Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Pazartesi, Şubat 28, 2005

UF OLDUM SIKILDIM GARİİİ

Dünden beri yatağa yapıştım.Beni hareketsizlik, çaresizlik öldürüyor. Evde hapis kalınca delleniyorum. Normal zamanda evde oturunca keyif alırım fakat hasta olup kalınca olmuyor. Tam kova burcu kadınıyım.Hür ve bağımsız olmalıyım, kimse beni bir şeye mecbur etmemeli, emri vakiyi sevmem, sevgi ve şefkat arsızıyımdır, deli ve dahi burcudur kova. Ben de dahiliği boş verin deli burcundayım.

Hastalığım geçmeyince iğne olmaya başladım. Aman tanrım!! İĞNEEE!!! Öyle korkarım ki! Yazık hemşire eve gelip yapıyor. Benimle yaptığı mücadeleyi 3-5 kişiye daha kolay yapar. Naz, niyaz, bağırtı! Görende kıyamet kopuyor sanacak. Alt tarafı bir iğne.

Hastalığın iyi tarafları da yok değil. Komşularım yemek getiriyor, yardımcı kadınım geldi, bana bakıyor, ben de sadece emir veriyorum.” Getir,götür!” Şımarıklığım diz boyu. Allah’tan evli değilim veya sevgilim yok. Beni çekmez, kapının önüne kordu.

Akşama kadar TV seyredeyim diyorsun. Bütün kanallar kavga kıyamet. Sabah ve öğleden sonra kuşak programları: ya kavga döğüş, ya da ağlama duvarı. Ne kadar meraklıyız ağlamaya, hiç bu kadar çok seyretmemiştim ( hoş! Yinede alıcı gözle bakmadım.) Bu mu? Reyting uğruna yapılanlar. Yazık, yazık! Hem oraya çıkanlara hem de seyredenlere çok yazık.

Bizde Amerika veya Avrupa gibi psikolog alışkanlığı olmadığı için millet TV ye hücum ediyor. Medet bekliyor, dermanı oralarda sanıyor.Zaten gelenlerde ekseri kırsal kesim olunca, TV ler de istediği gibi oynuyor. Kullanıp, kullanıp kağıt mendil gibi attırıveriyorlar.

Hani onca pop, top,zop, zırt, pırt, yarışmalarını kazananlar?? “gelin ol, damat ol, şu ol, bu ol, arabayı elle,öpüş, kahkaha at,zıpla, hopla, el baş amuda kalk, parende at, miyavla, havla, öt, kişne, (bende uçtum, bazılarını uydurdum) Nerede onca kazananlar???

Bu kadar kolay mı!! İnsanları para uğruna kullanmak?? Zavallıcıklar ümit fakirin ekmeği imiş. Bir tek kul da çıkıp “siz ne yapıyorsunuz? Kardeşim! İyilik hoşluk varken, bu programlar da ne?

Ben de KENT TV de BODRUMUN SEVGİSİ diye program yapıyorum biliyorsunuz. Hiç gördünüz mü? İtiş kakış… 2 saat kendimce hoş programlar yapıyorum.Gelen konuklarımı ve konularımı asla polemik yaratacak havaya sokmuyorum. Buna izin de vermem zaten Bodrum’un güzelliği, insanların güzel yanları, yapılan yararlı işler, eğlence sohbet. Anlayacağınız kardeşlerim!!! Pozitif program yapıyorum.Önce ben eğleniyorum. Keyif alıyorum ve seviyorum yaptığım işimi.

Hiç öyle reyting, meyting, derdim yok. Gel yap dediler! Yapıyorum. Emekli öğretmenin gönül vererek yaptığı iş onlar. Git derler giderim. Ama asla bildiğim yoldan dönüp de maskara maymunu olamam.

Bak hasta, hasta nerelere geldik. Yarın bakayım, hazır evdeyken tamirat var mı? Fuzuli işler genel müdürü olarak Ne ziyanlık yapabilirim, Eyvaaaahh!!! Yarın yine iğne var!! 4 gün iğne olacakmışım. Dişçi 1, iğne2, doğumdan bile korkmuyorum( doğurduğum zamanı zaten unuttum 30 yıl olmuş) (kızım okursa bana kızacak) ikisinden korktuğum kadar. Bir iyileşeyim siz görün beni zil takıp şakadak, şukadak oynayacağım, iğne bitti diye…Ne yaaa!!! KORKUYORUUUUM!!!!!! Ötesi var mıııı???



SEVGİYLE KALIN

Cuma, Şubat 25, 2005

HASTALIK YOK NEŞE VAR

Geçen gün yağmurda ıslandım demiştim ya! Şifayı kaptım. Aksırık, tıksırık, öksürük, hepsi birden üstüme geldi, yapıştı. Bütün bunlar az geldi.Evde ters hareket mi yaptım bilmiyorum, belimi de sakatladım. Hiç hareket edemiyorum,eğer ayağa kalkmak istersem, çeşitli tonlarda avaza böğürüyorum.Tıpkı çağanoz balığı gibi yandan,yandan yürüyorum.

Sağ olsun! Komşumdan... Emine, Arif dellendiler beni iyi etmek için, seferber oldular. İlaçlar aldılar, belime yakı yapıştırdılar. (hayatımda ilk defa yakı deniyorum, demek ki her şeyin bir ilki varmış) Devamlı yemekler onlardan. Beni evlatlık aldılar, bakıyorlar. Nüfusumu da götürüp resmileştireyim diyorum. Bakarsın vaz cayarlar!! Kih, kih, kih!!!

İkisine de sonsuz teşekkürler ederim. Şapırdaklı, şapırdaklı öperim canlarım onlar benim.

Aslında hasta olmayı hiç sevmiyorum.Hele yatmak, nefret!! Keyiften tamam da hastalıktan ı- ıııh!! Onun için aklıma gelen fıkraları sizlerle paylaşmak istedim. Huyum bu Negatif olamıyorum. Nüfus kağıdımın eskidiğini kabul etmiyorum. Gencim, güzelim, aktifim, diye diye ölürken de hoplaya zıplaya gideceğim galiba.Haydi dönelim pozitif enerjiye.

Bir karpuz tarlası olan çiftçi, her akşam tarlasına çocukların girip, birkaç karpuz çaldığını fark etti.Çalınmaması için “Dikkat! Karpuzların birine siyanür enjekte edildi” diye uyarı levhası koydu.Bir hafta sonra tarlasındaki karpuzların tamam olduğunu gördü.Gözü kendi diktiği levhanın yanında ki ikinci levhaya takıldı.”Şimdi o karpuzlardan iki tane var”

Kayseriliye sormuşlar.2 kere 2 kaç eder? Cevaplamış: “ Alıyor muyuz? Satıyor muyuz?”

Dört kişilik bir eğitim uçağı Karadeniz de mezarlığa düşmüş….. Lazlar 80 ceset çıkarmışlar ve ölü sayısının artmasından korkuyorlarmış.

Galata da bir balıkçı bağırıyor.” Canlı balık,canlı balık!!” ermeni bir teyze yaklaşıyor ve ermeni lisanıyla soruyor.”Evladım, balıklar tazedir?” “Canlı balık, canlı balık!” “Evladım tazedir?” “Teyze canlı diyoruz ya işte!!!” “Aa evladım ben de canlıyım fakat, tazeyimdir?

Kadının biri eczaneden içeri hışımla dalar ve eczacıdan 1 şişe arsenik ister.Eczacı kadına arsenikle ne yapacağını sorar. Kadın “Kocamı öldüreceğim” Eczacı “kusura bakmayın ama size bu sebeple arsenik satmam olanaksız” der. Bunun üzerine kadın çantasının içinden Kocasıyla eczacının karısının yatakta çekilmiş resmini gösterir. Eczacı resme bakar “ reçeteniz olduğunu neden daha evvel söylemediniz”

Cephedeki İrlandalıya karısından gelen mektupta şunlar yazılıydı.”Erkeklerin hepsi askerde.Yardım edecek tek kişi bile kalmadı. Bu yıl bahçeyi benim bellemem gerekiyor.” İrlandalı hemen cevap yazdı:”Sakın bahçeyi kazma, silahların hepsi orada gömülü” Mektup askeri makamlarca okundu. Bir manga er gidip bahçenin her yerini kazdılar silah yoktu elleri boş döndüler.Cephedeki İrlandalı ikinci mektubunda şöyle dedi.” Bahçenin iyice bellenmiş olduğunu sanıyorum. Artık sebzelerini ekebilirsin”

Canlarım, ciğerlerim! Ne kadar hasta olsam da ( yazıları çift görüyorum, burnum hor,hor. Sandalyeye çivilendim, nasıl kalkacağım da yatacağım. Tabi çığlıklarla.)Hayatın güzel tarafından bakmalı. Enerjimizi iyiye yönlendirmeliyiz. Hasta olsak bile en önemlisi moralimizi düzgün tutmak. Aklımıza iyi şeyler getirip,.Neşemizi bulalım, dalgamızı geçelim.



