Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Pazartesi, Ekim 24, 2005

BAVUL ELİMDE, GEZERİM BELDE BELDE

Koskoca bir yaz geçti. İçim sıkıldı.Canım şöööle güzel bir tatil istedi. Önce düşündüm. Nereye gitsem? Her şey dahil beş yıldızlı otele git! Ye ye ye! Sadece yat ve semir. Onların ilanlarına baktım. Peh peh peeeeh! Fiyatları görünce, değil gitmek kapısından bile bakamam. Zaten o yıldızı bol otellere para verecek yerlerim ağrıyordu.

Bütün arkadaşlarım; “ Ya! ne şımarıksın! Millet Bodrum’a gelip tatil yapabilmek için eşek yüküyle para harcıyorlar. Sende bulmuş da bunuyorsun.” Bak kardeşlerim! Bir kere ben burada yaşıyorum. Evim burada. Herkesin yaptığı gibi; çamaşır, bulaşık, temizlik, çarşı, pazar. Getir pişir, taşır. Üstüne üstlük sezonluk misafirleri ağırla. Eeee ! ben nerdeyim? Bodrum’da mı? Yoksa Çorum’da mı? İkisinin arasında pek fark kalmıyor. Tek lüksüm denize girmek oluyor. İşte o yüzden ben de sizler gibi, ekmek elden, su gölden, yapmak istedim deee! Yapamadım. Eh! Param yetmeyince, başka alternatifler düşünmek lazım gelir dedim.

İlk önce uzaktaki akrabalarımı aradım. Çok sıkıldığımı ve canımın şööööööle! Uzuuun bir tatile ihtiyacımın olduğunu söyledim. Sağ olsunlar hiç ikiletmediler. Hemen gel dediler. Bir bavul hazırladım. Aman tanrım! Koskocaman! Kimin evine gitsem, en az 3-5 ay kalacak sanacak. Aklıma ne geldiyse teptim. Sonra bunların bütün seyahatim boyunca hiçbir işe yaramadığını gördüm. Evde ne kadar işe yaramaz kıyafet varsa almışım.

İlk durak İskenderun Dörtyol’du. Vaaay! Uzun otobüs seyahatine çıkmayalı belki bin sene olmuş. Git anam git! Yol bitmedi. Tam 19 saat. Popom nasır tuttu. Neyse salimen vardım.Dörtyol çok şirin sahil kasabası. Deniz kenarında bütün evler. Her evin mutlaka deniz manzarası var. Orası Akdeniz’in ucu olunca hem sıcak, hem de tuzlu. En güzel tarafı güneşin batışı. Öyle böyle değil! Güneş tam denizin içine batıyor. Olmaz bu kadar güzel bir manzara. O ne renk cümbüşü? Deniz mi yanıyor? Yoksa güneş mi denize kavuşunca soğumaya yüz tutuyor? İşte Yahya Kemal Kalamış’ta aynı bu manzarayı görünce “seyret ki kızıl havaları akşam olmakta” diye şiirler döktürmüş.

Hayatımda nadir olaraktan pişmanlık duyduğum anlar vardır. İşte bu anlardan biride burada oldu. neden ben de romantik, aşkiii, şiirler yazamıyorum? Zort hort bir yapım var. Romantizm kiiim? Ben kiiim?

Her gece güneş batarken, kafa çekmek daha keyifli geldi. Kuzenimin evinde tam bir besiye çekildim. Malum güney mutfağı. O ne acı? Kebaplar! Şimdi sizlere ayrıntılara girmeyeceğim. Zira mübarek günde günaha girmek istemem.

Hazır buralara gelmişken, bir Adana yaptım. Orada artık kebaplar metreyle satılıyor. Bir yere götürdüler. Garson;” kaç metre kebap istesiniz?” şaşırdım. 5 metre dedim. Sen 1 metre yiyebil, 1 metre de ikram ederiz dediler. Doğruymuş. Yeşilliklerle, şalgam suyuyla birlikte bitiremedim.

