Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Pazartesi, Ocak 30, 2006

KARŞINIZDA Cİ Dİ Sİ OLACAK BÖYYÜK SANATÇI S. Ö.

Ne o öyle TSM ne gönül vermeler. Dede efendiler, Hacı Arif beyler, Selahattin Pınarlar, Sadettin Kaynaklar. Peeeeh! Geç bunları kardeşim. Zamanında yazılmış o güzelim güfteler, şimdi ne kiii! Halbuki o eserleri yazanlar, nasıl bir duygu sağanağı içindeydi. Ne aşkların hüznü ve sevinci yaşandı. Şimdi aklıma gelen güftenin güzelliği nerde var. “Gülşenin hüsnüne kimler varıyor. Kim ayağın öperek yalvarıyor?” bu zamanda ayak öpüp yalvaran aşık kaldı mı ayol. Varsa yoksa çıkarcılık, direk istemeler, beklentiler. O güzelim romantik duygular bile yozlaştı.

Bizler şanslı nesiliz vesselam. Hiç olmazsa ölümsüz eserleri, iyi icra eden gerçek sanatçılardan bolcana dinledik. Fasılın keyif olduğu zamanları yaşadık. Dört yıldır bu yüzden koroya gidiyorum. En önemlisi şimdikilerin unuttuğu en güzel eserleri icra ediyoruz. 1 avuç insan (ne avucu bee! Kocaman bodrumun tümü diyebilirim) keyifle dinlemesi bize yetiyor.

Şimdikilere bakıyorum. 5-10 şarkıyı ezberleyip, kendilerini ortaya atıyorlar. Sanatçıyız diye, amanın ne hava! Sesime güvenip de konserlerde solo almıyordum. Evvelsi gece öyle şarkıları çığırdım ki! Kendimi tebrik ettim. Bayağı iyi gitti. Etrafın şişirmesiyle de gaza geldim. Ne konser solosuymuş? Heeeyyt! Uçtum gene! Kaset çalışmalarına, ci di çalışmalarına başlıyorum. Kim tutar beni?

Arkadaşlarla beraber sıkı 1 repertuvar hazırladık. Şöööle en baba eserler olsun. Sıkı araştırmalar sonunda şarkılarım belli oldu:

1- Neremi,neremi.
2- Kırcan mı belimi ayı?
3- Dondurmaaaaaa!
4- Bayıra karşı yatır beni, tırmala beni, cırmala beni.
5- Amaneey! Osturuverdim amaneeeey!
6- Nane nane.
7- Ah deme ohhh! Deee!
8- Orkideeee!
9- Cırtım cırtım bana geel!
10- Düz duvara tırman, ben sana hayran.
11- Cama da çıkma cam şıngırdar sevdigim.
12- Kaldıramazsan kaldırırlar gülüm.
13- Kimseye ellettirmem.
14- Senden çocuğum olsun istiyorum.

Şimdilik şarkılarım bunlar. Piyasanın isteklerine, ci di satışlarına 1 bakayım. Artık coştum ya devamı gelir. Hele bir ci di bitsin. Öyle stüdyoya filan para veremem. Evde bağrınaraktan kendim kasete çekerim. Onu da 3 otuz paraya tek kopya yaptırırım. Sonra bedavadan pc de çoğalt babam çoğalt. ( kazanca bak gariiii!direk kardayım.) birde kostüm diktirmem lazım. Onu da canım arkadaşım Cemil İpekçi halleder. Şöööööööle! Memişler meydanda, etek belden yırtmaçlı, can canlı kumaştan seksapeli bol kıyafeti giyerim. Klipte çekmem lazım.

Bizim bahçe çok müsait. Çiçek, böcek, odun, havuz bilem var. küçük müçük idare ederiz. Limon ağacımızın altında salınarak söylerim. Kış olmasına rağmen, ayaklarımı havuzda sallandırırım. Çiçekleri okşarım da börtü böcekten korkarım. Elleşmem de onları fonda kullanırız. Hele sümüklü böcekler iyi poz verirler.Kışlık odunlarım da kasabada oturan sanatçının mütevazı yaşamını temsil eder.

Hepsi bittikten sonra, beni kimse tutamaz! Sanat neymiş? Şarkı neymiş? Bende görün de boş vaktiniz olursa oturup 1 güzel ağlayın. (müziğin düştüğü hallere ağlayın. Bana değil haaaa! Küserim sonra) şimdilik saz bulmam lazım. Eğer sıkı para isterlerse kendim maşa çalarak, zil döverek, kendime eşlik ederim. Yaşasın sanat! Gelsin paralaaaaaar!

SEVGİYLE KALIN

Pazar, Ocak 29, 2006

HANEDANLIĞIMIZI KURDUK BAŞIMIZ GÖĞE ERDİ

Konserin çekimini özel yaptırmıştım. Benim için en önemli hatıralardan birisi. Gelecek torunlarıma güzel anı bırakmak istiyorum. Bakalım anneannem zamanında neler yapmış? Ailemizin çılgın ananesi (kızım anneme öyle derdi. Benimde hoşuma giderdi.) her boyayı boyamış. Televizyon programcılığı, gazete köşe yazarlığı, koro çalışmaları, (konser verince uçuyorum.) web’ de yazı yazma, kitap yazma. ( bitebileceğine pek inanmıyorum.) Çomak dağ köyünü turizme katma çalışmaları, çağdaş yaşam derneğinde çalışma.. hepsi torunlarıma miras kalacak. (sanki milyon dolarlar kalıyor. Belki de şöyle bir bakar geçer. Kendimi tatmin ediyorum)

Dün gece solo yapan arkadaşımızın evinde toplanıp, konseri kutladık. (bu kutlamalar sene sonundaki öbür konsere kadar sürer. Gök görmeyenin konseri olmuş, tutmuş her fırsatta kutlamış.) benim çektirdiğim kamera kaydını seyrettik. İşte film orda koptu. Özellikle istekte bulunsam ancak bu kadar kötü bir çekim yapılabilir. Yani dışarıdaki ameleye gel çek desen belki ondan iyi çekerdi. Zaten tüm konser boyunca adamı takip ettim. Hayvan herif, kafasına göre çekti. Sinirden suratım asık, kötü çıkmışım. Başka arkadaş da çektirmiş. O pırıl ve güzel. Her konserde bunu yaşıyorum. İşi bilmeyenler, bilirim diye başa geçmiyor mu? Deli oluyorum. yarın o adamı nasıl yolacağım? İşte tekrarı olmayan bir konseri rezil etti. Hazirandaki konsere parası neyse verip, profesyonel kameraman getireceğim. İzleyip hepten sinirim oynadı. Bütün arkadaşlar seyredip, (iyi dileklerini) ilettiler.

Artık kendi çekimizi yapmamız için birini yetiştirmeye karar verdik. Önümüzde 6 ay var. Eğer kabiliyetliyse onu canavar gibi yetiştiririz.artık kimseye güven yok akşam karar verdik. Kendi hanedanlığımızı kuruyoruz. Eski Osmanlı saraylarının çeşitli görevlerini aramızda paylaştık. Aslında Deniz arkadaşımız bu sivri fikri buldu. Bakın kimler ne görevde:
Feridun (denizin eşi) cellat; -Necdet (neco firuzanın eşi ve udimiz) Dalkavuk ve hokkabaz;- Mustafa (ev sahibi) yeniçeri ağası, kabakçı Mustafa ağa; -Firüzan cariye Hatice sultan;-Neşe (Mustafa’nın eşi) gözde mahpeyker;- Güngör bey alevi dede;- Deniz (bizi örgütleyen) besleme, iç kız, iç oğlan;- Ahmet (dernek başkanımız) bekri Mustafa;- Ayşe ( Ahmet’in eşi) II. Mahmut zamanının nakşibend sultan;-Manolya (canım arkadaşım, mama başkanımız onun sayesinde koroda cici mamalar yiyoruz,) dadı kalfa;- veeee! En son beeen! Pek sayın Sevgi (koronun gülü, neşesi) Bezm-i alem valide sultan. Yaniiiiiii! Ana kraliçe…

Bu kadrodan ne işler çıkar valla. İşte sivri zekalar hep bir aradayız. Hiç normalimiz yok. Amaaaan! İyi ki böyle kaçık, uçuk, anormaliz. Hayatın zorluklarını, aile sorunlarını, para kazanma zorluklarını, başka türlü nasıl ruhumuzu yaşlandırmadan üstesinden gelebiliriz. Ağlasak, bağırsak, çırpınsak, evlere kapanıp karalar bağlasak sanki olayları değiştirip, iyiliğe döndürebileceğiz. Hiç olmazsa iyi niyetle ve sevgiyle yaptığımız işleri daha pozitif hale getirebiliriz. Vah! Ahh! Diyene kadar, iyi ki sağlıklıyım, iyi ki yaşıyorum, iyi ki kimseye muhtaç değilim, iyi ki zamanımı güzel geçiriyorum. Diyelim. Dün geçmişte kaldı. Yarın olmayabilir. Onun için anımızı mutlu yaşayalım. (gene coştum, ama ben buyum ne yapabilirim?) sizleri seviyorum! Yaşasın sağlıklı yaşamak!

