Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Cumartesi, Şubat 16, 2008

YAŞAMIN GETİRDİĞİ

Pazar günü uyandım. Hava puslu. Yağmur yağsam mı diyor. Evim karanlık. İçim sıkıldı. Kahvaltıyı yapmadan dışarı fırladım. Sokaklar tenha. Deniz buz mavisi rengine dönüşmüş. Hiç kıpırtısız sanki uykuda. Kıyı boyunca öylesine yürüdüm. Denize taş attım. Denizin ütüsünü bozdum. Büyük şehirden farkımız, vasıta derdimiz yok. Kömür, fabrika V.S. yok. Hava tertemiz. Soğuk var ama ısırmıyor. Bence ölmeden cennette yaşıyoruz.

Yazın adam almayan sokaklarda yerli birkaç kişi evinin önünde oturmuş. Denize bakıyor. Tanıdığım için selamlaşıyoruz. “eyy! Gidi gençlik! Şimdi denizde olmak vardı. Süngere gitmek vardı. Balığa çıkmak vardı. Emme kocadık DA denize ööööle bakıp duruz.” “canın sağ mı? Süngerin yerini lifler aldı. Balığı da en tazesini yiyorsun daha ne? “ Didim.

Yazın cistak, cistak müzik yapan kafeler terkedilmiş gibi kapalı. Belediyenin çay bahçesi var tam denize sıfır. Kışın üstünü kapatıyorlar. Oraya girdim. Masaların çoğu dolu. Kitabını gazetesini alan gelmiş. Pazar keyfi yapıyor. (buranın öyle pazarı, çarşambası, cuması yok. Ne kadar emekli, karısından, kocasından ayrılmış dullar, hayatın keyfini çıkarmaya karar vermiş DE tuzu kuru olan orta yaş grupları. Sadece tatil modunda yaşıyorlar. Bunların içine bende dahilim. En tembeli, en uykucusu, en üşengeci olaraktan yaşıyorum.)

Camın kenarında boş masaya kuruldum. Kahvaltım gelene kadar çayıma başladım. Zaten tanıdıkları için, beni görünce nerdeyse çay ocağına hortum bağlayıp ucunu ağzıma tıkacaklar.

Canım vatandaşlarımız. Kapalı mekanda ufak harfle konuşmayı bilmezler. Hele ki cep icat oldu, mahremiyet bozuldu. Her konuşanın ne olduğunu dinle öğren. 1 masada 2 kişi olsa bile sohbetlerini bütün mekan dinliyor.

Evden çıkarken düşündüğüm; sakin denizi seyretmek, martıların balık avınına bakmak. İşin en doğrusu kafayı boşaltmak için, ööööle boş boş bakıp, çayımı içmek. Belli mi olur? Belki hatıralarıma dalarım. Belki dertlenirim. Belki de hislenirim. Höykürerek ağlarım. Kime ne?

Bütün hevesim kursağımda kaldı. En uçtaki masada oturan yaşlı çift belli ki yerlisi değil. Kızı, oğlu ve onların ailesi İstanbul’da ikamet eylemekteler. Torunları gelin telefonla bile seyrek görüştürmüyormuş. Yarın o da kaynana olacakmış. Etme bulma dünyasıymış. Nasıl kötü konuşuyor. Kızına gelince, damat evdeki yardımcı kadının günlerini çoğaltsaymış. Yazık kızı yoruluyormuş. Damat paraya kıyamıyormuş. Nasıl yanlı düşünüyor. Acaba oğlum olsa aynısını mı yapardım bilmem. Torunların okul parasını istemeyi biliyorlarmış amaaaa!