Üç günlük Gaziantep ziyaretim oldu. Ne güzel bir şehir. Oradaki tanıdıklarım ne yemekler yaptılar. Taaaa! Çocukluğumdan beri yemediğim mumbar dolması beni mest etti. Efendim mumbar dedikleri, bildiğimiz bağırsak içi boş olursa kokoreç oluyor. İçini iç pilavla doldurunca mumbar dolması oluyor.

Daha benim seyahat anılarım kolay bitmez. Aynı evliya çelebi gibi. Sevgi çelebi olarak, anlatacaklarım bitmeeeez!. Bekleyin anacıklarım. Tefrikalarım başlıyor.



SEVGİYLE KALIN

Çarşamba, Ekim 19, 2005

SOBA YAKTIM KEYFİME BAKTIM

Yaşadığım sürece sobayla hiç işim olmadı. Şimdi dersiniz ki, “kazık kadar kadınsın, hiç mi hayatında soba görmedin?” görmem mi! Ben sadece soba değil, teldolap görmüş kadınım. Fakat ailemin kıymatlısı olarak elimi işe hiç sürmedim Sobayı. Anneannem yakardı. Ankara’nın soğuğunda kömür sobasının keyfi hiçbir yerde yoktu. Çıtır çıtır yanardı. Üstünde bakırdan güğüm dedikleri sürahi şeklinde kapta devamlı sıcak su olurdu. Sobanın yandan açılan kapağı vardı. Onun içine telden ızgara sokar: köfte, balık, pastırma pişirirdik. Sobamızın ismini bile hatırlıyorum. Şakir zümre. Nasıl büyük heybetli sobaydı. Bütün evi gürül gürül ısıtırdı. En büyük keyfim o sobanın olduğu oda da uyumaktı. Torpilli olduğumdan yatağım sobanın yanındaydı. Tıpkı kedi gibi yatağıma kıvrılıp, çocukluğumun verdiği masumlukla ne rüyalar görürdüm. Zaten kitap yazmaya başladım. İsmi evimiz olan “kerpiç palas” Ankara’nın en güzide yeri olan Hamam önündeydi evimiz. Her neyse başka yazımda ondan bahsederim.

Bir soba kurma olayı beni nerelere getirdi. Sonradan kalorifere terfi ettiğimiz için, insanlar rahatlığa çabuk alışırmış. Biz de alıştık gitti.

Bodrumda oturduğumdan beri kışları devamlı katalitik yaktım. Sobaya üşendim. Katalitik yakmak kolayıma geldi. Isınabildim mi? Hayır! Titremesini bilen üşümezmiş misali. Kat kat giyin. Battaniyelerin altına gir. Bir tüp bana 15 gün gidiyordu. Birazda idare ediyordum. Parama kıyamıyordum. Arkadaşlar devamlı “soba kursana iliğin kemiğin ısınır.” Dediler. Kısmet bu yılmış. Daha ben soba düşünmezdim ama bir arkadaşım bana kuzine hediye etti. Ben de heveslendim. Haydi kurayım dedim.

Önce kuracak adam buldum. Adamcağız sobayı kolayca kurdu. Baca 10 yıldır kullanılmıyordu. Bacayı temizledi. İşte orda şenlik başladı. Üstten bir demir topuz salladı. Haydi yallah! Daha 3 gün evvel evde temizlik yapıldı. Halılarım dahil her yer pırıl vaziyetindeyken… Bir bacadan balyozzzzz! Ne kadar naylon torba koysak da bütün salon is pas kurum içinde kaldı. Ben ciyyaak! Vaziyetindeyim. Elektrik süpürgesi ile topla, süpür. Ben nasıl söyleniyorum. Başlarım böyle sobayaaaaa!!!