SEVGİYLE KALIN

Cumartesi, Ocak 28, 2006

FALIMIZA BAKTIRALIM NEŞEMİZİ BULALIM

Oldum olası fala meraklıyım.Nerede bir falcı var deseler, yallah ben ordayım. Yakın uzak fark etmez. Yeter ki fal olsun. Bu günlerde üstümde bir tembellik, bir uyku hali (sanki eskiden değişikmişim gibi.) gözümü açamıyorum. Devamlı evde yat baba yat! İçimden hiçbir iş yapmak gelmiyor. Kışın soğuğunu bahane ediyorum. Yağmuru bahane ediyorum. Siftinmekten kımıl zararlısı gibi oldum. Şimdi kendime bir kulp takmam lazım ya! söylenmeye başladım.”bana nazar deydi. Benim yıldızım aşağı düştü. Bana okuyun, kurşun dökün, fal baktırın, bakalım kimin nazarı değmiş?” mazeretler çeşidi bol. Salla sallayabildiğin kadar.

Arkadaşlar benim dediklerimi emir saydılar. Önce Hatice teyze geldi. Bir güzel kurşun döktü. Başıma, karnıma, ayaklarıma cooozz! Diye döktükçe tüüü!tüüü! tüüü! Diye okumaya başladı.bende nazar çokmuş. Sivri kurşunlar beni iğnelemiş. Elalemin gözleri beni yemiş. Okudu üfledi. En son kurşunu da kapı eşiğine döktü. Hah şimdi temiz çıktı. Dedi.

Sakın gülmeyin! Ben inanırım. Ayrıca rahmetli anneannem ocaktı. Siğile filan okurdu. Kurşun dökmenin rahatlattığına yürekten inanırım. Dua etmek kadar rahatlatan 1 şey yoktur.

Sonra daha bitmedi! Evin bütün kıyı köşesine sirke döktük. Yanan sobaya tuz döktük. Bütün kötü gözler ve nazarlar çıksın. Evi bile tuzladık.

Sıra geldi falcıya gitmeye! Burada 1 kadın varmış. Kahve falında her şeyi görüp, söylüyormuş. Randevuyla çalışıyormuş. Neyse benim çılgın arkadaşımla gittik. Kümes gibi ev. Yaşlı kadın, köşeye oturmuş. Nasıl suratsız? Sanırsınız dövecek. Öyle kötü bakıyor. Taze 1 kadın kahve yaptı. Meğer geliniymiş. Derin sessizlik. Sırası gelen içeri giriyor. Kapı açık olduğu için dedikleri duyuluyor. Herkesi azarlar gibi höt höt konuşuyor. Hiç soru sordurmuyor. Sadece makineli tüfek gibi kendi söyleyip, bitti çık artık diye yolluyor. Hediyesi ise 20 YTL. Bana sıra gelene kadar şööle baktım. Temiz para! Her gün 30 kişi gelse günlük kafadan 600YTL. Vur aya, peeeeeaaah! Acaba bende bu işlere mi başlasam. Gece yattım sabah kalktım. Bana bir haller oldu. nasıl fal bakarım diye, millete yayarım. 10YTL razıyım. Oturduğun yerden mis gibi kazanç. Vergisi yok, algısı yok. Salla gitsin.

Bana sıra geldi. Veee ! başladı: benim kocam beni boynuzluyormuş. (kocam yok ki )Metresi akça pakça genç güzelmiş. Çocuklarımın hatırı için bana dönecekmiş. Benim miraslık işim olacakmış( birini öldürdü. Deli kadın) bana yeni aşk görünüyormuş. Ama adam evli (kardeşim beni de evli yaptı zaten nasıl olcek bu iiş) demek ki kısmetimizde mahkemeler filan var. ohoooo! Bayağı meşakkatli işler yani. Kadın devam ediyor. Benim oğlum varsa çok hayırsızmış (yok kızım var ve de çok hayırlı) evde benim sözüm geçmiyormuş. Esas en son dediğinde benim kafa kayışım koptu. Beynim boşa dönüyordu. Bende iki adam var ya birbirleriyle kavga edip, kendilerine çok zarar vereceklermiş. İşte o an koptum. Dışarı çıktım. Arkadaşı resmen sürükledim. Yaa ! atılır da bu kadar desteksiz atılmaz.

Falcılara meraklıyım tamam anladım da bunun kadar atanı ilk defa gördüm. Birde gelenleri azarlaması da cabası. Onu benim elime verecekler. Bir yolarım ki kendi bile şaşırır.

Yaaaa! Ben aslında kibar biriyim. Bu kadına sinir oldum. Gitme diyeceksiniz! Biliyorum. Ama fal merakı var ya! siz bana bakmayın. Ne demişler “fala inanma falsız da kalma” işte bende bu yolda gidiyorum. Ama bu kadar atanlarda tam sopalık. Falcılığın bile bir raconu vardır yaa! Karizmayı çiziyorlar.

SEVGİYLE KALIN

Çarşamba, Ocak 25, 2006

HER YERDE KAR VAR

İşte kış gelmedi, havalar şaştı diyordunuz. Kışın babası geldi. Sibirya’dan gele gele soğuklar geldi. Alın size kar! Tepine tepine düşün, yuvarlanın. Memleket soğuktan donuyor yaa! Bütün medyanın ilk haberi kış şartları, afet masaları, yolların durumu, tabi ki en önemlisi kazalar….

Bodrum’da yaşadığım için bir kere daha Allah’ıma binlerce kere şükrettim. Bizler sadece soğuk poyrazı ve de şarıl yağmuru yaşıyoruz. Ben oldum olası kışı soğuğu sevmem. Hele kardan nefret ederim. Yollar berbat, kayarsın, buz tutar, araban bile işe yaramaz. Ben Ankara’da öğretmenlik yaparken kışın en az 20 gün arabamı trafiğe çıkaramazdım. Taksiler çalışmaz. Çankaya yokuşu fethedilemez yokuş olurdu. Okula gitmek için ne zorluklar çekerdim. Saçaklardan buz sarkardı. Başımıza düşmesi o kadar tehlikeli olurdu ki! Kaç kişinin tepesi yarılmıştı. 30 yıl büyük şehrin kışını yaşadığımdan kar sevmem. Gözünü seveyim yaz mevsiminin. Yemek derdi yok. domates ekmek hazır yemek. Giyim derdi yok. Bir şort, bir tişört oldu bitti. Sıkıldın mı? Bunaldın mı? Gir duşa serinle. Gir denize serinle. Kışın öyle mi yaa! Don bakalım. Evsizler, sokaktakiler ya donacak ki hepsini okuyoruz. Ya da devlet onları geçici olarak sıcak yerlere sokacak. Evlerde hapis kalıyoruz.

İstanbul’da kızım oturuyor. Pazartesinden beri işe gidemiyormuş. Tivi de görüyorum. İst. Hiç bu kadar yolları arabasız görmemiştim. Aslında trafik sorunu olmasa, kalabalık olmasa, keşmekeşlik olmasa İstanbul ne güzel idare edilir. İş yerlerinin çoğu kapalıymış. Sadece İstanbul mu? Ankara ondan berbat. Her yer donuyor yahuuu! Kızıma gitmek istiyorum gidemiyorum. Bebek bekliyor. Şimdi ona sürpriz yemek yapıp önüne koymak lazım. Kendi mutfağa giremiyor. Midesi berbat, aklım onda. İşte kışın azizliği! Bu arada anane oluyorum diye sevinçten uçuyorum. Zaten tek evladım ve gelen ilk torunum. Allah sağlıklı, hayırlı, analı babalı, eli ayağı düzgün evlat nasip etsin. Gelen bebek eve uğur ve bereket getirmesi için dualarım devamlı onlarla.