SEVGİYLE KALIN

Perşembe, Şubat 24, 2005

YAĞMUR YAĞDI BÖYLE OLDU

Bu gün yine şakır yağmur yağdı. Deli olan sokağa çıkmaz, ben deli de işim olmasa hiç çıkar mıyım. Evde yat aşağı, tembellik et ama ne fayda. Elektrik parası, telefon parası son güne kadar salladım da bu gün ı-ıh. Mecburen deli yağmurda düştüm yollara.

Aman Allah! Yolları seller götürüyor, şemsiye neymiş, peeeeh!! Her yerden savuruyor. Sevgili şoförlerimiz yağmurun tadını pek güzel çıkarıyor. Sular mı birikmiş? Çamurlu su var mıymış? Yüzlerinde olmasa da içleri, sadizm duyguları galeyana gelmiş şekilde trafikteler.

Atatürk caddesinde yürüyorum.zaten kuşlar gibi sekerek yürüyoruz. Hadi yağmur sadece ıslatıyor, ya arabalar…. Ah! Ah! Ah! Özellikle suları isabet edip üstünden hızla geçiyorlar. Sen yürüyor muşun ne umuru. Sağ tarafımın bir kısmı, FOOŞŞ!!!Çamur içinde. Krem rengindeki yağmurluğum kahverengiyle siyahımsı desen oluyor.Üstünden akan sular da ayrı bir zevk veriyor. Tam o arabaya iyi dileklerini yollarken, haydi arkadan başkası. O da temiz kalan diğer yerlerine, kafalarına göre şekil veriyorlar.

Ama haksızlık etmeyim ara sıra da olsa yavaş seyredip, bilhassa su birikintilerinde son derece dikkatli geçen sürücülerimiz de var.Kendilerine kocaman, kocaman teşekkürlerimle, hayırlı seyirler diliyorum, şappadanak yanaklarından öpüyorum.

Cevat Şakir caddesine döndüm bu sefer sol yanımı yola verdim. Neme lazım o cenahım da temiz kalmasın, desenlensin istedim. Allah razı olsun sürücüler bu isteğimi duydular demek ki, hiç vakit geçirmeden FOOŞŞUURRT!!!! Aman ne desenler, ne desenler…

Baktım kızmakla bitmeyecek, bari zevkini çıkarayım dedim. İnanın o dakkadan sonra tıpkı çocuklar gibi ben de (ayaklarımda botlarım, çoraplarım sağlam yani) nerde su birikmiş, gözüne, gözüne bastım. Nasıl eğleniyorum, kendi kendime gülüyorum. Hatta bir ara gürül, gürül şarkı bile söyledim. Millet bana garip, garip baktı. Ama ne umrum, burası Bodrum ve beni tanıyorlar(!)

Yazık sokak köpeği bir mağazanın tentesine sığınmış. Nasıl ıslanmış garibim, tüylerinden sular akıyor. Rahmetli anneannem çok ıslanan insana “İğmirin iti gibi olmuşun” derdi. İğmir nerededir? Oranın itimi sadece ıslanır da başka itler ıslanmazdı. Eski insanların uydurmaları da olabilir.

Bir köpeğe baktım, bir de kendime. Görünüşümüz aynı da hiç olmazsa onda desenli çamur yok.Ben ondan beterim. Birbirimize şöyle baktık. Onun bakışlarından bende tıpkı onun gibi sokak köpeği olduğumu düşündüğünü anladım.Ne bilsin hayvancık, bizler gibi insan olup yağmurda birbirimizi ıslatmadan, saygılı trafikte seyretsek de insanlar temiz kalsa. Kendince bizleri, en azından beni hayvan olarak algıladı.

Girdiğim bankalarda en kirli bendim Allah’tan yağmur var diye tenhaydı. Çalışan memurlar beni tanıyorlar. Kim gördüyse”Ne o? yerlerde mi yuvarlandın” dedi. “Eh! Onun gibi bişey. Sürücülerimiz bana çamur banyosu yaptırdılar. İnşallah bu çamurlar bedenime faydalıdır da eve gidince bakarım ki Kara ada çamuru gibi güzelleşmişim.”

Bu arada sevgili sürücü kardeşler!!! Beni ve başkalarını ıslatanların plakalarının hepsini aldım. Şimdilik bende hepsi. Siz kendinizi bilirsiniz.(insanların size karşı el, kol hareketi ve yüz ifadelerini sizler gördünüz) Ben sokaklardayım bir daha sefere de aynısını yaparsanız, sizi elaleme rezil ederim. (Yazarınız, haşinleşti ve kızgın ona göre)



SEVGİYLE KALIN

Çarşamba, Şubat 23, 2005

SABAH SOHBETİ

Havalar düzeldi, güneşe çıktım, kavuştum. Evde oturan kim? Attım kendimi sokağa, arkadaşıma sabah kahvesine gittim. Arkadaşım çok gır gırdır.Ne dedikodular yaptık, neler. Eşiyle 15 gündür problemleri varmış. Koca hırçın, suratsız, her şeye bahane buluyormuş. Hanım bakmış olacak gibi değil, gece eşiyle barışmış (!)??..

Sabahı kocası bana daracık pantolonla resmen keyfinden bale yaptı. Arkadaşım,”gece barıştık da ondan” dedi. Adam da bir neşe, karıcım, sevgilim, dört dönüyor. (yazarın yorumu yok..) Neyse o evden gitti. Biz arkadaşımla başladık gır gıra.

Ben radikal gazetesinin bulmacasını zor olduğu için seviyorum. Oldum olası hep zoru sevmişimdir.Şimdi o okuyor, kendi cevaplıyor. Halk dilinde evet ne demek sormuş. Bizimki el cevap “okey” dedi, “ay olmadı yes olacaktı” ben de “vıy” dedim. Bana elini sallayıp nayn! Nayn!demez mi? Soru: İngilizce erkek ne demek? Bizimki cevaplıyor. “ne var bunda tabi ki bayım demek”

Baktım ciddi, ciddi söylüyor. Sonra jeton düştü, ikimizde koptuk. Başladık, işi gırgıra almaya. Tidenlikte ti var dirink eder misin? Türkçe karşılığı ( çaydanlıkta çay var, içer misin?) “tinin tugedırında ekmek, biretiylen oil yağı var mı? ( çayın yanında ekmek, yağ var mı?) tam geyik muhabbeti yaptık, anlıyacağınız.

Torunlarımız (Komşunun köpeğinin 5 yavrusu olmuştu ya!) büyüdü 2 aylık oldular. Nasıl şirin şeyler, görmelisiniz. Hepsinin sahibi var. Dün 3 tanesini aldılar. Götürüp yıkamışlar, kırmızı tasmalar takılmış, getirip gösterdiler. Ama yavrular giderken arkadaşım ve ben ağlamaktan içimiz çıktı. Hele bana öyle dokundu ki benim kızım yeni öldüğü için zaten o konuda çok hassasım.Evde bayağı ağladım. 2 bardak viski içerek avunmaya çalıştım. O arada değer verdiğim dostum kenzibat’ a da hezeyanlarda bulundum. İlk defa alkollü olduğumu söyledim, isyanlardaydım. Belki o gece beni yanlış algıladı.

Dostluk; öyle kolaylıkla kurulmuyor.Önce çatışma, sonra alışma,(!) emek verme,aynı pencereden hayata bakma, iyi ve kötü günde beraber olma….. Ohooooo!!!! Çenem açıldı gene. Söylenecek çok sözüm var da yerim dar.Ah!! AKEDO Ah!!! Gördün mü?Konu sen olunca bülbül oluyorum. Nerden nereye geldik.

