Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Cumartesi, Mart 17, 2007

SAKIN BENİM BAŞIMA GELMEZ DEMEYİN, GELİYOOR!

Hep yazmışımdır. Buradaki evimin sokağına araba girmez. Dar olduğundan sadece bisiklet ve motorlar geçebiliyor. On iki senedir burada oturuyorum. Buranın sakinlerine defalarca söyledim de vat fayda? Evlerine kalorifer döşettiler de araba girmediği için mazot alamıyorlar. Bidonlarla taşıyor depo doldurmaya çalışıyorlar. Eziyete bakar mısınız? fıkra gibi ayol! Onun için çuvalla para verip döşettikleri kaloriferi yakmıyor, elektrikli sobayla ısınmaya çalışıyorlar. Tabi ki önleri ısınıyor, arkaları donuyor. Halbuki bahçelerinden 1 metre verseler yol genişler. Hiç mi yangından korkmazsınız? Hiç mi hastanız ölünüz olmaz? Hiç mi acil işiniz olmaz? Peeeeaaah! Dinleyen kim? Gerekçelerine bakar mısınız? eğer yol genişlerse arabalar geçermiş. Çocukları yolda oynayamazlarmış. Gürültü olurmuş. Mış. Muş. Müş. Ağızlar dolu laf.

Bu yaz kurak geçecek diyorlar ki doğru. Büyük tankerler su satıyor. Onlar kuyudan veya biyerlerden buluyor. Herkesin damda kocaman su depoları var. normal şehir suyundan dolduğu için şimdiye kadar sorun yoktu. Bu yaz biz nasıl tankerden su alırız diye sordum. Aynen cevap şu: tanker yolun başına gelir. Bizde bidonlarla taşır depoyu doldururuz.. Buyurun buradan yakın. Hani 1 laf vardır. “ al bir kaya, nereye dayarsan daya.” Ben nasıl taşırım bunca suyu. Birde dama çıkacağım haa? Vay babam vaaay! Du bakalım netcez. İşimiz zor valla…

Bütün yaşamında at gözlüğüyle hayata baktıklarından, bunlar normal geliyor. Bize yabancı diyorlar ya! konuşunca uyumsuz oluyorum. Mutlaka verecek 1 cevapları oluyor. Büyük şehirdeki yaşamları bilmediklerinden kısır döngü içinde ömürlerini geçiyorlar. Umursamadan bahçeye halı çırparlar. Üst katı yıkarlar. Sen altta oturuyor musun? Yemek mi yiyorsun? Çamaşırını mı asmışın? Nolcekmiş. Söylesen zaten halı temizdi öylesine silkeledim derler. Elektrik süpürgesine itimatları yok. İlle elle çırpacaklar. Sabunlu sularla balkon yıkar boruyu 2 metre uzatmaz, sokağa verir. En önemlisi de alttan geçen var mı bakmaz. Artık senin yürüme maharetine kalmış. İster sıçra, ister hopla, ister zik zak çiz. Tamamen kondisyonuna bağlı.

Yine sinirden geberdiğimi tahmin ettiniz deeeel mi? Yav en olmazlar beni buluyor. Dün gece koro çalışmamız vardı. Her hafta sonu olduğu gibi gittim. Aslında o gün gitmek içimden gelmemişti. İçimde sıkıntı vardı. Sebebini bilmiyorum. Zaten PC bozulmuş, canım sıkkın. Allah’tan çok şeker 1 genç sorunuma baktı. 130 adet nur topu gibi virüscüklerim olmuş. Nete giremiyordum. Anacım bana mail atan canımcıklarıma sesleniyorum. Bana virüslü mirüslü postalar atmayın. Ne kadar PC me aşı yapıyorsam da demek ki wat fayda? Sizlerle beraber olamayınca resmen tırlamış vaziyetteydim.

Çalışmaya ilk defa geç kaldım. Güzel güzel şarkılarımızı geçtik. Lay lay lomlarla çıktık. Çalışma yerle evim o kadar yakın ki! Bu arada meclis salonu yandığı için burada çalışmamız bana yaradı.

Arkadaşlardan ayrıldım. Evimin sokağına girdim. Sokak lambalarının hiç biri yanmıyor. Yani zifiri karanlık. Ama senelerdir gittiğim sokak olduğu için ezbere biliyorum. Bir de mahalle arası ve bütün sakinlerini tanıyorum. Ayaklarım beni götürüyor.