Ne diyordum? Konu torunum olunca aklım gidiyor. Şubat başı arkadaşım beni uludağ’a davet etti. Kaymayı bilmediğim için sıkılıyorum. Otelde tıkıl, kayanları seyret. Bunun içinde eşek yüküyle para öde. Hiç işime gelmiyor. Ama şööööle! Şömine başı! Sıcacık oda! Dışarıda fırtınayla karışık tipi şeklinde kar! Koskocaman camdan dışarısını seyrediyorum. Karnım tok, sırtım pek. Yanımda da sevdiğim dostlarım! Peeeeeaaah! Tam filmlerdeki gibi. Romantizm var. Keyif var. O zaman karı seviyorum. İçinde debelenmeyim, uzaktan seyredeyim.

Sadece doğudaki adamlar bu kış şartlarına alışıklar. Onlar her kış bunu normalmiş gibi yaşadıkları için, batıda olan kışları şaşkınlıkla izliyorlar. Erzurum’da yeni doğan çocukları bile soğuk suyun içine batırıp, çivileme yapıyorlar. Daha o zamandan soğukla tanışıyor. Biz yapsak çocuk 32 taraflı zatülcenep neyim olur. ciğer miğer kalmaz. Kışın bırakın doğuyu, Bolu’ya gitmiştim. kardan yollar kapalı olduğu için, sokaklarda tünel gibi yollar açılmıştı. Karın yüksekliği belime geliyordu. Oynamaya kalkıp, yuvarlanayım dedim. Beni karların içinden zor çekip aldılar. Sonrasında sıkı öksürük olmuştum. Zor tedaviyle iyileştim. Şimdi söyleyin bana! Kış sevilir mi?

İyi ki buraya yerleşmişim. Tanrı bana ölmeden cenneti hediye etti. Hoş burası da şimdi buuuuz gibi devamlı sobamı yakıyorum. Lakin dışarı çıkmak sorun olmuyor. İstediğim gibi işlerimi yapabiliyorum. Hürriyetim kısıtlı değil. Yaşasııııın! Hürriyeeet!

SEVGİYLE KALIN

Pazartesi, Ocak 23, 2006

AŞK BU, GÖNÜL VERME BU, MUSİKİYİ YAŞATMA BU. (ANLAYANA)

Bizim için önemli olan konserimizi verdik. Hem de ne verme? Yer yerinden oynadı. Tam 5 ay özenle çalışmıştık. Binlerce kere bıkmadan söyleyeceğim, sevgili hocamız Ege Ün. Öğretim görevlisi sayın HALİL İBRAHİM YÜKSEL bizi nakış gibi işledi. Çok emek verdi. (Biz de duyarsız değildik. Nasıl dikkatli çalıştık.)

Önemli gün geldi! Hepimiz nasıl heyecanlıyız! Kuliste devamlı birbirimize iyi şanslar diliyoruz. Neyse sahneye çıktık. Nasıl dolu salon? Bütün bodrum orda. Alkış kıyamet derken hocamız sahneye çıktı. İnanın o andan itibaren bütün arkadaşlarımın gözleri hocanın ellerine odaklandı. O eller ki! Saza ve bize kelebek kanadı gibi uçarak en küçük nüansı bile vererek hata yapmamamızı sağladı. Heyecanımız şarkılara başlayıp da ilk alkışı alınca bitti.

Repertuardaki şarkıları nasıl ardı ardına okuyoruz. Solist arkadaşlarım hatasız nasıl güzel şarkıları icra ettiler. Sakın kuzguna yavrusu anka görünürmüş demeyin. Bütün bunları ben içimde hissettim. Lakin sonrasında bütün dinleyenlerin tek ortak söyledikleri neydi biliyor musunuz? “ Böyle koro yok, böyle hoca yok, böyle disiplin ve ciddiyet yok, her şey kusursuz güzel, keşke her ay olsa da kulaklarımız ve de gözlerimiz bu şöleni görse.”

Belki size ukalalık gelecek ama valla doğru söylüyorum. Konsere çocuk getirmemişler. Birde konser boyunca koca salonda sinek uçsa duyulurdu. Büyük bir sessizlik ve beğeniyle sonuna kadar dinlediler. Halbuki biz millet olarak sabırsız davranırız. En önce girip yer kapmak bizde, konser bitmeden ayaklanıp kapılara hücum etme bizde, (sahnedeki sanatçı kim olursa olsun önemli değil. Zavallı son şarkısını ayaktaki gidenlere söyler.) hele cep telefonu olmadan evvel bizim necip vatandaşımız nasıl yaşıyormuş? Nerde olursa olsun cepler asla kapanmıyor. Dürülü!dürülüüü! ortama göre kullanmayı öğrenemedik. İlle ikaz etmek lazım. Zaten bizi mutlaka höööt! Diye uyarmadan harekete geçmeyiz. Şuna bir kere daha şahit olduk ki! (bunu ben değil, dinlemeye gelenler söylüyor.) biz bayağı dinlemenin adabını öğretmişiz.

Kaymakam, Belediye başkanı, Emniyet Md. ve eski diyanet işleri başk. Bayıldılar. Konser sonunda bütün seyirciler ayakta alkışladılar. Bırakmak istemediler. Sonradan gelen haberlerin özeti kısaca özeti: “hiç bitmesin istedik, nasıl vakit geçti? anlamadık, değil telefon, konuşmayı bile unuttuk.”

Konser sonu tebriklerin en çoğu hocamıza aitti. Bizim gibi (şahsımı kastediyorum, “karga karga gaaaak! dedi” şeklindeyim) sesleri olanları eğitip, harikalar yarattığı için. Diğer arkadaşlar üzerine alınmasın. Sesleri harika olanlar var tabi ki..

Esas eğlence sonra başladı. Yalı çiftlikteki balık restoranına gittik. Konser kutlaması muhteşem oldu. Sazlarla hocamızla beraber kalabalık koro arkadaşlarımızla muhteşem saatler yaşadık. Karnımız doyunca, neşemizi bulunca canım evlatlar sazları açtılar. Aynı konserdeki gibi hocamızda ortaya oturdu. Fasıla başladık. O kadar alışmışız ki! Hocamızın ellerine orda bile falso yapıp detone olmamak için gözümüz hocamızda, neler söylemedik ki! Sabah 5 olmuş kimsenin gitmeye niyeti yok. Zaman ne? Yer ne? Soğuk, sıcak ne? Kimin umurunda? İnanır mısınız? içkiden değil de musikiden sarhoş olunur mu? Ben oldum. Dünyanın en şanslı insanı bendim. Böyle bir koroda şarkı söylediğim için, böylesi bir hocaya sahip olduğum için, bu güzellikleri yaşayabildiğim için, bütün arkadaşlarımla uyumlu dost olduğum için, her an tanrıma binlerce kere şükür ediyorum. (zaten devamlı hocamıza ve arkadaşlarımıza nazar duası okumaktan dilim şişti.)

Belki sizlere her konser sonunda aynı şeyleri yazıyorum ama bıkmadan yine yazacağım. Böylesi güzel organizasyonu gerçekleştiren bütün arkadaşlarıma, sponsor olan firmalara, emeği geçen bütün insanlara, bize mükemmel eşlik eden saz arkadaşlarına (hepsi pırıl pırıl gençler.gelecekte yolları açık olsun.) bize çok emek veren, sevgiyle yaklaşıp saygıyla karşılık verdiğimiz, canımız hocamıza, kendimize sonsuz teşekkürler.

