Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Salı, Şubat 26, 2008

LEEEN SİBOOB! FREN BALATASIII! ŞANZIMAAAN! EGZOOOOZZZ!

Nerden buluyor beni? Öksürük, aksırık. Bahar desem daha gelmedik. Hoş şubatta bile deniz kenarında çay içiliyor. Yağmur yağınca zil takıp oynama moduna giriyorum. DA şimdilik güneşli günler başladı bilem. Ümidim martla nisan ayına kaldı. Yoksa yazın işimiz çoook zor. Acep görgüsüzlük yapıp deniz kenarında kısa kollu tişörtle oturunca üşüttüm mü? Neyse ne? Adres beni buluyor ve 1 güzel nezle yapıyor.

Boş vakitlerin genel müdürü olaraktan medyayı yakinen takip ediyorum.( çalışanlar üstünüze alınmayın. Nice tivileri yeterli görüp de gazete kitaba tren muamelesi yapanlar var.)

Canım yurdumun Mehmetçikleri kış kar buz demeden doğuda bizler için can pahasına operasyondalar. İçim yanarak takip ediyorum. Dualarım onların üstünde kalkan olması için ayrıca da dua ediyorum. Evladı orda olanların hissettikleri bambaşka. Allah onların da yanında olsun. Bize emanet edilen bütünlük barış ve laiklik içinde yaşanacak vatanda sonsuza kadar yaşamalıyız. Asker kızı olaraktan yüreğim onlarla ve salimen yuvalarına sevdiklerine kavuşsunlar.

Nezlenin yüzünden eve kapandım. Sanki diğer zamanda sokaktaymışım gibi. Uyku hastalığı beni fena yakaladı. Tembellik ve uyku genim kişiliğimi etkiliyo. Kış uykusundan ne zaman uyanacağım? Kendime soruyorum. Bilmem diyor.

Tembelliğimden matrak haberleri okuyorum da yazmayı erteliyorum. Bir türlü senkron tutturamıyorum. Şimdi aklımda kalanlardan başlayım. (başla ki sevgili okurlarımın bilgileri şeyetsin.)

Müjdemi isterim. Artık boşanma kolaylaştı. Kocana “len sibob” de yeter. DE bu lafı seneler evvel yeğenim daha 2.5 yaşındaydı. Nerden öğrendiyse sibooop diye söylüyordu. Bizde katılarak gülerdik. O zamanlar pek meşhurdu. Millet birbirine “sibooob” derdi. Şimdi yeğenim 17 yaşında varın düşünün artık. Demek ki o zamanlar bu laf suç delili sayılmıyordu.

Bunca zaman sonra sen tut kocana “lan sibop” de. Al başına belayı. Adliyelerde koştur dur. Koca da seni boşayacağım diye ayak diretsin. Haaa! Evliliğinde başkaca suç yokmuş DA tek bu laftan sonra koca ayıkmış. “bunu diyen karıdan bana hayır gelmez gayrı” diye ayrılmaya karar vermiş.

Aslında Türk dil kurumu her sene yayın yapsa. Hangi sözcükler suç? Hangileri boşanma sebebi? Hangileri tüü! Kaka? İnsan onu okur bilgilenir. Ona göre hayatına yön verir.

Ben şimdi evli olsam DA kocama kızsam, asla “lan sibop” demem. Araba aksamı zengin kardeşim. Say sayabildiğin kadar başlıktaki gibi şanzıman, ayna maruti. Ön fren balatası, egzoz, karbüratör. Hatta marş t…….ğı bile diyebilirsin.

Kocada sana senin kaportan bozulmuş. Yağ yakıyorsun. Frenlerin tutmuyor. Farların eskisi gibi aydınlatmıyor. Motorda iş kalmamış. Rektifiye lazım. Karşılıklı söyle dur. Kim tutar ki sizi.

