Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Pazar, Mart 23, 2008

BAHAR YAĞMURUNDA DENİZ KIYISINDA…

Sabah uyanınca baktım öyle güzel yağmur yağıyor ki. Usul usul. Hava ılık. Evden çıktım. Sokaklarda pek kimse yok. Deniz kenarındaki cafede cam kenarına yerleştim. Kahvaltısı pek güzeldir. Kendimi ödüllendirmek istedim. Simit de söyledim DE kime niyet kime kısmet oldu.

Hava puslu, deniz gri ama uysal kadın gibi. Dalga bile nazlı kenara vuruyor. Martılar çığlıklanarak uçuyor. Eskiden İstanbul’da vapurda giderken yan taraftan martıları simitle beslerdim. Daha attığım simitleri havada kaparlardı.

Dışarı çıktım. Simitleri onlar için denize attım. (buradakiler havada kapmayı öğrenememişler.)

Dışarıda sokak köpeği keyifle geziyorken, yavru kedi kumların üstünde yürümeye çalışıyor. Sokak köpeği (o da yavru) DE onunla oyun oynamak istiyor. Önce kedicik çekindi. Sonra baktı ki zarar gelmiyor. Nasıl güzel oynuyorlar. Canlarını yakmadan yuvarlanıyorlar.

Biz insanlar kavga edince “ne o kediyle köpek gibi didişiyorsunuz “ derler. Koskoca sahil onlara ait. Oynadılar. Yoruldular. Susadılar. Denizi içmeye çalıştılar. Sigara tablasında su verdim. Yiyecek verdim. Aynı kaptan nasıl güzel yediler içtiler. Sonra ayrı yönlere doğru koşturdular.

Biz neden bunu başaramıyoruz? Artık yaşamdan mı? Yitirilen değerlerden mi? Yoksa beklentilerin değişmesinden mi? İlişkiler değişti. Dostluk kavramı biteli yıllar olmuş DA arkadaşlıklarda şekil değiştirmişler. Birden aklıma Can Yücel’in harika şiiri geldi. Onu sizle paylaşmak istedim.

Dostlar Irmak Gibidir

Dostlar ırmak gibidir
Kiminin suyu az, kiminin çok
Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya

İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı,
Bulanık bir göl gibi...
Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.
Uzaktan görünüşü çekici, aldatıcı
İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı....
Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz;
Sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz!

İnsanlar vardır; derin bir okyanus...
İlk anda ürkütür, korkutur sizi.
Derinliklerinde saklıdır gizi,
Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;
Yanında kendinizi içi bos sanırsınız.

İnsanlar vardır, coşkun bir akarsu...
Yaklaşmaya gelmez, alır sürükler.
Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler!
Ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz;
Bu tip insanla bir omur dolmaz.

İnsanlar vardır; sakin akan bir dere...
İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere.
Yanında olmak baslı basına bir mutluluk.
Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk.

İnsanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip.
Her biri başka bir karaktere sahip.
Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı.
Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı...

İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz.
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
Dibini görürsünüz her şey meydanda.
Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda.
İçi dışı birdir çekinme ondan.
Her sözü içtendir, her davranışı candan...

CAN YÜCEL


Aslında yalnızlık mı? Yaşlanmak mı? Adını koyamıyorum. Belki de gençken daha mı toleranslıydık? Değişen değerler ne? Sorular kafamın içinde dönenip duruyor DA cevabını bulamıyorum.

1 kediyle, köpekten nerelere geldim. Hava puslu. Deniz gri. Aklım karmakarışık. İyi ki de kahvaltıya geldim. Gazetelerimi okuyacaktım. Sözüm ona keyif yapacaktım. Derkeeen! Silkelendim, kendime geldim.

Bu hafta sonu mart 28 de Muğla da üniversitede konserimiz var. Sağlıklıyım. Ailem var. Sevdiklerim var. 7 Nisanda torunuma gidiyorum. Çok özledim. Hava misss gibi. Ne biliiim! Mutsuz olmayacağım. Hayattan keyif almayı, yaşamımı istediğim gibi sürdürmeyi istiyorum. Kimsenin beni üzmesine müsaade etmeyeceğim. Yaşasın! Sevmek! Yaşasın hayat!

SEVGİYLE KALIN

Pazartesi, Mart 17, 2008

PROCE ÜRETEN S.Ö.

Ne zaman yazıya otursam, ne yazayım diye düşünüp dururum. Ama medyadan okuduğum haberlerden sonra fikirlerim coştu. Şimdi proce üretmeye takmış durumdayım.

Bütün kış sobamın içini boşaltacak otomatik bişi keşfetmeye çalıştım. Külü dökecek ve içini odunla doldurup yerine koyacak. Ruhumun tembelliği had safhada. Onda başarılı olamadığımdan kendim, bizzat, şahsen yaptım.

