Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Pazartesi, Kasım 27, 2006

BAKALIM NELER YAPMIŞIZ?

Valla doğrusunu söylemek gerekirse 1993 de kurulan koromuzun çalışmaları ve konserlerini elimizde olmayan nedenlerden dolayı tafsilatlı yazamıyoruz. Sadece 2002 yılında bizi çalıştırmak için İzmir’den gelen hocamız sayın HALİL İBRAHİM YÜKSEL ile ciddi çalışmalara başlanmıştır.

Karşılıklı büyük özverilerle çok keyifli konserler yaptık. Titiz çalışmanın sonunda bütün konser sonu aldığımız iyi tepkiler bizi her geçen gün daha titiz çalışmaya itti. Kendi kendimizle yarışır olduk.

İlk konserimiz klasik Türk musikisiydi. Gelen sazların çoğu Ege üniversitesi devlet Türk musikisi konservatuarı öğretim görevlisi ve öğrencileri. Bu saz ekibi 11 ile 15 kişi arasında değişerek bütün konserlerimizde bizlere eşlik ettiler. 5-nisan-2003 de konserimiz olmuş.

İkinci konserimiz: 15-haziran-2003 de sanat musikisinin unutulmaya yüz tutmuş eski şarkılarından mürekkep bir konserdi.
Üçüncü konserimiz: 27-aralık-2003 de ZEKİ MÜREN için. Sevgili yönetmen ÜLKÜ ERAKALIN beyin katkılarıyla harika bir konser olmuştu.

Dördüncü konserimiz: 12-haziran-2004 yılında büyük bestecilerden bir tanesi olan sayın AVNİ ANIL konseriydi. Bütün repertuarımız onun eserlerinden oluşmuştu. Bu konsere kendisi de geldi. Büyük beğeniyle izlediği koromuzu 3 şarkılık yönetti. Sonunda aramıza katılarak beraber finali bitirdik.

Beşinci konserimiz: 16- haziran-2005 de yine büyük üstatlardan birisi olan sayın ALAEDDİN YAVAŞÇA eserlerinden mürekkep konserdi. Ama bir özelliğimiz daha vardı ki! İlk defa amatör koro olarak BODRUM KALESİ’NDE daha büyük kitleye konser veriyorduk. Büyük üstat da büyük beğenisiyle bize dört şarkısını da icra etti. Yine her zamanki gibi finalde birlikteydik.

Altıncı konserimiz: 21- ocak- 2006 tarihinde yine sanat musikisinin en seçkin eserlerinden oluşan karma konserdi.

Yedinci konserimiz: 08-temmuz-2006 da yine bodrum kalesinde, büyük üstatlardan birisi olan sayın SELAHATTİN İÇLİ (kendisini yakın zaman önce kaybettik.tanrının rahmeti üstüne olsun.) repertuarına yer vermiştik. Kendisi rahatsızlığı dolayısıyla katılamadığından yerine TRT İstanbul radyosu ses sanatçısı sayın MELİHAT GÜLSES verdiği konseriyle harika renk kattı.

Sekizinci konserimiz: 25-kasım-2006 da sadece bizim için değil milletimiz içinde çok özel bir konserdi. Sevgili önderimiz, büyük kurtarıcımız, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN sevdiği şarkılardan oluşmuş, CUMHURİYET konseriydi. Bodrum’daki başka korolarda çalışan arkadaşlardan gelenlerle hayli kalabalık olan solistlerimiz,en coşkulu, en heyecanlı konserlerini verdi. Finalde gelen misafirlerle beraber ayakta söylenen 10.yıl marşında gözyaşı, gurur, çoşku, sevinç, ATATÜRK’ e sahip çıkmak, ilkelerine bağlı kalmak, CUMHURİYET’i korumak. Ve daha sayamadığımız nice duygu birbirine karışmıştı.

Çalışmalarımız devam ediyor. Bu arada evlenen, çocuğu olan, torunu olan, evlatlarını evlendiren üyelerimiz var. hepsini tebrik ediyoruz. Yapılan çalışmalardan sizleri daima haberdar edeceğiz. Görüşlerinizi bizimle paylaşabilirsiniz.

Şimdilik sağlıcakla kalın.