Bu lafları sallayın bakın bakalım boşanma gerçekleşiyor mu? Ama ön araştırma yapıp suç olanları ayıklamakta fayda vardır. Bu konularda sevgili Hakkı Devrim hocanın fikrine müracaat edilmeli. Ondan icazet almalı derim.

Ah şu zenginliğin gözü çıksın. Onların boşanmaları başka alem. TSE damgalı halkımız dayak, kötek, kuma, parasızlık, ruhen ve fikren anlaşamama. Bu son 2 lafa da takık vaziyetteyim. Evlenirken ruhunu fikrini gizledi. DE sen salak mısın ki sonradan anlayabildin. Evlenirken bana 1 karı lazım o da hemen lazım diye al. Ruhuna fikrine bakma. Nasıl olsa ben onun ruh ve fikrini yamularak şekil veririm de. Zaman geçince şekil almayan ruhları mundar et. Koş mahkemeye. Nafaka, bebeleri paylaşma derken ruhlarınızı fikirlerinizi saldım çayıra mevlam kayıra yapın.

Zenginler diyooooom! Başka oluyo diyoooom! Bütün üstteki özellikler onlarda da var DA ekistıradan parada var. Ruh gitmiş. Fikir bitmiş. Bebeler dadılarda. En önemlisi para, para, paraaaaa! Varlığı 1 dert, yokluğu yaraaaa! Esas mesele bu.

Yurt içi, dışındaki evler nolcek? Katlar yatlar nolcek? Pankadaki bankınotlar nolcek. Hisse senetleri, şirket bölünmesi nolcek? Antika eşyalar nolcek? Hepsi halloldu diyelim. Geldik mücevherata. Hediyeler var. Kocadan istenip de alınanlar var. Arkadaşlardan görüp kıskanılan, aynısı alınanlar var. Var oğlu var. Elin Amerika’sında yaşayan ünlüüüü! İş adamımızın muhterem zevceleriyle kapışması akıllara durgunluk. Hepsi 1 yana ziynetlerde kapışmışlar. Kadın ille boyuna 5 kere dolanan inci kolye diye yırtınıyo. O ölçüde benim için şaibeli mesela benim boynum kalın. 4 kere dolanıyo. Yani uzunluğu hakkında bilimsel ölçü yok. Kabalama olarak 5 kere dolanmış. O inci ille baaayanda kalacakmış. Adamda ziynetlerden istiyo. İşe giderken tek taş takacakmış. Aynı setin elmas gerdanlığını kravatın üstüne takacakmış. Broşu da mendil cebine geçirecekmiş. GİBİ

Kardeşim bütün bu varlığı sen yapmadın mı? Hatun kişi öylesine kuru kuruya sevgisiyle gelmedi mi? Eeeeeee! Bütün hepsini bölüştün diyelim de ille de 5 kere dolanan inciye niye taktın. Sen boşanmışsın. Yeni alacağın zevcine akıllanır DA 3 dolananı alırsın.

Zenginlik iyi güzel de boşanmayacan kardeşiiim! Ziynetlerinle mutlu yaşıcan. Rahatlık battı mı? Zaten herkes kendi hayatını yaşarsa ruh ve fikirlerde hür olur. Sebep de kalmaz.

Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış. Nerde bende o talih. Şöööle Karun gibi adamla desti izdivaç yapaydım. Ruhumu, fikrimi sonradan dellendirseydim. Ayrılırken de 2 dolanma inciye razı olurdum. Peeeeah nerdeeeee!

Bizde nerde o şans…Gittik cıbırın tekine. Boşanınca ne almak? Üste verdim. 2 dolamalık inci değil ama bayağı yüklü burma da olmak kaydıyla bileziklerim gitti. Bende TSE damgalılardanım. Ressam şairim deyip, sergiler uğruna sermayeyi kediye yükledi. Harç bitti yapı paydos dedi. Ve bitti. Şimdiki aklım olsa ona avazım çıktığı kadar “LAAAAAN SİBOOOOOP, EGZOOOOZ, ŞANZIMANI BOZUUUUK, FREN AYARIN BİLEM YOOOOK.” Daha aklıma ne gelirse bağırırdım. Nasıl olsa boşanmışım. Peeeeah!

