KAFA BÜYÜK İÇİ BOŞ, TUT KULAĞINDAN ÇİFTE KOŞ
Başlıktaki söz aynen şu anki ruh durumumu yansıtıyor. Beynimin gri hücreleri hızla bunama rengi olan beyaza dönüşmekte. Hani 1 fıkra vardır. Çoğunuz bilirsiniz.
Üç yaşlı kadın oturmuşlar. Unutkanlık üzerine konuşuyorlarmış. Biri demiş ki! “ben kapıyı tam açıyorum. İçerimi dışarımı gideceğimi unutuyorum” diğeri de “ bende merdivenlerin basamaklarında, yukarımı? Aşağımı ? gidiyorum unutuyorum” en sondaki ihtiyarcık da “ amaaan! Benim sizler gibi derdim yok” diyerek kulağını çekip eliyle tahtaya vurmuş. Hemen dönmüş “ kim o?” demiş.
Bahar geldi. Ondan mı? yorgunluk bahane mi? mazeretleri istediğim kadar üretebilirim. Keyif benim değil mi? nasıl olsa bir kılıf bulurum. Siz bunların hiçbirini yutmayın. Bu hallerim tamamen tembellikten kaynaklanıyor.
Salonumdaki divanda battaniyemle bütünleştim. Yüksek ses, hareket istemiyorum. Dingin ortam olmalı diyorum. Hani 1 fıkra var onun gibi.
Çoook zengin Amerika’lı adam yaşamından bıkmış. Her şeyini satıp, Tibet’teki keşişlerin yanına gitmiş. Yalvar yakar zorla kabul görmüş. Keşiş ona bir oda göstermiş. Samanla dolmuş bir yatak vermiş. Her gün sadece az su ve ekmekle yetineceksin burası senin çilehanen demiş. Aradan 10 yıl geçmiş. Keşiş gelmiş sormuş. 3 kelime konuşma hakkın var söyle. “yatağım çok sert” demiş. Keşiş de yatağa takviye yapın demiş ve gitmiş. Aradan bir on yıl daha geçmiş. Keşiş tekrar gelmiş. 3 kelime hakkın var söyle demiş. “ karnım çok doymuyor” keşiş de yemeğini artırın demiş ve gene on yıl geçmiş. Keşiş yine sormuş 3 kelime hakkın var. “ evime dönmek istiyorum” deyince keşiş de defol git vır vır vır devamlı şikayet, çenen hiç durmadı. Demiş.
Bu kadarını da istemem. On yıl çok 1.5 yıl yeter deeeermiiiişiiim! Ruh halim rüzgar fırıldağı gibi ne yana döneceğini şaşmış durumda. Mesela dün evin tuvalet sifonu su kaçırıyordu. Tamirciyi çağırdım. ( senelerdir bütün tamirlerimi yapan tanıdığım amcadır.) hazır evdeyken (sanki sokaklar eskidi dışarı çıkmaktan) elektrik fişlerim değişecekti. Onu da çağırdım. Elektrik süpürgem bozuktu. Onu da çağırdım.
Aslında burada verilen sözler hiç gününde olmaz. Hep geliyoruz derler, ara ki bulasın. Belki de benim hışmımdan tırstıkları için hepsi aynı günde geldiler. Elektrikçiye sifonu, sucuya süpürgeyi, tamirciye de fişleri göstermişim. Bana bakışlarından kafa balata sıyırmış, beyin boş dönüyor anlamını çıkardım. Neyse ki hepsi kendi işlerini bitirdiler de beni dikkate almadılar.
Geçen gün haberlerde gördüm. Hayvanlara yapılan eziyetlerden tüylerim ürperdi. Hayvanlar sadece acıktığı için avlanıyorlar. Bizse keyfimiz için onları katlediyoruz. En barbar yaratık biziz. Doğayı bozanda biziz.
Hani:
İşte doğaya ve hayvanlara karşı anlayışımız bu kadar… peki ya insanlar? Kaza geçirenleri birde arabayla üstünden geçip ölmediyse kesin öldürüyoruz. Her gün yayın kuruluşlarından duyduklarımı anlatmama imkan yok. Hepsini sizde çok iyi biliyorsunuz
Bütün bu sıkıntımın içinde matrak bişey oldu. havalar ısındı ya sinekler evlerimizi şenlendirmeye başladı. 2 kara sinek camda geziniyorlar. Benim şavalak kuşumda onları takip ediyor. Eskiden köpeğim onları gayet güzel avlardı. Ona alışığımda kuşu düşünememiştim. Sinek uçuyor. Kuş da onu takip ediyor. Seyrine durdum. Camda sıçrayan kuş, cama yapışık dolanan sinek. Birden sinek kuşa doğru geldi. Bizimki bir korktu. Kaçayım derken camdan masaya yuvarlandı. Şaşkın kalıp tüylerini kabarttı. Belki yarım saat sinek ve kuş dalaşmasını seyrettim. Sonunda sinek galip geldi. Bizim şavalak vaz caydı ki sinek onun başına konmasın mı? amanın! Kuş ciiiiiiiyk diye bir feryatlandı. Acaba onun ağırlığını hissetti mi? yoksa ani tepesinde hareket diye korktu mu? Bilmem…
Hani tiyatroda sanatçılar rol yaparken birden tırak gelir de rollerinin sözlerini unuturlar ya! işte şimdi bende aynen o vaziyettim. Ama bana gelen tırak öyle böyle geçecek gibi değil. Siz kimsiniz? Ben kimim? Nerdeyiz? Hööööö? Yaniiiiiii!