SEVGİYLE KALIN

Perşembe, Ocak 19, 2006

AST SOLİSTİM, AZZZ SOLİSTİM, KORİSTİM, HER ŞEYİM

Yine konser arifesine geldik. Tam 4 yıl oldu. Bodrum Belediyesi Türk Müziği Derneği olaraktan, sanat icra ediyoruz. Sevgili hocamız, İzmir Ege Üniversitesi öğretim görevlisi sayın Halil İbrahim Yüksel. Her hafta hiç yüksünmeden taaaa! İzmir’den gelip bizleri çalıştırıyor. Bizler ki! Çeşitli mesleklerde ve çeşitli yaşlardayız. Aslında bir kaçımız hariç, hepimiz yaşını almış, olgun ve de dolgun kişileriz. Seslerimizi sormayın? İçimizde güzel olanları var. Mesela benim sesim alto ile bilmem ne karışımı. Yalnız eğitim çok önemliymiş. Hocamızın sayesinde şarkının nasıl söylendiğini öğrendik. Meğerse biz kulaktan dolma duyduğumuz gibi bağrınıyormuşuz. Hele bir yanlış ses ver? Hemen hocamız “piyasa şarkısı gibi okumayıııın! Esasını öğrenin, doğru ses basın” diyor. Hepimiz aylarca çalışıyoruz. Repertuarı belirliyoruz. Devamlı tekrar yapıyoruz. Hele aynı defalarca çalıştığımız şarkıyı, yanlış ses basıp detone olunca hocamız” haklısınız bu şarkıyı hiç okumadık. İlk defa okuyoruz. Lütfen dikkatli dinleyin” demiyor mu? Kendi adıma utanıyorum. Hatta yanlış ses veren, yanlış güfteyi okuyan arkadaşlarımıza öyle şeker göz kırpıyor kii! Hem gülüyor hem de göz kırpıp çok nazik uyarıyor.

Eğitimci olduğum için, hocanın nasıl tatlı sert olabildiği ve otoriteyi kurup da sevilebildiğinin önemini anladım. Sevgiyle yaklaşılan her davranış, mutlaka iyi niyetle geri dönüyor. Koro çalışmaları beni mutlu ediyor. 1 kere harika arkadaşlarım var. Kıymetli, sevecen, saygıdeğer hocam var. Haftada 1 gün olsa da şarkı söylemek, eğitim almak var. vee! Konser vermek var. Şahsım adına konuşuyorum. İzmir Ege Üniversitesinden olan sazlar geliyor. Konsere kadar hocamız bizi sadece ses ve elinin hareketleriyle çalıştırıyor. Sadece konser öncesi sazlarla prova yapıyoruz.

Aman tanrım! Hepimiz sahnede yerimizi alıyoruz. Sazlar başlıyor. Uçmak mı? Diyelim. Zevkten gebermek mi? Diyelim. Bir başka türlü havalara giriyoruz. Kendi adıma, sankim oluyorum 1 adet Ümmü Gülsüm (uçulur da bu kadar da değil. İn aşağı in! Kızım demek ki bir de sesin olsaymış. Seni havandan kimse tutamazmış)

Bu sene 2 konserimiz var. İlki eski repertuarlarımızın bir karışımı. (bodrum ahalisi bizden en az 2 konser istiyor. En beğenilen hocamız bizdeee!) İkinci konserimiz haziranda ve DR.SELAHATTİN İÇLİ repertuarından oluşuyor. Hele bu konserimizi hayırlısı ile alnımızın akıyla çıkalım. Sonra 2. konser çalışması başlayacak.

Anlayacağınız gibi canımcıklarım! Müzikle veya daha farklı hoşlanacağınız hobilerle uğraşmak, insanı hayata bağlıyor. Yüreğinizin götürdüğü yere gitmek! Hayata uyandığın andan itibaren pozitif bakmak! Sağlıklı yaşadığın için, şanslı olduğunun keyfini çıkarmak! Etrafındaki dostlarının kıymetini bilmek! Yatağına mutlu ve huzurlu yatabilmek! ( gene coştum, sevindiğim zamanlardaki duygularımı yazdım.)

Canımcıklarım! Bu ay yani 21-OCAK cumartesi günü OASİS NUROL KÜLTÜR SALONUNDA SAAT 20.30 da ki konserimize hepinizi bekliyoruz. Umarım son derece keyifli TSM konseri dinlersiniz. Şimdi çalışmaya gidiyorum. İyi çığırayım ki! Size mahcup olmayım! Byeeeeee!

SEVGİYLE KALIN

Pazar, Ocak 15, 2006

SES ONDA, DUYGU ONDA, HAYAT GÖRÜŞÜ ONDA, SEZEEEEEN!!

Cuma gecesi dışarıdaydım. Arkadaşımın evinde koro arkadaşlarımızla,kuru fasulye pilav partisi vardı. Şöminenin etrafında şark usulü yer sofrasında toplaştık. Ben hariç.yere oturamam, ayaklarımı nasıl bükeceğimi bilmeden, yüzü koyun yatarak yerim O da pek güzel görüntü olmuyor. Zaten millet üstümden atlayıp duruyor. Ondan cüce kaldım. Yoksa selvi boylu olacaktım. İş buu hallerden dolayı, tepsiyle divanda yedim. Solo şarkı okuma provaları yapmak üzere toplandığımız için ut çalan arkadaş, çalmaktan aç kaldı. Bütün repertuarı sırayla geçiyoruz. Solo şarkıları düzelterek onlarca tekrar ettik. Bir ara hocamız bile aradık. “bak nasıl ciddi çalışıyoruz” diye dinledi “afferiiiin” dedi.

Gecenin ilerleyen saatlerinde, sevdiklerimizi pc ekranından eğlenceye dahil ettik. Teknolojinin bu güzelliği sayesinde, sevdiklerimizle sesli görüntülü olarak çaldık söyledik. Meğer o gece beyaz show da Sezen Aksu varmış. Bütün Türkiye ona odaklanmış. 1 tek biz şavalakların haberi olmadı. Bayram koşturması, çatlak görgüsüz arkadaşlarımın sayesinde gazete, tv hak getire oldu. ertesi günü duyunca ne kaçırdığımı anladım. Ahh! Vaahh! Demenin yararı yoktu. Neyse ki programı tekrar veriyorlar. Bütün işlerimi bitirdim. Sobamı yaktım. Çayımı hazırladım. Kendimi çılgınca hayran olduğum Sezen’i seyretmeye başladım.

Hani bazen öyle durumlar vardır ki! Resmen transa geçersiniz.Başka boyutta olduğunuzu zannedersiniz. Nefes bile aldığınızın farkında değilsiniz. Şarkıların yorumu başka sarar içinizi, sözleri bambaşka yerlere götürür.ister canlı konserde dinleyin, ister tivi de seyredin, ister cd kasette dinleyin. Değişmeyen tek şey duygu seline kapılıp kendi dünyanızın içine balıklama dalıyorsunuz.

Sezen’i tanıyan kim varsa mutlaka hayatında onun şarkılarındaki duyguları yaşamıştır. Duygularını dolu dolu ve uçlarda yaşayan Sezen, hayatımıza güzellikler katmış ender insandır. Bence tanrı ona bu misyonu özellikle verdi. Her şarkısı ayrı düşünceleri gıdıklıyor. Bu kadar üretken olup ta bu kadar kendinle barışık ve sıradanmış gibi olmayı yaşam bellemiş. Aslında hem hayranım hem hasedimden geberiyorum. Onun gibi sesim olmasını istiyorum. Yaşamı kelimelerle duygulara dökmeyi becermeyi isterdim. Düşmanlarımla bile dost yaşayabilmeyi isterdim. Ne bileyim daha isterdim işte…

Şu kendini anlatma özetinin güzelliğine bakar mısınız?

Gücün bütün yollarından geçtim.
Kalabalıkta bir yüz olmayı seçtim.
İşte yaşam budur. Bir işe yaradığımı bilmeyi,
Fotoğrafta görünmemeyi seçtim.

Sezen’i Sezen yapan işte buuu! Kaç kişi aynı konumda olup ta bu kadar içinde yaşayabiliyor. Afra tafralarından burunlarından kıl aldırmıyorlar.( bu lafı da hiç anlamam. Burundan kıl almak bu kadar önemlimi ayol? İiyyyyğ! İğreeenç!) sesim yok ama yaşam felsefesini benimseyip, umarım başarılı olurum.