Oh beeee! Seneler sonra içimi boşalttım. Rahatladım yafuuuuuu!


SEVGİYLE KALIN

Çarşamba, Şubat 20, 2008

YİTİRDİKLERİMİZDEN İÇİM ACIYOR

Uzun zaman önce taaaa! Gençkene en ufak olayda üzülen hep ben olurdum. İnsanlardan yediğim kazıkları içimde eritmeye çalışırdım.

Kızım daha ilkokulda bile değilken, tanıdığım ve kızımın anne dediği şimdi o da rahmetli oldu. Saime Bekbay’ın sayesinde Aysel Gürel’i tanıdım. Bu iki isim kırkın üstünde senelerce dosttu.

Saime ünlü sipa ajansın sahibi Gökşin Sipahi ile evlilik yapmış. Ayrılmış ama çocuğu yoktu. İşte “sanatçı” dediğimizdendi. Yıllarca tiyatro yaptı. Dizilerde oynadı. Çok hoş dalyan gibi güzel kadındı. Renkli gözlerini kırpıştırarak konuşması hala kulaklarımda. Kızıma öylesine bağlanmıştı ki, doğurup sana verdim derdi.

Saime beni Aysel’le tanıtırken kızımın bakıcı annesi dedi. Sonraları bilhassa yazın bodrumda üçlü harika zaman geçirmeye başladık. İki arkadaş hep tatlı tatlı didişir ama vazgeçemezlerdi.

Hele İstanbul’da üçümüzün Beşiktaş pazarına gidişi vardı ki. Tam filmdi. Resmen komedi desem az olur. Çılgınlık desem az olur. O Pazar hikayesini başka yazıda anlatırım. Zira kime anlattıysam yerlere yuvarlandılar gülmekten.

Bu iki özel dostum öyle gururluydu ki, kimseyi hayatlarında ne kullandılar. Ne istekte bulundular. Ve en önemlisi de kimseyi kırmadılar.

İki arkadaş Pazar kuşu olarak, ucuz giyimleri bulurlardı. Sonra orasını burasını keser lame, dore koyar öyle kıyafet çıkardı ki! Görenler asla inanmazdı. Nerden mi biliyorum. Bana göre esvap seçip öyle modeller diktiler ki. Torbalar dolusu yolladılar ve yazın bodrumda hava atarak giydim.

Geçmişte unuttum. Sinirim bozuk ağlıyorum. Aysel gördü. Sordu anlattım. Kendine has kahkahasını attı. “ kızım alem deli olup da sen çekeceğine, sen deli ol. Alem seni çeksin. Bak benden örnek al. Adım çıktı deliye. İnmez akıllıya. Ama kendimi yaşıyorum. Kimseye zarar vermediğin sürece bırak kendini yaşa.”

Sözlerini günlerce düşündüm. Hemen değişmem çok zordu. Zorlanarak bazı olayda içimden geldiği gibi davrandım. Anaaaa! Önce karşımdaki insana şok oldu. Hiç beklemediği davranışta şaş kaldı. Sonraları yavaş yavaş öğrendiler.

Renkli giyinmeyi severdim DE Aysel’den sonra iyice abardım. Ne kadar lame dore pul yaldız varsa sürdüm sürüştürdüm. Ferdi Özbeğen “ ayol noel ağacı gibi geziyosun” dedi. Bu çok hoşuma gitti.

Saime ve Aysel’in hiç mi dertleri yoktu? Hiç mi ağlamak istedikleri zamanlar yoktu? Bunu kendi ailesi dahi bilmezdi. Öylesine hayatla ve kendileriyle dalgalarını geçerlerdi
Bizim gibi uçuk kaçık olan kadınların evlatları aklı başında oluyor. Kendimden biliyorum. Kızım çoğu zaman bana annelik yapar. Frenlemeye çalışır. Uçtun der.

