşattı.

Bizim kadınlarımızın, sosyal durumu ne olursa olsun? Üç aşağı, beş yukarı hepsi aynı kaderi paylaşıyor. Oraya gelenler. ( büyük şehirlerden yerleşmiş, hayatın sonbaharında huzur arayan ekseri dul bayanlar.) Çoğunluktaydı.Oyunda kendimizden kesitleri gördük. Normal yaşantımızda rutin giden hayatımızda acaba ne kadar uyanabildik? Peki uykuda olmak mı? Mutlu ediyor? Yoksa uyanmak mı? Kadınlar dayanışması olarak, ayakta alkışladık. Kulise gidip tebrik ettim. Veeeeee! Haksızlık yapmayalım dedi.23-aralıkta bu sefer “adam, adam” diye erkekler için oyun varmış. Ama biz hatunlara yassah! Eeeee! Ben nasıl seyredip, size anlatacağım. Erkek kılığına girsem mi? Diye düşünüyorum. Yapcaz bi cinlik. Du bakali nolcek?

Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler ediyorum. Biz köydeyiz anam ara sıra bööööle gelin de ruhumuz şenlensin dii miii ama?



SEVGİYLE KALIN

Cuma, Aralık 16, 2005

HAYALLER GEÇ DE OLSA GERÇEK OLUYOR

Soğuk kış günlerinde, evde oturmak ve uyumak. Uykucu tavuğunuzun arayıp ta bulamadığı günler. En büyük keyfim; sobamı yakıp sıcacık odada battaniye altında mıy da mııy! Yapmak. İş bu günlerde teve seyretmek, kadın programları neler yapıyor? 1 teve program yapımcısı olarak değerlendirmek hoşuma gidiyor.

Ya programlar çok matrak! Sabah Seda Sayan’ın programında gencecik sevgilisi vardı. Allah için çok yakışıklı oğlan. Evde can tanesi diyormuş. Vaaay! Bee! Seda nasıl mutlu, çocuk 1 de yüzük taktı. Ooohhh! Kaymaklı ekmek kadayıfı oldu. sonra sarılıp dans ettiler. Orada koptum. Kıskançlığımdan, kanal değiştirdim.

Karar verdim buranın lisenin önüne gideceğim. Bakalım kısmetime yakışıklı hangi liseli düşecek? Arkadaşlar ne kadar bana sübyancı deseler de, orta okula inmiyorum diye şükrediyorlar. Burada üniversite olsa oraya da gideceğim. Yok. Liseyle idare edeceğiz. Doğulu istiyooom! Kodumu oturtmalı, saçımdan sürümeli, bebe doğurtmalı.( o olmaz, yaş icabı)

Başka kanalda yıllar önce kaçarak evlenmiş 4 çift vardı. Hayalleri gelinlik, damatlık giymekmiş. Ona takıldım. O kanaldaki yapımcı bayan, hatunlara önce kına gecesi yaptı. Zavallı taşralı kadın. Hayatında büyük şehir görmemiş. Nasıl şaş vaziyetindeydi. Tarladan getirmişler. Ne hazırlık? Gayretkeşlik diz boyu. Gelinlikler, damatlıklar, saç baş, çiçeklerine kadar her bişey tamam oldu. Stüdyoya davet ettiler. İçlerinden 2 çift, işi çözmüşler. Keyfini çıkarıyorlar. Diğer 2 çift ise, saldım çayıra mevlam kayıra vaziyetindeler. Hazır olda durup, boş boş bakıyorlar.

Torun tosbağ sahibi insanları birde dans ettirdiler! O 2 çift vardı ya! karakucak güreş tuttular. Zurnanın zırt dediği yer ise, konuşma sırasında oldu. gelinler hayalleri oldu diye çok mutlu olmuş. Damatlar ise, “eh hatun istedi, bizde uyduk. Bu yaştan sonra kavgaya 1 tane daha eklemek boşuna.” Der gibi bakıyorlardı. 2 çiftin birisi ne dedi biliyor musunuz? Her şey iyi güzelde, oyunu kıvıramadık. Keşke oyun havası çalsaydınız. Onu bizim hanım iyi oynardı.

Ya ben bunları da kıskandım! Evlendiğim zaman gelinlik giymiştim. Bal gibi hepsini hatırlıyorum. Aradan o kadar seneler geçti ki! Ne olur yeniden giysem? Ama önce damat adayı bulmak lazım. Sahicikten değil ayol mahsuzdan. Konu mankeni olarak. Nasıl olsa bütün parayı tivi veriyor. Şöööööööle! Bol fırfırlı uzuuuuun kuyruklu gelinlik giyerim. Damadı koluma takarım. Girerim stüdyoya! Peeeeeeh! İstedikleri dans olsun. Adamı bir yakalarım. Tangodan başlar, fokstrottan çıkarım. Unutulmuş o güzelim dansların bütün figürlerini yeni yetmelerin gözüne gözüne sokardım. Şimdiki gençlik dans ne bilmiyor. Bizim zamanımızdaki romantizm. İlk dansın heyecanı, mahcup olmamak için gizliden arkadaşlarla dans öğrenmeler.

Gerçekten hayallerin yaşı zamanı yok. Bu tivi leri seyrettikçe bakalım bana daha ne gibi ilhamlar gelecek. Ya ilham ya da ilhami! Bakalım hangisi gelecek. Ne çıkarsa bahtıma. Bekleyelim veeee görelim.



SEVGİYLE KALIN

BİR FİLMLE NERELERE GİTTİM

Sabah uyanmam, afyonumun patlaması, çay içip normal hayata geçişim, öğle saatlerini buluyor. Daha önce de yazmıştım. Her sabah 1 şarkıyla uyanırım. Bu sabah da Zeki Müren’in “gözlerinin içine başka hayal girmesin” şarkısını dilime doladım.

