GRİBİMİZİN BİR KUŞU EKSİKTİ
Bütün dünya alarma geçmiş. Kuş gribi şöyle tehlikeli, böyle ölümcül. Peeeaaah! Biz kiiii! Yedi düvelle savaşmış milletin kahraman evlatlarıyız. Küccücük kuştan korkar mıyız? Necip milletim aids’i bile hiç saydı. Kendi keyifleri uğruna frengi, aids neymiş? Hepimiz medyadan bolca izledik. Bize bir şey olmaz zihniyeti asla modasını yitirmedi. Hiç unutmam eski dönemlerde aşı kampanyası başlamıştı. Özellikle doğu bölgelerimiz taranıyordu.(bu konuyu eski yazımda da yazmıştım. Aradan geçen zamanda hiç değişiklik olmadı) 10 çocuğu olan adama sordular.” Çocuklarının aşıları var mı?” “yoktur buralarda aşı neyim bilmeyiz. Allah onları sakınır” “peki aşı olmayan çocuklar, büyümeden hastalanıp ölüyorlar. Yazık değil mi?” “ boş ver be ablaaa! (demek ki bayan soruyor) tohumuna beş beş paramı verdik. Seneye telafi ederiz” bu düşünceler sanmayın ki AB ye gireceğiz diye değişti. Vatandaşımız bizim ve erkek sözü verip, değişmez.
Şimdi göçmen kuşların dışkılarıyla yayılan son derece tehlikeli bir virüs var. adına kuş gribi diyorlar. İşte bu isimle en büyük yanlışı yapıyorlar. Şunun adını goril gribi deyin, dinozor gribi deyin ki ismin haşmetinden belki tırsarlar. Gene medyadan yakinen izliyoruz. Çıplak elleriyle tavukları topluyorlar. Kümes hayvanlarıyla oynuyorlar. Şimdi o insanlara kümes hayvanlarından uzak dur demenin nedenini gel de anlat. Hayatı devamlı hayvanlarla geçtiği için, hayvanları onların çocuğu gibi olmuş.
Hiç unutmam! Ankara Çankaya ilkokulunda öğretmenlik yaparken sanırım 3. sınıfı okutuyordum. Köy ve hayvanları işliyorduk. Öğrencilerimi alarak, yakın köye geziye gittim. Öğrencilerim hayatlarında köy, büyük ve küçük baş hayvan hiç görmemişler. Köyde gezi sırasında bizimkiler çığlıklar atarak “örtmeniiim! Bunlar hakiki mi? “ diye şaşkın bakıyorlardı. Bırakın inek, öküz, koyun keçi, tavuktan bile korkup kaçışıyorlardı. Köyün öğrencileri de bizimkilere şaş vaziyetinde bakıyorlardı. Onlar için bizimkiler anormaldi. Hiç bu hayvanlardan korkulur mu? Yani başkentin hemen yanında olan köy yaşamı bile şehirle öyle farklıydı ki! İki tarafın öğrencileri birbirlerini merakla gözlemlemişti. ( bu gezi sanırım 1990 yılı filandı. Şimdi zaman değişti. Umarım aradaki fark kapanmıştır.)
Kuş gribi de aynı. Hasta hayvanları yiyen mi? Kesip saklayan mı? Çocuklarıyla beraber yatıran mı? Ohoooo! Örnekleri medyada gözümüze sokuluyor. Benim içimi acıtan çocukların hastalanması ve ölümleri. Bi günah sabiler büyüklerin cehaletinin günahını çekiyor. Beyaz et sanayisi göçtü.yumurta yenmiyor.Bir de tavukları düşündüm. Zavallılar canlı canlı torbalara konup, çukurlarda yakıldı. Bu vahşetten midem bulandı. Düşünün kaş yaparken göz çıkıyor. Hayvanlara daha az eziyet ederek imha yolunu seçemez miydik? Vur deyince öldürüyoruz.
Dünya sağlık teşkilatı gelip inceleme yapıyormuş. Onların gözlemlerinin sonucunu merak ediyorum. Umarım hayvanları olanlarla konuşmamışlardır. Zira onların değer ölçüleri bile dumur olup, kafayı sıyırmış olabilirler. Bende evdeki kuşum aşkıma sıkı sıkıya tembih ediyorum. “evden sokağa çıkma! Kötü yola düşersin. Başına kuş gribi neyim gelir de, başını koparıverirler” bütün okurlarıma, canlarıma kuş gripsiz sağlıklı günler diliyorum.
SEVGİYLE KALIN
Şimdi göçmen kuşların dışkılarıyla yayılan son derece tehlikeli bir virüs var. adına kuş gribi diyorlar. İşte bu isimle en büyük yanlışı yapıyorlar. Şunun adını goril gribi deyin, dinozor gribi deyin ki ismin haşmetinden belki tırsarlar. Gene medyadan yakinen izliyoruz. Çıplak elleriyle tavukları topluyorlar. Kümes hayvanlarıyla oynuyorlar. Şimdi o insanlara kümes hayvanlarından uzak dur demenin nedenini gel de anlat. Hayatı devamlı hayvanlarla geçtiği için, hayvanları onların çocuğu gibi olmuş.
Hiç unutmam! Ankara Çankaya ilkokulunda öğretmenlik yaparken sanırım 3. sınıfı okutuyordum. Köy ve hayvanları işliyorduk. Öğrencilerimi alarak, yakın köye geziye gittim. Öğrencilerim hayatlarında köy, büyük ve küçük baş hayvan hiç görmemişler. Köyde gezi sırasında bizimkiler çığlıklar atarak “örtmeniiim! Bunlar hakiki mi? “ diye şaşkın bakıyorlardı. Bırakın inek, öküz, koyun keçi, tavuktan bile korkup kaçışıyorlardı. Köyün öğrencileri de bizimkilere şaş vaziyetinde bakıyorlardı. Onlar için bizimkiler anormaldi. Hiç bu hayvanlardan korkulur mu? Yani başkentin hemen yanında olan köy yaşamı bile şehirle öyle farklıydı ki! İki tarafın öğrencileri birbirlerini merakla gözlemlemişti. ( bu gezi sanırım 1990 yılı filandı. Şimdi zaman değişti. Umarım aradaki fark kapanmıştır.)
Kuş gribi de aynı. Hasta hayvanları yiyen mi? Kesip saklayan mı? Çocuklarıyla beraber yatıran mı? Ohoooo! Örnekleri medyada gözümüze sokuluyor. Benim içimi acıtan çocukların hastalanması ve ölümleri. Bi günah sabiler büyüklerin cehaletinin günahını çekiyor. Beyaz et sanayisi göçtü.yumurta yenmiyor.Bir de tavukları düşündüm. Zavallılar canlı canlı torbalara konup, çukurlarda yakıldı. Bu vahşetten midem bulandı. Düşünün kaş yaparken göz çıkıyor. Hayvanlara daha az eziyet ederek imha yolunu seçemez miydik? Vur deyince öldürüyoruz.
Dünya sağlık teşkilatı gelip inceleme yapıyormuş. Onların gözlemlerinin sonucunu merak ediyorum. Umarım hayvanları olanlarla konuşmamışlardır. Zira onların değer ölçüleri bile dumur olup, kafayı sıyırmış olabilirler. Bende evdeki kuşum aşkıma sıkı sıkıya tembih ediyorum. “evden sokağa çıkma! Kötü yola düşersin. Başına kuş gribi neyim gelir de, başını koparıverirler” bütün okurlarıma, canlarıma kuş gripsiz sağlıklı günler diliyorum.
SEVGİYLE KALIN