Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Cumartesi, Haziran 17, 2006

DÜKKANIM YİNE KAPALI

Eskilerin söylediği atasözleri, darbı meselleri kim bilir ne şartlarda söylediler. Yani acaba tecrübeye dayanarak mı? yoksa işkembeden salladılar mı? artık bilmiyorum. Ben, kendim, şahsen, bizzat, bilakis (bu uymadı ya olsun, torba dolsun.) engin ve de zengin deneyimlerimle yaşamış olarak bu tip bazı sözlerin doğru olduğunu keşfetmiş bulunuyorum.

Şu laf mesela “leyleği havada görmek” Eeee! N’olmuş ki havada olsa ne gam, damda olsa ne gam? Sadece leylekler mi göçmen kuşlar? Kırlangıçlar olamaz mı? ne biliiim, başka kuş sürüsü göç edemez mi? neden leyleği günah keçisi yapmışlar. Bu keçi zavallısı da günaha neden giriyor kardeşim? Kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmazmış. Ba babababa! Karga neden bokla özleşmiş. Akbaba leş yer. Karga akıllı hayvandır. Neden bazı hayvanlara takmışlar? En güzeli de “ ayının 32 türküsü var, hepside yar üstüne” hoppala hasan dayı şeyim seyridi. Ne demek şimdi bu? Ayı kime aşık olmuş da hep onu düşünüyor? Anaaaa! Bu deyimlere takıldıkça batıyorum. İyice dağıldım.

Leyleklerden tutunduk, nerelere geldik. Eğer doğruysa ki tecrübelerim onu gösteriyor. Bu yazın başında tam leyleklerin yurdumuza avdet ettiği sırada arabayla uzun yola gidiyordum. İlk defa leyleği havada uçarken gördüm. Arkadaşım “ hah işte ilk leyleği havada gördün. Bu yıl devamlı gezersin” dedi. Uyduruk laf diye ciddiye almadım. Yav hakkatmiş. 3 gün ev, 10 gün gezme… nerelere gidiyorum, geliyorum tepe sersemi oldum.

Hep beylik laftır. Siz bu satırları okurken ben uzaklarda attaaaa da olcam. Abe yesss.. gene gidiyorum. Bu sefer ege bölgesinde dolanacağız. Yol güzergahımız İzmir üzerinden Çanakkale…. O yolu hep sevmişimdir. Bir kere yolu güzel, manzara güzel. Saroz’a ilk gideceğim. Bakalım nasıl bir yermiş. İzlenimlerimi sizlere anlatırım. Şimdilik 4 gün kalacağız diyoruz da bizim akıllar hiç belli olmaz. Ben bizim kızlardan söz aldım. Dönüşte mutlaka Ayvalıkta 1 gece kalmalıyız. Cunda adasında şöööööle balık rakılama… şeytan sofrasına gitmeli…

Havalar serin gidiyor. Daha tam yaz gelmedi. Onun için neme lazım. Kışlık giyside götürüyorum. Oralar serin oluyormuş. Gidelim bakalım! Nerelerde leziiiz yemekler var? keşfedeceğiz.

Konuyla hiç alakası yok ama şimdi aklıma geldi. Ben İstanbul’a uçakla gideceğim. İsmi lazım değil bir uçak şirketinde çalışan kızımıza, bilet alırken “kuşum var onu da kabine alacağım” dedim. Buyurun soruya gelin! “ kuşunuz kaç kilo?” yavrum bu muhabbet kuşu 100 gram filan diyorum. Hala “ anladım hanfeendiii! Kaç kiloooo?” diye ısrar ediyor. “ kartal olsa 5 kilo gelir ama benimki 150 kilo filan geliyor” dedim. “aaaaaa! O kadar kuşu uçağın içine alamayız. Hanfendiiiiiii! Siz onu kargoya veriiin!” sonra ek bir soru daha sordu. “Kuşun sağlık karnesi, nüfus kağıdı var mı?” tabi ki canımcım. Yeşil pasaportu bilem var. ona vize işlemiyor. Dedim. Kuş gribinden tırsmış galiba ki aşıları soruyor. Ben beni bildim bileli kuşun aşısını duymadım. Veterinerlere de sordum güldüler aşı maşı olmazmış.

Önce şu ege dolaylarını bir güzel dolanıp gelelim. İzlenimlerimi sizlere ballandırarak anlatırım. Yani canımcıklarım dükkanım zoraki seyahat ( sanki silah dayadılar da zoraki gidiyorum. Yalandan burnum uzuyor.) dolayısıyla 4-5 gün kapalı. Beni özleyin,

SEVGİYLE KALIN