Biz köpek yavrularını verirken ( tanıdığımız, iyi bakacaklarına emin olduğumuz insanlar) bile ağlamaktan içimiz dışımıza çıktı. Bu kadınlar nasıl doğuruyor. Sokağa atan mı,? boğarak öldüren mi,? Kazanç kapısı görüp, çalıştıran veya küçücük yaşta, başlık için evlendiren mi? Bu örnekleri çuvalla sayabiliriz. Her şeyin başı SEVGİ sevmek o kadar önemli ki…

Yaaaa!! Sabah geyiğinden ciddi konulara daldık. Halbuki bu gün keyifliyim.Televizyon programım (Allah nazardan korusun) süper gidiyor. Bu hafta organ bağışını konu aldım. Seyredemeyenlere iki çift lafım var. Müftü bey dinimiz açısından hiçbir sakınca olmadığı, ayrıca HZ.MUHAMMET’ in hadisini söyledi.” Bir insan hayatını kurtarmak, insanları kurtarmaktır. Bir insanı öldürmek de insanları öldürmektir”

Organlarımızı sağlığımız bozulmadan bağışlayalım. Belki bir günde biz organ ararız. Devlet hastanesine yapacağınız müracaatta size hemen yardımcı olacaklar. Ben programımda bağışladım. Sizleri de bekliyoruz. Canımın içi okurlarım. Sizleri iki kollarımı kocaman açarak sımsıkı bağrıma basar, şappadanak, şappadanak öperim. Hadi bağış yapmaya!!!KOŞUN GARİİİİ……



SEVGİYLE KALIN

Salı, Şubat 22, 2005

BİR MODEL İLANI VE TÜRK ERKEKLERİ-2

Dün kaldığımız yerden devam ediyoruz. Hatırlatmak için ( gazeteci kardeşim,x gazetesine model olmak için ilan vermişti. Ona gelen telefonları yazıyorum)

“Aloo!! İlan için aramıştım.”

“Buyurun efendim.”

“Siz daha evvel nerelerde çalıştınız?”

“Bir yerde çalışmadım, siz ressam mısın?”

“Şişman mısınız peki?”

“Siz ressam mısınız beyefendi?”

“Değilim, şişman mısınız?” ( Sesi yükseliyor, belli ki sinirleniyor.)

“Değilim, neden sordunuz?”

“Canım bir şey yapacağım ki sordum.Kilonuz kaç?”

“48 kiloyum efendim.”

“İyi, peki ücretiniz ne kadar?”

“1 saatlik ücretim 150 milyon”

“Eski parayla mı?”

“???????”

“150 YTL yani değil mi?”

“Evet”

“Çok alıyormuşsunuz.”

“………..”

“Bir şeyler yapamaz mısınız?”

“Beyefendi, pazarlık etmem. İsterseniz.”

“Çok alıyorsunuz, o parayla ben başka şey de isterim. Hadi güle güle”

“Alo! İlan için aramıştım.”

“ İyi günler, ressam veya fotoğrafçı mısınız?”

“Biraz bilgi alabilir miyim?”

“Ne merak ediyorsunuz? Sorun lütfen.”

“Yeriniz nerede?”

“Anadolu yakasında, Siz nerdesiniz? Ne iş yapıyorsunuz?”

“Ben, ııııı Taksimde. Biliyorsun sanatsal olaylar buradadır. Ressamım.”

“Tekniğinizi öğrenebilir miyim?”

“Ne tekniği ki bu?”

“Şöyle sorayım? Ne tür resim çiziyorsunuz?”

“Abla!kara kalem filan, gel seninle muhabbetli beraberlik yaşayalım.”

“Kusura bakmayın, öyle niyetim yok. Size iyi günler.”

Daha bitmedi yazacaklarım ama tefrika romana dönecek. İnanın öyle enteresan diyaloglar var ki ben ayıkladım. Canım yurdumun,Canım erkekleri!! Küçücük ilanları bile tarayıp nerden bulup çıkarırsınız. Kendinize uyacak ilanları.

Bir de adamlar ilan verse de biz takılsak kafamıza göre. Bayağı eğleniriz herhalde.



SEVGİYLE KALIN

Pazartesi, Şubat 21, 2005

MODEL İLANI VE TÜRK ERKEKLERİ-1

Geçen gün radikal’in ilavesinde ilginç yazı okudum(Perihan Özcan Tüzüner) sizlerle paylaşmak istedim.

X gazetesinin küçük ilanlar servisine “Kadın modelden: Ressamlara ve fotoğrafçılara modellik yapıyorum. 0532……..” ilanı veren yazarımız. Aman tanrım erkeklerimiz külliyen sanatçı olmuş, arayan arayana. Çoğunluğunun ilk sorusu, güzellik,yaş, sarışın, esmer, vücut ölçüleri.Saati 150 YTL fiyata sadece 2 kişi itiraz etmiş.Birde gece ve kapalı mekanlarda çekim yapılabilir miymiş. İlk önce tanışıp çay, kahve içseler, yemeğe çıksalarmış. Bazı konuşmaları aşağıya taşıdık.

“Efendim, gazetedeki ilan için rahatsız ediyorum.”

“Buyurun, ressam veya fotoğrafçı mısınız?

“Beyaz eşya satıcısıyım”

“!!! Peki size nasıl modellik yapabilirim”

“…………..”

“Beni neden aradınız, doğru söyleyin.”

“Valla hanımefendi, belki arkadaş olabiliriz, gazeteden okuyunca bedava olmaz dedim. Neyse öderiz.”

“Alooo!! Ben ressam arkadaşım adına arıyorum”

“Neden kendisi aramadı, bana inandırıcı gelmedi.”

“Kendisi utanıyor, sizin yaşınız kaç? Güzel misiniz?”

“25” ve güzelim”

“AAAA!!! Yaşlıymışsınız, biz 18 lik çıtır arıyoruz. Byeeee!”

“Alooo!! (titrek, utangaç ses) ilan için şeyetmiştim”

“Buyurun efendim”

“…………”

“Konuşsanıza, niye aradınız?”

“Utanıyorum,modeli istemiştim. Birlikte olmak istiyorum”

“Beyefendi, modellik yapıyorum.Başka amaçla çalışmıyorum.”

“ O zaman niye gazeteye ilan veriyorsun. O……u.”

“Alo!! İlan için aradım. Özel defileye çıkıyor musun.?

“Hayır, manken değilim, modelim poz veriyorum”

“Olmadı bayan, biz özel manken olacak birini arıyorduk”

“Özel defile mi? Efendim”

“Hayır, sadece kendim için defile yaptıracaktım.”

“Alo!! İlan için aradıydım.”

“Buyurun efendim.”

“Sen gerçek çıplak modemlisin?”

“Siz ressam mısınız? İcap ederse çıplak poz veririm.”

“Ben ressam değilim, misafirlerim var. Sen gelip, bize soyunur musun?”

“…………”

Daha bitmedi ama bu günlük yerim bitti. Yarın devam edeceğim, yorumumu yarına saklıyorum.



SEVGİYLE KALIN

Perşembe, Şubat 17, 2005

BODRUM İÇİ ZORAKİ SEYAHAT

Sabah sabah gelen telefon canımı sıktı.Bir gün evvel falımda çıkmıştı.Uzaktan alacağım haber beni üzecekmiş,çıktı.Allah’dan sağlık ile ilgili değil. Gerisi hepsi hallolur. Yaşadığımız sürede; mutluluk ve mutlusuzluk sonsuza kadar sürmez. İnişler, çıkışlar olmalı ki hayatın, yaşamın farkına varalım. Sağlık için çaresiz kalmak. İşte en büyük üzüntü, gerisi boş ver gelir, geçer.Birlik beraberlik içinde el ele verilince hallolmayacak hiçbir mesele yok.

Sıkıntımı atmak için evden kendimi dışarı attım.Dalgın, dalgın garaja yürüdüm. Yalıkavak’taki arkadaşıma gideceğim. Dolmuşa bindim, gidiyorum ama hiç etrafla ilgili değilim. Şöför “geldik son durak” dedi. Anah!!! Neresi ki burası?? AAAA!!!! Gümüşlük…. Hiç bozuntuya vermedim,deniz kenarında sabah kahvemi içtim. Ne kadar oturdum farkında değilim. Tekrar dolmuşla Bodrum’a döndüm.

Niyetimi bozmuyorum inatla Yalıkavak’a gideceğim. Bu sefer doğru dolmuşa bindim. Bu arada arkadaşım yırtınıyor nerede kaldın diye. Ona da “ ümidini yitirme mutlaka geleceğim, gelince anlatırım” dedim. Yine yola koyulduk, bu sefer dikkatliyim güya yollara bakıyorum. Yolda Yalıkavak levhasını gördüm, şoföre “ dur, dur kardeşim “indim. Yolcular ve şoför şaşkın bana bakıyor. Onlara da içimden kızıyorum, niye şaşkalozca bana bakıyorlar diye.

