HAMAMA DEYİP BURSA’YA GİDENLERDENİM
Bayram dedim, seyran dedim, gene günlerimi lay lay lom geçirdim. Zaten özel günler bende kaşıntı yapıyor. Bendenize her gün bayram olduğundan farkına varamıyorum.
İlk günü evden dışarı çıkmadım. Kendimce büyüğüm ya! (büyük müyüm, küçük müyüm? Genç miyim, yaşlı mı? Karar versem daha istikrarlı olacağım. DA akıl nanay fikir cicoz olduğundan devamlı değişkenlik içindeyim. Bedenimle aklım, devamlı tadilatta olduğundan 1 türlü düzen tutturamıyor.)
İkinci gün canım dost dediğim arkadaşa saat 11 de kahvaltıya gittim.( bayram bile olsa, uykumdan kesemem.) öğle üzeri, beni ayarttılar arabaya doluştuk. Söke yolundaki mağazalara alışverişe gittik.
Meğer uzun zamandır, şöööööle arabayla uzun yola gitmeyeli hani olmuş. Söke de işimizi bitirip, Selçuk’a geçtik. Ben arkadaşın eşine “canımsın! Ciğerimsin!” sayhalarıyla Efes Meryem anaya gitmeyi kabul ettirdim.
Amanın öyle kalabalık ki! Müzeye girmeye kuyruk almış başını gitmiş. Bebeler ( dediysem 2 genç oğlan) mızırdanıyor. “Beklemeyelim acıktık, ne var burada? “ üleeen! Hemen teyze olarak kesin ve de haşin tavrımı koydum. “beni bırakın, otostopla dönerim.” Ba ba baaaa! Blöfe baaaak! Bir görseler yandığımın resmidir. Gelen otobüsler dolusu turist. Kimle nereye döneceğim.
Ama haklarını yemeyim. İyi çocuklar… Kaderlerine razı oldular. Zaten turnike halinde içeri giriyorsun. Bende torunum arabada ağlıyor kıtırını attım. Sıradan değilde önden girdim. Zavallı turistler ne bilsin benim zorda kalınca boyumca kıtır attığımı.
Dönüşte ortaklarda çöp şişin başına resmen göçtük. Anam babam! Orda da kalabalık. Servis neyim hak getire. Öyle acıkmışız ki! Hepi topu 2 garsonun elindeki şişleri kapacağız. DA bizden önce oturanlar, öyle alesta bekliyorlar ki! Sıkıysa sipariş sırasını şaşır… Seni şiş yerine onlar yerler.
Bağırış, cırlama, kendi ekmeğimizi kapma mücadelesinden sonra, karnımız doydu. Yüzümüz güldü, keyfimiz geldi.
Ortaklarda beni götüren ailenin eski tanıdıklarının çiftliği varmış. Hazır gelmişken ziyaret edelim dediler. Boynum kıldan ince. Nereye götürürlerse gideceğim.
Vay anasını sayın seyirciler. Bir çiftlik ki akıllara ziyan. İçinde her türlü ağaç, hayvan var. Bize 1 sofra kurdular ki! Peh peh peeeeeeh!
Kendi elleriyle yaptıkları; o canııım zeytinyağının içindeki nefis zeytinler. İnek sütünden yapılmış, halis mulis beyaz peynirler. Tavuğun hemen kıçından alınan yumurtalar. Tereyağın muhteşemliği. Arılarının yaptığı bal..
Kendimce nasıl pişman oldum. Ne vardı öyle şişleri göçürecek? Emme bilemezdik ki. Hoş Anadolu insanının nasıl evine geleni yemeden yollamayacağını unutmuşuz.
Zannetmeyin ki hepsinin tadına bakmadım. Çatlayacağımı bilsem de yedim. Hem de nasıl göçürdüm.
Yav biz şeherde 1 çuval para veriyoruz da, bütün gıdaların hormonlusunu yiyoruz. Aradaki lezzet farkı olamaz böylesine güzel…
Süt verelim dediler. Beraber ahıra gittik. İneklerin memelerini makineyle sağıyorlar. İlk gördüm diyebilirim. İnekle arama belli mesafe koydum. Tam seyrediyordum. İnek MÖÖÖÖÖ! Demesin mi? Boş bulundum veya korktum ne biliiim! Arkaya doğru sıçradım.