Keyif çayımı içerken teveyi karıştırıyordum. O ne? Trt 1 de sabah sabah Zeki Müren’in “beklenen şarkı” filmi oynuyor. Belki 10 defa seyretmişim. Fakat her seferinde ilk defa seyrediyormuş gibi nefessiz, dalıp gidiyorum.

Rahmetli nasıl genç? İncecik. O şahane Türkçe. Filmi ezbere bilmeme rağmen, yinede oturdum kaldım. Bedia Muvahhit, Cahide Sonku, Melahat İçli, Zeki Müren, daha nice figüranlar. Şimdi hepsi gökyüzünde birer yıldız olarak parlıyor. Rahmetliler filmi. Şahane kadın Cahide Sonku! Nasıl pırıltılı yaşamdan, sefalet sonla ölümü. Atatürk’ün emriyle tiyatroya çıkan ilk Türk sanatçısı Bedia Muvahhit, haklı olarak verilen sıfata yakışan sanat güneşi Zeki Müren.

Sanatçıların dalları ne olursa olsun ölümünden sonra bıraktıkları eserlerle ölümsüzleşiyorlar. O devrin imkanları ile kayıt yapılan şarkıları nasıl pürüzsüz okumuş. Şimdiki sanatçıların öğreneceği o kadar çok şeyler var ki! Keşke eski sanatçıları dinleseler de örnek alsalar.

O kadar şanslı insanım ki! Rahmetli Zeki Müren başta olmak üzere çoğu sanatçıları yakından tanımak şerefine eriştim. Yeri geldikçe diğer sanatçıları da anlatırım.

Zeki Müren “paşa” ile 64 yılından beri çok sağlam dostluk kurmuştuk. Ankara da başlayan dostluk, Antalya derya motelde devam etti. Benim evliliğim, kızımın doğumu, ayrılmam, kızıma kendine “dayı” dedirtmesi, anneciğime ki şimdi o da gökyüzünde onunla buluştu.”abla” demesi. Bana da “cennet yüzlü, sevgi dolu yürekli” demesi. Kimseye nasip olmayan armağandı.

Derya motel, kimleri ağırlamadı ki! Ajda Pekkan, Gönül Akkor, Berkant, Serpil Örümcer, aklıma gelenlerden sadece bazısı. Ne geceler yaşanırdı. Havuz başında çıplak sesle ne konserler dinledim.Bodrum’un adı bile yoktu. Derya motelin havuz başı şimdiki Bodrum’un küçültülmüş modeliydi. Paşayla ne günleri patlaştık. Beni İzmir fuarına götüren, Efes otelinin kral dairesinde ağırlayan, İstanbul’da sulu kuleye ilk götüren, Aspendos da ilk konser veren oydu. Ben de yanında sanırım 69 yılıydı. O muhteşem geceyi birebir yaşadım. Bana büyük değer veren, kızımı ve annemi çok seven paşamdı.

En büyük hayali kızımı kendi evlendirmesiydi.”ben damat adayını test edeceğim. Mafyadan kız almak daha kolay olacak. benden daha zor alacak kızımı. Kolumda kızım yürüyüp damada elimle teslim edeceğim” derdi. Ömrü yetmedi. Kızımın evliliğinde biliyoruz ki! O bizi gökyüzünden seyretti. Aldığımız damada onay verdi.

Şimdi aklıma geldi. Kızım küçük 3 yaşında. Gecenin bir yarısı evimde telefonum nasıl çalıyor? Korkarak uyanıp açtım. Paşam arıyor. Sesi heyecanlı “cennet yüzlüm! Ahu’yu (kızım) rüyamda gördüm. Surların altında kalıyordu. Kaçamıyor devamlı ağlıyordu. Acaba hastamı? Veya bana ihtiyacı mı var?” bakar mısınız insanlığa? Şaşırdım.” Hayır paşam ahu uyuyor. İyiyiz. Sağ olun ilginize sonsuz teşekkürler.” Filan dedim. Paşam benim için önce insan sonra sanatçıydı. Mekanı cennet olsun. Bakın bir film beni nerelere götürdü?



SEVGİYLE KALIN

MOBİLYA ARAMAK NE ZORMUŞ

Uzun zamandır evimdeki eski mobilyaları değiştirmek istiyordum. Önce piyasa araştırması, sonra cebimin araştırması. Daha doğrusu, evimden memnundum. Beni gaza getirdiler. Yok efendim! Evim modern olmalıymış, misafirim çok geliyormuş, bu kadar cimri olunur muymuş? Ayol halimden memnunum. Fazla eşyadan sıkılıyorum. Tam köy evi. İhtiyacım olanlar var. Yeter de artar bile. Anlatamadım kardeşim bizimkilere…

Bodrum’un bütün mobilya mağazalarını gezdik. Mutlaka kulp taktım. Beğenmediğimden değil, kesemi düşündüğümden. Burasını bitirdik. Sıra internete geldi. Aranmaya başladık. Sanırsınız malikanemi baştanbaşa yenileyeceğim. Altın varaklı koltuklar, oymalı aynalar, İran halıları, Çin porselen vazolar, kristal avizeler. Peeeeh! Aç tavuk kendini yem ambarında sanırmış. Biliyor musunuz? Öyle döşenmiş evde asla yaşayamam. İçim daralır. Hepsini paraya çevirir, çatır çatır yerdim.

İnternetten RATTANLAND diye bir site buldum. İlgimi çekti. İnceledim. Oldum olası değişik olan şeylere ilgim vardır. Ham maddesi Hindistan’dan geliyormuş. Yeni 1 ürün. Şık, kullanışlı. Adresini aldım. Yolum İzmir’e düşünce hazır gitmişken mobilyaya da bakayım dedim. Bu işlerle ilgilenen SEYFİ ÖZARIK beyefendiyle tanıştım. Kendisi bizi sıcak ilgiyle karşıladı. Bu mobilya çeşidi, çok kullanışlı. En önemlisi zevkime uygun olması. Keseme de uyarsa neden almayım? Hiç olmazsa bizim kızlarda olmayan mobilya bende olacak. kıskançlıktan çatlasınlar.