Tam sokağımın köşesine geldim ki karşıdan 2 erkek geliyor. Bende duvarın dibinden gideyim dedim. Birden ikisi birden üstüme saldırdı. Birisi arkamdan öteki önden elle tacizde bulunuyorlar. Ben kendimi dizlerimin üstüne yere attım. Çantam çapraz asılı olduğu için altımda kaldı. Saniyeler içinde aklıma neler geliyor. Bıçak mı sokacaklar? Öldürecekler mi? nasıl can havliyle bağıdıysam ki asla hatırlamıyorum. Ne şekilde bağırdığımı. Gülerek kaçtılar. Öylece bir müddet yerde oturdum. Sonra evime koşmaya başladım. Bir taraftan da arkama bakıyorum. Takip ediliyor muyum diye.

Eve geldim. Kapımı kilitledim ama sinirlerim boşaldı. Nasıl ağlıyorum? Polise telefon etsem ne yazacak? Eşgal bile bilmiyorum. Göremedim ki. Salimen kurtulduğuma sevinemiyorum bile. En çok sinirimi bozan da gülmeleri oldu. sakinleşmek için rakı içtim. 2 bardakla zil gibi sarhoş oldum. Hep gözümün önünde 2 adam. Sabaha kadar uyku nerde?

Ertesi gün elektrik arızayı aradım. Buyurun kardeşlerim…… Bizim sokağın ilersindeki bir pansiyonun yaza hazırları için kablo değişiyormuş. Onun için sokak lambalarının elektriğini kesmişler. Yani keyfe keder… Daha da 2 gün sürecekmiş. 2 gün evde hapisim. Karanlık basınca dışarı çıkmam.

Gazetelerin 3. sayfasında okuruz. Vah tüh der geçeriz. İnsanın başına gelmeyince nasıl bir korku ve risk olduğunu asla bilemiyor. Yine de verilmiş sadakam varmış. Sadece elle tacizle kurtardım. Ne günlere kaldık? Şimdi uyku ilacı alıp yatıyorum. Umarım uyanınca kendimi daha iyi hissederim…

SEVGİYLE KALIN

Salı, Mart 13, 2007

KAFA BÜYÜK İÇİ BOŞ, TUT KULAĞINDAN ÇİFTE KOŞ

Başlıktaki söz aynen şu anki ruh durumumu yansıtıyor. Beynimin gri hücreleri hızla bunama rengi olan beyaza dönüşmekte. Hani 1 fıkra vardır. Çoğunuz bilirsiniz.

Üç yaşlı kadın oturmuşlar. Unutkanlık üzerine konuşuyorlarmış. Biri demiş ki! “ben kapıyı tam açıyorum. İçerimi dışarımı gideceğimi unutuyorum” diğeri de “ bende merdivenlerin basamaklarında, yukarımı? Aşağımı ? gidiyorum unutuyorum” en sondaki ihtiyarcık da “ amaaan! Benim sizler gibi derdim yok” diyerek kulağını çekip eliyle tahtaya vurmuş. Hemen dönmüş “ kim o?” demiş.

Bahar geldi. Ondan mı? yorgunluk bahane mi? mazeretleri istediğim kadar üretebilirim. Keyif benim değil mi? nasıl olsa bir kılıf bulurum. Siz bunların hiçbirini yutmayın. Bu hallerim tamamen tembellikten kaynaklanıyor.

Salonumdaki divanda battaniyemle bütünleştim. Yüksek ses, hareket istemiyorum. Dingin ortam olmalı diyorum. Hani 1 fıkra var onun gibi.

Çoook zengin Amerika’lı adam yaşamından bıkmış. Her şeyini satıp, Tibet’teki keşişlerin yanına gitmiş. Yalvar yakar zorla kabul görmüş. Keşiş ona bir oda göstermiş. Samanla dolmuş bir yatak vermiş. Her gün sadece az su ve ekmekle yetineceksin burası senin çilehanen demiş. Aradan 10 yıl geçmiş. Keşiş gelmiş sormuş. 3 kelime konuşma hakkın var söyle. “yatağım çok sert” demiş. Keşiş de yatağa takviye yapın demiş ve gitmiş. Aradan bir on yıl daha geçmiş. Keşiş tekrar gelmiş. 3 kelime hakkın var söyle demiş. “ karnım çok doymuyor” keşiş de yemeğini artırın demiş ve gene on yıl geçmiş. Keşiş yine sormuş 3 kelime hakkın var. “ evime dönmek istiyorum” deyince keşiş de defol git vır vır vır devamlı şikayet, çenen hiç durmadı. Demiş.