Bilin bakalım ne oldu? Ahırda tezeklerin üstüne kıç üstü oturdum. Sütü sağan ev sahibi gülmekten yıkılıyor. “Şeher hanımı ineği ne bilsin. Emme eyicene belledi gariiiii! Heç unutmaz.”
Altımın kirlendiğine mi yanayım? Rezil oldum ona mı yanayım? Arabaya nasıl oturacam ona mı yanayım? Kokuya mı yanayım?
Demokraside çareler tükenmezmiş. Evin hanımının şalvarı imdadıma yetişti. Sütleri de aldık. İneğin altından halis su katılmamış. Süt. Bana 5 kiloluk şişe. Arkadaşıma 5 kiloluk şişe. Onlar kalabalık tüketirler de ben?? Tek kişiyim. Yoğurt yapmasını bilmem. İçsem bitiremem.
Aklıma Cleopatra geldi. Neyim eksik diye, süt banyosu yaparım dedim DE, evimde küvetim yok. Tasla döksem vücidime yarayışlı olmaz. O Cleopatra ise ben de SEVGİPATRA olsam ne yazar?
Evde onu pişirecek büyüklükte tencerem bile yok. 3e böldüm. Pişti. Sokağımdaki komşularım ve kediler, süte doydu. Bayağısını da sütlü tatlı yaptım. Hala bitiremedim.
Pişkinlik bende diz boyu olduğu için; peynirden, zeytinden, yumurtadan, ayvadan, nardan istedim.
İyi ki gitmişim. Hem şirin insanlarla tanıştım. Hem de ucuz yazlık terlik buldum aldım. Şimdi taze bu yılın mahsulünden zeytinyağı almak için tekrar gideceğiz.
Onları çok sevdim. Bu sevmenin yiyeceklerle ilgisi yok. Desem deeeee! ( ne kötüyüm yavvv!) Sabah kahvaltıdan sonra bunları yaşayacaksın deselerdi. “hadi ordan layyn! Derdim.
Hastane maceram var. Onu da sonra anlatırım.
SEVGİYLE KALIN
İlk günü evden dışarı çıkmadım. Kendimce büyüğüm ya! (büyük müyüm, küçük müyüm? Genç miyim, yaşlı mı? Karar versem daha istikrarlı olacağım. DA akıl nanay fikir cicoz olduğundan devamlı değişkenlik içindeyim. Bedenimle aklım, devamlı tadilatta olduğundan 1 türlü düzen tutturamıyor.)
İkinci gün canım dost dediğim arkadaşa saat 11 de kahvaltıya gittim.( bayram bile olsa, uykumdan kesemem.) öğle üzeri, beni ayarttılar arabaya doluştuk. Söke yolundaki mağazalara alışverişe gittik.
Meğer uzun zamandır, şöööööle arabayla uzun yola gitmeyeli hani olmuş. Söke de işimizi bitirip, Selçuk’a geçtik. Ben arkadaşın eşine “canımsın! Ciğerimsin!” sayhalarıyla Efes Meryem anaya gitmeyi kabul ettirdim.
Amanın öyle kalabalık ki! Müzeye girmeye kuyruk almış başını gitmiş. Bebeler ( dediysem 2 genç oğlan) mızırdanıyor. “Beklemeyelim acıktık, ne var burada? “ üleeen! Hemen teyze olarak kesin ve de haşin tavrımı koydum. “beni bırakın, otostopla dönerim.” Ba ba baaaa! Blöfe baaaak! Bir görseler yandığımın resmidir. Gelen otobüsler dolusu turist. Kimle nereye döneceğim.
Ama haklarını yemeyim. İyi çocuklar… Kaderlerine razı oldular. Zaten turnike halinde içeri giriyorsun. Bende torunum arabada ağlıyor kıtırını attım. Sıradan değilde önden girdim. Zavallı turistler ne bilsin benim zorda kalınca boyumca kıtır attığımı.