Şimdi katalogları bekliyorum. İçinden seçeceğim.ayrıca Seyfi beyin özel ilgisi, kibarlığı, müşteriyi can evinden vuruyor. Kendisine tekrar teşekkür ederim.

Bu rattan mobilya var ya! size internet adresini vereyim. Belki sizde ilgilenirsiniz. Gerçekten ilginç ham maddesi var. www.rattanmobilya.com bu adrese girerseniz, daha etraflı bilgi alabilirsiniz.

Gene 1 ürünü met diyorsun.sen komisyon mu alıyorsun demeyin. Güzel olan her ürünü sizinle paylaşmak, sizlere duyurmak, en büyük keyfim. Hangi yazar öyle çirkin olaya girer? Olmaaaaaz. Sadece sizlere hizmet.

Kızlarla karar verdik. Benim mobilyalar gelsin. Önce yemekle kutlayacağız. (gene yemeğe fırsat bulduk) şirketin telefonunu vereyim. İlgilerinize sunulur.

0-232-368 66 13 rattan mobilya karşınızda seyfi beyi bulursunuz. Artık ondan sonrası size ait. Ben nasıl olsa rattanlanacağım. Siz düşünün .



SEVGİYLE KALIN

Perşembe, Aralık 15, 2005

YILLARIMIZDAN KORKUYOR MU, YOKSA SEVİYOR MUYUZ ?

Dün bir arkadaşım geldi. Erkek arkadaşından ayrılmış, ölmek istiyormuş. Uyku sersemi anlama katsayım henüz yükselmemiş, çay içip ayılmamışım. Yataktan zorla kaldırılıp, direk ağlayan, söylenen bir yüzle karşılaşmak.. Güzin ablayım ya! kimin ne derdi varsa, zaman ve yer mühim değil bendeler.

Canım arkadaşım B… anlattı da anlattı. Bende bir sabır. Rutin işlerimi yapıyorum. B. peşimde, vır vır da vır.. Bu arada ağlama, gürültülü burun silme, adama beddualar etme. Üst üste sigara içiyor. Ben bırakalı ( 6- kasımda) nerdeyse 2 ay oluyor. Ev ayı ini gibi oldu. Camları açıp havalandırıyorum. Kış günü popom donuyor. Adam devamlı bizim kıza seni çok seviyorum dermiş. Bir türlü ilişkilerine isim koymuyormuş. Hep fedakarlığı bizim kız yapıyormuş. Yetermiş! Daha neler, neler! Çantasından büyük rakı çıkardı. Saat 15’de içmeye başladı. Benden paso, şişeyi görünce içim bulandı. İçtikçe dertlendi. Derlendikçe içti. Akşamın 6’sında sızdı kaldı.

Aslında B. nin iyi bir işi var, çocuğu hayatını kurmuş ve de mutlu. Ekonomisi düzgün, eh! Güzel kadın. Neymiş efendim? Bu adama zırıl aşık olmuş. Şimdiye kadar eski kocasını bile böyle sevmemiş. Mutlu olmak istiyormuş. Yılları boşa geçmiş. Miş miş, miş.. Hayatını miş’ler ve keşke’ler üzerine kurmuş.

B. uyuyunca rahat nefes aldım. Koca günümü aldı. Hem kızdım, hem üzüldüm. O horultularla uyurken, beni duyguların karmaşasına attı. Koskoca hayatı bir tek sevgiye adamak, ne kadar doğruydu?

Hayatımızın keşkeleri fazlaysa zaten baştan kayıbız. Ne istediğimizi bilmeliyiz. Sadece karşı cinsi sevmek, mutluluk nedeni olabilir miydi?

Kendi hayatıma baktım. Sevgi kadınıyım. Mutsuz evlilik, harika 6 yıl süren ve biten büyük aşk. Harika hayırlı kız evlat, onun mutlu evliliği. İstediğim yerde yaşamak, … Peki ben mutlu muyum? EVET!! İkili ilişkileri(erkek olarak) beceremiyorum. Son derece değer verdiğim için, vermenin sınırını bilemediğim için, geyşa ruhlu olup saygı duyduğum için, adamlar şımarıyor. O defteri kapatalı yıllar oldu. Eeeee! Şimdi sevgisiz mi yaşamalıyım? Yooooo! Aksine daha sevgi doluyum. İnsanları, hayvanları, doğayı, yani otu, börtü, böceği, ne varsa seviyorum. Yaşamayı seviyorum. Hayır demeyi öğrendiğim için beni üzemiyorlar. Mutluluk öyle süregelen bir olgu değil ki anlık bile olsa keyfini çıkarıyorum. Bardağın boş kısmına dövüneceğime, dolu kısmına seviniyorum. Hayattan keyif almak o kadar basit ki! Sadece bakmak değil görmek de çok önemli. Denizin kıpırtısı, böceğin yemeğini yuvasına götürüşü, sağlıkla yemek, sağlıkla tuvalete gitmek, nefes alıp gülümsemek, en önemlisi SEVMEK..

Sevgiyle kazanılmayacak hiçbir şey yok. Geçmiş yıllardaki mutsuzluklar bile bize yüzümüze çizgi olarak iz bırakır. Ağaran saçlar, kırışan göz çevresi, yaşanmış hayatın belgesi. Su gibi akan yıllar bizden yaşadığımız deneyimleri, olgunluk olarak geri veriyor. Sevmek öyle keyifli ki! Deneyin de görün. Yaşadığımız yıllardan korkmayın, sevin onları. Yeni heyecanlar verecektir. Yaşamak çok keyifli. Sevin canlarım. İnan pişman olmazsınız.