KOROMUZU TANIYALIM

Koromuz 1993 yılında kurulmuştur. Bodrum Belediyesi Türk Müsikisi Derneği adı altındaki tek koroyuz. Başka şubemiz yoktur. Kuruluş amacımızsa gelen üyelerimize, Türk musikisi hakkında eğitmek. Türk musikisi enstrümanlarını kullanmasını öğretmek. Beceri ve kabiliyetlerini arttırmak. Boş vakitleri değerlendirmek. Halka Türk musikisini tanıtmak, doğru icra edebilmeyi öğrenmek ve yaymak, Türk musikinin yaşamasını sağlamaktır.

Musiki çalışmalarımızın dışında ise: faaliyetlerimizin etkinleştirilmesi ve geliştirilmesi için araştırmalar yapıp bunları yaygın hale getirmek. Kurs, seminer, konferans ve panel gibi eğitim çalışmaları yapmak. Üyelerimizin arasındaki bütünlüğü korumak için; konser (bunun hakkında geniş açıklamalarımız başka sayfada ayrıntılı anlatılacaktır.) yemek, tiyatro, gezi, sergi, dinleti ve eğlenceli etkinlikler yapmak. Üyelerimizin etkinliğini koro olarak paylaşmak. Uluslar arası derneklerle iletişimde bulunmak. Karşılıklı konserler düzenlemek. Daha bunları çoğaltabiliriz. En önemlisi katılan üyelerimizin birlik ve beraberlik içinde musiki icra etmek. Boş vakitlerimizi en güzel şekilde değerlendirmektir.

Bizim koromuza üye olmak için bazı prosedürlerden geçmek lazımdır. Şimdi bunları uzun uzun anlatacak değiliz. Zaten ilgilenen ve bizimle çalışmak isteyen musiki sevenler gelip üye oluyor. Bizim koromuz nerden bakarsanız 13. yılını deviriyor. Bu seneye kadar hani şarkıdaki gibi “kimler geldi, kimler geçti.” yönetim değişikliği, üyelerin değişikliği, çalışma mekanlarının değişikliği, çalıştıran hocaların geğişikliği hep olmuştur. Değişmeyen tek unsur, koromuzun sağlıklı şekilde çalışmalarına devam etmesidir.

Mesela son 5 yıldır sizlerinde yakından tanıdığı (meraklısı web sayfamızdan hocamızı daha iyi tanıyabilir.) sevgili hocamız İzmir devlet konservatuarı öğretim görevlisi sayın HALİL İBRAHİM YÜKSEL bizleri nakış gibi işleyip, şarkıların doğru seslerle söylendiğini öğretti.

Koromuzda her yaştan, her meslekten, emekliler dahil renkli bir mozaik oluşturuyoruz. Ortak yönlerimiz. Musikiye aynı gönülü vermek, birbirimizi sevmek, hocamızla beraber iyi bir ekip oluşturmak, üyelerimizin iyi ve kötü gününde yanında olmak, paylaşmak. Yani kısacası dünyaya aynı pencereden bakmak. Amatör olmamıza rağmen profesyonelce çalışmak.

Güzel yurdumun her yerinde bizimki gibi amatör korolar var. hepsinin yolu açık olsun. İnsanlarımızın kirlenen hayat koşturmasında güzel sanatların hangi dalı olursa olsun, amatör ruhla uğraşması kadar güzeli var mıdır? Önce kendimiz için, sonra çevremiz için yaptığımız çalışmaların semeresini dışarıda sergileyip, beğeni kazanmak kadar keyif verici duygu olamaz.

İşte bizimde koro çalışmamızdaki en büyük keyif, konser sonu beğenilerin olması. O manevi duygu bize yetiyor.

Bütün güzel sanatlarda çalışan amatör ruhlu insanların yolları açık olsun.

Cuma, Kasım 24, 2006

EYYY! ÖZGÜRLÜÜÜK!

Lafın ucundan mı? göbeğinden mi? gireyim. Bir türlü karar veremedim.en iyisi kafamın içindeki değerli fikirlerim ne derse oradan şeyettireyim.

Sizlerin de ezberlediği gibi; ilk torun, asker kızı, her şeyin ilki olduğum için pek kıymetli büyütüldüm. İsteklerim emir olarak algılandığı için, anında görüntüye alıştım. Hani bir laf vardır. “kes dediler mi? keser aklıma gelir.” Yani aklıma geleni hemen yapmalıyım. Yoksa huzursuz oluyorum. Uykularım kaçıyor. Ne yapayım suç bende değil. Yaşam tarzım buuuu!