Bulaşık, çamaşır makinalarını boşaltacak robot yapayım dedim. Caponesler yapınca oluyor ya! Hatta yakiiin arkadaşlarımdan yardım istedim. DE onların sözlerini burada yazmaya terbiyem müsait değil. Bu proce de olmadı.

Son zamanlarda nereye gitsem, hayatımı kolaylaştıracak ne gibi procelerde bulunabilirim diye kafamı yoruyorum.

Senelerce burada gece sonunda yorgunluk çökünce yürüyen yol düşündüm. Bascan parayı, yol gidecek sen duracan. Evinde inecen. Hoş olmaz mı? DA bodrumun dar sokaklarına nasıl yapılır? İstemeyen nerden yürür? Mesela benim sokağıma araba bile girmiyor. Daracık… 1 de yürüme yolu yapsan, al kavga sebebi. Benim gibi tembellerle yürümeyi sevenler arasında artık boks mu olur? Güreş mi? Yoksa karakucak yakın dövüş mü? O da tutmadı.

İki sokak üstümdeki Hasan emmi geçen gün “ buraya cavırlar geliyo ya, onları yoldan çevirip evime atsam. Kime ne gider?” Hasan emmi 84 yaşında. Elindeki baston niyetine taşıdığı kalın sopasını, mahalle bebelerinin bahçesinden olmamış meyveleri çalarken yakalayınca silah olarak da kullanır.

Helali öleli haniiii olmuş. Gelin iyi bakıyor emme gönlünün çektiği şöööle cıbıldak beyaz etli irenkli gözlü cavır kızı olmamı? Dedem zaptedilmiyo ki! Ona dedimki “o cavırları toplayıp sana getireyim. İçinden gönlünün çektiğini beğen. Ama onları getirebilmem için sofralar kuracan o da çok para. Razı mısın? Para meselesini sevmedi. Şimdi nerde görse bedava cavır var mı? diye yolumu keser. Ona yararlı proce de üretemedim. Hatta oğluyla gelinin hışmına uğradım. Onun aklına bunları sokma zaptedemiyoruz diye bozuldular. Sözüm ona muhabbet olsun diye yaptığımda ters tepti.

Daha evvelde yazmıştım okurlarım hatırlayacaklar. Tuvalette okumayı severim. Elim yoruluyor diye telden düzenek yapayım. Mandalla tutturayım. Göz hizamda olsun sadece sayfayı çevireyim. Tuvaletin üstüne çıktım. Duvara çivi çakarken kapak kırıldı. Ayağım içine girdi. Bileğimden zedelendi. İyi ki kırılmadı. Günlerce bandajla dolandım. Dr. Sebebini duyunca psikiyatriste yollamadığına şükrettim.

Evdeki kuşum aşkıma dertlerimi dinleyip yorum getirmesini öğreteyim dedim. Olmadı. Ne olacak altı üstü kuş işte…

Proce üreteyim diye kafayı sıyırıyorkeeen! Beni sollayanlar olduğunu okudum. Emekli öğretmen olarak neden ben düşünemedim diye ağlasam da wat fayda?

Sevgili müdürümüz arılara uyuşturucu verip, öğrencileri tedavi edecekmiş. Okuyunca aklım zıpladı. Şimdiye kadar bu uyuşturucu işini neden çözemediler. Belli oldu. Valla çok akıllıca DA uyuşturucu öyle her isteyene (proce uğruna bile olsa) veriliyo mu?

Zavallım arılar tıpkı kuşum gibi öğrenciyi öğrenemezse bal yapsa DA bizde o balları güzelcene yesek. 3 kaşık bal ye. Vitamin al. Kafayı bul… oldum olası en korktuğum olay uyuşturucudur. Anne ve öğretmen olarak kendimce bunun zararlarını anlattım. Gençliği uzak tuttum sanıyorum. Bu yolda her türlü savaşa hazırım. Yeter ki bu illetin kökü kazınsın. Emme bu börtü böcekle olacağının sonucunu merakla bekliyorum.

Bu proce beni daha iyisini yapmaya itti. Her zamanki gibi şu okuduğunuz yazarınız S.Ö para derdindedir. Haaa! Öyle aç mıyım? Açık mıyım? Yoooo! Ama hani yani elimi attığımda şöööle papellere ellesem, canımın istediği ki son zamanlarda elektronik aletlerin yeni modellerine sarmış durumdayım. Evdekilerin çoğu benim gibi emekli. Gözlerinin içine bakıyorum. Arıza yapmasınlar, masraf açmasınlar diye nerdeyse onlara güzel sözlerle kandırmaya çalışıyorum. Sanki anlıyorlar DA şimdilik tıngır mıngır çalışıyorlar. İnsanoğlunda istek biter mi? Şimdi “sen sızlanmasana millet asgari ücretle ev geçindiriyor” dersiniz. DE benimde fuzuli denilecek isteklerim yok.