Her şey bitti. Sıra geldi yakmaya. Kağıt ve çalı çırpı ile denemeye geçtik. O neeee! Soba her yerinden tütüyor. Bütün deliklerinden dumanlar çıkıyor. Aman Allah bu neeeee!bütün ev duman içinde. Adam çıktı tekrar bacaya baktı. Vee dee! “abla baca tam temizlenmemiş. Yeniden demir topuzu sallayacam” demez mi?. Haydi sil baştan bütün işlemler yenilendi. Hem ev battı, hem de duman içinde kaldık. Söyleyin Allah aşkına hep soba böyle mi kurulur?

Karar verdim sobayı söktürüp atacağım. Gene güzelim katalitiğe döneceğim lakin bu sefer de kuran adam sökmüyor. “dur abla bişey kalmadı, ben hallederim “ diye inatla sobayla güreşiyor. Sonunda tamam dedi. Yeniden yaktık. Artık içimden dualar okuyorum.”Allah’ım ne olur tütmesin” Anaaa! Gerçekten yanıyor. Hem de gürül gürül.

Şimdi geldik dersimizin en önemli bölümüne… bu sobayı nasıl yakacağım? Odun nerden alınır?. Hangi çeşit odun alınır? Kim taşıyacak? Nereye konacak? Bir ton odun bana yeter mi? Yağmur yağmadan almam lazımmış. Yoksa ağır çekermiş. Sobanın kovası nasıl dolacak ve de yakmak için kağıt. Çıra sırası varmış. Onlar var sırada

Daha öğrenmem gereken çok şeyler var. Şimdilik sobayı kuran adam benim öğrenene kadar akşamları gelip sobamı yakıyor.. benim de işime geliyor. Bakalım bana ne zamana kadar dayanacak.



SEVGİYLE KALIN

Pazartesi, Ekim 17, 2005

KUŞUM VAR, GRİBİM YOK

Bütün dünyada bir kuş gribi diye salgın hastalık başladı. Amanınnn! Milletlerde bir panik ve de ciddiyet. Haklılar. Çünkü önemli olan insan hayatı.bir salgın başladı mı? Binlerce insan yok olacaktı. Ne kadar kanatlı canlı hayvan varsa hepsini telef ettiler. Bir Allah’ın kulu da “benim hayvanımı alamazsın” demedi. Bütün riskli alışverişi durdurdular.Acil aşı bulmaya çalıştılar.Ciddi çalışmalar başlattılar

Şimdi bizde görüldü dediler. Peeeeeh!!! Kim korkar kuş gribinden. Biz kiii!! Eydisli bayanlarla aslanlar gibi beraber olmuşuz. Frengi nee? O bize sökmez! Bir bomba ihbarında en önde necip vatandaşım; çıplak elle koşar, olmazsa bir tepik atar. Hani kanser yapan çaylarımız vardı. Ne oldu? önce bakanlarımız aslanlar gibi içti. Biz de böyyüklerimizin bir bildiği vardır diye. Hiç düşünmeden bütün çayları içtik bitirdik. Bu arada kanser hastalığı çoğaldı. İnsanlar sapır sapır kanserden ölüyor. Eeee ! oda Allah’tan artık. Bizleeer! Ne vartalar atlattık. Bunlar bize vız gelir tırıs gider.

Grip aşısı olunca rahattık. Ne de olsa önlemimizi almıştık. Amma! Kuş cinsi çıktı. Bizim olduğumuz aşıları da battal etti. Her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Birden hepimiz kuş gribi uzmanı olduk. Ben bile evdeki kuşumun (adı aşkım, bilmeyenlere duyurulur. Birde konuşuyor ki, erkeğim benim.) hallerini gözler oldum. Bakayım hapşırıyor mu? Kesik kesik öksürük var mı? Ateşinden bacakları havada yatıyor mu? Eğer şüpheli bir halini görürsem derhal kesip yiycem. Elaleme veremem, bana ne kendim keser, kendim yerim. Nede olsa muhabbet kuşu buu!