Aradan zaman geçti. bu sefer kararlarımı uygulamak bana kaldı. Hayatım boyunca hep güçlüyü, idareciliği kabullendim. Bütün ailemin sorunlarını onlara aksettirmeden çözmeye çalıştım. Mesleğim icabı, fazla mükemmeliyetçi oldum. Pratik çözümler ürettim. Detayları atlamadım. Hepsini yaparken de insanları kırmadan, gözüne gözüne sokmadan, çaktırmadan yapmaya çalıştım.

Tabi ki bende mükemmel insan değilim. Aksine açık uçuk, aklına eseni yapan, sakar, çoğunlukla unutkan hele yaş kemale erince iyice bunamış vaziyetlerine doğru yol alan 1 hatunum.

Bu arada parantez açayım. Kasım 25 de ATATÜRK’ün sevdiği şarkılardan oluşan muhteşem konserimiz var. ben maalesef bu çalışmada yokum. Torunumun doğumu için 3 ay İstanbul’da olunca, çalışmalara katılamadım. Sağlık olsun. lakin 1- aralık- Cuma günü ZEKİ MÜREN şarkılarından oluşan konserimiz var. Aha! İşte onda bende varım. Sonra ocak ayı içinde de konserimiz var. Yıl sonu kalede temmuzda konserimiz var. Baba bababaaa! Ne kadar çok çalışmamız lazım.

Ne diyordum? Hah buldum! Özgürlük diyoom! Kısıtlanmasın diyooom! Zaten öyle kıymetli olmasa, insanları hapiste tutup özgürlüksüzlüğe mahkum etmezlerdi. Ben de tam kova burcumun kadınıyım. En önemlisi özgürlüğüne düşkün olmak. Kimseden emir almam. Rica etsinler canımı yesinler. Hort zorta gelemem. İnsanlardan sadece BİR kere rica ederim. Olmazsa da siler atarım. İşte kötü huyumdan birisi de buuu!

Hayatımda kimseye bağımlı kalmadım. Daha doğrusu bağımlı olmayı bilmiyorum. Ailem, çevrem, arkadaşlarım hep benden yardım gördükleri için, ben kimseden yardım alamadım. Bu kendime güvenim de bana bağımsız, özgür olmayı öğretti. Öleceğimi bilsem de minnet etmemeyi öğrendim. (bunun acılarını da kazık yiyerek çok çektim.)

Eskiden daha ılımlıydım. Bundan 5 sene önce kafama saksı düştü. Sevgili Aysel Gürel’in harika 1 sözü var. “dünya deli olup sen kahrını çekeceğine, sen deli ol dünya seni çeksin.” İşte onu uyguluyorum. Önce bekliyorum. Tolore ediyorum. Fırtına öncesi sessizliğine bürünüyorum. Emmeee! Kafamda bitirince de aynen PC gibi DELETE ye basıyorum. Yok sayıyorum. İşte kötü huylarımdan 1 tanesi daha..

Bazen de sonra söyleyeceğimi, önden söyleyip sı…p batırıyorum. Ne yapalım kardeşiiim! Benim asla taviz vermediğimin örneğidir. Kızımı büyütürken “seni ben değil, eller beğensin. Ayaklarının üstünde durmayı öğren. Kişiliğini ezdirme. Valla bunları olmazsan seni silerim. 3 gün ağlarım. 4. gün saçımı boyarım” Anlayın artık. Bazen de 2 cambaz aynı ipte oynayınca soğuk savaş bile olabiliyor. Netcen gariiii! İş mecburiyet olunca idare etcen. Emme! 1 yere kadar de miii?

Bu sayfamı her an kapatabilirim. Yani canlarım! Bu son yazım da olabilir. Devam da edebilirim. Bağımlı kalmayı sevmiyorum. Sanki yalvarıyormuşum gibi geliyor bana. Becerdiğimi yaparım. Beceremeyince de salla gitsin. Hayat umurumda değil. Bu kadar yaş daha mı yaşayacağım sankine içimden ne geliyorsa onu yapcem. YAŞASIN ÖZGÜRLÜÜÜK…

SEVGİYLE KALIN

Pazartesi, Kasım 20, 2006

ÇAN ÇİN ÇON NE YA BUNLAAAR!

Valla yeni bişey almaya korkar oldum. Çarşıyı dolanmaya bayılıyorum. Ne zamandır, köyümü de (bodrum ne kadar köyse artıkın) özlemişim. Sabahtan uyanıyorum desem de saat 11- 12 dolaylarında yataktan sürünerek kalkma eylemi… sabah afyonum patlaması, çay sefası derken saat 14 de sokağa çıkıyorum.