Önce canım dostum, kızımın annesi Saime’yi kaybettik. Şişli camiden yolcu edeceğiz. Aysel’de geldi. Biz rahmetli annem kızım ve ben. Cenazeyi bekliyoruz nasıl yağmur yağıyor. Neyse 1 cenaze geldi. Aysel bu Saime dedi. Bizde tabutun başına gittik. Hem ağlıyoruz hem öpüyoruz. Kızım anneciğim diyor. DA 1 tuhaflık var. Bazı insanlar bize tuhaf tuhaf bakıyor. Kızım akıl etti. Tabutun üstünde yazan ismi okudu. Meğer cenaze erkekmiş. Biz hababam sarılıyoruz feryat figan. Ailesi de kim bunlar diye şaşkın bizi seyrediyorlar.

Aysel’e bağırındık. O sırada yeni cenaze geldi. “hah işte bu” dedi. Akıllandık ya! Önce ismini okuduk ki o da değil. En sonunda Saime geldi. Aysel bize nasıl sesleniyor.”hadi doğrusu geldi gidinde seramoninizi yapın “ rezil olduk. Veeee! Aysel cart renklerden oluşan kıyafetlerle 40 yıllık dostuna el salladı güle güle dedi.

Eve geldik. Konuşup Aysel’in yaptıklarına gülüşüyoruz. Saimenin verdiği pembe deniz şapkası vardı dolabın üstünde aylarca dururdu. O şapka uçtu ve kızımın kucağına geldi. Kızım da “ aman aneeciğim! Biz ne yaptık? 2 dostu gülerek konuştuk. Bak Saime annem kızdı” Kİ ben böyle şeylere inanmam.

Aysel’in dışına bakıp hüküm verenlere bile hoşgörüyle bakardı. İçindeki duygularını şarkıların sözlerine dökmesi onu anlatmaya yeter miydi? Bilemem.

Mart-28 de Muğla üniversitesinde konserimiz var. Sezen repertuarıyla gidiyoruz. Firuzeyi kim bilmez? Bu konserde şarkıları daha duyarak okumalıyız. Aysel bizi dinleyince mutlu olsun.

En son bu yaz görüştüm. Kızı mehtap, torunu Söz yanındaydı. Yine çok güldük. Pazara gidelim diye sözleştik ama işim çıktı gidemedim. İstanbul’da mutlaka bana uğra diye söz aldı.

Hayatımızda ertelediğimiz o kadar çok olay var ki! Kışın 3 kere İstanbul’a gitmeme rağmen gitmek kısmet olmadı. Hayatımızdaki keşkeler çoğaldıkça üzüntümüz de çoğalıyor. Fırsatları yaratıp keşkeleri aza indirmek ne kadar önemli.

Dün Aysel’imi kaybettik. Tv başında öylece boş boş bakıp kaldım. O anda kuş olup uçmak orda olmak istedim. Ama O nun beni duyacağına inandığım için evimden onunla konuştum.

İyi ki seni tanıdım. Dostum oldun. Senden çok şey öğrendim. Hayata bakışımı değiştirdin. Kendimle barışık olmamı, yüreğimin götürdüğü gibi yaşamayı, insanları sevgiyle kucaklamayı, kendimi ödüllendirmeyi, ne biliiim daha bisürü güzelliği öğrettin. Şimdi sen uzaklara gittin, mutlaka orda da kendini yaşarsın. Yıldızlardan bize gülerek göz kırparsın. O şuh kahkahanı rüzgarla yollarsın. Sen ki kimseyi kırmadın. Sevmeyi öğrettin. Tanrı katında da sevildiğini göreceksin. Benim canım dostum. Yolun açık olsun. Mekanın cennet olsun. Saime’ye de selam söyle. Bütün oraya göçen sevdiklerimiz. Orada mutlulukla sonsuz hayatınıza devam edin.

