KÖY MEMET AĞANINSA, KEYİFTE BENİM KİME NE?
Eskiden köy ağalarının idaresinde olan köylüler, ağa ne derse öyle yaşarlarmış. (sankim bu ağalık değişmemiş gibi geliyor mu? Baksanıza hala köydeki ağaların adı zamanla aşiret reise döndü. Töre cinayetleri, namus anlayışı, yaşama tarzı hep ağalara göre değil mi?) neyse biz yinede iyimser olalım. Bütün o ağalık idare çoook eskiden kaldı diyelim. O zamanlar köylüler için keyif, istediği gibi yaşama, hesap vermeden kız alıp verme gibi kavramlar yok. Kim ağanın gözüne girerse, imtiyazlı olurdu. Bakınız hep di’li geçmiş kullanıyorum. Dikkatinize gözünüze sokuyorum. Köyün bütün insanları dahil, her şey ağanındı. Öyleyken böyle olunca, keyif çatmada ağaya özeldi. Hatta tevatürdür. Çok soğuk kış günlerinde dağdaki çobanın güttüğü bütün sürü soğuktan kırılırmış. Çoban ikide bir ağaya gelir – 3 koyun 2 keçi soğuktan telef oldu- dedikçe ağada -get leen! Bu ısıcakta hayvan mı telef olurmuş?- dermiş. Kendisi ısıcak konağında oturur, yüzünü yere batırırmış. Aradan zaman geçmiş. Bahar gelmiş. Ağa bir baksa ki! Sürünün yarısı eksik. –üleeen noldu bu sürüye?- çobanın anlattıklarına da inanmamış. Bilet çobana kesilmiş. Zavallının boyun mıntıkası bıçakla şekillenmiş.
Derken köyün çılgını (tıpkı ben) çıkmış bir gece hem içmiş kafası din don olmuş. Köy meydanında avazlanıp dururmuş. Ahali toplaşmış sesler ağaya kadar ulaşmış. Ağa ne oluyor diye adamlarını salmış ya wat fayda? Bizimki bağrınıp duruyor. Ağanın adamları bizimkini sopalarla güzelleştirmeye başlamışlar. Zom ağabeymiz “ooooh! Köy memet ağanınsa keyifte benim!” böyle diye diye, bi tamam güzellik reçetesini üstünde yazmışlar.
İşte darb-ı mesel gibi bu söz günümüze kadar gelmiş. Benimkide o akıl. Beklediğim yağmur aniden geldi. Belki de yalvarmalarıma dayanamadı. Giydim botlarımı, yağmurluğumu yürüyüşe çıktım. Meğer nasıl özlemişim? Suların gözüne gözüne bastım. Çalpur, çulpur arabalar su fışlatıyor.eskiden olsa sülalerinin hatırını güzelce sorardım. Oysa keyiften gülmece. Hani donuma kadar ıslandım derler ya! Aynen öyle eve gelirken, gökteki şimşeğin aynısı kafamda çaktı. Bu olayı kutlamalıydık. Hemen telefonla arkadaşlarımı çağırdım. Evde kolay yemekle rakı içmece yapcaktık. ( rakıyı da ne zamandır içmemişiz. Kocaaaaaa! 3 gün geçmiş. Bahanemiz hazır.)
Sobamız sıcacık, soframız mis gibi, rakılar buz gibi, dışarıda gök gürlüyor şimşek çakıyor. Öyle sevindirik olduk ki! Her şimşek çaktığında şerefeeee! Diye kadeh kaldırdık. Hep içinden yağmur geçen ( Ferhan Şensoy’un –içinden tramvay geçen bişey-“özürler Ferhan abiii son kelimeyi unuttum. Halbukisem de keyifle seyretmiştim. Salağım ben salaaaak” şarkılar söyledik. Sulu şakalar yaptık. Nerdeyse su tabancası bulup birbirimizi ıslatacaktık. İçimizden akıllı olan suyu boşa harcamayın. Islanacağınıza için dedi. En akıllımız kan kırmızı…
Kafalar din don ya! önce –noolcek bu memleketin hali?- zeroş muhabbetinin dibine vurduk. Ne kadar absürt hayaller varsa kurduk. Mesela kudursak önce kimleri ısırırız? Banka soysak içimizden kim kurban olup suçu üstüne alır? Bizde onun hakkı dahil paraları iç ederiz. Haaa! Unuttum. Bu arada kuşum aşkım benim bardağımdan rakı içti. Salak çok küçük olsa da rakıyı içti. Yerlerde yürüdü durdu. Sakın hayvan hakları filan demeyin. Benim kuşum kıymetlidir de sahibi gibi bayağı çatlak.