Neyse procemi anlatayım. Evimdeki kuşumu kobay olarak kullanmayı düşünüyorum. Her gün yemin yanına para koymalıyım. DA bozuk parayı didikliyemez. Kağıt parayı küçücük parçalara ayırsam. Suyla ıslatıp minik topaklar yapsam.

Bununda iyi ve kötü yanları var. 1- parayı yırttım diye suç işlerim. 2- yırtacağım en küçük parayı harcamak isterim kıyamam.3- Kuru parayı yutamaz. Islanan paranın da kokusu olmaz. Paranın kokusunu alamadıktan sonra bu kadar uğraşın faydası ne? Bu kısmını nasıl çözerim daha o dersime çalışamadım. ama azmin elinden bişi kurtulmazmış farzedinki alıştırdım. Paranın kokusunu 5 metreden duyuyor. En son aşamaya gelelim.

Kuşumu ayağına uzuuuun ip bağlamak suretiyle uçurmalıyım. Ki kaçıp başkasını zengin etmesin. Manzarayı gözünüzde canlandırın. Elinde ip bağlanmış uçan kuşla sokaklarda dolanan manyamış 1 hatun.

Gelen geçen aceyip bakıyormuş? Bana ne ki. Esas yürüyenlerin üstüne konan kuşum, parayı bana işaret ediyor demektir. DE sonrasında ne yapacağımı yine söktüremiyorum. Adamı soysam, mapus damlarında çürümek var. Asılsam, kur yapsam adım kötüye çıkar. El açsam, konumum olarak dilenciye benzemiyorum. Tabiî ki bu paralı hatunda olabilir. O zaman dayak yemek vaar. Kavga vaaar. Karakollara gitmek vaar.

Procemin en zor bölümü burası. Paralı olanı bulduk. Hadi bakalım. Bundan nasıl faydalancaaz? Etinden, sütünden, derisinden, gerisinden desek olmaz. Bana procemin bu kısmında yardım eder misiniz? Bulduğunuz yöntemleri bekliyorum. Şu proce delisi yazarınıza sevap işlersiniz. Bekliyorum canımcıklarım…..

SEVGİYLE KALIN

Pazar, Mart 09, 2008

BAHARLA GELEN TEMBELLİK

Sanki diğer sezonlarda çok faalmişim gibi. Şimdide tembelliğimi bahara yüklemeye bakıyorum. Güneş açtı DA deniz kenarında çay keyfi başladı. O da bikaç güncük.

Bahçemde ve sokağımdaki ağaçlar çiçeklendi. Hele limon ağacının çiçek kokusuna ne deyimkine! Camlarımı açtığımda resmen kokuları odaya doluyor. Misler içinde yatıyorum.

Bu sıralarda deve güreşleri vardı. Hepsine gidemedim de buraya yakın Aydın Çine’de Bozdoğan’daki güreşlere gittim. Develer güreşedursun. Kendimi Bozdoğan’ın nerde yemek yenen yeri var? Oralara vurdum.

Amanın 1 pideci var. Enteresan olan resmen kaymaklı pide yapıyolar. Et çeşitleri, kavurmalar. Ne yiyeceğimi şaşırdım. Madran suyunun orijinali de burada çıkıyormuş. Ne kadar yersen ye. O sudan içiyorsun. Havasından mı? Suyundan mı? Acıkıyosun. Kİ bu benim çok işime geldi. Bazen çok güzel yiyecekler varsa neden doydum diye kendime kızıyorum. İşte kızdığım yerlerden 1 tanesiydi Bozdoğan.

Deve güreşi alanı tam curcuna. Davullar, udlar, zurnalar çılgın gibi çalıyor. Bütün insanlar paso içiyor. Develer bağrınıyor. Millet “ver coşkuyuuuu! Ver coşkuyuuu!” çığrınıyo. Ufakta olsa kavgalar çıkıyor. Yani tam bir hengâme…

Meydanın yanında salaş yiyecek yerleri var. Toz oluyormuş kimin umurunda. Deve sucuğu satılıyor. Kİ çok severim. Yağı olmaz, eti farklıdır. Satın aldım.

Bozdoğan da Ege Bölgesinin belki en güzel zeytini ve yağı çıkıyor. İşime gelmediği için yürümeyi sevmem DE işin içine gırtlak meselesi girince hiç üşenmedim. Sokakları gezdim. Nerde ne satılıyor? Ne yeniyor? İki alışveriş, bir yiyiş. Akşamı ettik. Dönüşte arabamız resmen hale dönmüştü. Görgüsüzler gibi ne bulduysak aldık. Sanki Bodrum başkaymış gibi. Ordan gelenlerde Bodrum’u talan ediyorlardır.