SEVGİYLE KALIN

Salı, Aralık 13, 2005

EGENİN İNCİSİ BENİMLE KIYMET KAZANDI

Sevgili gezenti böceğiniz yine yollara düştü. Bana gezme denince, kanım kaynıyor. Gözlerim dönüyor. Eve barka sığamıyorum. Hemen bavul yatağın üstüne atılıp, içine ne bulunursa tıkıldı. Kokoş hatun olduğum için süslü neyim varsa aldım. Hanım arkadaşımla pazar gecesi 8 de İzmir’e yollandık.

Otelimize yerleşik. Ertesi günü İzmir kazan biz kepçe, biz her seferinde gelince mutlaka kayboluyoruz. Kimi görürsek yol soruyoruz. Bir arkadaşım var. Şimdi ambargo koyar, rahat gezemeyiz diye onu aramak istemedim. Akşam konak tiyatrosuna gitmek için yol sordum kii! Koskoca kentte benim arkadaş değil mi? İkimizde şaşırdık. Tesadüfün böylesi ancak filmlerde olur. O da bozuldu, yapabileceğim bir şey yoktu. Şimdi geldik filan diye kıvırdım ama yemedi. Benim de burnum uzadığı için anladı. Aslında benim görmek istediğim arkadaşa ulaşamadım. İstemediğim arkadaş da burnumun dibinde bitti. Benim ettiğim duaları, tanrı ters anladı. Şaka bir yana, kısmetsizlik bu kadar olur.

Pazartesi gecesi! Can dostum, Ülkü Erakalın’ın 60. sanat yılı kutlaması vardı. Onun için özel gittik İzmir’e. Hoş İstanbul’da olan gösteriye de gitmiştim. Benim için Ülkü önemli. Canım nasıl harikaydı. Bizi yeşil çamın en eskilerinden başlayıp, bu güne taşıdı. Zengin arşivinden, özel anılarla bizi kah güldürdü. Kah ağlattı. Şunu anladım! Eğer işini severek yapıyorsan, aşk dediğin şey mesleğinde de varsa, yaşlanmıyorsun. Gözlerin parlaması bir başka, yüreğin atması bir başka, verilen emeklerin semeresini almak bir başka oluyor. Ülkü’nün yaşı takvimde başka, yürek yaşı bambaşka. Öyle genç ki! Öyle şevkli ki! Vallahi kıskandım. Onun işindeki aşk, bende yok. Ben üşengeç, tembel tavuk, sıkılıveriyorum.

Salonda belediye başkanı da vardı. Plaket filan verildi. Biz Ülküyü ve koro hocamızı aldık. En ünlü çorbacı İsmet ustaymış, oraya gittik. Çorba, rakı, aman bir tandır kebabı vardı. Yumulduk. Gene boğaz derdindeydik. Yemek benim için ayrı keyif. Başlı başına bir şölen. Yeni adet edindim. Rakıyla beraber çay içiyorum. Şimdi zevksiiiiiiz!! Diye yüzünüzü buruşturmayın. Deneyin valla güzel oluyor. Ayılıp yeniden içiliyor. Garsonda şaştı ama emir demiri kesermiş. Çayı da getirdi. Ne görgüsüz insanlar demiştir. Sanki umurumuzdu.

İki hatun hovardalık yapıp, Hilton’da kaldık. Ne yaaa! Ölmeyecek miyiz? Sefamız olsun dedik deeee! Aybaşında kredi kartların ödemesi gelince, sefamız olsun diyecek miyiz? Hiç sanmıyorum. Dövünme faslı başlayacak. Hesabını bilmeyen, idareyi bilmeyen, çılgın kadın ben!!

Rehin kalmadan dönüşe geçtik. Önce Meryem anaya uğrandı. Mumlar dikildi. Dilekler bir bir söylendi. Suyundan 3 yudum içildi. Ordan 7 uyurlara gidildi. Anacım her yerde uyumuşlar. Efes’de var. Mersin’de var. Neyse orda da okundu. Söke’de çöp şişleri patlayıncaya kadar yendi. Son durak Milas pazarıydı. Çuha kilimler alındı. Koskocaman sini alındı. Yer minderleri alındı. Şömine önü, şark odası için ne lazımsa yüklenildi. Haaa! Bütün bunların pazarlığını bendeniz yaptı. Ne pazarlık! Adamlar illallah dediler. Karlı çıkan biz olduk. Arkadaşım ben yapamazdım,pes dedi. Şimdi sıra şömine önünü süsleyip, ilk keyfimizi yapmak.



SEVGİYLE KALIN

Cuma, Aralık 09, 2005

SABAH MOTİVASYONUM HARİKA

Sabahları hep şarkıyla uyanırım. Aklıma gelen ne olursa onu söyler dururum. Bazen en alakasız türkü de olabiliyor. Avaza şarkı çığırdığım için komşularım da alıştı. Ses gelmezse merak ediyorlar.

Son zamanlarda hayatıma daha farklı güzellikler girdi. İzmir’den bir dostla tanıştım. Bana önce harika cd ler yolladı. Şimdi bile onu dinliyorum. (cello mıxed, Johann Strauss’un harika valsleri) biliyorsunuz sanat müziği delisiyim. Müziğin her türünden keyif aldığım için bayılarak dinliyorum.

Bilgisayarımı açınca öyle güzel e-mailler yolluyor ki! Günüme keyifle ve gülümsemeyle başlıyorum. Bana “ hayatım caniko” ismini taktı. Bu da ayrıca hoşuma gidiyor. İlgi arsızı olduğumdan bulunca sevindirik oldum.

Bu gün onun yolladığı maillerden çalıntı yapacağım. Hoşuma gideni sizlerle de paylaşmalıyım.