SEVGİYLE KALIN

Cumartesi, Ocak 14, 2006

UZUUUN TATİL DE BİTTİ

Bayram seyran derken tatil de bitti. Özüm olarak bittiğine sevindim. Gelen arkadaşlar 1 gün evimde şööle uyutmadılar. Sabahın köründe (öğle üzeri, benim sabahın körüdür) telefonlarla zorla ve uyandırıp, evden rehin alaraktan gezmeye götürdüler. Ya! siz görgüsüzler! 9 günlük bayramda evinizde güzelce oturun. Kurbanınızı kesin. Ziyaretlere gidin eller öpün. Yok anam bunlar kaçak cinsi. Acilen bavullar hazırlanıp, bulduğun ilk vasıtayla Bodrum’ a kapak atılır. Geldiler tamam da uyku durak hak getire! İpini koparmış it gibi dolanıyorlar. Beni sürüklemeseler sorun değil.

Bayramın ilk günü, kurban kesen arkadaşın evinde toplandık. Bir sürü koşturmacadan sonra en sevdiğim kısım geldi. Kavurmaaaa! Nasıl yumulduk? Haammm! Mammm! Hıııımmm! (evdeki iş bölümünde uzaktan komut verip, çalışanları yönlendirme görevi bana kalmıştı. Heh!heh!heh! tembellik içime işlemiş) karnımız doyunca, gözümüz pabucumuzda evden fırladık. Arabayla koyları dolanmaya başladık. Pek kimseler yoktu. Hava serin olunca millet kapalı mekanlara tıkılmış. Her şey dahil oteller depili doluydu. Gecede barlarda kuduruldu. Sabaha karşı uyundu.

İkinci gün, et ye şiş, soda iç hazmet, sonra gene ye şiş, emme basma tulumba gibi, ye iç, hazmet (tartışılır) yürümek ise eeeeh! Sahilde kahve içilecek yer ara. Şunu hep söylerim. Tatil yerlerinde kışın deniz olayı olmayınca tıkınmakla, içmekle vakit geçiyor. Ben uyanıklık yaptım. Milleti sabah kahvaltısına davet ettim. Sıramı savdım. Geceleri bizimkiler nostalji yaşamak istediler. Evimde kuzine var ya! kestanesini alan, salepini alan, çekirdek alan geldi. Tam kış gecesi yaşandı. Bol dedikodu yapıldı. Çaylaaaaar! Kestaneler! Yendi. Bu arada evim çöplüğe döndü. Nasıl bu kadar dağıtıp, pisletebildiler? Son gelişleri oldu. bir daha ellerine süpürgeyi vereceğim.

Dün bizimde inanmadığımız bir olay yaptık. Hava o kadar güzel gitti ki. Tatilciler doyasıya deniz kenarında güneşlendiler. Ben ölmeden tanrı bize burayı yani cenneti gösterdi. Burada yaşadığım için Allah’ıma her an şükrediyorum. Bizde deniz kenarında kahve keyfi yaparken, sivri akıllı 1 arkadaşım “ah! Şimdi teknede olmak vardı” deyiverdi.Hemen organizasyona geçtik. Arkadaşın teknesini ayarladık. Yemek ne olabilir? Sürpriiiz! Et! Salata malzemesi, içecekler, hırkalar şallar. Bindik ama inanın bütün bunlar yarım saatin içinde oldu. nasıl 1 hızlı çekim? Veee! Gidiyoruz! Sahiden ocak 13 de denize açılıyoruz. Kara adanın arkasında poyraz koyu var. oraya demirledik. Mangallar yandı. Şişeler açıldı. Nasıl pırıl ve temiz hava var. zavallı İstanbul’dan gelen görgüsüz arkadaşlarım. Resim çekiyor. Kameraya alıyor. Hava atacaklar ya! ama haklılar. Bunların aklına uymasaydım, hiç aklıma gelmezdi. O kadar içildi. Tık yok. Bu arada ut vaar! Saz vaar! Fasıl vaaar! Akşam güneşini denizde batırdık.

Bizimkiler salimen gittiler. Tabi ki olanları size dedikodu olarak sonra anlatacağım. Şimdilik evime kavuştum. Evim, evim güzel evim. Sıcacık, sessiz, temiz, aşkımla mutluyum. Bayramda sözüm ona onlarla dinlendik. Peeeah! Yalan! Esas şimdi dinleneceğim.

Sırada konserimiz var ocak-21 de konsere sıkı hazırlanıyoruz. Umarım çok güzel olacaktır.

SEVGİYLE KALIN

Çarşamba, Ocak 11, 2006

YAKIŞIKLI FORMUNDA ORHAN ABEEM

Müziğin her türlüsü kabulümdür. Klasik müziği bana rahmetli Hikmet Şimşek sevdirmişti. Ankara’da eski Cumhurbaşkanlığı konser salonunda yer bulmak meseleydi. Can dostum Hikmet hoca ne zaman bilet istediysem, yarattı. Mozart, Rahmaninof, Straussların eserlerini keyifle dinlerim. TSM deseniz onun yeri apayrı bende. Onu da rahmetli Zeki Müren, Müzeyyen Senar ve radyo sanatçılarının yakın dostluğuyla sevdim. Emekli olunca burada 3 yıldır koroya gidiyorum. Nasıl keyifli çalışıyorum. Dünya şekeri arkadaşlarım, kıymetli hocam, seçkin eserler, konserler…. Daha ne isteyim??

Geldik arabeske! Şimdi sakın o tür müziği dinlemem filan demeyin. Hepimiz bal gibi dinliyoruz. Zaten millet olarak da arabesk değil miyiz? Dünyada tek dolmuşçuluk bizde! Taşıma araçlarında avaza müzik çalma bizde! Sokaklarda el arabasıyla kaset satışı bizde! Yaşamımız kendimize özgü, buram buram arabesk kokar. Lafa gelince de entel dantel takımı “ aaaa! Şekeriiim! Arabesk neymiş? İyyyğ! Varoş muyuz biz dinliyelim.” Derler. Çırağan’da yapılan düğünlerde arabeskle göbek atarlar.

Bayramın 1. günü evde takıldım. Gelenlerim çok oldu. sağ olsunlar dostlarım yalnız bırakmadı.demek ki gönlüm genç olsa da vücidim yorulmuş. Yarın kısmetse sokaklardayım. Eş dost ziyareti.( bu arada her gittiğim evde kavurma yiyceeeem! Ohhh! Şapııırt!) hava da harika. Kızlarla gezerim.

Bu gece benim favori kanalım show du. Orhan Gencebay konseri vardı. İlk defa canlı yayında konser verdi. Aman kardeşiiiim! Bende Orhan ağabeyimin hiçbir kaseti yok. Özel dinlemem. Fakat ne söylediyse, bütün şarkılarını feryat ede ede söyledim. Demek ki onlarla büyümüşüz.”batsın bu dünya” derken. Koştum rakı tepsisi hazırladım. Koltuğuma yayıldım. Valla! Bu şarkılar rakısız gitmiyor. Veya rakı varsa bu şarkılar dinleniyor. Bir gönül!ü okudu, peeeeee!

O şarkılarla nerelere gittim.İlk gençlik yıllarımda bir sevgilim vardı. İsmi neydi unuttum. Bana devamlı Orhan ağabeyimin” seni buldum ya, seni buldum ya, olsan da hem gerçek hem rüya” şarkısını söylerdi. Orhan Gencebay hastasıydı. Onun bütün şarkılarını bana telefonda veya yanımda söylerdi. Belki de yaşadığım büyük aşk ( o zamanlar, çok büyük aşk sanıyordum. Küccücükmüş. Aldatma, kin , nefret, intikam, vefasızlık, hepsi vardı. 32 kısım tekmili birden film gibiydi. Şimdi ne kadar komik geliyor.) yüzünden o şarkıları ezberlemişim.

Kim ne derse desin! Orhan Gencebay’ı kendi dalında tek geçerim. Arkasından bisürü arabeskçi türedi. Haaaa! Birde İbrahim Tatlıses… Ne ses beeee! Bak nasıl efkar bastı bana! Söyle Orhan abeeeem! Nasıl da yakışıklı? Nasıl adam gibi adam? Baba diyorlar ya valla haklılar. Yakışıyor adama canım!

