Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Salı, Şubat 14, 2006

BÜTÜN İŞLER KARIŞIK, KAFAM HEPTEN SAPITIK

Şu üç günlük dünyada neden tepişilir? Neden hırsa kapılınır? Sen bana bunu dedin ben sana şunu dedim. Kaşında var, gözünde var, saçın kel mi? Başın büyük mü? Hırrr! da güürrr! Kimse kendi hayatını yaşamıyor. Birbirinin evini, işini, yaşamını irdeliyor.

Çok sevdiğim bir arkadaşım geçen gün bana geldi. Komşusuyla kavga etmiş. Hem de sıkı kavga etmişler. Sebebini sormayın! Bahçedeki ağacın dallarının komşuya duvarından sarkması. Limon ağacı olduğu için, o taraftaki limonları bizim arkadaş toplamış. Vayyyy! Efendim limon onunmuş, nasıl alırmış? Bakar mısınız kavganın ciddiyetine? Sanırsınız ki Ortadoğu savaşı çıktı. ABD İran’a saldırdı. Arkadaşım nasıl tepkili? Nasıl kızgın? Bir türlü susmadan dır dır da dır dır. Kafam şişti. Git diyemiyorum, susmuyor, elimden bu yaşımda ilk kaza çıkacak. Kafasına bişey fırlatıp, pekmezini şırıl şırıl akıtacağım. Lensli gözlerini oyacağım. Bizimkini oyalayayım diye, kaptım dışarı götürdüm. Deniz kenarında çay içelim dedik. İyi ki de demişiz. Öğleden sonra güneşli 1 gün. Tam kahvelerimiz geldi. Tam ilk höpürdeğimizi çekeceğiz. Şaaaaak! diye yandan 1 ses geldi. Ne oluyor diye dönmemizle, oğlan kızın suratına patlattığı tokadı, saçını eline dolayıp kafasına vurmayla pekiştirdi. Ben fırladım. Noooluyooor! dememe kalmadı. Oğlan haşin 1 edayla: “karışma abla bu namus meselesi” dedi. Dur oğlum namus böyle düzelmez konuşalım deyip, ayırdım ve masaya çöktüm. Meğer bunlar 7 aylık sevgiliymiş. Kızcağız kuaför salonunda çalışıyormuş her gün çocuk kıskançlığı yüzünden işten alıp bırakıyormuş. Aynı dükkanda çalışan çırak, bu kıza fena bakıyormuş. Yani gözü mü varmış? Kız da belki onu beğeniyormuş. İşte onu sorguluyormuş. Lakin sorgulama şekli bayağı değişik. Ulu orta yerde saçını başını yolarak ifadesini alıyor. Ne namus amaaa! Konuştuk bilmem oğlan ikna oldu mu? Önemli olan kız eşek yüküyle sopayı yedi. Sandım ki biraz küsecek, naz yapacak. Nerdeeeee! Kız oğlana sarıldı, öptü. Yediği dayak da çayın üstüne iyi geldi galiba. Elele yürüyüp gittiler. Bizim kız bu sefer kıza verdi veriştirdi. O olsaymış, oğlanı 1 güzel benzetirmiş. Komşunun hırsını oğlandan sözleriyle çıkardı.

Baktım sokaklar da bizi kesmiyor. Bu sefer arkadaşımın evine gittik. Komşu bununla kavgalı ya! bahçesine çöp tenekesini dökmüş. Haydiiii! Bir tantana daha… bu sefer ben komşuya gittim. Valllaa 60 yaşında var kadın. Eh bizimki de 55 filan. Bunların yaptığını kimler yapar ki? Kadınla konuştuk ama o da anlamıyor. En sonunda bana kalabalık geldiler. “şimdi o ağacın dalını keselim, sende limon vermemiş olursun, veya duvarı çin seddi gibi örelim. Hiç hava almayın. Ya daaa! Efendi gibi limonları yiyin. Kaç kilo limon var ki üstünde sana parasını versin satın almış olsun” dedim. Ortalık bir sessiz oldu. ben bastırdım. “Hepimiz koccaaa insanlarız ben gazeteciyim. Sizi yazsam cümle aleme rezil olursunuz. Hadi 3-5 limon için yaptığınızdan utanın ve barışın” valla gerçekten işe yaradı. Bunlar barıştılar. Komşu kahve yaptı getirdi. Fallara bakıldı. Sanki evvelden kavga eden onlar değil. 1 muhabbet ki! Böylece işi tatlıya bağladık.

Evime geldim. Baktım telesekreterimde bir not. İstanbul’dan arkadaşım ağlıyor “sana önemli 1 şey diyceeeem! Çok kötüyüüüüm! Beni araaaa!” diye böğürüyor. Bu günlük kavga dert bana yetti. Aramadım. Ne bu beee! Ben Güzin ablalılığı seviyorum da bu kadar birebir içinde olmak beni de yoruyor. Onu aramayı da yarına bıraktım bakalım derdi neymiş? Bütün bu insanların yaşamları, işleri karışık mı kuruşuk mu? Benim kafam hepten karıştı. Du bakaliii ne olceek!

SEVGİYLE KALIN