SEVGİYLE KALIN

Cumartesi, Şubat 16, 2008

YAŞAMIN GETİRDİĞİ

Pazar günü uyandım. Hava puslu. Yağmur yağsam mı diyor. Evim karanlık. İçim sıkıldı. Kahvaltıyı yapmadan dışarı fırladım. Sokaklar tenha. Deniz buz mavisi rengine dönüşmüş. Hiç kıpırtısız sanki uykuda. Kıyı boyunca öylesine yürüdüm. Denize taş attım. Denizin ütüsünü bozdum. Büyük şehirden farkımız, vasıta derdimiz yok. Kömür, fabrika V.S. yok. Hava tertemiz. Soğuk var ama ısırmıyor. Bence ölmeden cennette yaşıyoruz.

Yazın adam almayan sokaklarda yerli birkaç kişi evinin önünde oturmuş. Denize bakıyor. Tanıdığım için selamlaşıyoruz. “eyy! Gidi gençlik! Şimdi denizde olmak vardı. Süngere gitmek vardı. Balığa çıkmak vardı. Emme kocadık DA denize ööööle bakıp duruz.” “canın sağ mı? Süngerin yerini lifler aldı. Balığı da en tazesini yiyorsun daha ne? “ Didim.

Yazın cistak, cistak müzik yapan kafeler terkedilmiş gibi kapalı. Belediyenin çay bahçesi var tam denize sıfır. Kışın üstünü kapatıyorlar. Oraya girdim. Masaların çoğu dolu. Kitabını gazetesini alan gelmiş. Pazar keyfi yapıyor. (buranın öyle pazarı, çarşambası, cuması yok. Ne kadar emekli, karısından, kocasından ayrılmış dullar, hayatın keyfini çıkarmaya karar vermiş DE tuzu kuru olan orta yaş grupları. Sadece tatil modunda yaşıyorlar. Bunların içine bende dahilim. En tembeli, en uykucusu, en üşengeci olaraktan yaşıyorum.)

Camın kenarında boş masaya kuruldum. Kahvaltım gelene kadar çayıma başladım. Zaten tanıdıkları için, beni görünce nerdeyse çay ocağına hortum bağlayıp ucunu ağzıma tıkacaklar.

Canım vatandaşlarımız. Kapalı mekanda ufak harfle konuşmayı bilmezler. Hele ki cep icat oldu, mahremiyet bozuldu. Her konuşanın ne olduğunu dinle öğren. 1 masada 2 kişi olsa bile sohbetlerini bütün mekan dinliyor.

Evden çıkarken düşündüğüm; sakin denizi seyretmek, martıların balık avınına bakmak. İşin en doğrusu kafayı boşaltmak için, ööööle boş boş bakıp, çayımı içmek. Belli mi olur? Belki hatıralarıma dalarım. Belki dertlenirim. Belki de hislenirim. Höykürerek ağlarım. Kime ne?

Bütün hevesim kursağımda kaldı. En uçtaki masada oturan yaşlı çift belli ki yerlisi değil. Kızı, oğlu ve onların ailesi İstanbul’da ikamet eylemekteler. Torunları gelin telefonla bile seyrek görüştürmüyormuş. Yarın o da kaynana olacakmış. Etme bulma dünyasıymış. Nasıl kötü konuşuyor. Kızına gelince, damat evdeki yardımcı kadının günlerini çoğaltsaymış. Yazık kızı yoruluyormuş. Damat paraya kıyamıyormuş. Nasıl yanlı düşünüyor. Acaba oğlum olsa aynısını mı yapardım bilmem. Torunların okul parasını istemeyi biliyorlarmış amaaaa!

