Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Perşembe, Şubat 01, 2007

HAYATIM MONOTON DERKEN…

Bilmem hiç ara sıra düşünür müsünüz? Hayat koşturmasına kapılıp, kısır döngüde dolanıp durmak. İş, ev, trafik, günlük rutin yapılan vazifeler. Dışına çıkamamanın sancısı. Zamansızlık mı? parasızlık mı? yoksa üşenme mi? Monotonluğa alışıyor muyuz? Lunapark da ki dönme dolap gibi dönüp durmaktayız. Oysa çevremizdeki doğal güzelliği görmek, denizin pırıltısını seyretmek, küçük şeylerden keyif almayı bile unuttuk. Şu aralar sık sık bunu düşünür oldum. Her günüm sanki fotokopiyle çoğaltılmış gibi aynı geçiyor.

Öğlen 12 sularında uyanma. El yüz yıkamaca. Evi havalandırma. Gazeteyi ekmeği kapıdan alma. Kuşunun kafesini açma. Televizyonun düğmesine öylesine basma. (evde ses olsun.) salakça dolanma. Kahvaltı hazırlama. Tepsiyle salonda zoraki yeme. Sobayı temizleme. Yatağı düzeltme. Mutfağı ve evi toparlama. Ev işini sevmediğimden, yardımcı kadınım benim popomu toparlıyor. Keyif çayını içerken gazeteyi okuma. PC başına geçme. Gelen mektupları okuma. Eğer canım isterse, daha doğrusu ilhamım gelirse yazı yazma. Ti vi de film varsa şavalak gibi izleme. Akşam olunca yine yemek ye. Dizileri seyretme. Gece uykum gelmiyor. 01 gibi yatağa yat. Kitap oku. Sabah namazını dinle ve uyu.

İnanın her günüm böyle geçiyor. Hava güneşli olmasına rağmen soğuklar geldi. Zaten yağmur yok. Küresel ısınmaya takmış durumdayım. Nolcek yazın halimiz? Dışarı çıkmayı sevmiyorum. Kışın o sevimli kutup ayıları kış uykusuna yatarlardı. Isınma derdinden uyuyamamışlar. Inının, ınınınn, ınınınıııınnnn! O ayıların yerine ben evimde kış uykusuna yatıyorum. Yazın olsa deniz, tatile gelen arkadaşlarım, açık mekanlar, nerde hareket orda bereket misali hayat hoş gerisi boş olaraktan geçiyor. Emmeee! Kışın öylemi yaa!

Beni dışardan seyreden olsa, her gün aynı işlemleri yaptığımı görür ve oda günlerini şaşırır. Günlerce geceliğimle, saçımı bile taramadan evde dolanıyorum. Bu monotonluk beni çıldırtıyor. Sadece hafta sonu koro çalışması için dışarı çıkıyorum.

Arkadaşlarımla aramızdaki gır gır konusudur. Daha doğrusu ben yaparım. Mali durumumu düzeltecek “kart finans” arıyorum. Finansı sağlam olsun, kart olması önemli değil. Pigme, zenci, Eskimo, capones, dev, cüce… ne olursa olsun, yalnız finansı olsun derim. Şaka yapar güleriz. Uzaktaki arkadaşlarım “hala bulamadın mı? Tüh! Beceriksiiiz!” diye dalgasını geçer. Halbuki bilmiyorlar. Daha yaşım genç ümidimi kaybetmedim. Şunun şurasında önümdeki 20-30 yılda elbet uygun birini bulurum.

Bir hafta sonu koro çalışmasına gittim. Gece 12 sularında çalışma bitti. Her hafta olduğu gibi yemeğe gitmek istemedim. Ana yolda yürümeye başladım. Yanıma bir gençten oğlan yanaştı. 19-20 yaşlarında kemikli 35-40 kilo gelir, tüğ siklet bişiii! Elinde cep telefonu, “sizinle arkadaş olabilir miyiz? Geceyi birlikte geçirebiliriz” döndüm. “benim senden büyük evladım var. torunum var. çekil git başımdan…” “olsun torunun bile olsa yinede güzelsin” bütün pişkinliğinle yanımda yürüyor. Aslında son söylediği laf, uzun zamandır ilk defa duyduğum en güzel laftı. Ama yanlış yerde, yanlış kimseden geldi. (esas kimden bekliyorsam????) koskoca caddede ne açık mekan var, ne yürüyen insan, nede geçen araba.. Yolda beraber yürüyoruz. Beynim şimşek hızıyla çalışıyor. Bunu nerede nasıl ekebilirim? Evimi öğrenmesi kötü olur. Gazetelerin 3. sayfasına çıkmak istemiyorum. Nasıl kötü senaryolar yazıyorum, en feci sonlara hazırlanıyorum. Sokakta ikimizin yalnız olmasından tırsmış vaziyette yürümeye devam ettik. Birden yanımda beyaz bir özel araba korna çalarak durdu. İşte pilim bitti dedim. Biri yaya, biride arabayla tam çaprazda kaldım derken bütün hışmımla arabaya dönerek bağıracağım ki! Bizim korodan hanım arkadaşımmış. beni yoldan alıp evime bırakacakmış.

Zamanlama bu kadar iyi olurdu. Nasıl kapıyı açıp da kendimi arabaya attım. Evime salimen geldim. Kızcağıza arabada öperek teşekkür ettim. O da şaşırdı. Meseleyi anlattım. “dur geri dönelim de onu arabayla ezelim.” Yaşarken adam değil, ölünce adam yerine geçer diye vazgeçtik.

Dünde gündüz evimde salonda şekerleme yapıyorum. Kapı çalındı. Genç iki çocuk hem çalıp hem konuşuyorlar. “ bakalım evde kimse yoksa, evi yoklarız. Ne çıkarsa bahtımıza” camdan duyuyorum. Sesimi en kalın hale sokup kim ooo! Deyince uzaklaştılar.

Eskiden nasıl güvende yaşardık. Başkalarının anlattıklarına sadece ah, vah der geçerdik. Kendi başımıza gelince kazın ayağı öyle olmuyormuş.

Kart finans demiştim de böylesi dememiştim. Yine monoton hayatımı istiyorum.

SEVGİYLE KALIN