Haydaaaa!!! Gene burası neresi ki!! Bu seferde ana yolda inmişim. Tam yol sapağında ne Yalıkavağı ayol hiçbir yer değil, basbayağı yol ortası.Yolun kenarına oturdum, sigara yaktım, dolmuş bekliyorum.( Yalıkavak dolmuşu beklediğimi sanıyorsanız aldandınız)

Gelen dolmuşa bindim, haydi tekrar Bodrum’a Dön dolaş geldiğim yer garaj. Orda tanıyanlar, “Abla nereye gidip geliyorsun öyle sık sık” Gel de adamlara yaptığım salaklığı anlat bakalım, ağızlarını bırakıp, başka yerleriyle gülerler bana. “Yok çocuklar işim vardı gidip geliyorum.”

Arkadaşım iyice meraklanmış panik halinde “nerelerdesin? Dur orada ben gelip seni arabayla alayım” Ölmek var,dönmek yok büyük bir azimle Yalıkavağa gidecem ahdettim.” Gelme ben geliyorum” Tekrar dolmuşa bindim, içiniz sıkıldı değil mi? Bu inip binmeden. Bana da darallar geldi.

Biner binmez şoföre tembih ettim “ bak kardeşim! Ben yolda ne kadar ineceğim desem de sen beni asla indirme, zorla son durağa kadar götür” Adamcık şaşkın şaşkın bakarak tamam dedi lakin” buda deli galiba hiç uymayayım, neme lazım başıma ne gelir? Evde beni bekleyen çoluk çocuk var, bunu salimen indireyim” diye düşünmüştür. Ayrıca yolcuların da farklı düşündüğünü sanmıyorum.

Şoföre para verecem adam ne dese beğenirsiniz” Abla bu seferlik benden olsun, senden para almam” Sanki devamlı o dolmuşa biniyorum günde 3-5 sefer. O zamana kadar kendimde değildim. Zınk diye kendime geldim.Güler misin, ağlar mısın? Hallerime, garipliklerime….. zorla paramı verdim, akıllı uslu oturup, nihayet gelebildim Yalıkavağa..

Sabah 10 da evden çıktım, 3.5 da arkadaşımdaydım.kızcağız krizler geçirmiş. Anlattım dumur oldu. Bana el koydu, geri yollamadı. Şimdi onun evinde misafirim. Şaşkınlık ve salaklık genlerimde mi var yoksa kendi türümün tek örneği miyim çözemedim. Yine de azimle vardım ya hedefime.. kendimi kutluyor ve tebrik ediyorum, aferin bana.



SEVGİYLE KALIN

Salı, Şubat 15, 2005

ÖNEMLİ GÜNLERİ ATLATTIK SALİMEN

Doğum günüm çok matrak geçti. Akşam altıda meyhanede toplaştık. Sazlar bir başladı çalmaya… Daha destur demeden millet havaya girdi. Neyse Yenildi de pek içilme becerilemedi. Ben dahil çoğumuz, ağzımıza, burnumuza kadar içtik. Zil, tef, kastanyet, darbuka, yemek kaşığı, çalınan veya çalınmayan ne varsa masaların üstü dahil çaldık. Eğer çalabilseydim adamların udunu da elinden alıp ha baba, de baba çalacaktım.

Arkadaşımın beyi tutturdu,” yemekler güzel ahcıyı öpeceğim, para verip eve ahçı alacağım, yürü len gidiyoruz” deyip durdu. Karısı zor ikna etti, “adam bize gelecek söz verdi, bu geceyi bitirsin de mutlaka gelecek”

Başka hanım arkadaşım, yeni ayrıldığı sevgilisini hatırladı. Alkolün etkisiyle cesaretlendi , telefonla sevgilisini aradı. Adam da bizimkine yüz vermedi. Bizim kız başladı zırıl ağlamaya. Haydiiiii millet yatıştırmaya çalıştı. İçip “ nevzaaaaat” diyor, böğürüyor.

Doğum günü sorunlar gününe dönüştü.Ahhhh!!! alkol neler ettin bize, darmadağın olduk. Finalde sokaklarda avaza şarkılarla çorbacıya attık kendimizi. Artık kim ne çorbası içti, kim kimi eve bıraktı, arabası olanlar nasıl gitti haberimiz yok.( bu masraflar asla tarafımdan ödenmemiştir, herkes kesesinden yesin içsin, davetim var benim şeklindeydi. Duyurulur)

Ertesi günü sevgililer günü ya zaten öğlen kendimize gelebildik. Telefon trafiği başladı. Gecenin dedikoduları ve kritikleri çan çan çan değerlendirildi(!) Kim ne yaptı hooooiiiiyyy, hoooooiiiiyyy gülünüldü de hiç kimse kendi yaptıklarını anımsıyamadı nedense.Herkez başkalarına güldü ben dahil. Gelen hediyelere teşekkür ederim, pek ihtiyacım olan şeyler değildi. Zaten hediye uğruna yapmıştım doğum günümü(!) (!) Ne adilik kendime kızıp ağzıma biber süreceğim.

Geldik sevgililer gününe! Bana 1 sürü meil atmışınız. Sağ olun, var olun da çoğunuz yazımdan dolayı sevgilimin olmadığı için, sevgili olmak istemişsiniz. Yemeğe davet etmişsiniz, yalnız olduğuma üzülenler var, uçuk kaçık olduğum için yalnız olmamın normal diyenler var. En ilginci de böyle edepsizlik olurmuymuş, gazeteden ille sevgili aranırmıynış diye kızanlar…

Hepinizin yazdıklarını okudum.beni yazımlarından dolayı sevenlerime teşekkürler. Gelelim kızanlara: A!! Canım okurlarım 1 kere sevgili aramıyorum. Anane olacak yaştaymışım ayıpmış. Aşkın yaşı yoktur derler. Ben ufaktan ufaktan dalgamı geçmiştim.

Hiç basın veya sanal alemde sevgili bulunur mu? Ayol yüz yüze olanlar bulamıyor, bulsalar bile kavga kıyamet. Benim öyle niyetim olsa şimdiye kadar ohoooooo!!!!! ( beni ne mühendisler, doktorlar istedi de varmadım!)

Yaşadığımız ortamda, çevremizdeki insanlardan arkadaş bulamayıp. Sanala yönelirsek, şuraya mezar kazıp içine girip ölümü bekleyelim. Bu kadar yeteneksiz olduğumuz için

Aşka asla karşı değilim.Ben de bir zamanlar gençtim. Sevdim, sevildim. Uyumlu beraberliğin ne kadar keyifli olduğunu bilenlerdenim.Aslında her gün sevgili olabiliyorsanız, sevdiğinizi bakışlarla, dokunuşlarla, sözlerle anlatıyorsanız, en önemlisi birlikte olmak sizi mutlandırıyorsa, her gün sevgili günüdür. Kim olursa( eş, aile, sevgili,arkadaş, ) olsun ara sıra sevdiğinizi söyleyin. Belki bir gün geç kalmış olup, pişman olabilirsiniz.

Bakın ben söylüyorum.. OKURLARIM, CANLARIM, SİZLERİ SEVİYORUUUMM!!



SEVGİYLE KALIN

Pazartesi, Şubat 14, 2005

TEKNOLOJİYE ALIŞIP GİDERİM

Bilgisayarımı alalı şunun şurasında ne kadar oldu. Hoş kızımla damadım bana yeni yıl armağanı aldılar. Üstelik damadım bilgisayar kurdu olduğu için kamera, mikrofon,kulaklık daha neler, her bişeyi tamam yolladı. Sağ olsun da onu randımanlı kullanacak beceri bende ne arar.Peeeee!!!!!!Yaveş, yaveş öğrenecem akedeşleeee!!!!!!

İlk önce yazı yazıp meil atmayı öğrendim. Sonra çet ( akedeşleee va ya ondan)yapmayı öğrendim. Onuda tamam ettikten sonra kızımla görüntülü ve sesli konuşmayı çözdüm.Şimdi buradan konuşuyoruz, evdeki telefon kurtuldu. Öyle deli paralar ödüyordum ki aklınız durur.

Sonracığıma dediler ki “yazarken müzik dinlesene!) Ana!! o ne ki, nasıl olacak bu iş?. Bu işin erbabı gençler. Ev sahibimin oğlu bir geldi, istediğim müziklerinin hepsini makineme yükledi. Bi de MP.3. mü ne onunla müzik indirmeyi gösterdi.Peh, peh, peh! Neler yapılıyormuş da haberim yokmuş.