Oturduğumuz yerden gitmeye görelim. Uzak yakın fark etmez. Alışverişe dalmak neden? Bunu çözmüş değilim. Hep eve gelince aldıklarıma bakıp kendime kızdığım çok olmuştur. Öylesine lüzumsuz öteberi almışım ki! Veee! Bakıyorum aldığımın aynısından evde de var. Bunun yararını hediye götürmekte buluyorum. Sar sar götür.

Şimdi de yazım neden gecikti? Onu anlatayım. İsmi lazım değil 1 arkadaşım hobi olarak bişeye sarmış vaziyette. O da PC de çalışılıyor. Vay anam vay! Bende pc var. Çoğunlukla bende kalıyo. Eve gelişteki 2 hareket var. 1- Hoş buldum. 2- pc yi açabilir miyim? Açma desen wat fayda. Diyelim öğlen 12 de filan geldi Kİ o da benim uyanış ve afyonumun patlamadığı saatler. Oturuyor PC başına… arkadaş iptal. Konuşuyorum. Aç mısın diyorum. Nasılsın diyorum. Özlemiştim diyorum. Hafiften Abartıyorum. Ne egoistsin diyorum. Yüzsüüüüz! Diyorum Bana ne yaaaa! Benim işim var PC ile diyorum. Huuuu! Burada mısııın! Diyorum. Gerçekten hiiiiç duymuyor bile. Zaten hepsini duysa küser. Gece oluyor pc başında yiyor. İyi ki en çabuk tarafından ihtiyacına gidiyor. Ben saat 2 de filan uyuyorum o devam. Gece tuvalete kalkıyorum o devam. Sabahın köründe bakıyorum. Devam. Yani uyku filan hak getire. Gitme saati gelince masadan kalkıp gidiyo. Yani anlıyacağınız sohbet filan nanay. İnternet cafe bile olsa az konuşur insan dimi ama… içimden 1 ses “ulen kızım biraz kullanılıyosun” diyoooo!

Geçen hafta kızlara mantı partisi verdim. 5 kız hep 1 ağızdan konuşuyoruz. Gülmeler, bağırışlar gırla gidiyor. Bizimki pc başında. Artık millet gitmelik oldu. Bizimkinden tek cümle. “Bana güldünüz gibi geldi. Ne konuştunuz öyle bana da söleyin.” Dalga mı geçiyo diye aval aval baktım. Gayet ciddiymiş. Bütün gün ne konuşmaları ne de gülmeleri duymuş. “yuuuuh!” çektik.

İşte 1 haftadan fazladır PC me el konduğu için sizlere yazamadım. Umarım en kısa zamanda o da pc alır ve hepimiz rahatlarız.

8 Mart kadınlar günüymüş yaaa! Peeeeaah! Benim için her gün bizim günümüz olsa ne yazar. Her o günde yazarım. Yinede yazacağım.

Öyle kadınlarımız var ki dişiliğinden bile haberi yok. Tarlada, ahırda çalışanlar. Kocayı paylaşanlar. Dayak şiddet görenler. Sokağa atılıp töreden öldürülenler. Kadını mal diye görenler. Kırsal kesimdeki kadınlarımıza sor o günden haberi olmadığı gibi o soruya da kocam bilir derler.

Kırsaldakiler öyle de kentseldekiler farklı mı sanırsınız. Okumuşlarımız evlilik çocuk diye evde oturmalar. Kocayı garanti alıp da kendini pasifize edenler. Üretmeyenler. Çoğunluktadır.

Kendimizi sevmeden, kıymetimizi bilmeden, seslerimizi duyurmadan, üretmeden tüketici olan, her başarılı erkeğin arkasında olduğumuzun farkına varmadan, çocuk yetiştirirken nesilleri nasıl yönlendirdiğimizin önemini bilmeden kadın olmuşuz ne fayda…

Zaten özel günlere gıcığım. Doğduysam size ne? Yılbaşında hadi eğlenelim. Evlilik, nişan, tanışma, flört, sevgililer gününü unut bakalım neler oluyor. Bence mutlu olan insan her gününde karşılıklı sevgi ve saygıyla yaşıyorsa, paylaşıyorsa. Al işte bütün önemli günlerin hepsini her gün yaşıyorlar.

Kadınlar gününü de tamam ettikten sonra sıra bu ay vereceğimiz konsere geldi. Şimdilik harıl harıl prova yapıyoruz. Bunun ayrıntılarını yazarım. Sizsiz Kanber olur mu?

Bahar yorgunluğu derken 1 de lodos çıktı. Lodos balığı gibi yerlere yapıştım. Benim hazır ve de nazır olan uyku halim yine tavan yaptı. Hava kapattı. Gözüm divanım ve battaniyemde. Hadi çaaaavvv!

SEVGİYLE KALIN