Şampanya gibi beyler mi? Şarap gibi beyler mi? Hep coşkulu köpüğü olan yorulmayı bile seven şampanya beyleri mi?ruhundaki çocuk ölmemiş olan, yağmurda yürümekten korkmayan,en değerli şeyin elimizdeki mutluluğun olduğunu bilen, öğretmekten sıkılmayan, küçük mucizeleri yaratan, nasıl davranılmasını bilip, ince düşünen,sıcak, romantik, üretim yılı önemli, bekleme süresi tam kıvamında,sabırlı centilmen beyler!! Tam bir şarap gibi olmalı.

Bakar mısınız ideal erkeğe? Bu ancak e-mail yoluyla nette dolaşır. Öyle birisi olsa, önce kendime ayırırım. Nerde bizde öyle talih? Onun için bu yaşa kadar evde kaldım. Üzümün çöpü, armudun sapı, ne var sanki millet kel kör demiyor alıyor sende kısmetine çıkarsa al gitsin. Şaka bir yana filmlerde, romanlarda, şimdi de nette olan güzelliklere bayılıyoruz.

Bu gün daldan dala programı yapıyorum. Arkadaşımın yolladığı maillerle yazıyı doldurmaya çalışıyorum. Bir temel fıkrası var. Anlatmazsam çatlarım.

Annesinden temele mektup

“Sevgili oğlum temel… senin hızlı okuyamadığını bildiğim için mektubu yavaş yavaş yazıyorum.Artık senin büyük şehre gittiğin sırada yaşadığımız evde yaşamıyoruz.baban bir gazetede “insanların başına genellikle evlerinin iki kilometre civarında kaza geldiğini” okumuş. O yüzden taşındık. Sana yeni adresi veremiyorum. Zira yeni evimizde bizden önce oturan hemşerilerimiz, taşınınca adresleri değişmesin diye kapı numarasını söküp götürmüşler. Bu evde garip bir çamaşır makinesi var.geçen gün içine 4 gömlek koydum. Çalıştırmak için duvardaki zinciri çektiğimden beri bir daha gömlekleri göremedim.

Geçen hafta sadece 2 kez yağmur yağdı. İlki üç gün ikincisi de dört gün sürdü. Benden istediğin yeleği postaya verdim. Ancak halan “ o koca düğmelerle paket çok ağır olur “deyince düğmeleri kopartıp yeleğin cebine koydum. Orada bulabilirsin.

Not: sana para yollayacaktım ama zarfı bir kere yapıştırmış oldum. Sevgiler….. annen

Bakar mısınız mektubun şirinliğine? Bayıldım. Beni şımartan sevgili dostlarıma sonsuz teşekkürler ediyorum. İlgilerinizin devamını diliyorum. Beni mektupsuz bırakmayın anacım. Hepinizi muck muck öpüyorum.



SEVGİYLE KALIN

Perşembe, Aralık 08, 2005

BİR DOĞUM GÜNÜ BÖYLE GEÇTİ

Sevgili sanat güneşimiz Zeki Müren’in 72. doğum gününü kutladık. Rahmetli yaşasaydı, mutlaka bu gününde çok mutlu olurdu. Zannediyorum ölen sevdiklerimiz bizim yaptığımız her şeyi görüp, hissediyorlar. Bir şekilde bunu hissediyorum.

Günler öncesinden, Z. Müren derneği, Mehmetçik vakfı, Türk eğitim vakfı, Bodrum belediyesi, kültür bakanlığı, Ege üniversitesi, bizim koro ortak çalışmalar başlattık. Herkes üstüne düşen görevi iyi yapabilmek için canla başla çalıştı. Sonuç bizim için mükemmel oldu.

6-aralık-1931 doğumlu Z.Müren’in Bodrum’da ki evi kültür bakanlığı tarafından müze olarak halka açılmıştı. Aynı gün saat 13 de evinde bütün koro olarak toplandık. Sazlar da geldi.halka açık olduğu için çok kalabalıktı. Şarkı söylemek isteyen varsa, söyleyebilir dedik. Aman kardeşiiiim! Meğer millet olarak solist olmuşuz da haberimiz yokmuş. Bedava saz, bedava mikrofon gönüllü seyirci. Ehh! Daha ne olsun! İnsanlar sıraya girdi. Resmen zannedersin ki Z. Müren vakfına seçme ile solist alınacak. O ne hatunlarda kırıtmalar,erkekler nasıl kasılıyorlar? Valla alay etmiyorum. Her sese saygılıyız da olmaz ki! Bu kadar da bet sesler duyulmaz ki! Allah’tan şefimiz idareyi ele aldı. Bu işkence de bitti.

Saat 19 da oasiste resim sergisi kokteyli vardı. Kalabalık insanlar her zamanki gibi resimlere asla bakmadı. Nerde kanepe? Nerde içki? Kümeler halinde insanlar orda. Mımmm, şapıırt, şupuurt, hüüürp (bu sesler benden çıkıyor. Şarapta hüürp diye içilir mi? A görgüsüz.) açlığımı biraz bastırdım. Elimde şarap kadehi, etraf bütün tanıdıklar dolu. Lak lak lak! Bu arada şaraplar da buz gibi iyi gidiyor.

Esas konser saat 8 de başladı. Ege ün. Konservatuarı öğretim görevlisi sazlar ki 14 kişiler. Biz ve onlardan solistler. Z. Müren şarkılarını bir okuduk. Salon nasıl kalabalık. Ayakta kalanlar üst üste. Tam 13 şarkı… nasıl uçtuk, coştuk, şakıdık. Alkış kıyamet. Sonra Elif Güleşci çıktı. O da sanatını icra etti. Sonra Zekai Tunca çıktı. Çok gırgır adam yaa! Hem dalgasını geçti, hemde şarkısını söyledi.

Temsili pastayı da kestik. Program 12 de bitti. Ben de bittim. Yorgunluktan ayaklarım şişti.Aç bilaç eve geldim. Buz dolabını açtım kiii! Fare düşse başı yarılır. Gene alışveriş yapmayı unutmuşum. Buruşmuş tek elma bulup kuşumla beraber onu kemirdim. Sokaklarda gezmekten eve bakamadım. Ciddi alışveriş yapmalıyım.

