Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Çarşamba, Temmuz 06, 2005

GEZİ BUGÜN BİTİYOOOR

Dünden devam eden yazarınız sevgi gezenti. Bugün yazıyı bitirmek kararında. Nerde kalmıştık. Sedef adasından akşam üstü dönüşe geçtik. Bu akşam saatinde gökovanın manzarası doyumsuzdu. Tekneden seyretmeye doyamadık.

Otobüse binip bu sefer akyazıya gittik. Marmaris’in bu şirin beldesini anlatamam. Nasıl güzel eğer ben Bodrum manyağı olmasam, mutlaka ak yazıya yerleşirdim. Evlerin güzelliği, yeşilin bütün tonları, denizin temizliği. Aklım kaldı vallahi…

En son durak belek kahvesiydi. Hani şu meşhur ormancı türküsü var ya! işte o türkünün geçtiği yer.

Çıktııım beleeek kahvesine, baktııım ovayaaaaaa! Baktııım ovayaaaaa!

Bay Mustafa çağıırdıııı dama oynamayaaaaaaaa!!

Ormancıdaaaa gelir gelmeeez yıkar masayııııı yıkar masayııııııı

Söz anlamaaaz ormaaaaancıııı çekmiiiiiş kafaaaaayıh

Aman ormancıııııııı, canıııııım orrrmaaaaancıııııııı

Köyüüüümüüüzeeee getiiiirdiiiin yoktan bir acıııııııı

Köyüüüüümüüüüzün sulaarııııı hoştuuur içmeeeyeeee, hoştuuuur içmeeeyeee

İçinde kööpsüüsü vaaaar geliiiip geçççmeyeeeee

Sevdiğimiiiii vuurduuuulaaar hiçmiiii hiiiiçiiineeee

Yazııııııık etttiiiiin ormaaaancıııı köyüüüün iki genciiineeeee

Sonra aynı nakaraaaaaaat…

Bunu yazarken coştum, gürül gürül türküyü okuyup yazdım. Sizde söyleyerek okuyun. Kahvenin bulunduğu köy güzeldi. Kahveye adım atınca hemen ormancı türküsünün kasetini koyuyorlar. Masalarda dama takımları var. Otantik yapmışlar. Zaten acıkmışız. Yeniden gözlemeler, çaylar.. hakikaten kahveden belek ovasına bakıyorsunuz. Yalnız ben eksiklik gördüm. Orada yalancıktan tüfek olmalıydı. Birde ormancı elbisesi giymiş adam olmalıydı. Millet belek kahvesi yazısının altında resim çektiriyor. Ben öyle bir mizansenle resim çektirmeyi tercih ederdim. Nasıl hayalim ama…

Gezinin sonunda Bodruma doğru yola çıktık. Bize bu geziyi hazırlayan Gümüşlükte YAKAMOZ restoranın genel müdürü ( eşi de sahibi)sayın Meltem Kolcu.. Nasıl şirin cana yakın bir hanım. Zaten gümüşlük hanımları çoğunluktaydı. Tesadüfen tanıdıklarım da çıktı. Meltem hanımın annesi acıların kadını terzi Peran teyzenin yaptığı dolmaları lüplettik. Hamarat teyzem geceden yapmış o enfes yemekleri. Ellerine sağlık. Nasıl da neşeli hayat dolu, bayıldım. Yanında Gümüşlük’te Fenerci restoranın karısı Hüsniye hanım vardı. Meğer o da türk kahvesinde uzmanmış. Bir de ev baklavası harikaymış. Beni davet ettiler boğaz denilince gökyüzüne merdiven kurarım. Meltem hanım devamlı böyle geziler yapıyormuş. Artık baş müşterisi benim. Zira mükemmel organizasyon yapıyor. Yine rejim gitti kendime ceza verdim. Bir hafta karpuz peynir. Tatsız tuzsuz rejim yemekleri yiyeceğim. 3 litre su içeceğim. Oh olsun bana……



SEVGİYLE KALIN

Salı, Temmuz 05, 2005

SEDİR ADASI KLEOPATRASI

Dün yazarınız Sevgi evde durmaz, yaptığı geziyi ballandırarak anlatmaya devam ediyor. Okumayanlara hatırlatma olarak Bodrum’dan sedir adasına günübirlik seyahati şeyettiriyorum

Sedef adasının en önemli özelliği kum olayı. Mini minnacık kum taşları bi kerem vücidimize asla yapışmıyor. Beyaz rengi var. Küçük bir plaj ama deniz pırıl mı pırıl…İki taraftan merdivenle denize iniliyor. Merdiven başında iki tane gözetleme kulesi var. Orada adamlar oturuyor. Denize terlikle inmek yassak, havlu sermek yassak, kum çalmak külliyen yassak… bende terliksiz derin denizde bile yüzemem. Artık kalabalığa karışıp bin türlü hile hurdayla denize girdim. Kıyıda da terliklerimi popomun altına sakladım.