Şarkılar bitti. Rakım da bitti. Oooooh! Sefaaam olsun! Çakırkeyif oldum. Evde yalnız olsam da nasıl keyif aldım. Bağrınaraktan şarkı söyledim. Kendime şerefeeee! Dedim. Deee! Çorba canım istedi. Şöööööle bol sarımsaklı, sirkeli işkembe olsa. Yesem sonra evde zıbarsam. Yaşasın dulluk. Koktun diyen yok. Ben çorba içmeye gidiyorum anacıklarım!

SEVGİYLE KALIN

Salı, Ocak 10, 2006

KURBAN BAYRAMINA TEKRARDAN KAVUŞTUK YAŞASIIN

Allah ömür verdikçe daha çoook bayramları kutlarız. Hoş bana her gün bayram. Yaaa! Bu insanları anlamıyorum. Bayram geldi diye haydi yallah! Temizlikler yapılıyor. Sanki öteki zamanlarda millet pislikten kokuyor muydu? Neyse gelenek ve göreneklerimize dil uzatıp da tuuu! Kaka çocuk olmayım. Benim öyle derdim yok. Her gün yapılan rutin işlerin haricinde fazla mesai yapamam. Zaten iş yapmayı sevmem. Tembel tavuk( gribim yok) sevgiyim. Özel yemek de yok. Ah! Bana bakacak, besleyecek, işlerimi yapacak fakat para almayacak, insanı arıyorum.

Kış geldi, soğuklar başladı, yıl başı derken mübarek kurban bayramı da geldi kurban kesemem. Zira kestirecek cep bölgelerim feci ağrıyor. Allah günah yazmasın. Sadece eti yemeği severim. Sıkı et oburum. Şimdi de kuş gribinden beyaz et yassah hemşerim! Kırmızı ete döön! Ooooh! Canıma minnet. Kolestrolmuş, her gün aç karnına cevizin suyunu içiyorum. Kahvaltıdan sonra da cevizimi yiyorum. Benim kolestrolu düşürme görevim bitiyor. Bundan sonrasını kolestrolum düşünsün.

Kırmızı ette de deli dana var dediler. Eh onu yeme, bunu yeme, ne yiyceez yaaa!! Ben zaten eti yemeden deliyim.bir danası mı eksik. Peeaaah! Kim korkar! Şöööle ızgara etler! Mangal keyfi! Tandır kebaplar, ooooh! Ağzımın suları akıyor. Sizi de imrendirmeyim.

Küçükken Ankara’da bahçemizde koyunu getirdiler. Besledik. Bayram günü keserlerken ilk defa gözümle görmüştüm. Önce çok korktum. Sonra etini asla yemedim. Üzüldüm. Hastalanıp bayram boyunca yatmıştım. Aslında koyunların veya danaların kesilmesini hiç istemiyorum. Eskiden yollar kan gölüydü. Şimdi sıkı kontrol sayesinde ondan kurtulduk. Sanırım aslında her insanın çocukluğunda bir koyun kesilme olayı vardır. Ben gözümle göre göre kestiremem. Hazır kesilmiş eti yerim.

Bayram bu sene 9 gün. Oooooh! Bodrum doldu. Benim arkadaşlar geldiler. Ben onları kahvaltıda ağırladım. Sıramı savdım. Şimdi onlar beni sırayla yemeğe, gezmeye götürürler. ( ne kadar hain düşüncelerim var. bu cin fikirliğim beni kıllandırıyor. Kendimden utanmalıyım) bayram sabahı uyandım. “bayram gelmiş neyimeeee! Aneeem! Aneeem! Garibeeeem! “ şarkısını çığırdım. Anacımı özledim. Köpeğimi özledim. Sevdiklerimi özledim. Bir anda yalnızlık içime koydu. Fakat mizaç olarak, kendimle barışık olduğum için, hemen müzik açtım. Oynak bir hava buldum. Evde tek başıma şakıdık, şukuduk bir oynadım. Oh! Bee! Yaşıyorum ya! dostlarım var ya! sağlıklıyım ya! hayattan keyif alabiliyorum ya! şanslıyım agalar. Pozitif olmak o kadar kolay ki! Yeter ki iyimser gözlüklerinizi takın, hayata gülerek bakın. Her gülümsemeniz başkalarına da bulaşır, mutluluğu halkalar halinde dağıtırsınız. ( anaaa! Nasıl da ukalalık yaptım dimi ama)

Bayram seyran demem etlerimi yerim arkadaş! Ama et kesenler! Ne olur azını da yemeyenlere verin. Bana et isteyenler ilettiler. Bende onlar namına et toplayıp onlara vereceğim.

Kurban kesenler! Kesmeyenler! Bayrama girdik. Hepinize SAĞLIK, HUZUR, MUTLULUK, BEREKET diliyorum. Sevdiklerimizle kucaklaşalım. Hepinizi kutluyor, muccuuk! Muccuuk! Öpüyorum.

SEVGİYLE KALIN

Pazar, Ocak 08, 2006

GRİBİMİZİN BİR KUŞU EKSİKTİ

Bütün dünya alarma geçmiş. Kuş gribi şöyle tehlikeli, böyle ölümcül. Peeeaaah! Biz kiiii! Yedi düvelle savaşmış milletin kahraman evlatlarıyız. Küccücük kuştan korkar mıyız? Necip milletim aids’i bile hiç saydı. Kendi keyifleri uğruna frengi, aids neymiş? Hepimiz medyadan bolca izledik. Bize bir şey olmaz zihniyeti asla modasını yitirmedi. Hiç unutmam eski dönemlerde aşı kampanyası başlamıştı. Özellikle doğu bölgelerimiz taranıyordu.(bu konuyu eski yazımda da yazmıştım. Aradan geçen zamanda hiç değişiklik olmadı) 10 çocuğu olan adama sordular.” Çocuklarının aşıları var mı?” “yoktur buralarda aşı neyim bilmeyiz. Allah onları sakınır” “peki aşı olmayan çocuklar, büyümeden hastalanıp ölüyorlar. Yazık değil mi?” “ boş ver be ablaaa! (demek ki bayan soruyor) tohumuna beş beş paramı verdik. Seneye telafi ederiz” bu düşünceler sanmayın ki AB ye gireceğiz diye değişti. Vatandaşımız bizim ve erkek sözü verip, değişmez.

Şimdi göçmen kuşların dışkılarıyla yayılan son derece tehlikeli bir virüs var. adına kuş gribi diyorlar. İşte bu isimle en büyük yanlışı yapıyorlar. Şunun adını goril gribi deyin, dinozor gribi deyin ki ismin haşmetinden belki tırsarlar. Gene medyadan yakinen izliyoruz. Çıplak elleriyle tavukları topluyorlar. Kümes hayvanlarıyla oynuyorlar. Şimdi o insanlara kümes hayvanlarından uzak dur demenin nedenini gel de anlat. Hayatı devamlı hayvanlarla geçtiği için, hayvanları onların çocuğu gibi olmuş.

Hiç unutmam! Ankara Çankaya ilkokulunda öğretmenlik yaparken sanırım 3. sınıfı okutuyordum. Köy ve hayvanları işliyorduk. Öğrencilerimi alarak, yakın köye geziye gittim. Öğrencilerim hayatlarında köy, büyük ve küçük baş hayvan hiç görmemişler. Köyde gezi sırasında bizimkiler çığlıklar atarak “örtmeniiim! Bunlar hakiki mi? “ diye şaşkın bakıyorlardı. Bırakın inek, öküz, koyun keçi, tavuktan bile korkup kaçışıyorlardı. Köyün öğrencileri de bizimkilere şaş vaziyetinde bakıyorlardı. Onlar için bizimkiler anormaldi. Hiç bu hayvanlardan korkulur mu? Yani başkentin hemen yanında olan köy yaşamı bile şehirle öyle farklıydı ki! İki tarafın öğrencileri birbirlerini merakla gözlemlemişti. ( bu gezi sanırım 1990 yılı filandı. Şimdi zaman değişti. Umarım aradaki fark kapanmıştır.)