Şimdi yazı yazarken harika müzik dinliyorum.Çok şükür bunu da öğrendim. Çocuk benim bilgisayarla meşgul olunca tepesine dikiliyorum,”aman benim yaptıklarımı bozma, sonra bulamam” çocuk en acıklı bakışınla “merak etme bir şey olmaz, sana ek müzik ve program yükledim” dedi ama sanki içinden “ olur ama bu kadar da bu aletten anlamayan olmaz” diye düşündüğünü yüzünden anladım.

Bir de PS ( bilgisayar) de sörf edilirmiş. Ben daha o derse başlamadım. Sonra maazallah tsunamiye (!) tutulurum,diye korkarım. Google arama motoruna bile yeni yeni alışıyorum. Nerde kaldı sörf,

E-maillerimi açıp mektuplarımı okuyup cevaplayabiliyorum, naaaabbbeeer!!!Hiç acelem yok, yaşım daha genç elbet bir şekilde söktüreceğim bu aleti. Ah! Ah! Ah! Virüse ne demeli herkesin olduğu gibi benim de başımın belası, korkulu rüyası. Her PS yi açınca acaba virüslü müyüm? Diye ödüm sıdıyor. Virüsün ne, nasıl olduğunu da bildiğim yok. PS açınca sesimle “ ne olur virüscüğüm gelme bana, ayıklamasını bilmem.” Diyorum umarım anlar, anlamazsa demekki cahil virüsler bana gelecekler.

Damadım meğer anti virüs programı yüklemiş. Yılbaşı hani oldu geçeli, daha dün anti virüs nasıl çalıştırılıp güncelleştirilir öğrendim. Aferin! akıllı virüsler benim cahilliğime acıyıp da gelmemişler.Şimdi öğrendim ya devamlı yapıyorum abarttım anlıyacanız.

Bu yazıyı çok zor yazıyorum, müzik o kadar güzel ki, aklım müziğe gidiyor. İki cümle yaz, bak! yarısının harfleri yanlış, hadi düzelt. Tam mehter yürüyüşü gibi yazı yazıyorum. İki ileri, bir geri. İlk müzikli yazı olunca dağıldım, alışacağım elbet. Çok zevkli olduğu kesin de konsantre olamıyorum. Aman da müziklerim pek güzelmiş.( gök görmediğin oğlu misali)

Şimdi sırada resim taraması var, onları gönderme var, slayt çalışması var,yazıları printırden çıkarma var. Var oğlu var….. Daha öğreneceğim üüüüüüfffüüüüf çok şey var.

İlk kızımla sesli ve görüntülü konuştum ya ( damadımı asla ayrı tutmam, o da vardır hayatımda) Hem sevindim hem “Okyanus mu iki şehrin arası, uzak mı sanki İstanbul ile Bodrum arası” diye bi şarkı tutturdum, o enfes sesimle, bide ağladım ki o kadar olur.

Şu teknoloji denen şey ne güzel yarabbim de birde tam öğrenebilsem. Lakin azimle eden taşı delermiş. Azmin elinden, ayrıca benim elimden bir şey kurtulmaz. Yaşasın teknoloji….. Bekle geliyoruuuum….



SEVGİYLE KALIN

Cuma, Şubat 11, 2005

FİKİRLER COŞTU GÜLDÜR GÜLDÜR GELİYOR

Dünkü yazımı okumayanlara dip not.( aslında baş not oldu.)Sevgililer gününün önemini şeyettiriyordum. Ah ne dertliyim müsaade edin de senede bir gün içimi, dışımı, neyim varsa döktüreyim. Kimseden eksik kalmayım, kusur kalır sonra olmaz, diye medyada ne kadar güne ait şey varsa tarıyorum. Tık yok!

TV’ lerde gelinim ol, damadım ol, yeniden deneyelim, gelin kızımız dellenecek, daha neler neler. Hiç sevgililer gününü düşünüp de yıl boyunca o güne özel, sevgili istermisiniz? Tek günlük sevgiliyle olmayanları sevindirelim diye bir program yok. Bebeleri sevindiren baloncu bile var. AMA HAKSIZLİK BUUU!!!! Hoş o programlarda millet birbirinin boğazını sıkıyor, kavga, kıyamet, terlikler, sandalyeler havalarda uçuyormuş. Ben tek kare bile seyretmediğim için söyleyenlerin yalancısıyım.

Kavga ettiğim, kafasını gözünü yardığım adamla sevgili olamam, yerim adamı.Yani medyadan da fayda yok. O erişilmez, kimsede olmayan zekamla parlak fikirler üretmeye kaldım.( övünmeyi de hiç sevmem, belli oluyor değil mi?)

13- şubat doğum günümü planladım onda problemim yok. O gün sadece beni ilgilendirdiği için istediğimi yapma hürriyetim var.

Sevdiğim restoranda sevdiğim arkadaşlarım müzik yapıyor. Zaten küçük mekan o gece kapatacağım.Peeeeeee!!!! Zenginlik başa gelmiş neyime. Sadece sevdiğim dostlarımla beraber vur patlasın, çalmadan da oynarız ya !! tepinip rölaks olacağız. ( hoş deliye her gün yaş günüymüş ki o deli ben oluyorum) maksat bir arada olmak. Evde yapsam iş çıkacak ,ev kirlenecek, bulaşık çıkacak. Eğlence zulme dönecek. Hiç almayım arkadaş, uğraşamam.

<14- şubat sevgili günü > tek kutlanmaz ki bu meret. Sevdiklerimle zaten bir önceki gün beraberdik. Ertesinde olmaz aynı yüzler bıkarım.Hem sevdiklerinin günü değil ki ille sevgili olacak. “kutlaman şart mı? Otur evinde önceki gün kudurdun zaten. Al eline tespihini çek.”Dediğinizi duyuyorum yalan söylemeyin bana.

Tamam evdeyim de TV’ ler , gazeteler bangır bangır o gün ne kadar romantik müzik, resim, şiir,ses tonu vs. vs. bizi çileden çıkarmak için uğraşıyorlar.Eh evde oturup her şeyi kapat, kulaklarını tıka, yat yatağa, gözlerini kapa…. Çin işkencesi aynen bunlar. kaçamıyorsun ki…

Okuyorum, duyuyorum. Ellerin sevgilisi yarini alıp yurt dışına götürmeler mi, pahalı hediyeler almalar mı, araba alan bile var,yemekte içkiden yamulmadan önce ah ne iltifatlar, tatlı sözler… daha neler.. neler..yapıyorlarmış.

Bizi çay ısmarlayıp sahilde öööööleeeee boş boş elimizden tutup, “önüne bak sakarsın, ayağın takılıp düşüp de başıma iş açma” diyen, hem gezdirip hem de söylenen angut sevgilimiz bile yok…

AAAAH!!!! 14- şubat ah!!! Bak şu ettiğin kötülüğe angut, mangut günü kurtaracak bir sevgilim bile yok.(ayrıca kedim de yok) Netcez şindi hadi bakalım… içinde doğum günüm olmasa ŞUBAT ayını sırf bu gün için kara listeye alıp, Ocak’tan direk Mart’a atlayacağım. Zaten güdük şubat! Günlerinde meymenet yok. Ay başını hemen getirirsin. Kira, ödenecek banka borçları (vizalar: harcarken iyi de sonrasıııııı Peh! Peh! Keşke banka sahibi sevgilim olsa, o doldursa ben harcasam.Yupppiiiii!!! ne zevkli olur ama.) hepsi sende şubat ayı, çabucak geliyorsun da hemen git bari…

Eyyyy!!! Dostlar fikirlerimi sıraya koyup, başka şeylere yönlenmeliyim, zira kan akacak.

Çok dertliyim çok!! Hayırlısıyla şu 14- şubatı aklıma mugayyet olup atlatsam, rahat edecem. Yine yerim bitti, fikirler durup duru.. artık başka yazıya…..



SEVGİYLE KALIN

Perşembe, Şubat 10, 2005

FİKİRLERİM DOLUP KAFAMDAN TAŞIYOR

Bilgisayarın başına yazı yazmak için oturunca fikirler çokta, sıraya koyacak kadın yok. Hepsi önce ben diye, birbirini ittiriyor. Deli ile devlet aklına geleni yaparmış.( devlet, hükümet değil güçlü kişi demek. Aman haaaa!!! Yanlış anlaşılmasın) kafama hangi fikir gelirse ondan başlarım artık.