Öbür masada 2 erkek. Hafta sonu kaçamağına gelmişler. Birazdan İstanbul’a uçacaklarmış. Şişman göbekli amcam geceki kısmetine düşeni beğenmemiş. Eh biraz zayıf ama çirkin olanı da bence günün cevherini yumurtladı.” Keşke değişseydik” buyurun benim için sözün bittiği yer. Olayın iğrençliği midemi kaldırdı. Mutlaka karılarına bodrum değil de iş bitecek başka yer demişlerdir. İş seyahati adı olmuştur. Şu erkeklerin hiç birisine güvenmemeli. 1 de benim kocam yapmaz diyen hatunlar vardır. Zavallılar kendilerini teselli ederler. En çok da o tiplerin kocaları mutlaka aldatır.

Bu erkek milleti ne anlar parayla satın almaktan. Karpuz alır gibi. Metres işi ayrı. Buranın meşhur yerli türküsü var. ……… ayşesi jendermenin eğlencesi. Şarkılarımızda yok mu yani? Söz yazarı hangi ruh haliyle yazdığı belli oluyo.

“Elden ele gezen güle dönmüşsün. Yazık geçmez akçe pula dönmüşsün” “ Seni ben ellerin olsun diye mi sevdim? Her şeyimi uğruna ben boş yere mi verdim?” evdeki hatun her şeye razı olurda metres öylemi. Adı üstünde metre den geliyor. İster de ister. Aldığın sürece sever. Para bitti mi aşk da biter. Çevremde sayısız örneklerini gördüm.

Bu ikinci roldeki kadınlara ne kadar güvenilir? Siz olmazsa başkası. Taş atıp da kolu mu yoruluyor? Peeeaah? Bu konudaki engin fikirlerimi başka yazıda iyicene şeyettiririm.

Tam yanımdaki masaya 2 genç kız oturdu. Lisede oldukları yaşlarından belli. 1 sinin flörtü sevgililer gününde gül almamış da nergis getirmiş. Ba ba baaaa! Kıyamet kopmuş. Nergis bahçelerinde bile yetişiyomuş. Onun kıymetini bilmemiş. Ayol her bahçede gülde yetişiyor. Ne kızıyon ki? Halbuki kızımız oğlana anahtarlık almış. Yaaaa! İşin vehametine bakın. O yaşlarda bütün bunlar ne kadar önemli geliyor. Öteki kızın flörtü yok galiba. Gizli kıskanmayla yangına körükle gitti. Zaten o oğlanı o da beğenmemiş. Yaramazmış. Mış mış da mış mış…

Kulaklarıma sanal pamuk tıkadım. Denize baktım. Gri havada içim de griydi. Her yaşamda neler yaşanmıştı. Acaba arkamız dönerek bıraktıklarımıza mı keşkelerle yanalım. Yoksa geleceğe ümitle mi bakalım.

Yurdumuzun yaşadığı sorunların hepsinin farkındayım. Uzayda olmadığımdan okuyorum. Seyrediyorum. Engin fikirlerim başımda fışkırıyor. DA benim yazı prensibim sizleri biraz gülümsetmek. İçim karardığı zaman nasıl feciysem. Neşeli olmak hayatı daha kolaylaştırıyor diyorum.

Sandığınız gibi deli veya duygusuz değilim. DA durumun değişmesi için ağlamanın çare olmadığını düşünüyorum.

Pazar gezim içimi açayım derken daha da darallar gelmiş vaziyette bitti. Evime kös vaziyetinde döndüm. Demek ki kimse sandığım gibi mutlu değil. Her durumda şikayet ediyoruz. Yapmayın kardeşlerim. Bu hayat bizim. Ve ne zaman bitecek bilmiyoruz. Şartlar ne olursa olsun. Yaşamdan keyif almanın yollarını bulalım.

Haaaa! Unuttum. Doğum günüm çok iyi geçti. Zebehe kadar çaldık sööledik. 24 den sonra da sevgililer gününü de aradan çıkardık. Hayatımın en büyük aşkı. Kızım ve torunum varken başka sevgiliyi napiiiim.

Daha kutlanacak doğum günleri var. Hadi eyvallah hazırlanmam lazım.

