Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Perşembe, Şubat 23, 2006

BAŞLIKSIZ YAZI

Düşündüm, fikirlerim kafamın içinde çarpışan arabalara döndü. Hepsi önce ben diye, kafama dank! Dunk! Vuruyorlar. Ben de kura çekeceğim. İlk çıkan fikrimden başlıyorum. Haydi hayırlısı.

Geçen Pazar Hürriyet’te çok hoşuma giden bir yazıyla başlayım.

İNSANOĞLU
9 ay 10 güne kadar ağlamaz
10 yaşında sevimli yaramaz.
20 yaşında gençliğinin kıymetini anlamaz.
30 yaşında hayatını yaşar ama parası olmaz.
40 yaşında anlar ki parasız yaşanmaz.
50 yaşında yolun yarısı, kaygılanmaz.
60 yaşında sağı solu belli olmaz.
70 yaşında bir işe yaramaz.
80 yaşında duymaz, anlamaz.
90 yaşına kadar muhtemelen yaşamaz.
100 yaşında tarih olur,unutulmaz.
Yalnız istisnalar, kaideyi bozmaz.

Şöyle düşünürsek gerçekten doğru yaaa! 50 yaş içindeyim de. Kaygılanmıyorum zaten. Hep gencim diyorum. İnandığım ruhumun çılgınlığıyla yaşıyorum.( bu cümleden 1 şey anlamadım.) dur! İttirme bee! (başka fikrim, çıkmak için tepikliyor.)

Geçen gün buranın yerlisi 1 arkadaşımla derin konulara daldık. O içlendi, çocukluğunu anlatmaya başladı. Eski Bodrum yaşam şartlarının ne kadar kıt olduğu, fakirlik bütün yerlinin ortak özelliği olduğu, ayakkabısı olanlara kıskançlıkla bakıldığını, anlattı. Eviyle okul arası bayağı uzakmış. Annesi kardeşleriyle onun elbiselerini devamlı yamalarmış. Bazen takunya, bazen de eski ediklerle giderlermiş. Esas içimi acıtan ne oldu? bilir misiniz? eski , yamalı ama temiz elbiseler yüzünden öğretmenden dayak yemesi. Ayakkabısı yok, partal diye dayakkk…. 1 de tek ayak üstünde okulun salonunda cezalandırılmak. Ellerini büzerek cetvelle vurmak. Küçük ilkokul öğrencisini, sırf fakir diye dayakla okuldan soğutmak. O zamanlarda normal sayılırmış. Hani derler ya! “eti senin, kemiği benim.” Kimin eti kime teslim? Et mi sayılıyor öğrencilik? O neslin çoğu dayak yüzünden okumamış. Hoş şimdi de pek değişmediğini medyadan görüyoruz.

Bütün meslek hayatımda hiçbir öğrencimi dövmedim. Öyle sözler vardır ki! Dayaktan beterdir. İşte ben bu anlayışla yetiştirdim. İnsanların hayvanlardan ayrılan tek özellikleri; konuşmak ve düşünebilmek. Dayağa hep karşı oldum. Pırrrt! Zırrrt! Fikrimin 1 kısmı daha engin bilgilerini sarf etmek istiyor.

Her gün bahçemdeki serçelere ekmek veriyorum. Alıştılar, resmen bekliyorlar. Bunu 1 arkadaşım gördü. Çığlığı bastı. Sanırsınız ki! Kartal geldi ve etini kopardı. Ne oldu, neden çığrınıyorsun? Diye panik oldum. Meğer o kuşlardan bana kuş gribi gelirmiş. O da bana bir daha gelmezmiş. Korkmuş.

Hey Allah’ım! Benim normal 1 arkadaşım olmayacak mı? bütün kış boyu ekmek yiyen kuşlardan bana bişey olmadı. Bütün kuş gripleri onu bekledi. Ne diyeyim yaaa! (fikirlerim daha bitmedi ama yerim bitti. Bu kıymetli malumatlar size nasıl faydalı olmuştur. Eminim.)

SEVGİYLE KALIN