KÜLTÜRÜM GELMİŞ DE HABERİM YOKMUŞ
Bu şehr-i İstanbul’da devamlı homili gırtlak ye iç, tıkınmaca yap olmuyor. Meğer hasret kaldığım o kadar güzel aktiviteler varmış ki. Tabi ki ! size ne zamandır yazamadım. Zira haldır haldır koşturuyorum. Elimde gazete ilanları, nerede tiyatro var? Nerde konser var? Koş babam koş! Bilet bulmak da ayrı mesele. Neyse efendim! Kimi zaman torpille, kimi zaman sıraya girerek, kimi zaman netten, biletleri alabildiğim yerlere yetişmeye çalıştım.
İlk kültür açılışımı tiyatroda başlattım. Bu ayın 9’unda başlayan Ali Poyrazoğlu’nun “ben eskiden küçüktüm” eserine gittim. Zaten ünlü sanatçıyı yakinen tanırım. Torpilim kendisiydi ve ilk geceye davetliydim. İş sanat merkezinde sahneye koyduğu oyun müthişti. En önemlisi oyunu hem yazmış, hem yönetmiş. Berrak Kuş, Özdemir Çiftçioğlu gibi 35 kişilik kalabalık bir kadrosu var.
Ali bu oyunda güzelce içini dökmüş. Palyaçolar, kuklalar, danslar bir bütün oluşturmuş. Çoğunlukla gülmekten kırılıyorsunuz. Oyun tiyatronun perdesinin, koltuklarının, kostümlerinin, anılarının, kulise asılı kalmış tiradların, açık artırmayla satıldığının öyküsünü anlatıyor.
Aslında hem gülüyorsunuz. Hem de kendinizden bişeyler buluyorsunuz. İnsanların hayatı zaten kocaman bir perdede oynanan tiyatro değil mi? Çoğu zaman ağlanacak halimize gülmez miyiz? Şimdi oyunu seyredip de ahkam kesmeyim. Nerden bakılırsa bakılsın. Harika sahneye konmuş. Ali’cim yine döktürmüş. Yılların sanatçısı kolay olunmuyor. Bütün kadronun başarısı karşısında ayakta alkışladık.
Hele kuklalar çıkınca çocukluğuma döndüm. Şimdiki çocuklar mı şanslı? Yoksa bizim zamanımız mı? Tartışılır. Bizler öyle bilgisayar çağında olmadığımız için kuklalar, palyaçolar, sirkler vardı. Ben hayatımda ilk defa aslanı, fili, kaplanı sirkte görmüştüm. Sonradan babam hayvanat bahçesine götürdüğü zaman oradaki hayvanlar neden sirkteki gibi top oynamıyor diye ağlamıştım. Hatta evde kendimiz kukla yapardık. Ben dedemin şapkasını kesip de yaşlı kukla yapacağım diye azar işitmiştim. Tahtadan tornet dediğimiz 4 tekerli şimdikinin kaykayı gibi kaydırağım vardı. Erkek çocuklarıyla mahallede yarışa girerdim. Misketlerini oyunda kazanır, sonra kıyasıya kavga ederdim. Akşamları eve devamlı üstüm kirli ve bir yerlerim yırtılmış vaziyette gelirdim.
Ali’nin oyunu beni aldı nerelere götürdü. Sadece beni mi? Bütün seyredenler aynı şeyi söyledi. Oyundan sonra kokteylde ali’cimi tebrik ettik. Ustalığını yine göstermişti..
Soğuk sokağa çıkınca, anacım üşüme 1 dert, arabayı bekleme 1 dert, trafik 1 dert. Gecenin bir vaktinde canım şöööle sıcak sahlep istedi. ( gene boğaz derdi.) haydi bakalım! Boğazın emirgan kıyısına. Canımcıklarım! Bu şehir hiç uyumaz mı be yaa! Her saat millet sokaklarda. Gecenin yarısını geçmiş, Emirgan’da araba park edecek yer yok. Zar zor denizin kıyıcığına 1 yerlere yanaştık. Oooooh! Sıcak salepler, çaylar. Denizin pırıltısı, karşı kıyının ışıltısı, müziğimizi de açtık. Haaa! Burada 1 radyo var. İsmi alaturka diye bayıldım. Ne hoş şarkılar çalıyor. Bodrum’da arayacağım bakalım çıkacak mı?