İstanbul’ a kar yağdı. Yer yerinden oynadı. Bütün medya da haberler bununla dolu, okullar daha başlayamadı. ( öğretmenlik yıllarımda, kara dua ederdim. Daha yağsın da sıcacık evde oturalım diye ) riyakarlığım da diz boyu. Emekliyim ya. Doğu en aşağı altı altı ay karla yaşıyor. Demeyin onlar alışık diye, soğuğa kimse alışamaz. Orada 2 metre, İstanbul’da yarım metre bile yok, kıyamet kopuyor. Valilik devamlı anons etti,” kar geliyor, tedbir alın” Peeeee!!!!! Kim kulak asıyor, zincir yok, kazalar çok. 16 milyonluk şehirde, 2-3 bin kişi ölmüş çok mu? Bence az bile! Karda ağustos sıcağı gibi araba sür, cesedin yakışıklı olsun.Benim necip milletim dikkatlidir, temkinlidir, hemi de çoooooook!!!!....

Aha önemli bir güne daha hazırlanıyoruz. SEVGİLİLER GÜNÜ beni en çok geren gün oluyor kendileri. Valentin denen rahip amcam sevenleri gizli kavuşturmuş, o güne de sevgililer günü olsun demiş.

İyi de kardeşim yaşadığı ( koca, metres, kapatma, sevgili, tecavüzcü, tacizci) kim olursa er kişisi olana tamam da bekar,dul, er kişisiz, yetim, öksüz, garip, fakir, biçare ( uçtum yine, er kişiden sonrayı okumayın . Onları ilgilenmiyor, bu gün) olanlar ne yapsın.

Mesela, örneğin, faraza! Ben, kendim, bilakis, bizzat, şahsen bu günü protesto ediyorum. Kaldırılsın kardeşim!! Bütün çarşı, pazar süslenmiş “Geel!! Vatandaş Geeel!!! Ne alırsan bedava fiyatına!! Sevgilini sevindiiiiir!!!!

En çok erkekler zararlı bu işten, zavallılar hem paradan çıkacak hem de sevgiliye yaranacak. Eğer hediye beğenilmezse yandı gülüm keten helva.Bayanların işi kolay. Hediye alamazlarsa ne gam. Sevgilinin boynuna sarınılır, “Sevgilim!! Seni o kadar seviyorum kiiii!!! Hayatıııım sen benim için önemlisiiiiin” deyip öpen hanıma, karşı koyacak sevgili daha doğmadı ki!!!!

Bütün önemli günlere eyvallah! Araziye uyuyoruz da ille sevgili günü… Bu sevgili markette satılmıyor ki kardeşim, kiralama şirketi de yok, vaziyeti kurtaralım. Milletin eşini, sevgilisini de ödünç isteyemezsin, toplu katliama girer. EEEEE!!!!! Ne yapacağız o zaman??

Sakın yaşını başını almışın, senin gibiler hacca gidiyor, kudurdun mu demeyin. Aşkın yaşı başı yok. Huzur evinde 80 lik amcalar teyzeler evleniyor. Onlara bakıp “AHHH!!! Canıııım ne şeker şeyler. “deyin bana gelince, tuuuu kaka… olmaz arkadaş! İsyan ederim vallah hemi de billah.

Daha bu günün ezikliği bitmedi, içim yanıyor. Şu yaşa geldik, bir günlük de olsa sevgilimiz yok ki günün öneminin doya doya hakkını verelim. Ne yazık ki! 13 Şubat doğum günüm. Anama “ bir gün daha sabredeydin de 14 şubat sevgililer gününü doğum günümle kaynatırdım” Dedim. Rahmetli anacım “ A! Evladım sen milattan önce doğdun. O zaman sevgili, mevgili günü yoktu. Sonradan icat oldu mertlik bozuldu.”Dedi. Haklıydı rahmetli.

Bu yazı burada bitmez daha çok yazacaklarım var. Fikirler stok oldu, boşalması lazım. Yerim bitti. Yarına devam!!



SEVGİYLE KALIN

Çarşamba, Şubat 09, 2005

İNSANLAR ÇEŞİT ÇESİT

İnsanoğlunun davranışları bir garip oldu. Artık hoşgörü, anlayış, iyi niyet kalmamış. Bu gün dolmuşa bindim, Yalıkavak’a gidiyorum. İki genç bindi. Erkek kıza nasıl bağırarak kızıyor, kızcağız ezilip büzülüyor. “şşşşitt! Yavaş konuş, millet bizi dinliyor” erkek hepten azıtıyor.Epey kapıştılar yani tek taraflı kavga. Anladığım kadarıyla bir gece evvel kız buluşmaya gelememiş. Ailesi izin vermemiş. Olay bu kadar basit.

İnsan egoizmine bakar mısınız? Kızcağız evden izin almamış ki son derece normal.Ailesi belki zırt pırt izin vermiyor, belli ki erkek arkadaşından haberleri yok. Ne yani erkekler istedi diye emre amade mi olmak lazım? Zannediyorum kız liseye yada dersaneye gidiyor. Oğlan onu bırakmakla tehdit etti, hakaret etti. Şeytan dedi ki karış şunlara erkeğe iki laf et. Hoş görü, anlayış yok. En önemlisi arkadaşına saygısı yok, çocuk kızdan bayağı büyük.En sonunda kızı ağlattı. İyi ki yolda indiler, yoksa bana kalabalık gelmişlerdi.

Yalıkavak’ ta arkadaşımın havuzlu villası var. Birde karı koca bekçileri.Evin de kıymetli dişi büyük köpeği var. Bekçinin en önemli işi köpeğe iyi bakmak, Biz salonda oturuyoruz. Bekçi köpeği gezdirmeye çıkardı. Köpeğin çiftleşme zamanı. Gittiler gelmezler, evin beyi merak etti. Tam aramaya çıkacaktı ki köpekle bekçi geldi.”nerde kaldın be adam, hayvan kızışma döneminde, merak ettik” Bekçi yüzünde bol gülüşle “ Heeeh Heeee!! O iş oldu bile beyim, tutamadım sokak köpeği belli ki seviyor çok dolandı arkası sıra. Bende kıyamadım, ama başını bekledim, salmadım yani”

Evin efradı şok vaziyetinde. Kaptılar hayvanı, doğru veterinere! İğneler yapıldı yavru olmasın diye, tekrar kontrolleri olacak. Sinir,minir kalmadı kimsede. Bekçi dünyanın azarını yedi, anladığını sanmıyorum işin vehametini.

Mağazaları dolaşmayı pek sevmem. Kilolu olduğum için kılık kıyafet bulamam, pazardan bulunca da renk, şekil,model seçme gibi lüksüm yoktur. Alırım.Her şehrin pazarlarını dolanırım, bulduğumu toplarım. Engin ve zengin gardırobum pazarlardandır.Kışın pantolon, kazak. Yazın da askılı bluz ve şort. İşte hepsi bu kadar.

Hava güzel, yürüyüş yapayım, laf olsun diye çarşı vitrin bakarım dedim.Bir mağazada yazmış,”büyük beden bulunur” girdim. Bedenime göre yok olmasına rağmen satıcı kız nasıl israr ediyor, eline kumaş pantolon almış “bunu deneyin size olur” yıldım,denemeye kalktım. Kumaş esnemez ki kalçamdan çıkmıyor, kaldı. Kız geldi etlerimi yumruğu ile içine tepmeye çalışıyor.Nasıl uğraş veriyor, ben”tamam olmadı çıkar “ dedikçe kız ter döküyor, inatla benimle güreş tutuyor. Sonunda pes etti, bana da bir kızdı ama niye kızdı anlayamadım. “çıkar, çıkar” elimden hışımla çekti aldı. Niye kızdın dedim el cevap” amaa o size çok yakışmıştı!!satmak istedim. Az daha oluyordu” Ayol kalçamın aşağısından bir santim yukarı çıkmadı, neresi oluyordu. Düşük bel değil kıç dışarıda modası bile olmazdı.

İnsan ilişkileri zamana göre değişime uğradı. Kimse kimseye değer vermemeye başladı. Hoşgörünün ve sevginin yaptıramayacağı hiçbir şey yoktur hayatta.

Hepinizi şapadak, şupadak öperim.



