Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Perşembe, Ekim 30, 2008

LÜFERLER MARMARAYA GELİR DE BEN DURUR MUYUM!

Bayramı da bir tamam şeyettikten sonra normale döndük. Anam babam duyan geldi. Nasıl kalabalık? Çuvalla para döktüler. Havada bayramcılara acıdı. Bir güneş, bir güzellik. Sağ olsunlar onların yüzünden biz de bol bol denize girdik.

Anacımcıklarım! Bunu da yeni öğrendim. İzmir’den gelen arkadaşım iki lafın belini kırarken hemen anacımcıklarım diyoooo! Ben yazarken zorlandım. Bide söylemesi öyle zor ki, bak sesli okuyun. Sizde güleceksiniz. Bu arkadaşım zaten kafadan müsellim. Arızalı demek daha doğru. Yiyecekleri satın alırken çoğunu tadayım diye yiyor. Çay manyağı. Bende 2 gün kaldı. Sabah sevimli hayalet gibi sıvışıyor. Yürüyüşe çıkıyormuş. Börek cinsini toplayıp sabahın 8 de gelip uyandırıyor. Ayol ben o saatte en derin uykumda olurum. Ne o? Uykuda geçen zamana yazıkmış. Deniz bizi çağırıyomuş. Homurtularımdan ikimizde anlaşamıyoruz.

Zaten uyanınca lanet olurum. Beni 2 günde ayar etti. Şakülüm şaştı. Evimde misafir istemiyoruuuum. Gerçekten doğru söylüyorum. Kızım torunum ve damadımdan başka kimseyi istemiyoooom.

Beni dünya ahret misafirden soğuttu yafuu. Nasıl umursamazlık? Nasıl tatil modunda olup, beni sallamaması. Neysekine buda geçti gitti.

Bu mevsimde İstanbul’a bayılıyorum. Çingene palamudu kol gibi mübarekler. Arkadan lüferler geliyorlar. Sonacığıma sarı kanatlar, çinekoplar, Karadeniz hamsisi. Eh bide kalkanlar da olursa değmeyin keyfime. Tezgahlarda gümüş gibi parlıyolar. Beni al, beni al diyolaar. Emme! Canım yurdumun 3 tarafı deniz olmasına rağmen balıklar el yakıyor.

Bütün bunların hayaliyle kızıma gittim. Zaten onları hele torunu çok özlemiştim. Kardeşim benim olduğum yerde noluur herbişey normal gitsin be yafuuuu! Dakka 1 gol 1. geldiğimin 3 günü, kız ve torunla carefora gittik. (onun orijin ismini yazmak istemiyorum. Yazarsam her kes kafasına göre okuyo. Kimi kaırfur diyo, kimi karefour diyo, bende dağınık bıraktım. Kim ne derse desin. Bende böle diyorum. O kaddeeer!)

Daha dış kapıdan girerken güvenlikte kızımın çantası öttü. İçine en ince yerine kadar baktılar. Öten akbil şeyiymiş. Bende anında cazgırlaştım. Ne yani hırsız mıyız? Ne iş ?

Daha gireli 1 saat olmadı. İlk olarak ayakkabı reyonundayız Kİİ! Çok esmer 1 adam bana terlik numarası sordu. Ona cevap vermem, saniye sürdü. VEEE anında kızımın çantası yok oldu. Biz aman zaman derken, güvenlikler alarma geçti. Kızımla her yere koşuyoruz ama neden onu da bilmiyoruz. 5 DAKİKA sonra çanta bulundu. Meğer çok esmer 1 kadın çantayı anında naylon poşete koyup gişelerden değil de, satın almamışların kapısından geçmeye çalışmış. Çanta ötmüş. Aynı adam kontrol yapınca, çantayı tanımış. Önce kızdığım güvenlikçiye sonasında nasıl teşekkür ettim. Hatta sarılıp öptüm bilene. Neyse polis karakol filan derken, bütün planlarımız alt üst oldu. Ama çok matrak. Bu arada ben seçtiğim ayakkabıları almak istedim. Acele ettiğimden, sıradaki genç 1 adama “aman oğlum şu 3 ayakkabıyı gişeden geçireyim. Polis beni bekliyo. Onlarla gitcem.” Çocuğun ve sıradakilerin yüzlerini tarif edemem. Sona aklım başıma geldi. Çantayı anlattım. Anında millet çantasını göğsüne yapıştırdı. Bizi arka kapıdan çıkardılar. Kızım çok şık. Polis otosuna biniyor. Ben torunla eve. Millet şaş vaziyette. Sona yine izah ettik. Meğer o kadının 19 vukuatıymış. 20 ci biz olduk. Alışmış gülüyordu.

Sinirlerimiz harap vaziyetteydik. Para önemli değil de( yalaaaan! Bu devirde öyle 1 önemli kiii!) bütün evrakların yeniden çıkması, ölüüüm! Çanta bulununca önce şaş kaldık. Koskoca süper markette o kalabalıkta bulunmuştu. Büyük şanstı bizim için. Mucizeydi. (aman canlarım siz siz olun. Asla çantalarınızı market arabasına asmayın. Sırtta taşımayın. Elinizi 1 an bile çekmeyin. Saniyenin 10 da 1’i kadar kısa zamanda gidiyor.)

Evde zor kendimize geldik. Kızımla en güldüğümüz de ne oldu biliyor musunuz? Çantanın ötmesi.

Hırsız kadın nasıl şaşırmıştır? “üleen ben çaldım, meğer içinde çalıntı varmış. O süslü hatun da çalmış. Demek ki benden de hırsızı varmış” demiştir. Ne bilsin akbil kartının öttüğünü. ( akbil demek, otobüslere filan para ödemeden biniyosun üstünde çipi var. ) o akbili bile nasıl sevdim.

İşte bu kadar aktivite yeter dedim. Balıklar beni bekliyodu. Ya kardeşiiim! Görmemişler gibi hepsinden aldım. Bizim burada çiftlik çuprası ve levreği var. Onları da sevmiyorum. Balık tadını almam için İstanbul.

Hamsiden tut. Hepsini doyasıya yedim. 1 de sokak simidini özlemiştim. Her köşeden aldım. Ben görmeyeli simitçilerde pek löküs olmuş. Artık simitin içine zeytin ezmesi sürenler, kaşar koyanlar, üçgen peynir bile demode olmuş. Onun bile löküsünü veriyo, hatta çikolata bilem sürüyolar. Emme ben sadesini seviyorum. Simit yediğimi anlıyorum.

Şansıma hava da 1 güzeldi. En çok hoşuma giden de kızımla ve torunumla ( o da bir dillenmiş, 1 şeker olmuş, yedim bitirdim.) her gün deniz kıyısına gidip, onu parkta sallamak.

Daha bu yazı burada bitmez. İşin doktorluk kısmısı var. Onu da anlatcam. Aaaz soooonaaaa!

SEVGİYLE KALIN