Bu kadarını da istemem. On yıl çok 1.5 yıl yeter deeeermiiiişiiim! Ruh halim rüzgar fırıldağı gibi ne yana döneceğini şaşmış durumda. Mesela dün evin tuvalet sifonu su kaçırıyordu. Tamirciyi çağırdım. ( senelerdir bütün tamirlerimi yapan tanıdığım amcadır.) hazır evdeyken (sanki sokaklar eskidi dışarı çıkmaktan) elektrik fişlerim değişecekti. Onu da çağırdım. Elektrik süpürgem bozuktu. Onu da çağırdım.

Aslında burada verilen sözler hiç gününde olmaz. Hep geliyoruz derler, ara ki bulasın. Belki de benim hışmımdan tırstıkları için hepsi aynı günde geldiler. Elektrikçiye sifonu, sucuya süpürgeyi, tamirciye de fişleri göstermişim. Bana bakışlarından kafa balata sıyırmış, beyin boş dönüyor anlamını çıkardım. Neyse ki hepsi kendi işlerini bitirdiler de beni dikkate almadılar.

Geçen gün haberlerde gördüm. Hayvanlara yapılan eziyetlerden tüylerim ürperdi. Hayvanlar sadece acıktığı için avlanıyorlar. Bizse keyfimiz için onları katlediyoruz. En barbar yaratık biziz. Doğayı bozanda biziz.

Hani:

İki laz ormana gidip ağaç keserken korucuya yakalanmışlar.” Vayyy! siz ağaçları kesiyorsunuz haaa? Doğanın dengesini nasıl bozarsınız” diye bir güzel bunları haşırdatmışlar. Bizim akıllıların kafa göz patlak kahveye sığınmışlar. “ulaaa! Nooldi sizlere daaa?” “ne bileyum da doğanın yencesi varimuş biz bozmuşuk. Ondan ormancılardan dayak yeduk. O yenceyuda tanımayruk ki”


İşte doğaya ve hayvanlara karşı anlayışımız bu kadar… peki ya insanlar? Kaza geçirenleri birde arabayla üstünden geçip ölmediyse kesin öldürüyoruz. Her gün yayın kuruluşlarından duyduklarımı anlatmama imkan yok. Hepsini sizde çok iyi biliyorsunuz

Bütün bu sıkıntımın içinde matrak bişey oldu. havalar ısındı ya sinekler evlerimizi şenlendirmeye başladı. 2 kara sinek camda geziniyorlar. Benim şavalak kuşumda onları takip ediyor. Eskiden köpeğim onları gayet güzel avlardı. Ona alışığımda kuşu düşünememiştim. Sinek uçuyor. Kuş da onu takip ediyor. Seyrine durdum. Camda sıçrayan kuş, cama yapışık dolanan sinek. Birden sinek kuşa doğru geldi. Bizimki bir korktu. Kaçayım derken camdan masaya yuvarlandı. Şaşkın kalıp tüylerini kabarttı. Belki yarım saat sinek ve kuş dalaşmasını seyrettim. Sonunda sinek galip geldi. Bizim şavalak vaz caydı ki sinek onun başına konmasın mı? amanın! Kuş ciiiiiiiyk diye bir feryatlandı. Acaba onun ağırlığını hissetti mi? yoksa ani tepesinde hareket diye korktu mu? Bilmem…

Hani tiyatroda sanatçılar rol yaparken birden tırak gelir de rollerinin sözlerini unuturlar ya! işte şimdi bende aynen o vaziyettim. Ama bana gelen tırak öyle böyle geçecek gibi değil. Siz kimsiniz? Ben kimim? Nerdeyiz? Hööööö? Yaniiiiiii!

SEVGİYLE KALIN

Çarşamba, Mart 07, 2007

BAKIŞMATİK, DOKUNMATİK, BANKAMATİK, TİK, TİK, TİK…

Burlara yaz geldi canım, kanımda kıpırtılar başlayıp duru… Sankimileyin kara kışı görmüşüz gibi. Küreler ısındı. Üçgenler gevşedi, dikdörtgenler mayıştı, dairelerde yayıldı. Bizde koninin en tepesinde halimizden memnun gülüp dururuz. Sivri ucu popomuza sonra nasıl batacak? O zaman “yandım Allaaah!” diye feryatlanacağız ama kime ne vat fayda? Hadi biz deniz kenarında tuzlu muzlu terimizi akıtırız da denizi olmayanlar ne yapsın? Artık teemmüm denilen topraklarda temizlenmekle idare etcekler.

