TELLİ BALIKÇI KUŞU YİNE UÇUYOOOR
Bir de şu hayvan, börtü böcek isimlerini tam öğrensem! Kim nerde yaşar? Ne zaman doğar? Çoğalır? Ölür? Mesela şu mevsimde evimin bahçesinde bol miktarda salyangoz yani sümüklü böcek var. saksılara ve bitkilere nasıl hücum ediyorlar. Önceleri bilmezdim. Ev sahibim söyledi. Bitkileri yerlermiş. Zarar verirlermiş. Buğdaylara da kımıl denilen bir böcü zarar verirmiş. (konumuz buğday değil, ne alaka ama bilginin fazlası göz çıkarmaz.) bu yaştan sonra çiçek ekmeye merak sardım. Çiçekçiden aldığım bitkilerin isimlerini eve gelene kadar unuttum. Saksılar ve toprak aldım. Onları tarif üzere diktim. Her gün nerdeyse bitki takibindeyim. Büyümelerini beklerken, sümüklü böceklere ziyafet çekiyormuşum. Elinle topla at! Dediler. Ööğğğğ! Nasıl elime alırım yaaa! Millet birde bunu yiyormuş. İiiğğğğ! Afiyet olsun. Almayım, alana da mani olmayım. Önce içim kalkarak topladım. Sonra bir coştum. Bütün bahçeyi topladım. Koca tansaş torbası doldu iyi mi? Şimdi onları çöpe atamam. Sokakta elimde torba yürürken komşu “ne o elindeki ?” anlatınca önce suratıma tuhaf baktı. Ne demek istediğini söktüremedim. İçinden bu saftirikler ne anlar bu işlerden demek ister gibi geldi. Sonra güldü. “git kızım çöpe at. Biz hep böyle yaparız” Evimde karıncalar da var. birde kocaman siyah uçan böcek. Onu bir türlü yakalayamadım. İsmini kokoş koydum. Umarım yiyecek bişey bulamaz da evimi terk-i diyar eder.
Ya ben neler yazacaktım. Nerelere geldim. Aklım yine uçtu. Bahar gelince böyle mi olunuyor? Bir havailik, bir sallapatilik, kendimi toz şeker gibi hissediyorum. Toplanmam zaman alacak.
Siz bu yazıyı okuduğunuz sırada ben yine attaaa! Canım arkadaşım (ismi lazım değil. Baş harfi M.) arabasıyla İstanbul’a gidiyordu. Peşine takıldım. İki kuşu bir taşla vurmak istedim. (bu da fizik kanununa aykırı bence. En iyi avcı bile bir taşla nasıl iki kuşu avlar? Eğer becermiş adam varsa ki, olmuş da sözü çıkmış. Helaallll abiii sanaaa!) ne diyordum? Kafa gene gitti yaaa! Hah! Taş ve kuş vaziyeti. Şimdi torunum geliyor ya! ona aldıklarımı götürmek için ne uçak, ne otobüs beni almazdı. Hazır bedava araba bulunca, askıntı oldum. Evdeki hayvanlarım yine zoraki misafirliğe gidiyorlar. Kuşumu komşuya emanet ediyorum. Bahçemdeki köpeğimi, pansiyona bırakıyorum. Kendimi de yollara vuruyorum.
Hep arabayla seyahati sevmişimdir. Yol boyunca nerelerde yemek güzeldir? Tatlısı nerenin meşhurdur? Çay en iyi nerde demlenir? Hepsini keşfedelim. Zaten İstanbul yolunu çok iyi bildiğimiz için, yiyecek yerlerimiz bizi bekliyor. Hele hayırlısıyla kızımı göreyim. Zaten 4-5 gün kalacağım. Ama yine de balık yemek için boğaz kaçamağı yaparım. Simit! Hııııım! ayşe kadın fasulye bunları özledim.
Sahi telli balıkçı kuşu nerden aklıma geldi? Acaba o da gezer mi? uçar mı? Konar mı? telleri gelin teli mi? İşi balıkçılık mı?
İyice saçmaladım. Biri bana dur desin. Yol sevinci demek ki beni dağıttı. Özür diliyorum canlarım. Bu yazıyı okurken bana (vaaah! Yazıııık! Kafayı yemiiiş!) demeyin. Valla normale döncem söz…
SEVGİYLE KALIN