SEVGİYLE KALIN
Üç yaşlı kadın oturmuşlar. Unutkanlık üzerine konuşuyorlarmış. Biri demiş ki! “ben kapıyı tam açıyorum. İçerimi dışarımı gideceğimi unutuyorum” diğeri de “ bende merdivenlerin basamaklarında, yukarımı? Aşağımı ? gidiyorum unutuyorum” en sondaki ihtiyarcık da “ amaaan! Benim sizler gibi derdim yok” diyerek kulağını çekip eliyle tahtaya vurmuş. Hemen dönmüş “ kim o?” demiş.
Bahar geldi. Ondan mı? yorgunluk bahane mi? mazeretleri istediğim kadar üretebilirim. Keyif benim değil mi? nasıl olsa bir kılıf bulurum. Siz bunların hiçbirini yutmayın. Bu hallerim tamamen tembellikten kaynaklanıyor.
Salonumdaki divanda battaniyemle bütünleştim. Yüksek ses, hareket istemiyorum. Dingin ortam olmalı diyorum. Hani 1 fıkra var onun gibi.
Çoook zengin Amerika’lı adam yaşamından bıkmış. Her şeyini satıp, Tibet’teki keşişlerin yanına gitmiş. Yalvar yakar zorla kabul görmüş. Keşiş ona bir oda göstermiş. Samanla dolmuş bir yatak vermiş. Her gün sadece az su ve ekmekle yetineceksin burası senin çilehanen demiş. Aradan 10 yıl geçmiş. Keşiş gelmiş sormuş. 3 kelime konuşma hakkın var söyle. “yatağım çok sert” demiş. Keşiş de yatağa takviye yapın demiş ve gitmiş. Aradan bir on yıl daha geçmiş. Keşiş tekrar gelmiş. 3 kelime hakkın var söyle demiş. “ karnım çok doymuyor” keşiş de yemeğini artırın demiş ve gene on yıl geçmiş. Keşiş yine sormuş 3 kelime hakkın var. “ evime dönmek istiyorum” deyince keşiş de defol git vır vır vır devamlı şikayet, çenen hiç durmadı. Demiş.
Bu kadarını da istemem. On yıl çok 1.5 yıl yeter deeeermiiiişiiim! Ruh halim rüzgar fırıldağı gibi ne yana döneceğini şaşmış durumda. Mesela dün evin tuvalet sifonu su kaçırıyordu. Tamirciyi çağırdım. ( senelerdir bütün tamirlerimi yapan tanıdığım amcadır.) hazır evdeyken (sanki sokaklar eskidi dışarı çıkmaktan) elektrik fişlerim değişecekti. Onu da çağırdım. Elektrik süpürgem bozuktu. Onu da çağırdım.
Aslında burada verilen sözler hiç gününde olmaz. Hep geliyoruz derler, ara ki bulasın. Belki de benim hışmımdan tırstıkları için hepsi aynı günde geldiler. Elektrikçiye sifonu, sucuya süpürgeyi, tamirciye de fişleri göstermişim. Bana bakışlarından kafa balata sıyırmış, beyin boş dönüyor anlamını çıkardım. Neyse ki hepsi kendi işlerini bitirdiler de beni dikkate almadılar.
Geçen gün haberlerde gördüm. Hayvanlara yapılan eziyetlerden tüylerim ürperdi. Hayvanlar sadece acıktığı için avlanıyorlar. Bizse keyfimiz için onları katlediyoruz. En barbar yaratık biziz. Doğayı bozanda biziz.
Hani:
İki laz ormana gidip ağaç keserken korucuya yakalanmışlar.” Vayyy! siz ağaçları kesiyorsunuz haaa? Doğanın dengesini nasıl bozarsınız” diye bir güzel bunları haşırdatmışlar. Bizim akıllıların kafa göz patlak kahveye sığınmışlar. “ulaaa! Nooldi sizlere daaa?” “ne bileyum da doğanın yencesi varimuş biz bozmuşuk. Ondan ormancılardan dayak yeduk. O yenceyuda tanımayruk ki”
İşte doğaya ve hayvanlara karşı anlayışımız bu kadar… peki ya insanlar? Kaza geçirenleri birde arabayla üstünden geçip ölmediyse kesin öldürüyoruz. Her gün yayın kuruluşlarından duyduklarımı anlatmama imkan yok. Hepsini sizde çok iyi biliyorsunuz
Bütün bu sıkıntımın içinde matrak bişey oldu. havalar ısındı ya sinekler evlerimizi şenlendirmeye başladı. 2 kara sinek camda geziniyorlar. Benim şavalak kuşumda onları takip ediyor. Eskiden köpeğim onları gayet güzel avlardı. Ona alışığımda kuşu düşünememiştim. Sinek uçuyor. Kuş da onu takip ediyor. Seyrine durdum. Camda sıçrayan kuş, cama yapışık dolanan sinek. Birden sinek kuşa doğru geldi. Bizimki bir korktu. Kaçayım derken camdan masaya yuvarlandı. Şaşkın kalıp tüylerini kabarttı. Belki yarım saat sinek ve kuş dalaşmasını seyrettim. Sonunda sinek galip geldi. Bizim şavalak vaz caydı ki sinek onun başına konmasın mı? amanın! Kuş ciiiiiiiyk diye bir feryatlandı. Acaba onun ağırlığını hissetti mi? yoksa ani tepesinde hareket diye korktu mu? Bilmem…
Hani tiyatroda sanatçılar rol yaparken birden tırak gelir de rollerinin sözlerini unuturlar ya! işte şimdi bende aynen o vaziyettim. Ama bana gelen tırak öyle böyle geçecek gibi değil. Siz kimsiniz? Ben kimim? Nerdeyiz? Hööööö? Yaniiiiiii!
SEVGİYLE KALIN