Öbür masada 2 erkek. Hafta sonu kaçamağına gelmişler. Birazdan İstanbul’a uçacaklarmış. Şişman göbekli amcam geceki kısmetine düşeni beğenmemiş. Eh biraz zayıf ama çirkin olanı da bence günün cevherini yumurtladı.” Keşke değişseydik” buyurun benim için sözün bittiği yer. Olayın iğrençliği midemi kaldırdı. Mutlaka karılarına bodrum değil de iş bitecek başka yer demişlerdir. İş seyahati adı olmuştur. Şu erkeklerin hiç birisine güvenmemeli. 1 de benim kocam yapmaz diyen hatunlar vardır. Zavallılar kendilerini teselli ederler. En çok da o tiplerin kocaları mutlaka aldatır.

Bu erkek milleti ne anlar parayla satın almaktan. Karpuz alır gibi. Metres işi ayrı. Buranın meşhur yerli türküsü var. ……… ayşesi jendermenin eğlencesi. Şarkılarımızda yok mu yani? Söz yazarı hangi ruh haliyle yazdığı belli oluyo.

“Elden ele gezen güle dönmüşsün. Yazık geçmez akçe pula dönmüşsün” “ Seni ben ellerin olsun diye mi sevdim? Her şeyimi uğruna ben boş yere mi verdim?” evdeki hatun her şeye razı olurda metres öylemi. Adı üstünde metre den geliyor. İster de ister. Aldığın sürece sever. Para bitti mi aşk da biter. Çevremde sayısız örneklerini gördüm.

Bu ikinci roldeki kadınlara ne kadar güvenilir? Siz olmazsa başkası. Taş atıp da kolu mu yoruluyor? Peeeaah? Bu konudaki engin fikirlerimi başka yazıda iyicene şeyettiririm.

Tam yanımdaki masaya 2 genç kız oturdu. Lisede oldukları yaşlarından belli. 1 sinin flörtü sevgililer gününde gül almamış da nergis getirmiş. Ba ba baaaa! Kıyamet kopmuş. Nergis bahçelerinde bile yetişiyomuş. Onun kıymetini bilmemiş. Ayol her bahçede gülde yetişiyor. Ne kızıyon ki? Halbuki kızımız oğlana anahtarlık almış. Yaaaa! İşin vehametine bakın. O yaşlarda bütün bunlar ne kadar önemli geliyor. Öteki kızın flörtü yok galiba. Gizli kıskanmayla yangına körükle gitti. Zaten o oğlanı o da beğenmemiş. Yaramazmış. Mış mış da mış mış…

Kulaklarıma sanal pamuk tıkadım. Denize baktım. Gri havada içim de griydi. Her yaşamda neler yaşanmıştı. Acaba arkamız dönerek bıraktıklarımıza mı keşkelerle yanalım. Yoksa geleceğe ümitle mi bakalım.

Yurdumuzun yaşadığı sorunların hepsinin farkındayım. Uzayda olmadığımdan okuyorum. Seyrediyorum. Engin fikirlerim başımda fışkırıyor. DA benim yazı prensibim sizleri biraz gülümsetmek. İçim karardığı zaman nasıl feciysem. Neşeli olmak hayatı daha kolaylaştırıyor diyorum.

Sandığınız gibi deli veya duygusuz değilim. DA durumun değişmesi için ağlamanın çare olmadığını düşünüyorum.

Pazar gezim içimi açayım derken daha da darallar gelmiş vaziyette bitti. Evime kös vaziyetinde döndüm. Demek ki kimse sandığım gibi mutlu değil. Her durumda şikayet ediyoruz. Yapmayın kardeşlerim. Bu hayat bizim. Ve ne zaman bitecek bilmiyoruz. Şartlar ne olursa olsun. Yaşamdan keyif almanın yollarını bulalım.

Haaaa! Unuttum. Doğum günüm çok iyi geçti. Zebehe kadar çaldık sööledik. 24 den sonra da sevgililer gününü de aradan çıkardık. Hayatımın en büyük aşkı. Kızım ve torunum varken başka sevgiliyi napiiiim.

Daha kutlanacak doğum günleri var. Hadi eyvallah hazırlanmam lazım.

SEVGİYLE KALIN