Size aslında Zeki Müren’i anlatmak isterdim. Ben onunla 65 yılından beri tanışırım. Harika dostumdu. Ne güzel yaşanmış anılarım var. Resimler, resimler, resimler, albümler dolusu anıların resimleri. Bana armağan ettiği ne kıymetli eşyalar var. Hepsi benim için özel, benim için kıymetli. Milletin sanat güneşi o. Ama benim canım dostum, rahmetli annemin kardeşi, kızımın dayısı, ailemin kara gün dostuydu.

Şimdi öldü ya! ayaklar baş oldu. herkes bir paye çıkarmak için, kendini yakını ilan ediyor. Ah! Ah! Ah! Bir mezarından kalkıp etrafına baksa, kimin neler yaptığından utanır mı? Şaşar mı? Yoksa kendi üslubuyla bıyık altı güler,” canlarıııım beniiiim! Ben hepinizi iyi biliyorum. Sağoluuun! Varoluuuuun!” derdi.



SEVGİYLE KALIN

Çarşamba, Aralık 07, 2005

SİNEMA SEVDASI BENİ AŞTI

Ne kadar zaman oldu? gerçekten hatırlamıyorum. Sinemaya gitmeyi unuttum. Evimize gelen teve, vicidi, dividi, hoom teatır (yazılışları bu değil. Cahilliğimden yazmadım) ne kadar teknolojik alet edevat varsa, evimize gelip baş köşeye yerleşti. Evde çoluk çocuk, mısırları patlat. Kanepelere kaykıl. Bas düğmeye. Gelsin istediğin film. Evde sinemanın bir iyi tarafı da tuvaletin gelince durdur. Anlamadığın kısımları (ebillikle ilgisi yok, dikkat dağılması olabilir.) tekrar seyret.

Bu arada sıkı filmler sinemalara geldi, gitti. Bir türlü kısmet olmadı. Hep başka sebepler çıktı. Sebep ne olursa olsun, iki arada bir derede gitseydin ya! demeyin. Tembel tavuğunuz gidemedi işte. Mazeretim yok.

Bu hafta sinemalarda bir fırtına esiyor ki! Neymiş efendim. Babam ve oğlum. Türk filmi. Sakın küçümsedim sanmayın. Nasıl güzel filmlerimiz var. Ben görmedim diye bilgimde yok değil ya! babam ve oğlum filmi milleti ağlamaktan içini çıkarıyormuş. Merak ettim. Eski filmlerdeki gibi gidip, ağlayım da içim boşalsın istedim.

Üç hatun dün sinemaya gitmeye karar verdik. Önce yemek yerken, sinemadan çıkanların yüzlerini inceledik. Hepsi ağlamaktan gözleri şişmiş, burunları kıpkırmızıydı. Bizde paramızla ağlamaya gidiyoruz diye kıkırdadık. Bizim ölü saatteki matinede koca salonda 7 kişiydik. Biletlerimiz numaralıydı ama refakatçi çocuk “istediğiniz yere oturun” dedi. Oturduk. Orta yaşlı bir çift, ellerindeki bilete bakıp numara arıyorlar. Bende gırgır olsun diye “ ister misiniz? Şimdi bu yerler bizim kalkın desinler” demeye kalmadı. Aynen gelip, yerimize oturmuşunuz dediler. Ben de “siz bileti önce almasaydınız açıkta kalacaktınız. Zira bütün biletleri ben alıp, salonu kapattım” dedim. Şaşırdılar, sahi sandılar. Neyse film başladı.

Şimdi size filmi anlatmayacağım. Ama nerden başlasam. Oyuncuların hepsi harika oynamışlar. Hümeyra bence hayatının rolünü oynamış. Fikret Kuşkan zaten çok iyi. Dede olan Çetin Tekindor. Yılların tiyatro sanatçısı hele küçük çocuk. Ya! size hangisini anlatayım. Kendimi filme öyle bir kaptırmışım ki! Ağlamayı unuttum. Ammaaa! Bir sahne vardı ki, işte orda koptum. Ne ağlama! Sesli ve de hıçkırarak ağladım. İçim şişti. Gözlerim şişti. Burnum silmekten şişti.

Bence eşkıya filminden sonra gördüğüm en güzel filmdi. Her şey yerli yerindeydi. (bu ne demeye geldi. Bir fikrim yok. Yorumu size bırakıyorum.) herkes filmden sonra babasının kıymetini daha iyi anlıyormuş. Hep öyle okuduk. Ben de aksini düşündüm. Baba olmak daha zor zenaat. Evlat yetiştirmek, ince nakış işlemek gibi her deliğe defalarca iğne batırmak. Ata erkil ailede anne ılımlı, arabulucu, düzenleyendir. Baba ise otoritedir. Bir güç, destek, zor zamanların sığınağıdır. İşte aile ilişkilerini irdeleyen güzel filmdi. Tavsiyem mutlaka gidin. Sinemanın o karanlık salonunda, koltuğa gömülün. O kendine özgü kokusunu duyarak, keyfini çıkarın.

Artık her gittiğim filmi, ukala bir eleştirmen olarak size aktaracağım. Bilet paralarını da artık okurlarım yollar. Ne olsa sizin için gidip, ön araştırma yapacağım. Bakalım değecek mi? Her okurumdan 100 dolar recaa ediiim!!