SEVGİYLE KALIN

Salı, Şubat 05, 2008

HADİ BAKALIM PAMUK ELLER CEBE

Allahın parmağı yok gözünüze soksun. Doğum günleri bu aya sıkıştı diye bütçem iflaslarda. Kardeşim cep delik cepken delik misali visa kartı bilem isyan etti. Uzun 1 zaman hediye paketi görmek istemiyorum. (özüme gelirse hiç mahsuru yok. Gelebildiği kadar gelebilir. DE bakcaz ve dahi görcez. Ona göre car car çenem açılır.)

İmdiiii! Özel günler (doğum günü, evlilik yıldönümü, nişan tanışma flört V.S çeşidi bol yaratıcı olduktan sonra sonu gelmez.) kişilere mahsus olup sadece olayın kahramanlarını ilgilendirir. Benim 1 arkadaşım vardı. İsmi lazım değil. Baş harfi Ayşegül. Kocasıyla kafayı bozmuştu. Aşırı kıskançlığından adama nefes aldırmaz. Devamlı Fadıl takipte modunda olduğundan o adamcağız neler çekerdi

Eskiden cep telefonu henüz kullanımda değildi. Mesai saatlerinde iş yerinden mutlaka bahanesi hazır vaziyette kontrol ederdi. Akşam iş çıkışında yol saatini hesaplar ondan uzayan saat oldu mu kavga çantada keklik. Eğer 1 de adamın iş yemeği veya toplantısı varsa kocasının elbisesini giyer, gider zuladan kontrol ederdi.

Ne kadar yapma dedikse de wat fayda? 1 tek özel günler yaklaşırken bütün şirinliğini takınırdı yumuşacık sevecen hatun olurdu. Yemekler daha özenli pişerdi. Süs püs gırla giderdi. Hele gün yaklaşırken bütün şirinliğiyle ve de dişiliğiyle o önemli gün mutlaka hatırlatılırdı.

Koca denilen dangalak da seçeceği hediyeyi beğendirme derdine düşerdi. Eğer hediye beğenilmezse yine çıngar çıkardı. Özel günler geldi gidiyor diye 1 hafta adam rahat ederdi. Sonrası kaldığı yerden devam.

Hep dı di diye di’li geçmiş kullandım SA sebebi var. Adam senelerce bu hayatı çekti. Çocuklar büyüsün, okusun yetişsin diye beklemiş. Bu kadar sıkı takip de olmasına rağmen iki arada bir derede kendinden bayağı genç 1 hanım buldu.

Bütün sıkı takiplerin faydası olmadı. Bizim kız kapı çalınıp da postacı boşanma kağıdını getirince, saçını başını yoldu. Ağladı, bağırdı, boşanmam dedi emme hiç birini söktüremedi. Boşandılar…

Arkadaşıma hiç üzülmedim. O kadar zaman adam onu çektiği için dangalak dedim. Böyle adamlar bizi bulmaz ki! Sonraları ikisi de başka evlilik yaptılar. Ama hatalar tekrarlanmadı.

Hediye almak başlıca sorun. Hele benim için. Erkeğe ne alınır? Bayana ne alınır? Zevkler tartışılır. Beğenmezse şööle ağız ucuyla teşekkür ederler. Bi yana atarlar. Hem üzülürsün hem de paran boşa gider. Sorsan başka dert. Zaten artık sormamaya kesin karar verdim. Yine 1 arkadaşıma ismi lazım değil. Baş harfi H… sormak gafletinde bulundum. Son derece pişkinlikle bilmem ne marka, mp3 çalan, müzik indiren, sürüyle anlamadığım özelliği olan minnacık alet varmış onu istedi. İYİ Mİ? Hatta beraber gidip alabilirmişiz. Kİ öyle oldu. Kaçar göçer yok alacağız. 1 de fiyatını gördüm ki! 2 gözüm bir delikten çıktı. Hık mık dedimse de daha ben hamle etmeden paket ettirdi bile.