Ayılar ısınmadan dolayı kış uykusuna yatamadılar diye hayıflanmayın. Onların yerine şu yazıları yazan sevimli tosbağanız S.Ö. kışın horuldadı. Eğer koro çalışması olmasa evinden çıkmayıp, tembelliği ilke edinmiş tembel tosbağanız yatakları eskitti.

Geçen hafta koro çalışmamız Cuma gecesiydi. Güzel güzel meşk ettik. Emmeeeeee! Ertesi gün için bir yemek organizasyonu olmuş. Son çıkışta haberim oldu. tam nerde diye soracağım. Aramızdan rezervasyonu yapacak olan medarı iftiharımız DANGALAK olan arkadaşın bana bir bakışı ve elini sallayışı vardı ki! Onu görmeniz lazım tarifle olmaz. Şekil A daki görüldüğü gibi “sana ne? Neresiyse neresi. Hadi git işine” mealinde bir hareketti.

O dangalak ters köşeye yattığını tarafımdan pek güzel ince (!) bir şekilde anladı da biraz geç oldu. A kendini bilmez korodaki sandalye kaplayan fert! Sen kiminle dans ediyorsun? İyi ki sana o gün için yemek rezervasyonu görevini verdiler. Birde daha önemli görev verselerdi acaba ne hal olurdun? Kaç kişiyi ısırıp, kaç kişiyi pataklardın? Neysekine haddini bildirdim de hizaya geldi. Demekki bu tip insanları arada bir tımar etmek lazımmış ki kendilerine gelsinler. O gecede yemeğe özellikle gitmedim. Aynı masayı paylaşmakla kendime saygımı yitirirdim.

Arkadaşlarım der ki! “ Allah senin diline eline kimseyi düşürmesin.” Evet! Bu gerçek. Fakat durduk yerde yapmam ki! Kimseye saygısızlık etmiyorsam, bana da yapamazlar. Bu kadar basit. Küçük hesapların peşinde olan fertlerin küçük oyunlarını (gülerek) bozarım. Hani derlermiş ya! “insanlar mihraplarını kendi elleriyle yıkar” diye…. Artıkın arif olan andırstend….

Bildiğiniz gibi torunumla her gün PC de görüşüyoruz. Çocuk bakıcılığı bile yapıyorum. Sesini duyuyorum. Görüyorum. Artık bu yetmemeye başladı. Demek ki özlemişim. Şöööööleee! Poposunu mıncıklayıp, ellerini ısırsam. Ellesem, koklasam. Atem tutem ben seni, şekere katem ben seni, akşam ananen gelende önüne atem ben seni.

Yinede halime şükrediyorum. Eskiden resimle idare ediyorduk iyi ki PC var. yalınız canlarım o beni tatmin etmiyooo! Sevdiğim her şeye dokunmak isterim. Kızımı mıncık mıncık büyüttüm. Hayvan beslerken bile dokunacağım cinsleri seçtim. Mesela akvaryum bana göre değil. Balığı elime alıp da mıncıklayamam. 4 tane köpeğim oldu. hepside evimde yatağımda yaşadılar. Kuşumu bile kendime benzettim. Aşkım bile avucumun içinde sırt üstü yatıyor. Bacakları havada sevdiriyor. Sakız çiğnediğimi görsün. Ağzımı zorla açtırıp kafasını gırtlağıma kadar sokuyor. Sakızı alacakmış. 2 ayağınla da dişlerime tutunuyor.

Şimdi moda internetten gazete okumak. İyide kardeşim. O gazeteyi haşır huşur elime almalıyım. Yatağımda gerine gerine okumalıyım. Uyumalıyım. Uyanmalıyım. Kaldığım yerden devam etmeliyim. Bulmacasını çözmeliyim. Ne o öyle?zaten 1 gazete eve alıyorum. Diğerlerini netten okuyorum. Al işte 2 zevk birden. Daha ne diyonuuuz?