Gecenin kaçıydı bilmem. Hepimiz dışarı çıktık.arabaya bindik. Bardakçı tepesine gittik. Oranın manzarası doyumsuzdur. Bir tarafı bodrum, bir tarafı gümbet. Hava nasıl haşin. Deniz azgın boğa gibi burnundan soluyor. Beyaz köpüklerini kayalara hışımla vuruyor. Her an elektrikler gidebilir. Ne gam? Yağmurun altında tabiatla birleşmiş gibi çığlık atıyoruz.
Bizi gören kesin deli der de, o vakitte kim sıcak evinden çıkarda bizi görür. Hepimizin yaşı öyle genç değil emmevelakin yüreklerimiz çocuk. Sulara basıp kim kimi ıslatacak? Akan suları kim en çok fışlatacak? Arabanın radyosunu açtık. Bide hareketli müzik başladı. Haydaaaaaa! Oynamaya başladık hemi de bodrum havasını. Yerel radyo da bizi beklemiş. –şunlara bodrum işi karyolamın demirini çalayım da çatlaklar bi güzel oynasınlar- bir ara yorulup arabanın içinde yağmuru seyrettik. O an ne düşündüm biliyor musunuz? Acaba her ışığı yanan evdekiler yağmurdan bu kadar keyif almışlar mıdır? Kaç kişi sulara basıp, donlarına (taktım bu aralar dona)kadar ıslanmıştır?
Her köyün bir delisi mutlaka bulunurmuş. Benim köyümün de(bodrum’a köy dediğimi duyan beni jiletle kıymık kıymık doğrar. (ığğğğh! Ne iğrennnç!) Yüzüme kocaman bir YUUUUH! Çeker. Eşek yüküyle para verip bodrumu yaşarız sen köy diyon haaa? Vurun lan bunlara!
Büyük şehirden sonra burası ne olursa olsun benim yaşadığım yer. Sevdiğim, gönül verdiğim, rahat ettiğim, en baba dostlarımın olduğu, içimden geldiği gibi yaşadığım yer kent, nahiye, kaza köy olsun fark etmez. Orda bir köy var uzakta. O köy bizim köyümüzdür şarkısındaki gibi. BODRUM da benim köyüm. Ben de bu köyün kırmızı hunili delisiyim. Keyifle yaşıyorum.
Köy memet ağanınsa keyifte benim kime ne? Yaşasın Türk milleti. Aslan CİM BOM
SEVGİYLE KALIN
Derken köyün çılgını (tıpkı ben) çıkmış bir gece hem içmiş kafası din don olmuş. Köy meydanında avazlanıp dururmuş. Ahali toplaşmış sesler ağaya kadar ulaşmış. Ağa ne oluyor diye adamlarını salmış ya wat fayda? Bizimki bağrınıp duruyor. Ağanın adamları bizimkini sopalarla güzelleştirmeye başlamışlar. Zom ağabeymiz “ooooh! Köy memet ağanınsa keyifte benim!” böyle diye diye, bi tamam güzellik reçetesini üstünde yazmışlar.
İşte darb-ı mesel gibi bu söz günümüze kadar gelmiş. Benimkide o akıl. Beklediğim yağmur aniden geldi. Belki de yalvarmalarıma dayanamadı. Giydim botlarımı, yağmurluğumu yürüyüşe çıktım. Meğer nasıl özlemişim? Suların gözüne gözüne bastım. Çalpur, çulpur arabalar su fışlatıyor.eskiden olsa sülalerinin hatırını güzelce sorardım. Oysa keyiften gülmece. Hani donuma kadar ıslandım derler ya! Aynen öyle eve gelirken, gökteki şimşeğin aynısı kafamda çaktı. Bu olayı kutlamalıydık. Hemen telefonla arkadaşlarımı çağırdım. Evde kolay yemekle rakı içmece yapcaktık. ( rakıyı da ne zamandır içmemişiz. Kocaaaaaa! 3 gün geçmiş. Bahanemiz hazır.)