SEVGİYLE KALIN

Salı, Şubat 08, 2005

BEN DE ÖZLEDİM BEN DE

Havalar soğuktan çıldırdı ya evde ne yapacağımı şaşırdım kaldım. Sokağa çıkıyorum işimi acele , acele görüp dönüyorum. Bankalara gittim sıra bile yok, numara almadan doğrudan ne yapacaksam işlemlerimi kolayca yaptırdım. Deli yağmura da yakalandım mı sokaklarda kimseler yok. Olanlar da zaten saçak altlarına sinmişler bekliyorlar. Bir tek ben deli, battı balık diye yürüyorum. Şemsiye ne ki, yağmurluk ne ki, hepsi vız geliyor. İliklerime kadar ıslandım.

Eve bir geldim, sıcacık sobamı özledim yakarım dedim. O ne??? Tüp bitmiş.( katalitik) acele tüp istedim. Yağmur çok olduğu için zaman alırmış. Soğuk sokaktan iğmirin iti gibi ıslak eve gel, ev soğuk, yakacak yok. Sıcak çorba yaptım, buz gibi mutfakta. Kendi kendime nasıl söyleniyorum anlatamam. Ülen paramla rezilim ısnamıyoruuuuuuuum!!! Donuyoruuum! Dostlar bana bir akıl verin. Çorbayı kafama geçirdim nerdeyse iç Allah iç.

Neyse tüp geldi, hemi de yedekli. Yaktım. OOOOOHHHH!!!! Sıcak kadar güzellik var mı? Beni görseniz Uzaylı Zekiye gibi üst üste giyinmişim kafamda şapka bile var. Isındıkça kat kat lahana gibi soyundum.

Girdim battaniyenin altına. Karnım yok, sırtım pek, elimde çayım, televizyonda film ( ayrıca film hastasıyım, dijitürk filimlerini döne döne seyrederim) Keyfim yerine geldi. Benim mutlu olmam çok kolaydır. Hemen negatif olan zemini değiştirdiğim anda pozitife dönerim.

Evde yalnız olmak bazen bana garip gelir. Anamı özlerim, köpeğimi özlerim. Şimdi ikisi de hayatta değiller. Allah uzun ömür versin kızım İstanbul’da onu özlerim, damadımı (aslında oğlumdur benim) özlerim, ailemi ki hepsi uzakta yaşıyorlar onları özlerim. İçime bir gariplik çöker, hüzünlenirim Fakat deseler ki “gel bizim yanımızda yaşa.” Hayatta gitmem. Ben burada mutluyum, huzurluyum. Kendime çok güzel uğraşlar buldum. En önemlisi size yazıyorum, dertleşiyorum. KENT TV de BODRUMUN SEVGİSİ programını yapıyorum. Belediyenin korosunda şarkı söylüyorum. Arkadaşlarım, dostlarım var. Onlarla haşır neşir oluyorum. Mutluyum yani…

Burada yaşamayı seviyorum derken sevdiklerimi hiç özlemem demek değil. Bu gün üşüdüm, evimde yattım, belki de garipsedim birden. Olamaz mı? İnsanın bir eşref saati vardır, bir de eşek saati. Ben bu gün iyi saatte olsunlar eşek saatindeyim demek ki.

AAAAAA!!!!! Yeter acıların kadını oldum ayol!! Hemen yerimden kalktım, oynak bir CD koydum, elime zillerimi taktım. Bir oynadım, bir oynadım. Bi taraftan oynuyorum, bi taraftan avaza bağrınıp şarkı söylüyorum.. Dışardan gören, deli der. Eh!! akıllı da sayılmam. Gelince, kalabalık geliyorlar. Yan komşum sesimi duymuş. Geldi. Meğer onunda eşiyle kavgası olmuş, canı sıkkınmış. “Oyna ayol açılırsın “ dedim. Önce yüzüme deliymişim gibi baktı. Başladı oda oynamaya Oooohhhh!!!! Bir döktürdük karşılıklı. Nefes nefese kalınca oturduk.

Birden kalktı boynuma sarıldı, nasıl öpüyor. Hem dua ediyor hem de “evde ağlıyordum, sesini duyunca merak ettim. İyi ki gelmişim! Ferahladım ve kocama da hırsım geçti.kavgayı uzatmayacağım, sen harikasın!! Hadi eyvallah”

Yağmur, üşüme, özlemlerimin coşması… Nerden nereye geldik. Özlesek de içimizdeki güneşi karartmayalım, hele çocuk yanımızı canlı tutalım



SEVGİYLE KALIN

Pazartesi, Şubat 07, 2005

KAÇAMAK YAPTIM

Sizden dört gündür uzaktaydım. İzmir’e gittim. Aslında Uludağ’a davetliydim lakin kış şartlarında gözüm yemedi. Yollar kar, kış. Zaten soğuğu sevmem, dağda kayakta yapamıyorum. Yürürsem düşüp bir yerlerimi kırarım diye korkarım. Bu kışta kıyamette kim bakar bana. Bahane uydurdum, gitmedim. Eskiden çok defalar gitmiştim. Soğuk, kar, kış bana göre değil.kaymayınca zevki de olmuyor.Gündüz millet spor yapmaya kaymaya geliyor. Zevk alıyor, bense telesiyejlerin orada oturup seyredip, yiyor içiyorum.

Uludağ’a gitmedim ama havalandım, bir yerlere gitmek, değişik yer istedim. İzmir’deki arkadaşları aradım. GEL!! Dediler. Gittim.Hem yakın, hem de kar olayı yok garanti yani.

İzmir aynı burası gibi soğuk. Fakat kaldığım ev kaloriferli olduğu için o lüksü unutmuşum, keyif aldım. Burada katalitikle ısınacam diye canım çıkıyor. Neredeyse sobanın üstüne oturacağım.

Hazır büyük şehre gelmişken gitmek istediğim bütün filmlere gittim. Kışın sıcacık sinemaya gir, mısır patlağını, ıvır, zıvır zararlı ne kadar yiyecek varsa al. Görmemişler gibi, kucağını doldur. Şimdinin sinemaları öyle rahat ki koltuklar oooohhhh!!!! Yatak gibi, önüne uzun boylu insan bile otursa rahat, rahat seyrediyorsun.

Son zamanlarda çekilen Türk filmleri benim hoşuma gidiyor. Hele gönül yarasında Tam Türk filmi. Ağlamaktan içim çıktı.Meğer ağlamayı bile özlemişim.( ağlamak özlenir mi ayol, bende bir anormallik var ama çözemedim.)

Sevinç pastanesinde kup yedim, çağ kebabı ( Erzurum’ un meşhurdur), Topçularda çöp şiş ve yine etler. Ahh! Ahh! Ahh! İşte yine yemek, içmek. Ne olacak bu halim bilmem, gırtlak denince aklımı yitiriyorum, kendimden geçiyorum.

Geceleri hiç evde oturmadık beş kişilik çete olarak, barların asayişinden sorumlu devlet bakanı gibi, bütün barları turladık. Aman da aman İzmir gençliği öyle güzel eğleniyor ki. Her bar tıklım tıkış doluydu. Çoğunda canlı müzik var. Gençlerin sesleri de güzel, öyle iyi sahneleri var ki en abus insan bile zıp zıp tepinip oynuyor. Biz de ortama uyduk, zaten hazırız millet olarak tencere tıngırtısına bile oynarız. Şahsen bir yıllık oynadım (yalandan burnum yine uzadı, ilk fırsatta gene oynarım.) Gecenin bitimi işkembe çorbası, İzmir’e özgü zannediyorum, işkembeden KESTİRME diye yemek yapıyorlar. Büyük bir rüya tadında. Mmmm!! Yemede yanında yat! Kollestırole dikkat!! Zira hepsi düşman. Kim korkar hastalıktan ( limitler yükselirse kendime sorarım hesabını)

Gündüz sinemadan dönünce tabu diye oyun oynadık. Benimle kimse ortak olmak istemedi ben yasak kelimeyi mutlaka bir şekilde ağzımdan kaçırıyordum, belli etmesem ehh, biraz su götürür. Önce ben ciyak bağırıp açık ediyorum. Hadi bakalım yeniliyoruz. Oyunların sonu çoğunlukla kavga ve yastık savaşıyla son buluyordu. Kaldığım arkadaşların bu huyunu hiç sevmedim, bir daha gelene kadar kendilerini terbiye etsinler, öyle tembih ettim.

OHHHH!!!! İzmir ruhuma, beynime çok iyi geldi. Nazik bedenim yoruldu ama o kadar kadı kızında da olur az sürteydim di mi ama?