Kuş gribi gene bizim bakanlarımızın kontrolündeydı. Malum kanatlı hayvan yenmeyecek ya! ilk önce onlar yediler. Tavuk, hindi, kaz ördek, martı, serçe, saksağan, güvercin, Allah ne verdiyse, bütün kanatlt hayvanları telef etmeye başladılar. Vaaay! Ne demek bizim hayvanımızı elimizden alıp telef edecen haaa? Bazı necip vatandaşımız hayvanlarını özellikle sakladılar. Bazıları da kendi kesip bir güzel mangalları yaktılar. Pişirdiler, ailesiyle beraber mideye indirdiler.

Her türlü cesarette birinciyiz. Korku nedir bilmeyiz. Tarihte de kayıtlı leventliğimiz. Deee! Bir türlü şöyle gerine gerine Türk tipi grip üretemedik. İşte o zaman dünya görseydi. Bizim gribimiz nasıl babalar gibi insanı hasta eder. Öldürmez de süründürür. Bizim yaşam şeklimiz öyle olduğu için peeeeeh! Kim korkar Türk gribinden. Bizler! Dışardan gelecek her türlü mikroplara karşı hazırlıklıyız. Bizim gribimize de dünya alışmalı. Bizim gribe ne aşı, ne karantina, ne de ilaçlama. Hafif kalır. Her vatandaş kendi tedbirini alır. Kendince çözüm üretir. İşte o çözümleri kurslar halinde elin yabancı milletlerine öğretmek lazım. Hemi de parayla. Al işte bir gelir kapısı daha …demokraside çareler tükenmez.

Ben iyi ki eskiden derin dondurucuma bol miktarda kanatlı kuşlardan alıp stok yapmışım. Bu kuş gribi faslı geçene kadar yenisini almadan idare ederim.

Buradan kuşuma sesleniyorum:

Eyyyy! Aşkııım! Kendine dikkat et! Ceryanda durma, vitaminlerini suyunla beraber iç. Annenin verdiği mamaları ye. Sakın grip olma. Eğer olursan, istikbalini söylemeye dilim varmıyor.( bütün bunları kuş dili yazmak isterdim. Ne yaparsınız cehalet! ne kadarını anlar, emin değilim.)

Hepinize kuş gripsiz sağlıklı günler dilerim. Canlarım!!!



SEVGİYLE KALIN

Cumartesi, Ekim 15, 2005

ÜÇ AHBAP ÇAVUŞLAR, YOLLARLA AKLINI BOZMUŞLAR

Nerde eğlence var deseler biz 3 azılı gezginci hazır ve nazırız. Yeter ki düğün dernek, hareket, bereket desinler. Bizde saat, yer, vasıta önemli değil. Yeter ki gezme olsun.

Korodan bir arkadaşımızın Ayvalık Gömeç’te düğünü vardı. Saat 5 de kalkıp, 3 hatun arabayla yola koyulduk. Aklımız sıra 2-3 gün orada takılıp, gezeceğiz. Cunda adasında balık rakı muhabbeti, sarımsaklı plajında yüzmeler, şeytan sofrasında güneşin batışını seyrederken şarap içmeler. Daha neler neler..

Hayallerimize kimse dur diyemiyor! Neyse düğün evine vardık. Açız! Köy düğününde oohh! Yemekler var dedik. Meğer son gün yemek verilmezmiş. Kaldık mı dünden kalan pilavla üzerine az nohuta? Ona da şükür diye yumulduk.