Sobamız sıcacık, soframız mis gibi, rakılar buz gibi, dışarıda gök gürlüyor şimşek çakıyor. Öyle sevindirik olduk ki! Her şimşek çaktığında şerefeeee! Diye kadeh kaldırdık. Hep içinden yağmur geçen ( Ferhan Şensoy’un –içinden tramvay geçen bişey-“özürler Ferhan abiii son kelimeyi unuttum. Halbukisem de keyifle seyretmiştim. Salağım ben salaaaak” şarkılar söyledik. Sulu şakalar yaptık. Nerdeyse su tabancası bulup birbirimizi ıslatacaktık. İçimizden akıllı olan suyu boşa harcamayın. Islanacağınıza için dedi. En akıllımız kan kırmızı…
Kafalar din don ya! önce –noolcek bu memleketin hali?- zeroş muhabbetinin dibine vurduk. Ne kadar absürt hayaller varsa kurduk. Mesela kudursak önce kimleri ısırırız? Banka soysak içimizden kim kurban olup suçu üstüne alır? Bizde onun hakkı dahil paraları iç ederiz. Haaa! Unuttum. Bu arada kuşum aşkım benim bardağımdan rakı içti. Salak çok küçük olsa da rakıyı içti. Yerlerde yürüdü durdu. Sakın hayvan hakları filan demeyin. Benim kuşum kıymetlidir de sahibi gibi bayağı çatlak.
Gecenin kaçıydı bilmem. Hepimiz dışarı çıktık.arabaya bindik. Bardakçı tepesine gittik. Oranın manzarası doyumsuzdur. Bir tarafı bodrum, bir tarafı gümbet. Hava nasıl haşin. Deniz azgın boğa gibi burnundan soluyor. Beyaz köpüklerini kayalara hışımla vuruyor. Her an elektrikler gidebilir. Ne gam? Yağmurun altında tabiatla birleşmiş gibi çığlık atıyoruz.
Bizi gören kesin deli der de, o vakitte kim sıcak evinden çıkarda bizi görür. Hepimizin yaşı öyle genç değil emmevelakin yüreklerimiz çocuk. Sulara basıp kim kimi ıslatacak? Akan suları kim en çok fışlatacak? Arabanın radyosunu açtık. Bide hareketli müzik başladı. Haydaaaaaa! Oynamaya başladık hemi de bodrum havasını. Yerel radyo da bizi beklemiş. –şunlara bodrum işi karyolamın demirini çalayım da çatlaklar bi güzel oynasınlar- bir ara yorulup arabanın içinde yağmuru seyrettik. O an ne düşündüm biliyor musunuz? Acaba her ışığı yanan evdekiler yağmurdan bu kadar keyif almışlar mıdır? Kaç kişi sulara basıp, donlarına (taktım bu aralar dona)kadar ıslanmıştır?
Her köyün bir delisi mutlaka bulunurmuş. Benim köyümün de(bodrum’a köy dediğimi duyan beni jiletle kıymık kıymık doğrar. (ığğğğh! Ne iğrennnç!) Yüzüme kocaman bir YUUUUH! Çeker. Eşek yüküyle para verip bodrumu yaşarız sen köy diyon haaa? Vurun lan bunlara!
Büyük şehirden sonra burası ne olursa olsun benim yaşadığım yer. Sevdiğim, gönül verdiğim, rahat ettiğim, en baba dostlarımın olduğu, içimden geldiği gibi yaşadığım yer kent, nahiye, kaza köy olsun fark etmez. Orda bir köy var uzakta. O köy bizim köyümüzdür şarkısındaki gibi. BODRUM da benim köyüm. Ben de bu köyün kırmızı hunili delisiyim. Keyifle yaşıyorum.
Köy memet ağanınsa keyifte benim kime ne? Yaşasın Türk milleti. Aslan CİM BOM
SEVGİYLE KALIN