Bu kumun büyük bir özelliği varmış. Cildine kumla masaj yaparsan bütün gözenekleri açıyor, selülitlere iyi geliyor, cildi yumuşacık yapıyormuş. Amanın biz bunu duyduk ya!!! hanım arkadaşımla denizin içine oturduk. Avuç avuç kumları alıyoruz mayonun dışı ve içi olmak üzere neremiz varsa nasıl ovalanıyoruz? Önce millet bize tuhaf tuhaf baktı. Bir genç kız dayanamadı sordu.” Siz niye kumları sürüyorsunuz?” bizde güzellik için dedik veeeee!!! Bir anda plajda ne kadar kadın ve adam varsa başladılar kumları sürmeye!

Bu kum olayını öyle abarttık ki! Dişlerimiz, saçlarımız, gözlerimiz bile kum içinde kaldı. Cildimiz güzel olacak diye kumu sürt babam sürt. Kıpkırmızı olduk da bana mısın? Demedik. Serde güzellik var ya!! ama hakikaten her bir yerimiz pamuk gibi yumuşacık oldu. denizde zaten hoşaf gibi.

Gelelim oranın Cleopatra plajı olmasına! Ben inanmadım. Ayol Türkiye’de her yerde Cleopatra şeysi var. Kadın kraliçe olmuş ya!!Sezar ve Antonyus arasında aşk yaşarkene nasıl vakit bulmuş da ben biraz Türkiye’nin ( o zamanlar Osmanlı mı vardı? Bilmem. Tarih bilgim sıfır. Hiç sevmezdim zaten dersini de) orasını burasını gezeyim. Kumumu gemiyle getirip sedef adasına dökeyim. Benden sonra vatandaşlar sürüp güzelleşsin. Datça yakınlarına Cleopatra kapısı yapayım. Hayrat olarak girip çıksınlar. Daha bi sürü yere bişeyler yapayım demiştir zahir.

Bir arkadaşım mısır’a gitmiş. O anlattı. “kimse Cleopatra’yı tanımıyor. 2. Ramses deyin, tutankamon deyin. Yer yerinden oynuyor. Cleopatra diye bir tek sigara gördüm. Ayrıca çok çirkin bir kadınmış.” Dedi. Biz Liz Taylorun çevirdiği Cleopatra filminden çok güzel kadın sanıyorduk. Meğer çirkinin tekiymiş.biz de demek ki burası turist çeksin diye uydurduk. Zira sadece sedir adası desek özelliği olmayacaktı. Ucuna bir Cleopatra taktık. Oldu onun özel plajı.

Benden size tavsiye! Orada doğayı korumak için yiyecek sattırmıyorlar. Ama içecek satılıyor. Acaba o içecekler doğayı bozmuyor mu? Eğer yanınızda yiyecek götürmezseniz açlıktan köpük kusarsınız. Benden söylemesi..

Her denizden çıkışta mutlaka duşun altına giriyorsunuz. O tepedeki bekçinin bakışları altında mayonuzun her yerini iyice yıkamak zorundasınız. Sıkıysa bir kum tanesi kalsın vallahi kapıya yazmışlar hapis cezası bilem vaaar!! Eğer iyi duş almazsanız bekçi fıııırttt! Fıırrrttt! Düdük çalıp sizi yine duşa sokuyor. Artık kendince iyi temizlenmiş insanları salıveriyor. Bak yine arkası yarına kaldı….



