MUTLULUK NEDİR? BİLEN VAR MI?
Makinemin başına geçtim. Birbirimize bön bön bakıyoruz. Her zaman aklımda neler yazacağımı az çok bilirdim. Şimdi ise kafamın içi de boş, dışı da boş. Kalktım önce müzik cd si koydum. Shubert, Schuman, Debussy’den oluşan cello konserini dinliyorum.
Bugün değişik ruh halindeyim. Sizlere devamlı polyannacılık öğretirdim. Bu gün o modda değilim. Birkaç gündür kendimi sorguluyorum. Hayatımı sorguluyorum. Nerede yanlış yaptığımı sorguluyorum. Yani mahkemeyi kurdum. Savunmayı yapan ben, suçlayan ben, kararı verecek olanı bilmiyorum.
Tam bu çelişkiler içindeyken, MURATHAN MUNGAN’ın mutluluk üzerine harika bir mailini aldım. Sanki arkadaşım bilmiş de yollamış. Öz olarak diyor ki! “mutluluk bir varış değil, bir yoldur. Mutluluğu insanlar ya aşağılarda ararlar, ya da yukarlarda. Oysa mutluluk bizle aynı hizadadır. Kimseye yarınlar hediye edilmemiştir. Zaman sizi asla beklemez. Sevdikleriniz varsa şayet sıkı sarılın.anı değerlendirin. Kaybettiklerinize dönüp baktığınızda vakit çoktan geçmiş olur.”
Hayatıma baktım bu gün. Kendimle hesaplaştım. Ailemizi seçme şansımız yok. Doğumda kime düşersek, onun çocuğu oluyoruz.(ailemle her zaman gurur duydum) çocukluk yıllarım huzurlu, sevgi dolu geçti. gençliğimde benim yanlış seçimimle evlendim. Sanki evde kalacağım da kimseler almayacak zannettim. 2 şarkı, 1 şiire gittim. Hele çocuğum olunca, babasız büyümenin acısını bildiğimden (babam öldüğünden, anacımla yaşadım) çocuğum bilmesin diye şartlarımın üstünde evliliğimi yürütmek için çırpındım. Olmadı ve bitti. Hayatımı çocuğuma adadım. O ve annem 3 kişilik hayatın içinde hapis olarak yaşadım.
23 yaşında 1 kız çocuğuyla dul kalmanın, hayatla ve çevreyle mücadele etmenin zorluklarını fazlasıyla yaşadım. Haa! Korktum mu? HAYIR, ASLAA! Ailemin şerefini ve korunmasını üslendim.Kuvvetli olmayı öğrendim. Kimseye minnet etmemeyi öğrendim. şartlar ne olursa olsun ayakta kalmayı öğrendim. Hayat devam etti. Zannettim ki çocuğum büyürse sorunlar azalır. Olmadı. Okula giderse sorunlar biter.olmadı. işe girer, ayaklarının üstünde durursa rahatlarım. Olmadı. Evlenir yuvasını kurarsa rahatlarım. Dedim ve de rahatladım. Şimdi o bebek bekliyor. Ama annesin! Devamlı benim yazımın onunda olmasın diye yatıp kalkıp dua ettim.
Tek amacımın onun mutlu olması. Yuvasında sevgiyle beraber yaşaması. Bu gün kendimi sorgulama günüm. Nerede hata yaptım? Hayatımı ne uğruna harcadım, kısıtladım? Kaybettiklerim fazla. Kazandıklarım ise; (gene iyimser olmak zorundayım) sağlığım, ayaklarımın üstünde durmam, en önemlisi harika kızım. Dostlarım kazancım.
Bu gün iyi günümde değilim! Sizinle dertleşmek istedim. Zaten insan ilişkilerinde de arkadaşlarımı ayıklamaktan bitap düştüm. Her insan (adam gibi adam, iki cins içinde geçerli) derler ya! Çıkmıyor ki! Değerler değişmiş, yitirilmiş. Doğrulukların, dürüstlüklerin yerini yalan, dolan, riya, sahte maskeler almış. Kim ne? Bilemiyorsun.
Sahi mutluluk nerede? Anlık olan mutluluk mu değerli? Yoksa iyi ilişkiler içinde süregelen mi? NAZIM HİKMET, ABİDİN DİNO’ya “sen mutluluğun resmini yapabilir misin?” demişti. Sizce mutluluğun tam tarifi var mı? Yenir mi? İçilir mi? Neye benzer? Çok aranması mı lazım? Yoksa yanı başımızda da biz mi görmüyoruz? Bir şeyler söyleyin! İnanın çok ihtiyacım var!