SEVGİYLE KALIN

Pazartesi, Aralık 05, 2005

SİGARAYI BIRAKTIM, BAŞIM GÖĞE ERDİ

Sağlıklı yaşam diye diye, başımızın etini yediler. Milletçe diyetisyen kesildik. Kime rastladıysam kendi rejimi ve sağlıklı beslenmesi doğruymuş gibi, hemen ahkam kesiyorlar. Tamam kardeşim! Anladık! Hepiniz sağlıklısınız, bir tek ben sağlıksız yaşıyorum. Ne kadar zararlı şeyler varsa ben yiyip içiyorum. Şarküteri gıda bende, kırmızı et bende, deniz ürünleri bende, içki sigara bende. Anlayacağınız katli vacip olan günahkar kulunuz S.Ö

Mehmet Öz’ün kitabını kupon biriktirip almıştım. Bir güzelde okudum. Amanııııın! O kitapta yazılanların değerlendirmesine göre, ben yaşamıyorum. Öleli 3-4 yıl olmuş da haberim yok. Peki bu durumdan utandım mı? Yooooo! Aksine bütün pişkinliğimle aynı yaşamaya devam ettim. Anacım! İyi bir gurmeyim. Gırtlak desinler, göğe merdivensiz çıkarım.

Bu sonbahardaki seyahatimde İstanbul’a kızıma gittiğimde, baktım damadım sigarayı bırakmış. Nasıl güzel bir de hesap yapmış. Kendi yaşını ikiye bölmüş. Yarısında sigara içmiş. Birden karar vermiş. Şaaak! Diye bırakmış.

Bizim eski bir tanıdık vardı. Ailesi onu genç yaşta hacca yolladı. Dönüşte zavallı adam gazinoyu canı çekiyor. Genç olduğu için, hovardalık canı çekiyor. Devamlı “ ahhh! Hacı olmayacaktım kiii! Keşke hacı olmasaydım.” Diye pişmanlığını dile getirirdi. Zamanla adamın adı unutuldu. Hacı pişman kaldı. Öldü gitti. Kimse adını bilmez, hacı pişman derlerdi.

Benim damat da hacı pişman gibi, her yemekten sonra “şimdi çayla sigara ne iyi gider” derdi. O zaman ben ve kızım fosur şekilde içiyorduk. Ama azmetti. Helal olsun! Ne kadar hacı pişman gibi, geçen gün sayısını saysa da asla sigara içmedi. Aslan oğlum benim…..

Eeeeee! Peki ben ne yaptım? İçmeye devam… seyahat sonu evime döndüm. Bayramda bir arkadaşım bana geldi. Nasıl gripliydi anlatamam. Bende yattı. Onu tedavi etmek için neler yaptım. Bir de yüzüme karşı aksırık, öksürük. Neyse bayram sonu İzmir’e döndü. Giderken gribi de bana sattı .

Aman kardeşleeee! Ben senelerdir aşı olduğum için, grip ne bilmezdim. Bu sene ha bu gün, ha yarın derken ihmal ettim. Al sana! Aşı olmaz mısın? Bir grip oldum. Peh! Peh! Peeeh! Eski minderler gibi yatağa serildim. Evde yalnızım. Bir çorba pişirip içecek gücüm yok. Yakın restorandan çorba söyledim. İlaç, iğne, bana mısın demiyor. Yeme içme hak getire. Bu arada sigara da canım istemiyor.

Tarihi tarih! 6-kasım-2005. sigaraya veda ettim. Önce hastalıktan içemedim. Baktım iyi gidiyor. Hadi gayret dedim. Ama ben de tıpkı damadım gibi gün saymaya başladım. Kendimi motive ettim. Aradığın anlar çok oldu. İçkide bilhassa içer miyim acaba? Diye denedim. Oleee! İçmedim! Kendimi tekrar tebrik ettim. Öyle dedikleri gibi durmadan bir şeyler de atıştırmıyorum. Şimdilik iyi gidiyor. Rejimde buna bağlı olarak, hızla kilolar veriliyor. Mehmet Öz ağabeyimize göre yenide dirilmek arzusundayım.

Sigarayı bırakınca ciğerlerim açıldı sanki! Koroya gidiyorum ya! sesim bile açıldı. Bülbül oldum. Şakıyorum. Hadi gayret sevgi!! Sakın içmeee! Dostlarına da ukalalık edip, sigarayı bıraktırma çalışmaları yap. Seni yürekten destekliyorum. Alkışlıyorum! Afferiin! Diyorum. Yaşşasıın! Beeeen!



SEVGİYLE KALIN

Pazar, Aralık 04, 2005

PAZAR ÇILGINLIĞIM

Her Cuma burada yeme içme pazarı kurulur. Salı günleri de yaymacı pazarı dedikleri, giyecek pazarı kurulur. Ben Pazar kuşu olduğum için hepsini gezmeye bayılıyorum. Bir de seyahat ettiğimde ilk gittiğim yerlerden biri mutlaka pazarlardır. Tam meraklı böcek olarak, hepsini keyifle incelerim.

Evde yalnız yaşayan kadınım. Aldıklarıma bakarsanız,evli 2 çocuğum var. Oğlum evli, onun da 2 çocuğu var. ( hayale bakar mısınız? Torun tosbağ sahibi yaşlı neneyim) basit hesapla evde 7 kişi yaşıyor ettim. Kalabalık ailelere özendiğim için, tek çocuğun garipliğini duydum.

Buralı arkadaşım bir türlü bana buranın yerel otlarını sevdiremedi. Her hafta vır vır vır başımın etini yiyor. Ben ağzımın tadını bilmiyormuşum? Sağlıklı ot ağırlıklı beslenmiyormuşum? Et obur olduğum için kanımda ne kadar zararlı madde varsa hepsi tavana vururmuş. Bildiğim sebzelerden vaz geçmiyordum. Yani bildiğiniz pırasa, ıspanak, karnabahar. Lahana sevmediğim için pek yüz vermem. Bir de kereviz. İşte bütün aldıklarım bunlarla kısıtlı. Her hafta dönüşümlü olarak sıraya koyup alırım.

Bu hafta gene peşime takıldı. Pazarda birbirimize bağıra çağıra, rezil olmamak için ne dediyse eyvallah dedim. Şimdi sıkı durun: neler aldırdı: isimleri bile kağıda yazdım hepsini ezberleyemem.