Kuş gribi de aynı. Hasta hayvanları yiyen mi? Kesip saklayan mı? Çocuklarıyla beraber yatıran mı? Ohoooo! Örnekleri medyada gözümüze sokuluyor. Benim içimi acıtan çocukların hastalanması ve ölümleri. Bi günah sabiler büyüklerin cehaletinin günahını çekiyor. Beyaz et sanayisi göçtü.yumurta yenmiyor.Bir de tavukları düşündüm. Zavallılar canlı canlı torbalara konup, çukurlarda yakıldı. Bu vahşetten midem bulandı. Düşünün kaş yaparken göz çıkıyor. Hayvanlara daha az eziyet ederek imha yolunu seçemez miydik? Vur deyince öldürüyoruz.

Dünya sağlık teşkilatı gelip inceleme yapıyormuş. Onların gözlemlerinin sonucunu merak ediyorum. Umarım hayvanları olanlarla konuşmamışlardır. Zira onların değer ölçüleri bile dumur olup, kafayı sıyırmış olabilirler. Bende evdeki kuşum aşkıma sıkı sıkıya tembih ediyorum. “evden sokağa çıkma! Kötü yola düşersin. Başına kuş gribi neyim gelir de, başını koparıverirler” bütün okurlarıma, canlarıma kuş gripsiz sağlıklı günler diliyorum.

SEVGİYLE KALIN

Cumartesi, Ocak 07, 2006

İSTANBUL’DAN PAKET GELDİ, MİDEMDE BİR BAYRAM HAVASI

Burada yaşamak, ölmeden cennete gitmek gibi. Mutluyum. Zaten MSN adresimde de ruh durumuma göre, yani kafama göre yazıyorum. Son yazdığım “yaşamı seviyorum. Her anını gönlümce yaşıyorum.” Artık bani tanıdınız. Sabahları şarkı türküyle uyanırım.hayattan olduğunca keyif almaya bakarım.

Çocukluğumun Ankara’sında eskiden ulusa giderken toptancı hali vardı. Her türlü meyve, sebze tazecik satılırdı. Hele balık tezgahları! Of! of! of! Işıkların altında pırıltılar oynardı. Artık unuttuğumuz torikler, baba balıklar, karidesler, sübyeler. Hepsi şimdi de var ama bir tek olmayan ne bilir misiniz? Çiroz! Eskiden uskumru veya palamuttan yaparlardı. Balıkçıların tezgahının üstünde iplere asılı yığınla çiroz olurdu. İnanın 1 kilo çiroz alıp, eve gelene kadar yemiştim. Evden de esaslı azar işitmiştim. Ceza olarak tekrar almaya yollamışlardı. Ev uzaktı. Yürüyerek gidip gelmiştim. Lakerda öyle boldu ki! Kilosu üç otuza satılırdı. En taze balık devamlı Ankara’da olurdu.

Aradan seneler geçti! harman gibi savrulduk. Doğduğumuz yerde kalmayıp doyduğumuz yere geldik. Bodrum’da yaşadığım için şanslıyım. Bir tek bazı yiyecekleri bulamıyorum. Yazın Ayşe kadın fasulye istiyorum. Lüfer istiyorum. Eskiden kıvırcık salata bile isterdim.neyse ki şimdi burada pazarda var. simit mesela! Ahh! İstanbul simiti! Nasıl gevrek, kızarmış, miss gibi…

Dün İstanbul’dan canım arkadaşım maniş geldi. Bize sürpriz yapmış. Balık, lakerda, çiroz getirmiş. Gündüz hepimizin koşturması vardı. Bende kolej çalışması, Ülküyle senaryo çalışması, belediye başkanıyla görüşme, kaymakamla görüşme.derken akşama turşum çıktı. Eeeee! Ülküyü dışarıda yemeğe götüreceğiz. Balıklarımızı ve diğer nevalemizi aldık. Bizim tanıdık restauranta gittik.

İnanmazsınız! Aç gözlülük başa belaymış.daha siparişleri söyledik. Lakerda ve çiroza bir yumulduk. O kadar olur. Burada hazır çiroz var ama aynı lezzette değil. Maniş özel yerden almış. Allaaaah! Eski gençlik günlerime döndüm. Eskiden kiloyla alırdık şimdi tadımlık buluyoruz. Buna da şükür.

Çok merak ediyorum. Yüzgeçlerim ne zaman çıkacak? Balık ve deniz ürünlerine bitiyorum. Benim için önemli olan yemekten ziyade damak zevki iyi olmalı. Artan lakerda ve çirozu (az kalmıştı ama aç gözlülük parayla mı?) sardırıp eve getirdim.
Karnımız doydu ya! bizim konserin şarkılarını söylemeye başladık. Masalar pek memnun oldu. isteklerde bile bulundular. Peeaah! Biz büyük solistler de aniden havaya girdik. En baba eserleri nasıl avaza söylüyoruz? Solo bile yaptık. Kendimi kaptırıp koyverdim. Tutabilene aşk olsun. Zaten gelen hesapta bizim müzik katkılarımızdan dolayı, büyük bir indirim vardı.( bence bindirim falan yaparlar, amanın gitsinler diye sanmıştık.)

Dışarıda hava ılıktı fakat yağmurluydu. Hepimiz dağılırken, arabayla götürelim dediler kabul etmedim. Asker postalı ayakkabımla başıma yağmurluğumu geçirdim. Yağmurun keyfini çıkara, çıkara yürüdüm. Birikmiş su göletlerine caaaaffff! Diye bastım. Nasıl zevkliydi anlatamam. İyi ki yaşıyorum! İyi ki mutluyum! Yaşayım ben beeeee!

SEVGİYLE KALIN

BAYRAM ÖNCESİ GÖNÜLLERİMİZ ŞENLENSİN


Mahzun bakmasın gözler,
Boşta kalmasın sözler,
Gönül hep dostu özler.
Bir yerlerde buluşalım.
* * *
Muhtacım merhabana,
Darılma cananına,
Üzülünce gel bana,
Tasada buluşalım.
* * *
Hayatı zehretmeyip,
Sevgiye kahretmeyip,
Tasayı dert etmeyip,
Sevinçte buluşalım.
* * *
Hasan abi sözümüz,
Görür gönül gözümüz.
Ay parçası yüzümüz,
Sevgilerde buluşalım.

Hasan Korkusuz

İşte benim can dostlarımdan birisinin harika şiiri. Aslında kendisi, şahsına özel bir erkek. 1 kere pratik zekaya sahip. Son derece espri dolu! Onunla sohbet etmekten öylesine keyif alıyorum ki! En canımın sıkkın olduğu zaman beni 3 dakikada neşeye boğuyor. Bir de her konuda mutlaka bilgisi var. Ses tonu, diksiyonu harika. Aaaah! Aaaah! Böyle kısmetler bize çıkmaz kiiii! Şaka şaka! Mutlu ailesi var. Benim dostum olması bana yetiyor. Her türlü derdimi rahatlıkla konuşup, akıl aldığım canım o benim.

Ben var ya ben! Dost konusunda o kadar şanslıyım ki! Fakat bu has insanları bulana kadar ohoooo! Ne kazıklar yedim, ne kadar üzüldüm. Hani meşhur laftır. Hakiki dost bulmak istiyorsan, içki sofrasına otur. Seyahate çık. Borç para iste… Tencerem kaynarken, elim oynarken çevremdekileri, “ihtiyacım var, derdim var” deyip, sınadım. Etrafımda kimler kaldıysa onlar benim dostum oldu. Asla bu ilişkiler menfaat üzerine kuruldu sanmayın. Vermeden almak, Allah’a mahsustur tek el ses vermez, iki el birlik olmalı. Esas dostluk budur.

Anaaaaaam! Nereden nereye geldim. Aklımdaki yazacaklarım başkaydı. Elime hakim olamıyorum. Daha doğrusu, içimden ne gelirse onu döktürüyorum. Hadi bakalım bu yazıda kısmetinize bu çıktı. Rast geleeeeee!

SEVGİYLE KALIN.

Çarşamba, Ocak 04, 2006

DEVELER GÜREŞTİ BEN SEYRİNE DURDUM

Yılbaşı gecesi içtik, tepindik, sabahı ettik. Ertesi günü derin uykumdan, telefonlarla uyandırıldım. Sürüklenerek deve güreşlerinin yapıldığı orta kente götürüldüm. Sabahın 11 rinde, millet nasıl uyanmış? Nasıl sahayı doldurmuş? Aklım almadı. Ya!! şu güreş gününü ileri alamaz mıydınız? Kargalar kahvaltısını etmeden, meydana koştuk.