2 gün sonra da klasik müzik konserine gidiyorum. Bakalım dinliyeyim. Size sonra şeyederim. Şimdilik çayı salepi içtik. Bana müsaade daha yolumuz uzuuun! Eve anca varıp tumba yatak yaparım. Hadi sağlıcakla canımcıklarım.
SEVGİYLE KALIN
İlk kültür açılışımı tiyatroda başlattım. Bu ayın 9’unda başlayan Ali Poyrazoğlu’nun “ben eskiden küçüktüm” eserine gittim. Zaten ünlü sanatçıyı yakinen tanırım. Torpilim kendisiydi ve ilk geceye davetliydim. İş sanat merkezinde sahneye koyduğu oyun müthişti. En önemlisi oyunu hem yazmış, hem yönetmiş. Berrak Kuş, Özdemir Çiftçioğlu gibi 35 kişilik kalabalık bir kadrosu var.
Ali bu oyunda güzelce içini dökmüş. Palyaçolar, kuklalar, danslar bir bütün oluşturmuş. Çoğunlukla gülmekten kırılıyorsunuz. Oyun tiyatronun perdesinin, koltuklarının, kostümlerinin, anılarının, kulise asılı kalmış tiradların, açık artırmayla satıldığının öyküsünü anlatıyor.
Aslında hem gülüyorsunuz. Hem de kendinizden bişeyler buluyorsunuz. İnsanların hayatı zaten kocaman bir perdede oynanan tiyatro değil mi? Çoğu zaman ağlanacak halimize gülmez miyiz? Şimdi oyunu seyredip de ahkam kesmeyim. Nerden bakılırsa bakılsın. Harika sahneye konmuş. Ali’cim yine döktürmüş. Yılların sanatçısı kolay olunmuyor. Bütün kadronun başarısı karşısında ayakta alkışladık.
Hele kuklalar çıkınca çocukluğuma döndüm. Şimdiki çocuklar mı şanslı? Yoksa bizim zamanımız mı? Tartışılır. Bizler öyle bilgisayar çağında olmadığımız için kuklalar, palyaçolar, sirkler vardı. Ben hayatımda ilk defa aslanı, fili, kaplanı sirkte görmüştüm. Sonradan babam hayvanat bahçesine götürdüğü zaman oradaki hayvanlar neden sirkteki gibi top oynamıyor diye ağlamıştım. Hatta evde kendimiz kukla yapardık. Ben dedemin şapkasını kesip de yaşlı kukla yapacağım diye azar işitmiştim. Tahtadan tornet dediğimiz 4 tekerli şimdikinin kaykayı gibi kaydırağım vardı. Erkek çocuklarıyla mahallede yarışa girerdim. Misketlerini oyunda kazanır, sonra kıyasıya kavga ederdim. Akşamları eve devamlı üstüm kirli ve bir yerlerim yırtılmış vaziyette gelirdim.
Ali’nin oyunu beni aldı nerelere götürdü. Sadece beni mi? Bütün seyredenler aynı şeyi söyledi. Oyundan sonra kokteylde ali’cimi tebrik ettik. Ustalığını yine göstermişti..
Soğuk sokağa çıkınca, anacım üşüme 1 dert, arabayı bekleme 1 dert, trafik 1 dert. Gecenin bir vaktinde canım şöööle sıcak sahlep istedi. ( gene boğaz derdi.) haydi bakalım! Boğazın emirgan kıyısına. Canımcıklarım! Bu şehir hiç uyumaz mı be yaa! Her saat millet sokaklarda. Gecenin yarısını geçmiş, Emirgan’da araba park edecek yer yok. Zar zor denizin kıyıcığına 1 yerlere yanaştık. Oooooh! Sıcak salepler, çaylar. Denizin pırıltısı, karşı kıyının ışıltısı, müziğimizi de açtık. Haaa! Burada 1 radyo var. İsmi alaturka diye bayıldım. Ne hoş şarkılar çalıyor. Bodrum’da arayacağım bakalım çıkacak mı?
2 gün sonra da klasik müzik konserine gidiyorum. Bakalım dinliyeyim. Size sonra şeyederim. Şimdilik çayı salepi içtik. Bana müsaade daha yolumuz uzuuun! Eve anca varıp tumba yatak yaparım. Hadi sağlıcakla canımcıklarım.
SEVGİYLE KALIN