Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Çarşamba, Aralık 07, 2005

SİNEMA SEVDASI BENİ AŞTI

Ne kadar zaman oldu? gerçekten hatırlamıyorum. Sinemaya gitmeyi unuttum. Evimize gelen teve, vicidi, dividi, hoom teatır (yazılışları bu değil. Cahilliğimden yazmadım) ne kadar teknolojik alet edevat varsa, evimize gelip baş köşeye yerleşti. Evde çoluk çocuk, mısırları patlat. Kanepelere kaykıl. Bas düğmeye. Gelsin istediğin film. Evde sinemanın bir iyi tarafı da tuvaletin gelince durdur. Anlamadığın kısımları (ebillikle ilgisi yok, dikkat dağılması olabilir.) tekrar seyret.

Bu arada sıkı filmler sinemalara geldi, gitti. Bir türlü kısmet olmadı. Hep başka sebepler çıktı. Sebep ne olursa olsun, iki arada bir derede gitseydin ya! demeyin. Tembel tavuğunuz gidemedi işte. Mazeretim yok.

Bu hafta sinemalarda bir fırtına esiyor ki! Neymiş efendim. Babam ve oğlum. Türk filmi. Sakın küçümsedim sanmayın. Nasıl güzel filmlerimiz var. Ben görmedim diye bilgimde yok değil ya! babam ve oğlum filmi milleti ağlamaktan içini çıkarıyormuş. Merak ettim. Eski filmlerdeki gibi gidip, ağlayım da içim boşalsın istedim.

Üç hatun dün sinemaya gitmeye karar verdik. Önce yemek yerken, sinemadan çıkanların yüzlerini inceledik. Hepsi ağlamaktan gözleri şişmiş, burunları kıpkırmızıydı. Bizde paramızla ağlamaya gidiyoruz diye kıkırdadık. Bizim ölü saatteki matinede koca salonda 7 kişiydik. Biletlerimiz numaralıydı ama refakatçi çocuk “istediğiniz yere oturun” dedi. Oturduk. Orta yaşlı bir çift, ellerindeki bilete bakıp numara arıyorlar. Bende gırgır olsun diye “ ister misiniz? Şimdi bu yerler bizim kalkın desinler” demeye kalmadı. Aynen gelip, yerimize oturmuşunuz dediler. Ben de “siz bileti önce almasaydınız açıkta kalacaktınız. Zira bütün biletleri ben alıp, salonu kapattım” dedim. Şaşırdılar, sahi sandılar. Neyse film başladı.

Şimdi size filmi anlatmayacağım. Ama nerden başlasam. Oyuncuların hepsi harika oynamışlar. Hümeyra bence hayatının rolünü oynamış. Fikret Kuşkan zaten çok iyi. Dede olan Çetin Tekindor. Yılların tiyatro sanatçısı hele küçük çocuk. Ya! size hangisini anlatayım. Kendimi filme öyle bir kaptırmışım ki! Ağlamayı unuttum. Ammaaa! Bir sahne vardı ki, işte orda koptum. Ne ağlama! Sesli ve de hıçkırarak ağladım. İçim şişti. Gözlerim şişti. Burnum silmekten şişti.

Bence eşkıya filminden sonra gördüğüm en güzel filmdi. Her şey yerli yerindeydi. (bu ne demeye geldi. Bir fikrim yok. Yorumu size bırakıyorum.) herkes filmden sonra babasının kıymetini daha iyi anlıyormuş. Hep öyle okuduk. Ben de aksini düşündüm. Baba olmak daha zor zenaat. Evlat yetiştirmek, ince nakış işlemek gibi her deliğe defalarca iğne batırmak. Ata erkil ailede anne ılımlı, arabulucu, düzenleyendir. Baba ise otoritedir. Bir güç, destek, zor zamanların sığınağıdır. İşte aile ilişkilerini irdeleyen güzel filmdi. Tavsiyem mutlaka gidin. Sinemanın o karanlık salonunda, koltuğa gömülün. O kendine özgü kokusunu duyarak, keyfini çıkarın.

Artık her gittiğim filmi, ukala bir eleştirmen olarak size aktaracağım. Bilet paralarını da artık okurlarım yollar. Ne olsa sizin için gidip, ön araştırma yapacağım. Bakalım değecek mi? Her okurumdan 100 dolar recaa ediiim!!



SEVGİYLE KALIN