Sokaklarını özlediğimin köyümün, her karışını keyifle temaşa ediyorum. Esnafımı bilem özlemişim. Kimiyle oturup çay içiyorum. Kimiyle sabah kahvesi. Falıma bakmaları da cabası. Nereler kapanmış? Nereler açık kalmış? Teftiş ediyorum. Bu mevsimde buraya bayılıyorum. Az kişi var. güneş harika. Deniz kenarında kısa kollu tişörtle oturup, yüzümü yakıyorum. Sokak köpekleri denize giriyor. Onları nasıl kıskanıyorum. Üşümeyeceğimi bilsem valla denize bilem girerim. Akşamları sadece sobama 2 odun atıyorum. Ooooh! Sıcacık. Arkadaşlar geliyor. Sıcak şarap veya rakı içiyoruz. Ne keyif dimiiii!

Ya ne diyordum, nerelere geldim. Takım çantamdan tornavidam, pensem, kerpetenim kaybolmuş. Kim bilir kimlere verdim? Sonra unuttum. Yenilerini aldım. Ulen ilk icraatımda tornavida kırıldı. Pensenin ağzı açılmıyor. Pensenin de dişleri tutmuyor. Bahçe musluğumun ağzını sıkacağım. Yok anacım yapamadım. Yani beceriksizliğimden değil de elimdeki alet edevatın sağlamlığından. Geri götürdüm. Adam ne dese? “ abla bunlar Çin işi. Yerlisi var emme pahalı. Kadın kısmına ucuzu yeter dedim. Bunları verdim” al 1 kaya nereye dayarsan daya. Hangisine kızayım. Dişi varlık olduğum için iş yapamaz diye gördüğüne mi? beni kazıklamak istediğine mi? “ver ordan sağlamlarını. Ben her tamirimi kendim yaparım. Senin de varsa beni çağır” dedim.

Cep telefonumun şarj aleti bozuldu. Yenisini aldım eve geldim. Taktım 4 dakika ya geçti ya geçmedi çatır çutur sesler geldi. Hemen fişten çektim. Metalik alet utancından simsiyah olmuş. Çöpe attım. Yenisini aldım. O da telefonun şarj deliğine küçük geldi. Yenisini aldım. Işığı yanmadı yani iş görmedi. Yenisini aldım. Şimdilik idare ediyorum. Her seferinde markasına göre alıyorum. Meğer hepsi Çin malıymış elimde 3 tane makine var hiç biri işe yaramıyor.

Torunuma ağlayan bebek aldım. Pilli. Düğmesine basınca “ıngaaaa” diye ağlıyor. Evde önce kendim oynayım dedim. Keşke demeseydim. 10-15 dakika kadar ağlattım. Sonra bebek başladı. “ıngaaaa, ngaaa, gaaaa, aaaaa, aaa, aa,a” anaaaaa! Ses bitti. İçine bakayım pili bu kadar çabuk bitermiymiş dedim. Elbisesini kaldırdım, karın bölgesindeki kapağı açacağım. Pat diye kolu elime geldi. Onu yerine takarken ötekisi çıktı. İkisini takacağım diye uğraşırken başı koptu. Yani 1 saat içinde bebek kendini dağıttı. Çocuk yapsa, “kıymet bilmiyorsun anında bozdun !” diye bir sürü laf sayarız. Hoş Ece daha o yaşa gelmedi de vaziyeti kurtardı.

Dahası da var ama sinir katsayım bunları yazmaya müsait değil. Yalnız dün harbiden çıldırdım. Bulaşık süngeri aldım. İlk ıslattığımda sert yüzü var ya hani? Elimde kaldı. Sünger akşam üstü parçalandı. Birde 6 tanesi poşetteydi. Baktım. “made in china” içimden resmen rep şeklinde şarkı söylemek geldi.

ÇİN İŞİ CAPONİŞİ.
BUNU YAPAN BİRÇOK KİŞİ.
ALDATIYOR BİZLERİ.
UCUZ DİYE YERSEN ABİİİ!
SATIN ALMAK SANA KALMIŞ,
İSTER ERKEK, İSTER DİŞİ….

Yaaa! İşte bu Çin işi mallar her yanımızı sarmış. Allah sonumuzu hayır eylesin.
En güldüğüm de Çin işi arabalar geliyormuş. Hemi de 3 otuz paraya. Bineceksin. Boğaz köprüsü üstünde motor düşecek. Taş devrinin arabası gibi. “yaba daba duuuu” diye gideceksin. Ne matrak olur amaaaaa!