Tam tipik köy düğünüydü. Davullar, zurnalar ama en kızdığım olay vardı. Bütün gençler

Bellerinde silahlarını çıkarıp takır takır atıyorlar. Nasıl evin içine kaçtım? Nasıl bağırıyorum? “ ne gerzeksiniz? Bu kadar cahillik olur mu? Hiç mi gazete okumuyorsunuz? Ve hayatınız bu kadar ucuz mu? Bırakın bu cahilliği “ diye avaza bağrındım. Ama kimse tınmadı. Sadece arkadaşım” sus şimdi seni popondan vuracaklar” dedi.bakar mısınız olaya? Daha ne kadar eksiğimiz var. Ben evlenirsem ( artık zengin ve edeleli erkekler! Lafım sizlere)asla silah istemiyorum. Fakat şan olsun diye, havan topu olabilir. Hatta nükleer bomba bile atarım. Ne o beğenmediniz mi? Borumu bu? Ben evleneceğim.

Akşam oldu. salona gittik. Normal düğün töreni devam ediyorken, damada otelimiz ayrıldı mı diye sorduk. O da sizi bilmem ama biz bu gece güllüğe balayına gideceğiz demez mi? Neyle diye sorduk otobüsle deyince biz sizi götürürüz. Dedik. Veee! Deee! Hiç uyumadan 6 saat gel, akşama kadar koştur, akşam da tekrar bodruma dön. Hangi akıllı yapar bunu bizden başka? Damat bize” gömeç ziraat bankasında bizi bekleyin. Biz evden bavullarımız alıp geleceğiz. Sizi cepten ararım “dedi

Gecenin bitiminde, biz dön dolaş! Gel bankanın önüne. Ne gelen var ne de cebi açık damat.öyle dolandık ki polis ekip arabasının dikkatini çektik. 3 şık şıkırdım bayan, 34 plaka jipin içinde. Sorunca derdimizi anlattık. Onlar önde, biz arkada gelin evini ararken tesadüfen buluştuk. Bu arada saat 2.30 oldu. yola koyulduk. Daha gömeçten çıkmadan arkadaki 3 kişi hoor!! Vaziyetine geçtiler. Benim hayatımda bu kadar geyik muhabbeti yaptığın ender gecelerden biri başladı. Bu arada gömeçte çiş molası verdik. Baktık tuvalet yok. Bir cafe yazıyor. Oranın wc sine girdik. Giren arkadaşım pooaaah!! Diye gülüp çıkıyor.ben de girdim ne göreyim. Tuvaletin üstüne A4 kağıdına yazı yazmışlar

İşeme kuralları:

Gez, göz, arpacık! Ateeeşş! Tam isabet!

Arkadaş çişini tam isabet ettir.

Ben resim çekeyim dedim. Cafe sahibi çok kılandı. Dayak yemeden çıktık.

Yolda her 40 km. de bir duruyoruz. 10 dakika gözümüzü dinlendiriyoruz. Bir ara ben kullanmak zorunda kaldım. Hayatımda ilk defa otomatik vites kullanıyorum.yolda sol bacağım tutuldu. Zira devamlı debriyaj aradım. Tepinip durdum.

Böylece güllüğe kadar geldik. Gece neler çektiğimizi bilmeyen damat ve bizim arkadaş” aaa! Ne çabuk geldik. Hadi gidip kahvaltı yapalım” demezler mi? Hepsini gebertiyordum. Evime perişan bir şekilde vasıl oldum ve uyudum….



SEVGİYLE KALIN

Cuma, Ekim 14, 2005

YAZSAM YAZSAM NELER YAZSAM

Koskoca bir yaz geçti. Deniz, güneş, yazlığa gelen giden, arada tembellik, tamamen keyfilik, ne derseniz deyin, adını siz koyun. Yazmaya vakit bulamadım. Gerçekten yazamadım. Bunun özrü olmaz. Ayıp olan benimki! Ama sizlere neler yazacağım. Mutlaka kendimi affettireceğim.

Efendiiiiim!!bu kulunuz, neler gördü? Neler yaşadı? Kimler geldiii? Kimler geçtiii???( burası şarkı gibi oldu.) hepsini size yazacağım. Zaten sizlerle paylaşmazsam, kesin çatlarım.

