Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Cuma, Ocak 11, 2008

BAŞLIKSIZ YAZI

İçim yazı yazmak istiyor. Aklım karmaşa içinde. Normale döndüğünü görebilecek miyim acep. Ne zaman doğru dürüst oldu ki.

Her sabah uyandığımda değişik olaylar, değişik haberler. Üzüntüyle vurdumduymazlığımıza, kaderciliğimize ne biliiiim 1 sürü şeylere kafayı takıyorum. Diyarbakır’daki ölen ana baba kuzuları içimi acıtıyor. Gözlerim domur domur yaşlarla o evlerin acısı, yaralı olanların ailelerinin yaşama umudu ile tanrıya yakarmaları. Aynı vatanda, aynı bayrağın altında yaşayıp bu kavganın nedenini, şehit bebelerinin yüzlerini unutamıyorum.

Kazalardaki ölen yaralananlar, cinnet halinde birbirini acımadan doğrayan vuranlar. Her gün programlarda bağıran, kavga edenler, kayıplarını arayanlar. VS.VS.VS. öylesine çok ki! Hangi birini sayayım.

Doğanın katledilmesi, suyun bilinçsiz tüketilmesi, hayvanlara acımama, VS.VS.VS.

Uykudan öğleden sonra 15 de kalkınca demek ki afyonum patlayana kadar bu olaylarda tuz biber ekiyor. En iyimser halimle de olsa bazen gülüyorum ağlanacak halimize.

Burada balık çiftlikleri denizlerimizi rezil ediyor. Güzelim kıyılar kullanılamıyor. Yıllardır kaldırılması için uğraş veriliyor. DA… Dün aynı çiftliklerdeki 1 gecede 400 bin çupra balığı ölmüş. Sebebi belli değil. Basından öğrendiğim kadarıyla bir kısmı kasalanıp piyasaya verilmiş. Umarım asparagas haberdir. DE …

Her olayda olduğu gibi necip vatandaşımızın duyarlılığı gözümü yaşarttı. Yerel tv den gösterdi. Adamlar mangalı yakmışlar. Çupraları dizmişler. Ooooh! Cazır cuzur pişiriyorlar. Afiyetle yiyorlar. Hemi de yerken kameraya poz veriyorlar. Çok iyi 1 şey yapmanın mutluluğuyla gülüyorlar.

Su ürünleri yetkilileri, denizlerden sorumlu amcalar (bunu ben de anlamadım da öyle kocaman kocaman laflar ediyorlardı.) balıkların ölüm sebebini bulamamışlar. Sakın yemeyin diyolaaar!

Peeeah! Benim canım vatandaşıma wat fayda? Öyle bir yiyor ki.! Adamlardan geçtik. Balıklar sahilde ölü ölü yatıyorlar. Tavuklarda çiğ balığı (daha pişirmeyi akıl edememişler.) yiyorlar. O tavukları DA kesip biz yiyoruz. Alın size ikili bulmaca. O tavuğu yesek balıktan nasibimizi de alır mıyız.? Tümden vitamin deposu. Balık, tavuk, yumurta. Bak gariiiiii! O kader vitamin bizi bozar be agam…

Bizlere 1 şey olmaz mantığıyla, eyidis, meyidis. Frengi mirengi, salgın hastalık neyim bize vız gelir de tırısa gider.

Hasan dayı derler buranın eski zamanın en hızlı zampingi var. Takvim yaşı 81 emme gönül yaşı ben diyeyim 35 siz deyin 45. gönlü hala güzellerde. Karısı öleli bin sene olmuş. 2 çocuğu var. Torunları var. Mal bölünecek diye dayıyı evlendirmemişler.

Her gün evinin kapısının önünde oturur. Gelen geçen hanımlara bastonuyla işaret eder. Şimdiki gençler gibi öyle peşrev filan da bilmez. Önce yemeğe gidip hediyeler almalardan. İltifatlardan da haberi yok. Doğrudan “gel evlenelim. Evim, bahçem, mandalinlerim vaaaa! Hemi de …….vaaaa! hemide direk gibi” bunu duyan bayanlar kah güler, kah çığlıklanır, kah da kızar. Senelerdir kendine kısmet arar. Önceden sahi sanıp gelen hatunlar bile olmuş. Çocukları “aman etmeyin o bunak ne yaptığını bilmez kanmayın” demişler.

Zamanla dayının şöhreti bayanların arasında duyulunca kimsenin dayıyı salladığı yok. Bazen gençler dayıya takılır. Bu yaşta sen kadını netcen? Ölürsün. O da elleşmeyin bene onlar mikrop bilem olsa bağa zararı olmaz. Ölünce kadınlar yusunlaaa! Mezere onlar koysunlaaa! Bene 1 avradı çocuklar çok görüp duruuuu!

Bana da talip olduydu. Bende dayı ben bulaşıcı mikroplu hastayım. Evlenirsek sana da bulaşır dediydim. “senin o mikrobunu yudarın gariii” demez mi?

Hangi yaşta olursa olsun. Eğer kendimize göre uygun ortam varsa mikrop, hijyen vız gelir. Evvel Allah hakkından geliriz. Mantığını düzeltmemize imkân yok.

Bu arada karşı komşumun bahçesi harika mandalin ağaçlarıyla doluydu. Aman zaman demeden o güzelim ağaçları köklediler. Kendi tapulu malları. Keyif onların DA iki kocaman ev yapmaya başladılar.

Öylesine çabuk ilerliyor ki. İkinci kat bile çıktılar.. 2 kardeş evleri olmasına rağmen, ihtiyaçları olmamasına rağmen yeni ev yapıp bi dolu paraya kiraya vereceklermiş.

Kapıdan çıkıp da beton yığınını gördükçe ne diyeyim. Hele o ağaçların üstünde meyvesi yıkılıyodu. Onları toplatıp 3 kiloluk torbalara koyup sattılar. Anlayın artık parayı nasıl sevmiyolar. Hoş para denilen o illeti sevmeyen var mı?

Özümde parayı sever. DE o kadar rahat yaşayacağım param olsa. Bahçeme kıyıp da ev derdine düşmem. Nasıl olsa istediğim hayatı dolu dolu yaşıyorum. (onların yaşamları da normal çizgiyi aşmayan, tipik ev yaşamı. Ne dışarıda yemek, ne gezme ne keyif. Sadece ye iç uyu.)

Yine kalbimi bozdum. Kötü düşünmeye başladım. Komşunun derdi beni gerdi. Benim onlar kadar param olmadı. Yine de kendimce en güzel, en keyifli hayatı yaşıyorum. Parayla satın alınamayacak dostlarımla harika yaşıyorum.

Canlarım! Bu gün dereden tepeden yazdım. Fikirlerim bitti. Hatta yedeklerimi bile kullandım. Biraz ara verip aklımı şarja takayım. Kırmızı lambam yandı.

SEVGİYLE KALIN