Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Cuma, Haziran 01, 2007

TEMBEL YAZARINIZ ÖYLE HAMARAT OLDU Kİİİ!

Ahhhh! Öğlenlere kadar yatmalar, evin işini yardımcı kadına kakalamalar, yemek bilem yapmadan arkadaşın meze evinde yemeler, hepsi tarih oldu.

Ece hanım evin hakimi olunca hayatım ona endekslendi. Sabah 8.30 civarında uyanıyor. Ben saat 7 den itibaren uyanıp, onun maması için kuş uykusundayım. Sesini duyduğumda, fırlayıp mutfağa koşuyorum. Annesi uyanmasın diye hemen odadan alıyorum. Mama ve kaka faslı bitince, arabasıyla kısa sokak turu atılıyor.

Bütün gün hiç oturmadan evin içinde dönenip duruyorum. Ah ah ah! Ne işler yapıyorum. Her gün elimde süpürge, har har har süpür dur. Dezenfektanlı sularla sil babam sil. Toz al. Her gün çamaşır yıka, ütüle. Mutfak desen başka âlem. Sebzesini özel pişir. Tuz koymadan. O tuz işine de hiç aklım ermedi. Çocuklar 1 yaşına kadar asla tuz ve şeker yemiyorlarmış. Doktorlar öyle demişler. Canım sebzeleri öyle özenerek pişiriyorum. Tatsız tuzsuz bişi oluyor. Çocuk iştahlı yemiyor. Valla ben olsam ağzıma sürmem. Zavallı küçücük olduğu için farkında bile değil. Tatlı yerine pekmez içiyor. Ona itirazım yok. Şekerden daha faydalı. Eskiden anasına küçüklüğünden beri yalvarırdım. Sabahları çay kaşığıyla 1 tane iç diye. Öğğğ! Derdi. Şimdi kızına nasıl veriyor. Ulen sana yediremediklerimi, kızının nerdeyse poposundan tepcen. Anne olmak nasıl duyguymuş ha?

Yemek konusunda cebren ve de hileyle, kaçamak yaptım. Kahvaltıda bir gün evvelden ıslanmış tuzu alınmış peyniri var. Zavallı bebe bıkmış. Bizim tulum peynirinden eline verdim. Amanııın! Meğer onu beklermiş. Nasıl yiyor? Elinden almanın mümkünatı yok. Ne keyif aldı. Anası pek razı gelmedi emme, baktı ki yiyor, ses etmedi.

Ertesi günü de eline pirzola verdim. Şöööle tuzlu ve kekikli. 2 dişiyle nasıl koparıyor. Büyük lokma ağzında olunca alalım diyoruz. Kıyamet kopuyor. Ekmeğin bütününü verdim. Kucakladı ve yemeğe çalıştı.

Yalnız yemek faslımız bir âlem. Her öğünde üst baş çıkıyor. Ece banyoya, (çocuk şaşkın vaziyette ne çok yıkanıyorum yafuuu! Diye düşünüyordur.) arabası hortumla bahçede yıkanıyor. Saçımızdan ayaklarımıza kadar yemek oluyoruz.

Bütün gün koşuşturmaktan, saat 12 olmadan bayılıyorum. Hani geceleri TV seyretme? PC bile açılmıyor. Yazılarıma vakit ayıramıyorum.

Geçen gün eceyle pazara gittik. Anası alışveriş yapıyor. Ben de duvarın üstüne tünedim. Eceyle bekliyorum. Yanıma 3 delikanlı oturdu. Yaşları 16–20 arası. Kılıkları çalışmaya gelmiş ameleye benziyordu. Doğu şivesiyle konuşuyorlardı. Eceye güldüler. Zaten ecoş herkese öyle şirin gülüyor ki! Millet deli oluyor. Neyse çocuklarla laflamaya başladım. Birisi Vanlı, öteki Bitlisli, diğeri de Şırnaklı. Çalışmak için gelmişler. Bitlisli olanı “elimde mikrop olabilir, bebeciğe dokunmayım.” Dedi. Şırnaklı da “bebeler çiçekten daha güzel ve incedir. Çocukları çok öpersen solarlar” Vanlıda “benim memlekette ağabeyimin 5 çocuğu var. Öteki erkek kardeşim hiç çocuk sevmez. Ben de ona dedim ki, çocuk sevmeyeni Allah’ta sevmez.”

Düşündüm. Nice insan tanırım ki! Hijyene dikkat etmezler. Nezleli gelip bebek öperler. Bu çocukları yolda görseniz, dikkat bile etmezdiniz. Ama öyle insancıl duyguları vardı ki! Belki kelimeleri düzgün değildi, ne gam…

Bu canım yurdumun canım insanları. Nereli olursa olsun, içindeki insanlığı kaybetmedikleri sürece hepimiz kardeşiz. Bizi biz yapan bu güzel mozaik.

Benim İstanbul’dan gelen arkadaşım, yalıkavakta evinin restorasyonuyla uğraşıyordu. Ona tel ettim. İşçiye ihtiyacı var mı diye sordum. Varmış. Bu 3 pırıl delikanlıyı oraya yolladım. Umarım iki taraf birbirinden memnun kalır.

Anacıklarım! Bedenim çalıştıkça, aklımda rektefe oldu gibi geliyor. Daha az unutur oldum. Bunun en önemli kısmı torunumun olması. Sevgiyle yapılan her iş keyif veriyor. Minicik el ve ayaklarını avucumda tutarken savaşları, yalanları, kazık yemeyi, atmayı, düşmanlığı, tanımadığı insanları öldürmeyi, hayatın çirkinliklerini öğrenmemesi için ne yapmalıyız diye kafa patlatıyorum.

Sevgiyle, şefkatle büyüyen ecoşum umarım iyi evlat ve vatandaş olur. ( torunumdan kafayı yemiş durumdayım. poposuna nişadır sürülmüş gibi durmadan çalışıyorum. Köle isaura beni görse yıllık izne çıkar. Durumum bayağı ciddi.)

Ece uyurken size yazdım. Bende 2 satır kestireyim. Şimdi uyanır. Fırsatı kaçırmayım.

SEVGİYLE KALIN