Hadi 1 daha sorma cesaretini göster bakalım? Haaa! O herkese gösterirken de bu minicik şeyi arkadaşım aldı. Diyoooo! Minicik olan şey ucuzmuş gibi yapıyooo! Benimde içim şişiyoooo!

Kendi özel günlerimizden gayrı 1 de dünyaca kutladıklarımız var ki. O insanı koparıyor. Örneğin yılbaşı. Yılbaşında alınan hediyeler. Süslenen çamlar, gidilen eğlence yerleri, gidemeyenlerin evlerindeki ekstra yemek içmek masrafı.

Millet olarak birbirimize nispet yapmayı hava atmayı pek severiz. “ayyy! Şekerim! Biz 5 yıldızlı bilmemne oteldeyiz.” “aaaaa! Biz yurt dışına gidiyoruuuz!”

Sinir katsayımızı test ederek yeni yıla girme telaşında oluyoruz. Kİ bu seneyi de neyse ki fazla zayiat vermeden onu atlattık. Şimdi sırada “sevgililer günü” var.

O gün en masrafsız olan benim. Yıllardır sevgilim yok. Zaten olsaydı da bu saatten sonra asla çekemezdim. 50 defa ayrılır 100 defa kovardım.

Şimdi ilginç olan olay beni ilgilendiriyor. (rahmetli anacıma sorardım neden 1 gün daha sabredemedin. 14 şubatta doğsaydım. Oda yavrum senin doğduğunda bu sevgili günü bizde icat edilmemişti. Ne bileyim.) bu arada genç yaşım meydana çıkıyor.

Doğum günüm 13 şubat. Eh mutlaka kutlama partisi yapıyoruz. Saat gece 12 yi geçince işte sevgililer günü başlıyor. Haydi bakalım oooh! Yandan! Oyna! Şıkıdam! Şukudam! Al sana bir gecede iki önemli günü kutlama fırsatı. Bu olay kaç kişiye nasip olur.

Sevgililer günü diye çarşı yıkılıyor. Valentin day ( orjin ismi) kırmızı güller, kalp çukulatalar, çiçek böcek ne varsa rengarenk satılıyor.

Evli bile olsan kaçarı göçeri yok. En başta sevgili oldun ki evlendin kardeşim.( görücü usulden olanlar yırtıyor.) Kİ onlarda görerek ister oldular. Mutlaka bu günü kutlamak için bişey alcan kardeşim.

Ucuz alsan burun kıvrılır. Pahalı alsan cebin kıvrılır. İki ucu çiçekli değnek. Ne olursa olsun mutlaka alcan. Zaten çarşıda onu biliyor. Tek gül 3YTL iken o günde en az 15YTL oluyor. Hele tv de reklamı dönüyor ya minnacık bişiiii!

Senede 1 gün sevgilim olsa. O minnacık şeyden kocaman taşlı olanı alsa. Yanında kolyesi, küpesi olsa. Teknede (yok deniz soğuk bu mevsimde çekemem.) Olmaz. Mesela yurt dışında şööle romantik şık otel yemekhanesinde (yuh sana! Bütün romantizmi b.. ettin. Yemekhane olur mu be yaau) o hediyeleri verse. Bakışıp şarap içsek. Sonra kavga edip ayrılsak. (bu kavga sahnesini de anlamış değilim. Neden kine)

Kendimi kaptırdım. Hediye mediye derken uçtum. Yine aslıma döneyim. Benim sevgilim olmayabilir. Gerçek şu ki benim esas sevgililerim önce ailem, hele de torunum, sonrası dostlarım, arkadaşlarım, benim bu yazılarımı okuyan canlarım sizlersiniz.

Sevgili demek illa aşk meşk demek değil. Sevmek en güzel duygu. Her şeyi sevmek. Severek dünyaya bakmak. Sevgiyle yaşamayı bilmek. İnanın en güzel hediye bunlar.
Sizlerin sevgililer gününüz kutlu olsun. Öpüldünüz.

SEVGİYLE KALIN