Tam develerin güreşeceği yerde masa hazırlanmış. Düşünün daha sabah çayımı içmemişim afyonum patlamamış. Ne söylerlerse “hööö!” vaziyetindeyim. Masada neler var, neler… et obur olduğum için, yumuldum. Peeeeh! Önüme sabahın 12 sinde rakıyı dayadılar. Daha evvelki geceden tam kendime gelememişim. Aman yapmayın demeye bakmadılar bile. Biz beş hatun, birbirimize baktık. Battı fish yan gooo! Dedik.

Hayvan sever olarak, her türlü hayvanın güreştirilmesine korkunç karşıyım. Horoz, köpek, deve, boğa daha ne biliiim aklıma gelmiyor ki! Hepsinin sırf insanların zevki için dövüştürülmesi, acı çektirilmesi, yaralanması en kötüsü de ölmesi, beni can evimden vuruyor. Deve sahiplerini sorularımla canlarından bezdirdim. Meğer devesinin hırpalanmasını o da istemiyormuş. Zaten dikkat ettim döğüş kısa sürüyor. İki deve birbirine başlarıyla geliyor. Birisi dışarı çıkınca mağlup sayılıyor. Pistte o kadar çok adamlar var ki! Devamlı kontrol onlarda. En ufak tehlike anında müdahale ediyorlar.develerin isimleri de enteresan. Çapkın kız, hırçın, daha bi sürü isim. Deve güreşini idare eden ne deniyor? İdareci diyelim. Öyle kafiyeli sözler uydurdu ki! Her devenin ismi veya sahibinin ismiyle uyumlu neler uydurdu? Develer de öyle süslü ki! Üstlerinde halı atıyorlar, çeşitli armağanlar var. bazen insanların bulunduğu yere doğru hamle edince, halk nasıl kaçışıyor? Gülmekten öldüm. Deve intikamı bu olsa demek diye umut ettim.

Develer güreşe dursun, ben yemek faslına geçtim. Sabah çayı yerine rakı. Bodrum’un güzelliği burada. Hava harika. 1 ocakta sadece kazakla oturduk. Güreşleri duyan ne kadar çalgıcı takımı varsa oraya gelmişler. Bizi misafir edenler, oranın eşrafından insanlardı. Nasıl yedirdiler, içirdiler? Devamlı özür dilediler. Bu masa ve ikram şekli, güreşin şartlarına göre olduğu için. Düşündüm! O zenginliğe sahip olan, büyük şehrin insanları! Acaba aynı sevecenlikle, gözü gönlü toklukla davranabilirler miydi? İşte özlerini bozmamış, bizim insanımız bunlar.

Güreşin sonuna doğru, ortakent belediye başkanı sayın Mehmet Kocaeğir ile gündoğan belediye başkanı da masamıza geldiler. Anam! Anam! Anam!! Nasıl ikramlar yağıyor? Davullar, zurnalar, çalgılar hepsi tepemizde. En güzel tarafı da biz 5 hatun, 155 adam vardı. Hepsi de bacım, kardeşim diye öyle saygılı davrandılar ki. Zaten bizi tanımayan da yoktu. Güreşler saat 16.30 da bitti. Millet dağıldı. Esas eğlence bizde başladı. Çalsın davullar…. Belediye başkanlarıyla ne kadar bodrum havaları varsa ( çökertme, sepetçioğlu, karabiberim.) nasıl oynuyoruz! Peeaaah!!yerler mırık çamurmuş, kimin umurunda? Yere diz çökerekten, haydi yallah! Paralar havalarda uçuyor. Bana takılan paraları davulcuya vermek zoruma gitti. Halbuki oynamayla bayağı param olacaktı. Keşke dansöz veya köy düğünlerinde oynayan olsaydım. Emekli maaşımdam çoooook kazanırdım. Kader utansın!!

SEVGİYLE KALIN

Pazartesi, Ocak 02, 2006

YILBAŞI GECESİNİ DE 1 GÜZEL ŞEYETTİK

Eskilerin 1 lafı vardır. “Deliye her gün bayram” bence bu lafı benim için özel söylemişler. Bana ne bayram, ne seyran, ne yılbaşı, ne aybaşı,(onu iyi bilirim. Maaş alınır veeee anında biter. Sonra bütün ay züğürtleri oynanır.) ne gün başı, özel günler vız gelir tırıs gider. Aklıma ne gün eserse o gün arkadaşlarla toplanırız. Yeriz içeriz, sabahı ederiz. Bana her gün bayram

Yılbaşı diye tutturdu arkadaşlarım! İlle dışarıda eğlenecekmişiz. Ehhh! Önce berberde güzelleştim. Giyindim. Pek de kokoş oldum. “Diamond of Bodrum” oteline gittik. Kardeşim içeri bir girdik! Amanıııın! Masaları uzun, yuvarlak tanzim etmişler. Pist diye bir yer yok. Öyle sıkışık nizam ki! Millet kucak kucağa oturuyor. Yerime giderken, en az on beş masadaki oturanları ayağa diktim. Hepsiyle yakın akraba oldum. Oturdum bir de baktım sahne tam arkamda kalmış.

İkilemde kaldım.zaten bize hadi desinler. İçeriz yeriz. Yemekten çok içilecek kısmıyla pek ilgiliyiz. Eeeee! Şimdi hadi kibar kibar, yemeğine başla. Arada içmeye de başla. Gece daha uzuuun. Bu kadar likit alınınca doğal olarak tuvalete gidilecek. İşte aradaki inceluk da burada. Nasıl gidilecek? Zaten oturana kadar milletin yüzü kırıştı. Tuvalete 2 seferim olsa, yeni yılıma dayakla girerim. Eeee! Netcez şimciiii? Aç kalamam da içmeden de olmaz ki!

Program başladı. Yılbaşında pek özel müzik olacak sananlar vardı. Aynen oynamaya başladılar. Tabi ki 1 çuval para vermişler. Ucuza getirmek için, daha müzik cıss, dedi kalktılar tak da zaten tepiniyorlardı. Ama komik olan kimse kıpırdayamıyor ya önce oturduğu yerden ırgalandılar. Kafalar bulununca sandalye tepesine çıkmalar başladı. Sonra ortak bir organizasyonla masaları kendilerine göre dizayn ettiler. Oynamaya yer açtılar. Haydi millet oraya toplaştı. Artık kim nasıl oynuyor? Bütün salon hısım oldu. hele yeni yıl girerken, maytaplar yandı. Çığlıklar atıldı. Neden bu kadar bağırırız ? bir yerlerimizi yırtmazsak, yeni yıl “bana ne,bana ne, iyi çığırmıyorsunuz!gelmiyorum işteee!” diyecek mi sanıyoruz.?

En önemli ihtiyacım gelmişti. Aklımı çalıştırmam lazımdı. Hemen oynamaya kalktım. Zaten millet islimini almıştı. Bütün sırıtkanlığımla oynuyorum. Bu arada da milleti dürte dürte dışarı doğru gitmeye çalıştım. Oleeee! Hedefe vardım…dönüşte amanın kardeşleeee! Bir oynadım, bir oynadım meğer yerim darmış da çıkamazmışım.

Program güzeldi. Hele Rus kızları revü vardı. Memişler popolar hepiciği ortadaydı. Adamların gözleri direk kilitlendi. Karıları da onları dürtmekten, adamlarına rahat vermediler.yalnız yaşlı bir adam vardı. Genç bir hanımla beraber gelmiş. Hangi tür müzik çalarsa hiç önemli değil, devamlı dans etti. Zaten kafayı bulmuş. Revü kızlarına bakmadı bile dans dediysem öyle ağızlı yüzlü değil, kadına sarılmış sadece sallanıyordu. Hiçbir kuvvet amcamı oturtamadı. Azimle ayakta sallandı.

Öyle veya böyle içe oynaya sabahı ettik. Kapanışı da işkembe çorbasıyla yaptık. Yeni yıla balıklama atladık. İnşallah hepimize hayırlı olur.

SEVGİYLE KALIN