Çeşitli kuruluşlara telefon etmeye korkar oldum. Karşına teyp çıkıyor. Şuna bas, bunu tıkla, olmadı yeniden gir.. ben İNSAN SESİ isteyoooom. Müşteri hizmetleri diye yeni sektör oluşmuş ya! ona bağlanabilmek için resmen sırat köprüsünden geçer gibi hesap veriyoruz. Hele benim gibi kulağı zor duyanlar için tam 1 işkence. 2-3 kere kapanıp açtığım çok olmuştur. Emmevelakin sabırla sı…..n taşı delermiş misali benim elimden de kurtulamıyorlar. Hele 1 de insan sesini yakaladım mı? hırsımdan önce bi güzel söyleniyorum. Konuşmalar kayda alınıyormuş ya? valla beni dinleyenler. Delidir ne dese yeridir diye dikkate almıyorlar. Veya da millet aynısını yaptığından başa çıkamıyorlardır.

Bankamatikler desen başka alem. Sözüm ona sıraya girmeden iş yapacağız. Nerdeeeee! Bozuk, bazısı da verdiğin parayı beğenmez geri teper. Ülen resmen TC nin hörmetli parası. Ne beğenmiyon? Millet onun eskisi yenisi demiyor kazanmak için kıçı çıkıyor. Senin beğenmeyip dışarı attıklarını ben toplasam köşe olurum beee! Kimde zarfım yok der, fişim yok der. Der oğlu der…

Bakın canım kardiiişlerim! Akıldan müsemma olan bu gıymatlı yazarınız S.Ö. son günlerde bunlara kafayı takmış vaziyette. Daha doğrusu sonu tikle biten bütün aktivitelerden tik kapmaya başlamış durumda. Bu kadının sonu nereye varacak? Tikli tikli etrafta dolanıp duruyor. Gören, duyan, vatan millet aşkına ona mugayyet olsun…

SEVGİYLE KALIN

Perşembe, Mart 01, 2007

KÖY MEMET AĞANINSA, KEYİFTE BENİM KİME NE?

Eskiden köy ağalarının idaresinde olan köylüler, ağa ne derse öyle yaşarlarmış. (sankim bu ağalık değişmemiş gibi geliyor mu? Baksanıza hala köydeki ağaların adı zamanla aşiret reise döndü. Töre cinayetleri, namus anlayışı, yaşama tarzı hep ağalara göre değil mi?) neyse biz yinede iyimser olalım. Bütün o ağalık idare çoook eskiden kaldı diyelim. O zamanlar köylüler için keyif, istediği gibi yaşama, hesap vermeden kız alıp verme gibi kavramlar yok. Kim ağanın gözüne girerse, imtiyazlı olurdu. Bakınız hep di’li geçmiş kullanıyorum. Dikkatinize gözünüze sokuyorum. Köyün bütün insanları dahil, her şey ağanındı. Öyleyken böyle olunca, keyif çatmada ağaya özeldi. Hatta tevatürdür. Çok soğuk kış günlerinde dağdaki çobanın güttüğü bütün sürü soğuktan kırılırmış. Çoban ikide bir ağaya gelir – 3 koyun 2 keçi soğuktan telef oldu- dedikçe ağada -get leen! Bu ısıcakta hayvan mı telef olurmuş?- dermiş. Kendisi ısıcak konağında oturur, yüzünü yere batırırmış. Aradan zaman geçmiş. Bahar gelmiş. Ağa bir baksa ki! Sürünün yarısı eksik. –üleeen noldu bu sürüye?- çobanın anlattıklarına da inanmamış. Bilet çobana kesilmiş. Zavallının boyun mıntıkası bıçakla şekillenmiş.

Derken köyün çılgını (tıpkı ben) çıkmış bir gece hem içmiş kafası din don olmuş. Köy meydanında avazlanıp dururmuş. Ahali toplaşmış sesler ağaya kadar ulaşmış. Ağa ne oluyor diye adamlarını salmış ya wat fayda? Bizimki bağrınıp duruyor. Ağanın adamları bizimkini sopalarla güzelleştirmeye başlamışlar. Zom ağabeymiz “ooooh! Köy memet ağanınsa keyifte benim!” böyle diye diye, bi tamam güzellik reçetesini üstünde yazmışlar.

