Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Salı, Ocak 01, 2008

2008 YILINI DA GÖRDÜM, BAŞIM GÖĞE ERDİ.

Şükürler olsun. Yeni yılın ilk yazısını yazıyorum. DA nerden başlayım. 1 karar verebilsem… Neyse beynimin içinde dolanıp duran zıpır fikirlerimin itişmesiyle önden sıraya girebilenden başlayım.

Bayramı yarı iyi, yarı hasta geçirdim. Allah’ıma şükürler olsun. Arayanım soranım dostlarım. Gerek telefonla, gerek evime gelerek benimle bayramlaştılar. DA kış uykusunu bile doğru dürüst uyutmadılar. Yinede 2 arada ,1 derede uyudum.

Gezer misin o kadar? Selimiyelere gitmeler. Sokakları arşınlamalar. Hiç farkında değilim. Üşütmüşüm. Kafadan müsellem olduğumdan ki ne kadar üşüse vız gelip tırısa gidiyor. Üşütük kafaya soğuk neylesin. Vücidimin böbrek nahiyesini üşütmüşüm. Netice olarak çoğunlukta hatun kişilerde olan idrar yolu iltihabıyla tuvaletle çok samimi oldum.

Onu iyi edelim derken. Torunum ECE hastalandı. Yavrum bizi bayağı üzdü. Uzakta olduğumdan aklım orda. Her gün 1000 telefon. (abartıyı da hiç sevmem deeermişiiim) annesi helak oldu. Hastaneler, iğneler, tahliler. Baba gece nöbetinde eceye baktı. (anne dinlensin ki gündüz dinç olsun)

Hastalığın adını koyamadılar. Bağırsak enfeksiyonu ama virüsün adı ne? Meğer aynı arazları gösteren hastalık bebeklerde salgın olmuş. Neyse ki 5 günde toparlanmaya başladı.

Aman kardeşim biz büyükler hasta olunca derdimizi kendimiz çözüyoruz. Bebeler çok zor. Zavallılar dile getirip de şuram ağrıyor diyemiyorlar. Allah dünyadaki bütün çocuklara sağlık versin.

İşte onun hastalığı, kendi hastalığım derken. 1 gecede vücidim foos diye kabardı. Hem uyuz gibi kaşınıyorum. Hemde biber gibi etlerim yanıyor. Bütün bedenimde on yüz milyonlarca iğneler batıyor. Ne ızdırab anlatamam.

Deri doktoru. “ne bu stres kardeşim? Sıkıntıdan dökmüşün. Vücidimiz makine gibidir. Arıza oldu mu 1 yerden patlak verir. Biraz daha boşverci ol. 1 psikoloğa git” dedi. Ba ba baaa! Ülen psikolog beni dinlese Manisa yakın diye hemen transfer eder. Deeermiişiiimm!

Sürüyle merhem verdi. Ah ah ah! Bütün vücidime sürdümde sırtıma kimseyi bulamadım. Keşke evde 1 fert olsaydı. Bak hiç olmasa ilaç sürerdi diye düşündüm. Komşulardan yardım aldım. 3 gün gelip sürdüler. Hastalığım geçince DE amaaaan! Boş ver. Bak 3 günde geçti. Eh bütün diğer günlerde evde 1 ferdi çekebilmek zor. Diye o engin düşüncemden vaz caydım.

Yılbaşı öncesi evde otururken resmen şeytan beni dürtükledi ki! Bazen iyi dürtüklüyor. En olmadık işler yapıyorum. Sonrada “üleeeen! Neden yapıyoooon?” diye şaş kalıyorum.

Ne diyordum. Hah. Yılbaşı öncesi gün. Sabah kahvaltımda kuşum aşkım elimden ben ne yersem onu yer. Yine peynirimi didikliyordu. Baktım gagası uzamış gibi geldi bana. Bi güzel kuşu avucumun içine aldım. Küçük makasla gagasının ucunu kestim.

Sakın hayvanları koruma ve sevme dernekleri üstüme şarlamayın. Eyyy! Hayvanseverler! Benim kadar seven az bulunur. Emme dedim ya şeytan dürttü. Ayrıcana da 1 yerden duymuşluğum var gibi geldi bana. Gagasını taşına sürtse de uzarmış diye.

Zavallıcık nasıl ciyyyyk ciiyyyk! Bağrınıyor. Baktım haydaaaa! Gagası kanıyor. Nasıl üzüldüm. Ben ağlıyorum. O ciyyykliyor. Küçücük kuştan gelen kan azda olsa beni çook üzdü. Önce kanını durdurdum. Sonra peynir verdim. Baktım yiyemiyor. Eyvah açlıktan ölecek veya korkudan ölecek diye alesta bekledim. Neyse ki aradan yarım saat geçti. Hem yemini yedi. Hem de suyunu içti. Ona “ yavrum eğer 1 daha böööle 1 şii yaparsam elim kırılsın. Çatlak anan özür diliyor” deyince anlamış gibi elime kondu. Öpüştük barıştık.

Aynı gün kuşla uğraşmam bitti. Sobamı yaktım. Aklıma boruların tıkanabileceği geldi. Yine 1 yerlerden duymuştum. Yanan sobaya naftalin at. Boruları ve bacayı temizler. Evdeki yuvarlak hazır naftalinlerden 4 (yazıyla da DÖRT) adet cayır yanan sobaya attım.

Amanıııınnnn! Bir alevler sardı. Koca kuzinenin her tarafından alevler fışkırıyor. Tavana kadar alev. Tam 4 kere alevle sobanın içi patladı. Korkumdan kuşumu alıp dışarı fırladım. Ev yanarsa yansın diye. Camdan bakıyorum. Acep ne zaman ev tutuşcak diye.

Hızını alana kadar gümbür, patır, çatır diye yandı. Koca soba kıpkırmızı renge döndü. Öylesine ateş çıktı.

Sonra gittikçe hızı kesildi. Evime girdim. Canımcıklarım. 1 daha mı? Töbeler töbesi… asla naftalin atılmıyacakmış. Öğrendim.

Aynı gün bu kadar şeytana uymak bana yetti de arttı bile. Olmayan aklımın bütün kepenklerini kapattım. Sadece ye, iç, uyu, hiç bişeye dokunma moduna girdim.

Yılbaşı günü de gece 10.30 a kadar uyudum. Sonracığıma kendimi sokaklara attım. Eh sabah 7 ye kadar 3-5 mekan dolandım. Bütün arkadaşlarımla gır gır şamata yeni yıla girdim. Hoş bize her gün yılbaşı her koro çalışması sonu aynı fasıllarla meşklerle sabahı buluyoruz. DA yinede yeni yıl diye saat 12 de zıplayıp çığlık atmak, kutlamak, dellenmek, çok eğlenmeye çalışmak, ertesi günü ruh gibi dolanmak, adet olmuş.

Ne olursa olsun! Yeni yıl; yeni umuttur. Bütün aksilikler eski yılda kalsın. Yeni yıl taaaa! 31-aralığa kadar hepimize önce sağlık, mutluluk, huzur, barış, kardeşlik, sevdiklerimizle, bol kazançlı günler getirsin.

Her yıl başında bu dileklerimizi yinelemek kadar güzeli var mı? Demek ki yaşıyoruz.

SEVGİYLE KALIN