Sizleri özledim e-mailleriniz birikmiş onları okuyacağım. Yazdığınız için sağ olun hepinizi öptüm.



SEVGİYLE KALIN

Çarşamba, Şubat 02, 2005

NE TAMİRLER YAPARIM NELER EDERİM

Evde bozuk ekmek kızartma makinesi ile ütü vardı. Bir türlü elim deyipte tamirciye götüremedim.Evde otururken aklıma geldi, bir bakayım dedim.

Önce kızartma makinesini söktüm. Telleri kopmuş, onları birleştirdim,tamam oldu da şimdi nasıl birleşecek ki tümü.makinenin dışı bir tarafta, vidalar diğer yanda. Semanta olsam, burnumu oynatsam da hepsi yerli yerine konsa. Karşılıklı bakışıyoruz, evir çevir uyduramıyorum. Sonra fikirler üretmeye başladım.

Teller tamam çalışıyor.kasa toplanmıyor ya! Telleri açıkta bağlayıp, ekmeklerin üzerine sarsam, fişe sokup kızartsam. Sonra aynı işlemi her dilime uygulasam.Bunun da hem zamandan uzun vakit, bir de ekmekler şekilli kızaracağı için tellere yapışan ekmekleri temizleme işi var.Sonra çıplak telleri yere koyamazsın kablodan tutup, balık oltası gibi sallandırarak, kızarmasını beklersin.

Neticede hepsini torbaya doldurdum,tamirci için beklemeye aldım. Sırada ütü var. Ellerimi oğuşturarak hain bakışlarla ütüye hamle yaptım.Onun da içini açmak çok kolay oldu.Hep merak ederdim, nasıl ısıtıp, su , buhar fışlatıyor. Merakımı giderdim de bir şey anlamadım.Orasını burasını karıştırdım,tık yok. İçini darmaduman ettim.

Bütün elektrikle çalışan aletler niye bizim gibi amatör tamirciler için kolay sistem yapılmaz.Haydi bakalım, ekmek kızartma tellerini yaptık da ütüye hiç müdahalede edemedik. Sade sapı ve kordonu kaldı. Onu da tabanını ateşte kızdırıp ütülesem desem tabanı tutan sap bile yok. Teknikte tutturamadık.Ütüyü de başka torbaya koydum. Tamirci yaşadı.

Aklıma eski fön makinem geldi o da çalışmıyordu. Hazır elim değmişken fönü de elden geçireyim. Aldım elime de sökmek ne mümkün, nuh diyor peygamber demiyor, başına gelecekleri bilmiş gibi asla sökülmüyor.

Ahhhaaa!!! Bendeki azimden haberi yok. Çekerken dıştan başladı parçalanmaya, elimden kurtulamaz. İçini açınca önemli arızası olmadığına karar verdim, sağlamdır kararıyla fişini prize sokmamla kıvılcımlar çıktı. Çatır çutur seslerle evde ne sigorta kaldı, ne de bir şey.

Vay!!... Beeee!! Nasıl becerdim. Allah’tan sigortalar otomatik. Ben bunu becerip yapabildim.Yani tek şalterleri teker, teker kazasız indirdim. Fönde ayrı torbaya kondu, etti 3 torba.

Gelelim en önemli tamirat mı? Buluş mu? Adını siz koyun. Tuvalette uzun kalıp; gazete, kitap okumayı seviyorum. Düşündüm elim yorulmadan nasıl okurum. Parlak zekam ona da çözüm buldu.

Sifonun üzerine (U) şeklinde kalın telden önüme gelecek bir şekil yapmak istedim. Sonra ( T ) şeklinde telle birleştirip, gazeteyi oraya mandalla tutturacağım, okudukça elim yorulmayacak, hayatım kolaylaşacak.

Kalın teli kıvırıp tuvaletin üstüne çıktım. Tam takacağım, benim ağırlığıma bakalit kapak dayanamadı. Kırılmasıyla paldır küldür yere düştüm. Lakin sağ ayağım tuvaletin içine girdi. Kırılmadı ama incindi, bileğim şişti. Hastane, film, bandaj, ilaç ne işler açtım başıma. Doktora utandım ayağımın neden olduğunu söylemeye,yoksa psikiyatriye gönderirdi. Anlayın ne becerikliyim.



SEVGİYLE KALIN

Salı, Şubat 01, 2005

BODRUM DÜĞÜNÜ

Bu kış günü ne düğünü demeyin, sevenlerin kavuşması için mevsimleri mi kovalayacaklar. Gönül bu ne zaman isterse evlenir kime ne. Yakınımızda düğün vardı.

Oldum olası Bodrum düğünlerine bayılırım. Damat Gölköy’den, gelin bizden. İlk helva ekmek dağıtılıp, düğünün başladığı ilan ediliyor.Davetiye yerine oku denen minik hediyeler dağıtılıyor. Havlu, çorap, kumaş yakınlık derecesine göre değişiyor, dağıtılıyor.(Bana kumaş geldi. Diktiririm artık)

Kız evine (ayrıca oğlan evinde de ) özel ahcılar geliyor. Düğün yemeği yapılıyor, kazanlarla. Benim bayıldığım lokum pilavı, keşkek en baş yemek . Düğün öncesi bütün komşu hanımlar yardımla lokum pilavı kesiliyor, dolmalar dolduruluyor.

Büyük şehirlerin kaybettiği yardımlaşma duygusu burada öyle yoğun yaşanıyor ki! Temennim kolay, kolay yitirilmez. Neyse davullar, zurnalar 3 gün çalıyor. Gelenler hep yemek yiyor. Gelinin çeyizi sergi halinde gösteriliyor. İçki abartılmış halinde tüketiliyor.

İlk gün kız evinde eğlence oluyor, ikinci gün oğlan evinden ağırlık geliyor. Deveye yüklenmiş sandık ve çeşitli armağanlar evin önüne gelince, bahşiş kapmak için kız evinin yakınları yarış ediyorlar. En baba hediyeyi kapan deveye izin veriyor. Oğlan evi kalabalık olarak gelip ağırlanıyorlar.

İkinci gün gece Gölköy’e gelin oynatmaya gidildi. Belki 10 araba konvoyu, gelinle gidildi. Bu sefer oğlan evi bizi ağırladı. Yemek, çalgı, çengi gırla. Önce damat tarafının ne kadar oynamak isteyenler varsa 3-5 kişi bir araya gelip oynuyorlar.

Enteresan olan oyunları idare eden sorumlu var. 3 dakika ayırıyor, her oyun için. Paralar havada uçuyor, sazlar öyle para topluyorlar ki, şaştım kaldım.( hızlandırılmış ut kursuna gidip, piyasaya atmalıyım kendimi . İyi parsa toplardım(!))

Sonunda kız tarafına sıra geliyor. Onlardan sonra en son gelin oynuyor. Vay! Vay ! vay! İşte o zaman millet kopuyor paralar yarış halinde atılıyor. Geç vakit dönüldü.

Üçüncü gün, kız evinde kına var. Bu arada millet devamlı yiyip, içiyor. Davullar, zurnalar ver yansın çalıyor. Kına da mutlaka ağlanıyor, (ben hep ağlarım. kendi kızımın kınasında ağlamadım, başkaların kınasında içim çıkıyor. Bunu çözmüş değilim.)

Geldik salon düğününe. Ayrıca yemekli salon düğünü yapılıyor. Aynen oyunlara devam. Baktım da gelin ve damat yorgunluktan, ayakta zor duruyorlardı. Kim ne derse yapıyorlar. Oyna, el öp, gel, git, devamlı hareket halindeler.

Salondan gelin, damat evine giderken, kırmızı kukuletalı upuzun pelerin giydirdiler. Başını, belini bağladılar. Kızcağız önünü görmüyor. Babası koluna girdi, gelin arabasına bindirdiler. Bu arada damat gelini arabada bekledi. Baba teslim etti, onlar korna şamata arasında evlerine gitti. Millet de kızın evine yemek yemeğe. Koca tavalarda yumurtalar kırıldı. Ye, ye, ye! Patlayana kadar ye. Düğün bitti.

Ben asla bu masrafı kaldırıp kızımı buralarda evlendiremezdim. Ne masraf, bize çok güzel geliyor. Ne olursa olsun Düğünler güzeldir. Allah bütün evlenenleri mesut etsin. Bir yastıkta kocasınlar. Darısı bekarların başına, hayırlı eşler nasip etsin Allah.

Yazarın notu:: Bu düğün yaz sonu olmuştu.



SEVGİYLE KALIN