İşte darb-ı mesel gibi bu söz günümüze kadar gelmiş. Benimkide o akıl. Beklediğim yağmur aniden geldi. Belki de yalvarmalarıma dayanamadı. Giydim botlarımı, yağmurluğumu yürüyüşe çıktım. Meğer nasıl özlemişim? Suların gözüne gözüne bastım. Çalpur, çulpur arabalar su fışlatıyor.eskiden olsa sülalerinin hatırını güzelce sorardım. Oysa keyiften gülmece. Hani donuma kadar ıslandım derler ya! Aynen öyle eve gelirken, gökteki şimşeğin aynısı kafamda çaktı. Bu olayı kutlamalıydık. Hemen telefonla arkadaşlarımı çağırdım. Evde kolay yemekle rakı içmece yapcaktık. ( rakıyı da ne zamandır içmemişiz. Kocaaaaaa! 3 gün geçmiş. Bahanemiz hazır.)

Sobamız sıcacık, soframız mis gibi, rakılar buz gibi, dışarıda gök gürlüyor şimşek çakıyor. Öyle sevindirik olduk ki! Her şimşek çaktığında şerefeeee! Diye kadeh kaldırdık. Hep içinden yağmur geçen ( Ferhan Şensoy’un –içinden tramvay geçen bişey-“özürler Ferhan abiii son kelimeyi unuttum. Halbukisem de keyifle seyretmiştim. Salağım ben salaaaak” şarkılar söyledik. Sulu şakalar yaptık. Nerdeyse su tabancası bulup birbirimizi ıslatacaktık. İçimizden akıllı olan suyu boşa harcamayın. Islanacağınıza için dedi. En akıllımız kan kırmızı…

Kafalar din don ya! önce –noolcek bu memleketin hali?- zeroş muhabbetinin dibine vurduk. Ne kadar absürt hayaller varsa kurduk. Mesela kudursak önce kimleri ısırırız? Banka soysak içimizden kim kurban olup suçu üstüne alır? Bizde onun hakkı dahil paraları iç ederiz. Haaa! Unuttum. Bu arada kuşum aşkım benim bardağımdan rakı içti. Salak çok küçük olsa da rakıyı içti. Yerlerde yürüdü durdu. Sakın hayvan hakları filan demeyin. Benim kuşum kıymetlidir de sahibi gibi bayağı çatlak.

Gecenin kaçıydı bilmem. Hepimiz dışarı çıktık.arabaya bindik. Bardakçı tepesine gittik. Oranın manzarası doyumsuzdur. Bir tarafı bodrum, bir tarafı gümbet. Hava nasıl haşin. Deniz azgın boğa gibi burnundan soluyor. Beyaz köpüklerini kayalara hışımla vuruyor. Her an elektrikler gidebilir. Ne gam? Yağmurun altında tabiatla birleşmiş gibi çığlık atıyoruz.

Bizi gören kesin deli der de, o vakitte kim sıcak evinden çıkarda bizi görür. Hepimizin yaşı öyle genç değil emmevelakin yüreklerimiz çocuk. Sulara basıp kim kimi ıslatacak? Akan suları kim en çok fışlatacak? Arabanın radyosunu açtık. Bide hareketli müzik başladı. Haydaaaaaa! Oynamaya başladık hemi de bodrum havasını. Yerel radyo da bizi beklemiş. –şunlara bodrum işi karyolamın demirini çalayım da çatlaklar bi güzel oynasınlar- bir ara yorulup arabanın içinde yağmuru seyrettik. O an ne düşündüm biliyor musunuz? Acaba her ışığı yanan evdekiler yağmurdan bu kadar keyif almışlar mıdır? Kaç kişi sulara basıp, donlarına (taktım bu aralar dona)kadar ıslanmıştır?

Her köyün bir delisi mutlaka bulunurmuş. Benim köyümün de(bodrum’a köy dediğimi duyan beni jiletle kıymık kıymık doğrar. (ığğğğh! Ne iğrennnç!) Yüzüme kocaman bir YUUUUH! Çeker. Eşek yüküyle para verip bodrumu yaşarız sen köy diyon haaa? Vurun lan bunlara!

Büyük şehirden sonra burası ne olursa olsun benim yaşadığım yer. Sevdiğim, gönül verdiğim, rahat ettiğim, en baba dostlarımın olduğu, içimden geldiği gibi yaşadığım yer kent, nahiye, kaza köy olsun fark etmez. Orda bir köy var uzakta. O köy bizim köyümüzdür şarkısındaki gibi. BODRUM da benim köyüm. Ben de bu köyün kırmızı hunili delisiyim. Keyifle yaşıyorum.

Köy memet ağanınsa keyifte benim kime ne? Yaşasın Türk milleti. Aslan CİM BOM

SEVGİYLE KALIN