Gazyak, ilmik, hardal otu, turp otu, radika (burada hindibağ diyorlar), arap saçı, şevketi bostan (kenker diyorlar), sıra (anason kokuyor, çok sevdim), gelincik, kişkiş, labada, kuş yüreği, ebe gümeci (sarı papatya deniyor). Bir tek tanıdığım deniz böğrülcesi vardı. Onu da aldık.

Pazardaki esnaf beni tanıdığı için bir de torpil yapıp bol kepçe koyuyorlar. Pazar arabam tıka basa ot doldu. Öteki alacaklarıma yer yok. Bu hafta devamlı ot yiyeceğim için ya yeşeririm, ya da inekler gibi mööööö! Diye çayırlara çıkarım.

İşin ilginç tarafı bütün otlar birbirine karıştı. Ne nedir? Nasıl yenir? Hiçbir bilgim yok. Arkadaş gazına gelip alırsan böyle olur. Eve geldim. Arabayı bir boşalttım kiiii! Aman tanrııım! Ben 1 yıl yesem (abartmaya bak) bitiremem. Bütün mutfağım yeşerdi. Arkadaşım da beni öylece bırakıp gitti. Ben otlara bakıyorum, onlar bana bakıyor.

Bunların bazıları salata oluyormuş. Bazılarının karışımından börek yapılırmış. Bazıları da yemek ve dolması olurmuş. Hadi bakalım 15 bilinmeyenli denklem. Kim nasıl pişecek de yenecek? Telefon ediyorum bana yaprak çeşidine göre tarif ediyor. Bakıyorum dediğine benzer en az 3 çeşit var. E kızım! Ben sana ne deyim? Çılgın gibi ot aldırdın, bari pişmesini de öğretsen yaaaa!

Şimdilik otlarım masanın üstünde ve buz dolabında duruyor. Ben yemek olarak kahvaltı yapıyorum. Yarın onu elime geçireceğim. İntikamım korkunç olacak. Bütün otları pişirip, yerleştirmeden gitmek yok. Kötü emellerim var. Evde rehin bırakmayı düşünüyorum.



SEVGİYLE KALIN

KIŞ GÜNLERİNDE TEMBEL TAVUĞUNUZ BEEENNN!

Yaz gelir;deniz, güneş, gelenler, gidenler. Vakit nasıl geçiyor anlamıyorsun. Kış öylemi ya! hava kapalı, soğuk. Bir odaya tıkıl, sobayı yak,üst üste giyin. Kışı sevmiyorum. Eskiden 30 yıl nasıl çalışmışım. Kar kış demeden okula git gel. Demek ki gençlikte çalışma oluyormuş.Emekli olunca evde oturanlardan olmadığım için kendimi yine çalışmaya verdim. Kendimce üretiyorum.

Şimdi havaya bakıyorum. Yağmurlu, karanlık. Zaten on birde uyanıyorum. Evden dışarı çıkmak canım istemiyor. Sobamı yakıyorum. Çayımı üstüne koyuyorum. Gazetelerim ve de kahvaltım. Keyfimi yapıyorum. Televizyonda kadın programları ya oynatıyor, ya ağlatıyor. Onun için tiviyle pek işim olmuyor. Bilgisayarımın başına geçiyorum. Müziğimi açıyorum. Müzik çeşidiyse o günkü hissettiğim ortama bağlı değişiyor. Bazen klasik müzik dinliyorum. Bazen bu sanat müziği veya pop oluyor. Eğer hareketli parça çalarsa kalkıp bir güzel de döktürüyorum. Beni dışardan gören deli der. Kendi kendime avaza şarkı söylerim. Zillerimi takıp, şakur şukur oynarım.

Yalnız hayatın keyfini en iyi çıkartanlardan biriyim. Evimi sevdiğim için 3-4 gün çıkmadan oturabilirim. Telefonla işlerimi hallederim. Tembellik etmek nasıl keyifli gelir. Soğuk havalarda büyük şehirleri düşünürüm. Sanki hiç uzun yıllar yaşamamışım gibi gelir. İnsan rahatlığa ne çabuk alışıyor. O şehrin hay huyundan kurtulmak ne büyük nimetmiş. Şimdi İstanbul’da olanlara acıyorum. Ömürleri yollarda geçiyor. Yağmur her yerde var ama birde orda çamur var. İnsanlar devamlı koşmaca yaşamak zorunda.

Burası öylemi yaa!! Cennet… yağmurdan sonra güneş açar, hava pırıl olur. Ya nerelerden nerelere geldim. Bu gün aklım başımda değil fikirlerim etrafa gelişigüzel serpilmiş vaziyette. Bir köşeye toplamam lazım. Ne diyordum?

Size bir şey anlatayım. Bu konu harici, aklıma geldi. Burada yaşayan 80 lik amca doktora gitmiş. Şikayetlerini söylüyormuş. Dr. Da her seferinde “amca ondandır” diyormuş. Adamcağız kızmış. “ne ondan, ondan deyip duruyorsun. Doğrusunu söylesene” demiş. Dr. Da “amca ondan dediğim yaşlılık” demiş buna bayıldım.

Üst paragraftan devam edersek,benimde başıma gelen ondan, ondan. Evde çalışmak iyi de bu zamanda saç bile taranmıyor, gecelikle evde dolanılıyor. Konuşma yok. Aktivite ve de sosyal hayat yok oluyor. Dışarı çıkmak, insanlara karışmak, bakımlı olmak, yemeğe filan gitmek. Bunlar da güzel. Bu sefer de evin keyfi başka. Battaniyenin altında çayını içip film seyret.sıcacık otur, dışarıda yağan yağmuru seyret ve dinle. Yani home Office mi güzel yoksa dışarıda çalışmak mı daha güzel? Bir türlü karar veremedim. Tembellik nasıl yapılırsa bence en güzeli o diye karar verdim. Yaşasın tembellik oleeeeee!



SEVGİYLE KALIN