SEVGİYLE KALIN

Pazartesi, Temmuz 04, 2005

KLEOPATRAYI SOLLADIM

Geçen Pazar koca bir otobüs dolusu arkadaşlarla günü birlik geziyle Marmaris’e ve nerelere gittik. En önemlisi gezinin sabah saat 6.30 da başlamasıydı. Benim için en korkuncu buydu. Sabah uyanmam meseledir, hatta imkansızdır. Evin telefonu, iki cep telefonunun alarmı kuruldu. Arkadaşlardan en az 3 kişi beni uyandırması için örgütlendi. Yine de sürünerek kalktım.

Otobüse bindik. Daha yola çıkarken yanımdaki arkadaşımla hor vaziyetine geçtik. Güvercinliğe gelmişiz. Arkadaşım “aa! Ne çabuk bafa gölüne geldik?” dedi ve yine hooor!!! Vaziyeti aldık. Bizi uyandırdıkları zaman yazıyordu. Arabada hep hatun olunca ne olur? Göbek havası! Millet oynayarak gelmiş. Bizde tık yok! Çınar altı diye bir yerde köy kahvaltısı yapıldı.

Orasını görmeniz lazım. Yeşillikler içinde kanalda sular akıyor. Ördekler ve bilumum hayvanlar geziniyor. Kadınlar bazlama gözleme yapıyor. Çayları demlikle getiriyorlar. Bittabi ki tahmin ettiğiniz gibi bizde rejimin Re si kalmadı. Sıcacık bazlamaların içini aç sür tereyağlarını, köy yumurtası ve ne varsa hepsi hormonsuz hakiki. Nasıl şapıırt!! Şupuurt! Yumulduk. Ağzımızın kenarından tereyağları akıta akıta ye Allah ye! Hele bir de demlikler dolusu çayı içince keyiften mayışık hale geldik.

Tekrar otobüse bindik. Artık çayımı içmişim, keyfim yerine gelmiş, kim tutar beni? Kafilenin dansözü olarak, elimde ziller; şakada şukada fingir fingir oyna babam oyna. Bütün otobüsü sıradan oynattım. Sedir adasına gitmek için tekneye bindik. Gökova’ya açıldık. Ben hep eylül veya ekim ayında mavi yolculuk sırasında mutlaka sedir adasına gelirdim. İlk defa kara yolundan gittim. O yolların, manzaranın güzelliği! Yemyeşil ormanlar, mis gibi hava.

Gökova’da denizin rengi bile bir başka. Yine her zamanki gibi tekrar sağlıkla buralara gelip, keyifle gezdiğim için Allah’ıma binlerce şükrettim, onu her zaman sevdiğimi söyledim. Bu kadar güzellikleri bizlere bahşettiği için teşekkür ettim. Gökova zaten yüzlerce koydan oluşuyor. Tabiat nasıl bakir? Ama tekneler kirletmese, yani bizler... Nesiller boyu canım tabiat bize temiz kalsa da insanlarımız faydalansa… Bu denizler, güzellikler bizim. Tekneden denize sigara atanlara deli oluyorum. Bir minicik sigara filtresi en az 25 sene yok olmuyor. Hele pet şişeler, kıvır zıvırları atanları Allah’a havale ediyorum. Temizlik konusunda kendimize müslümanız. Evimizde tırım tırım temizlik yaparız. Dışarıda ise ne kadar pislik varsa atarız da umurumuz olmaz. O pislik yapanları tek tek evlerini dolaşıp, bende dışarı attığı şeyleri evlerine atmak istiyorum. Hırsım bir türlü geçmiyor. Her neyse nerde kalmıştık?

Sedef adasına geldik. Amannıın!! Bu ne kalabalık? Denizin içi tam bir kaplıca havuzuna dönmüş. Duyan gelmiş. İskeleden plaja kadar tahtadan yol yapmışlar. Mecburen o yolu takip ediyorsun. Tek tük ağaç altında gölgeler var. Şezlong kapma yarışına bakakaldım. Maraton koşusu halt etmiş. Bebe belik, bağırış çağırış, yer kapıldı. Bu arada depara kalkıp ta aynı anda şezlong başına gelip havlu atanlar arasında kıyasıya kavga bilem çıktı. Gölgeler kavga dövüş kapışılınca güneş altındaki şezlonglar da bize kaldı.

Yerimiz bitti dostlar! Ammaaa !! daha yaşadığım enteresanlıklar bitmedi. Artık 2 gün mü olur? 3 gün mü olur? Tefrika halinde yazacağım. Bekleyin anacıklarım daha neler var, neler!!



SEVGİYLE KALIN