SEVGİYLE KALIN

Cumartesi, Kasım 18, 2006

CANIMIN İÇİ, BİRTANEM, TORUNUM, ECEM!

Uzun zamandır senin gelişini sabırsızlıkla bekliyorduk. Anne karnındaki resimlerinle seviniyorduk. Nihayet dünyamıza geldin. Seni ilk gördüğüm anda ne hissettim? Neler söylemek istedim? İnan hatırlamıyorum. Sadece 1 sandalyeye çöküp ağladım. Hem senin hem annenin sağlıklı olmasına şükürler ettim.

Normal hayatımda sabahları en erken 11 de uyanırım. Tembellik edip, evde iş yapmadan gezinirim. Sen gelince! Tamamen yaşam değişti. Sabahın 6sı, 7si ben zırt diye ayaktayım.seni yanıma alıp bakmak nasıl keyifli. Akşama kadar çiş, kaka, ve de GAZ çıkarma, beslenmen derken anaaaa! Bir bakıyorum gece olmuş. Evde ananla beraber, akşamları babanda dahil oluyor. Sana hizmet ediyoruz.

Şimdiki çocuklar üniversiteyi bitirip master bile yapıp, öyle doğuyorlar. Bize kendini öyle güzel anlatıyor ki! Ece hanım ne istiyor anında yapılıyor. Ben ki! Bu yaşımda ve kilomda oldum 1 keklik… ordan oraya koşmaca.

Öyle şeker olmasan, öyle güzel olmasan, öyle sevilmesen valla bakımın zor. Hele belli yaştan sonra çok zor oluyor. Tanrı kadınlara geç yaşta doğurmayı lüzumlu görseydi. Menapozu icat etmezdi. Her şey zamanındaymış. Sanma ki şikayet ediyorum.zaten ipi topu 1 kızım var. sende tek torunumsun. Onun için pek kıymatlımsınız.

Sen 2 aylık oldun ya! bir gülücüklerin var… resmen anne ve anane diye ağlıyorsun. (ben abarttım. Kendime paye çıkarıyorum. Hiç olur mu? Biliyorum emme ne yapayım. Ağlamanı manalandırıyorum. Sen beni idare et.) daha büyüdükçe beni daha iyi tanıyacaksın. Çatlak ananen var. seni nasıl süslü ve kokoş büyüteceğim.

Bodrum’a döndüm. Resimlerini millete gösteriyorum. Herkes bayılıyor. Sana devamlı nazar duası okuyorum. Bak güzel ece’m sende büyüyeceksin. Ailen ve çevren seni çok sevecek. Eskiden başka uğraşlarım vardı. Şimdi öyle mi? devamlı seni anlatıyorum. Yaptığın şirinlikleri, acıkınca kıçını yırtarcasına ağlamalarını, ensene kadar bok yapmalarını, musluğun altında yıkanmalarını, banyoyu ve suyu çok sevdiğini, ana kucağıyla bütünleşmeni, daha aklıma gelmeyen bütün sevimliliğini anlatıyorum.
Resmen gün görmediğin torunu olmuş, tutmuş aklını yitirmiş. Ben öyleyim. Yaza sen daha da büyüyeceksin. Fırfırlı bikini giyeceksin. Denize gireceksin. Elimle sana yüzmeyi öğreteceğim. Doğayla tanışacaksın.

Eğer sen olmasaydın, öylesine fedakarlık asla yapmazdım. İnan Ece’m daha evime ve normal yaşamıma dönemedim. Sen de büyüyünce ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksın. 1 laf vardır. “fırtına öncesi sessizliği” işte aynen onu uyguladım. Neyse hepsi geçip gitti.

İyi ki doğdun! Evimde geceleri rüyamda görüyorum. Şunu unutma…sen çok şanslı bir çocuksun. Veeee ! SENİ ÇOOOK SEVİYORUUM…..

İşte sizlere uzun zamandır yazamadığımın en güzel mazereti. İstanbul’da torun baktım. Değil pc başında yazı yazmak, tuvalete bile gidemiyordum. Gerçekten onunla beraber girdim. Akşam sabah nasıl oluyordu? Hiç farkında değildim.

Umarım normal yazılarıma dönerim. Daha kendimi toplamış değilim. Resmen başkalaşım geçiriyorum. Vücidim, beynim yorgun. Daha adapte olamadım. Ama ümidinizi yitirmeyin. Normale döneceğim.

SEVGİYLE KALIN