Dönüşte ortaklarda çöp şişin başına resmen göçtük. Anam babam! Orda da kalabalık. Servis neyim hak getire. Öyle acıkmışız ki! Hepi topu 2 garsonun elindeki şişleri kapacağız. DA bizden önce oturanlar, öyle alesta bekliyorlar ki! Sıkıysa sipariş sırasını şaşır… Seni şiş yerine onlar yerler.
Bağırış, cırlama, kendi ekmeğimizi kapma mücadelesinden sonra, karnımız doydu. Yüzümüz güldü, keyfimiz geldi.
Ortaklarda beni götüren ailenin eski tanıdıklarının çiftliği varmış. Hazır gelmişken ziyaret edelim dediler. Boynum kıldan ince. Nereye götürürlerse gideceğim.
Vay anasını sayın seyirciler. Bir çiftlik ki akıllara ziyan. İçinde her türlü ağaç, hayvan var. Bize 1 sofra kurdular ki! Peh peh peeeeeeh!
Kendi elleriyle yaptıkları; o canııım zeytinyağının içindeki nefis zeytinler. İnek sütünden yapılmış, halis mulis beyaz peynirler. Tavuğun hemen kıçından alınan yumurtalar. Tereyağın muhteşemliği. Arılarının yaptığı bal..
Kendimce nasıl pişman oldum. Ne vardı öyle şişleri göçürecek? Emme bilemezdik ki. Hoş Anadolu insanının nasıl evine geleni yemeden yollamayacağını unutmuşuz.
Zannetmeyin ki hepsinin tadına bakmadım. Çatlayacağımı bilsem de yedim. Hem de nasıl göçürdüm.
Yav biz şeherde 1 çuval para veriyoruz da, bütün gıdaların hormonlusunu yiyoruz. Aradaki lezzet farkı olamaz böylesine güzel…
Süt verelim dediler. Beraber ahıra gittik. İneklerin memelerini makineyle sağıyorlar. İlk gördüm diyebilirim. İnekle arama belli mesafe koydum. Tam seyrediyordum. İnek MÖÖÖÖÖ! Demesin mi? Boş bulundum veya korktum ne biliiim! Arkaya doğru sıçradım.
Bilin bakalım ne oldu? Ahırda tezeklerin üstüne kıç üstü oturdum. Sütü sağan ev sahibi gülmekten yıkılıyor. “Şeher hanımı ineği ne bilsin. Emme eyicene belledi gariiiii! Heç unutmaz.”
Altımın kirlendiğine mi yanayım? Rezil oldum ona mı yanayım? Arabaya nasıl oturacam ona mı yanayım? Kokuya mı yanayım?
Demokraside çareler tükenmezmiş. Evin hanımının şalvarı imdadıma yetişti. Sütleri de aldık. İneğin altından halis su katılmamış. Süt. Bana 5 kiloluk şişe. Arkadaşıma 5 kiloluk şişe. Onlar kalabalık tüketirler de ben?? Tek kişiyim. Yoğurt yapmasını bilmem. İçsem bitiremem.
Aklıma Cleopatra geldi. Neyim eksik diye, süt banyosu yaparım dedim DE, evimde küvetim yok. Tasla döksem vücidime yarayışlı olmaz. O Cleopatra ise ben de SEVGİPATRA olsam ne yazar?
Evde onu pişirecek büyüklükte tencerem bile yok. 3e böldüm. Pişti. Sokağımdaki komşularım ve kediler, süte doydu. Bayağısını da sütlü tatlı yaptım. Hala bitiremedim.
Pişkinlik bende diz boyu olduğu için; peynirden, zeytinden, yumurtadan, ayvadan, nardan istedim.
İyi ki gitmişim. Hem şirin insanlarla tanıştım. Hem de ucuz yazlık terlik buldum aldım. Şimdi taze bu yılın mahsulünden zeytinyağı almak için tekrar gideceğiz.
Onları çok sevdim. Bu sevmenin yiyeceklerle ilgisi yok. Desem deeeee! ( ne kötüyüm yavvv!) Sabah kahvaltıdan sonra bunları yaşayacaksın deselerdi. “hadi ordan layyn! Derdim.
Hastane maceram var. Onu da sonra anlatırım.
SEVGİYLE KALIN