Tam size oturmuş, güzel güzel yazarken, kuşum aşkım; klavyenin üstünde zıplıyor. Oda kafasına göre harflere basıyor. Eğer kelimeler arasında abuk harfler okursanız! Bilin ki onu kuşum aşkım yazıyor. Daha yaşı küçük, pek yazmayı söktüremedi ama kendi kafasına göre takılıyor.

Benim evim her zaman olduğu gibi, yol geçen hanıydı. Kışın kimse beni aramaz, yaz oldu mu? Aşkları kabarır. Telefonlar indirilir. Beni özlemişler, yalnızlığımı paylaşırlarmış. Yahu koca kış niye beni sevmezsiniz? Ben bodrumda değil de şebinkarahisarda otursaydım, yinede özler miydiniz?

Şaka bir yana, benim dostlarım var ya! hepsi baba gibi dostlardır. İyi ve kötü günde hep yanımdadırlar.. Onun için gelmelerine deli gibi sevinirim. Zaten benim gibi; açık uçuk, çatlak patlak oldukları için, ben hepsini severim.

Bütün sezon evim dinlenme kampı gibi devreler halinde misafir ağırladı. Kabile halinde gezildi. Kabile halinde yaşandı. Bana da bodrumda “sezonluk kabile reisi, oturan azgın boğa” ismini taktılar. Gittiğimiz her yer kalabalık olduğumuz için bayram yaptılar.

Hele arkadaşım Merve ve kızı, hepsine tuz biber ekti. Önce onları tanımanız lazım. Merve geç evlendi, geç anne oldu, erken ayrıldı.varı yoğu kızı! kızı buse 8 yaşında. Zavallı! Anasının verdiği tepeleme yemeği bitirmek zorunda. Kusma derecesinde bile olsa onu yiyecek. Denize girerken,iki kolunda kolluk, belinde simit. Ama boyu geçemez. Devamlı anne” buseeeeeeee!!!” diye cırlar . denize giren kızına “üstünü ıslatma diye bağırıyor. İyi mi? O kızın geleceğinden şüpheliyim.

Birde Meliha halam geldi ki! Evlere şenlik. Yaşı bence 75, ona göre 45. yani benden bile küçüksün desem bayılıyor. O da kum hastası! Benim girdiğim yerde kum yok diye kıyameti kopardı. Nereye götürdüysem her kuma bir bahane buldu. Bir türlü kendini gömecek doğru dürüst kum bulamadı. Zannedersin Afrika çöllerinin kumunu burada bulacak. Gümbete gittik. Çıplaklardan ve kalabalıktan, bana kızdı.” Mahsus yapıyorsun şu vücidim kumla gömülüp bir rahatlamasın diye, nerde cıbıllar var? Oraya getiriyorsun” dedi.Gündüz deniz ve kum kavgamız vardı. Gecede gürültü.. Onu çay bahçesine götürüyorum. Her yerden müzik gürültüsü geliyor, başım şişti diye vır vır da vır vır. Zaten ben çok ısrar etmişim “ gel, nooolur! Gel” diye.. yalan vallahi yalan. Huyunu bildiğim için hiç çağırır mıyım. Kendi bodrum bakayım ne menem bir şeydir? diye meraktan geldi. Artık gelip görünce bir daha geleceğini zannetmem.onu haymana kaplıcaları paklar.

Daha hangi cins gelenleri yazsam ki. Bar kuşlarını mı? Tekneye hem binip, hem korkanları mı? Temizlik hastası olup da, nerdeyse her gittiği yeri kırklayanları mı?

Geeel!! Vatandaş! Geeel!... bendeki misafir çeşidini görmeye geeeel!.. beyenmeyene vallah billah para alınmaz. Seçmece bunlaaar!! Nuh’ un gemisi gibi her çeşitten insan vardı. (Allah eksikliklerini göstermesin)



SEVGİYLE KALIN