SEVGİYLE KALIN
Bugün değişik ruh halindeyim. Sizlere devamlı polyannacılık öğretirdim. Bu gün o modda değilim. Birkaç gündür kendimi sorguluyorum. Hayatımı sorguluyorum. Nerede yanlış yaptığımı sorguluyorum. Yani mahkemeyi kurdum. Savunmayı yapan ben, suçlayan ben, kararı verecek olanı bilmiyorum.
Tam bu çelişkiler içindeyken, MURATHAN MUNGAN’ın mutluluk üzerine harika bir mailini aldım. Sanki arkadaşım bilmiş de yollamış. Öz olarak diyor ki! “mutluluk bir varış değil, bir yoldur. Mutluluğu insanlar ya aşağılarda ararlar, ya da yukarlarda. Oysa mutluluk bizle aynı hizadadır. Kimseye yarınlar hediye edilmemiştir. Zaman sizi asla beklemez. Sevdikleriniz varsa şayet sıkı sarılın.anı değerlendirin. Kaybettiklerinize dönüp baktığınızda vakit çoktan geçmiş olur.”
Hayatıma baktım bu gün. Kendimle hesaplaştım. Ailemizi seçme şansımız yok. Doğumda kime düşersek, onun çocuğu oluyoruz.(ailemle her zaman gurur duydum) çocukluk yıllarım huzurlu, sevgi dolu geçti. gençliğimde benim yanlış seçimimle evlendim. Sanki evde kalacağım da kimseler almayacak zannettim. 2 şarkı, 1 şiire gittim. Hele çocuğum olunca, babasız büyümenin acısını bildiğimden (babam öldüğünden, anacımla yaşadım) çocuğum bilmesin diye şartlarımın üstünde evliliğimi yürütmek için çırpındım. Olmadı ve bitti. Hayatımı çocuğuma adadım. O ve annem 3 kişilik hayatın içinde hapis olarak yaşadım.
23 yaşında 1 kız çocuğuyla dul kalmanın, hayatla ve çevreyle mücadele etmenin zorluklarını fazlasıyla yaşadım. Haa! Korktum mu? HAYIR, ASLAA! Ailemin şerefini ve korunmasını üslendim.Kuvvetli olmayı öğrendim. Kimseye minnet etmemeyi öğrendim. şartlar ne olursa olsun ayakta kalmayı öğrendim. Hayat devam etti. Zannettim ki çocuğum büyürse sorunlar azalır. Olmadı. Okula giderse sorunlar biter.olmadı. işe girer, ayaklarının üstünde durursa rahatlarım. Olmadı. Evlenir yuvasını kurarsa rahatlarım. Dedim ve de rahatladım. Şimdi o bebek bekliyor. Ama annesin! Devamlı benim yazımın onunda olmasın diye yatıp kalkıp dua ettim.
Tek amacımın onun mutlu olması. Yuvasında sevgiyle beraber yaşaması. Bu gün kendimi sorgulama günüm. Nerede hata yaptım? Hayatımı ne uğruna harcadım, kısıtladım? Kaybettiklerim fazla. Kazandıklarım ise; (gene iyimser olmak zorundayım) sağlığım, ayaklarımın üstünde durmam, en önemlisi harika kızım. Dostlarım kazancım.
Bu gün iyi günümde değilim! Sizinle dertleşmek istedim. Zaten insan ilişkilerinde de arkadaşlarımı ayıklamaktan bitap düştüm. Her insan (adam gibi adam, iki cins içinde geçerli) derler ya! Çıkmıyor ki! Değerler değişmiş, yitirilmiş. Doğrulukların, dürüstlüklerin yerini yalan, dolan, riya, sahte maskeler almış. Kim ne? Bilemiyorsun.
Sahi mutluluk nerede? Anlık olan mutluluk mu değerli? Yoksa iyi ilişkiler içinde süregelen mi? NAZIM HİKMET, ABİDİN DİNO’ya “sen mutluluğun resmini yapabilir misin?” demişti. Sizce mutluluğun tam tarifi var mı? Yenir mi? İçilir mi? Neye benzer? Çok aranması mı lazım? Yoksa yanı başımızda da biz mi görmüyoruz? Bir şeyler söyleyin! İnanın çok ihtiyacım var!
SEVGİYLE KALIN