Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Çarşamba, Ekim 19, 2005

SOBA YAKTIM KEYFİME BAKTIM

Yaşadığım sürece sobayla hiç işim olmadı. Şimdi dersiniz ki, “kazık kadar kadınsın, hiç mi hayatında soba görmedin?” görmem mi! Ben sadece soba değil, teldolap görmüş kadınım. Fakat ailemin kıymatlısı olarak elimi işe hiç sürmedim Sobayı. Anneannem yakardı. Ankara’nın soğuğunda kömür sobasının keyfi hiçbir yerde yoktu. Çıtır çıtır yanardı. Üstünde bakırdan güğüm dedikleri sürahi şeklinde kapta devamlı sıcak su olurdu. Sobanın yandan açılan kapağı vardı. Onun içine telden ızgara sokar: köfte, balık, pastırma pişirirdik. Sobamızın ismini bile hatırlıyorum. Şakir zümre. Nasıl büyük heybetli sobaydı. Bütün evi gürül gürül ısıtırdı. En büyük keyfim o sobanın olduğu oda da uyumaktı. Torpilli olduğumdan yatağım sobanın yanındaydı. Tıpkı kedi gibi yatağıma kıvrılıp, çocukluğumun verdiği masumlukla ne rüyalar görürdüm. Zaten kitap yazmaya başladım. İsmi evimiz olan “kerpiç palas” Ankara’nın en güzide yeri olan Hamam önündeydi evimiz. Her neyse başka yazımda ondan bahsederim.

Bir soba kurma olayı beni nerelere getirdi. Sonradan kalorifere terfi ettiğimiz için, insanlar rahatlığa çabuk alışırmış. Biz de alıştık gitti.

Bodrumda oturduğumdan beri kışları devamlı katalitik yaktım. Sobaya üşendim. Katalitik yakmak kolayıma geldi. Isınabildim mi? Hayır! Titremesini bilen üşümezmiş misali. Kat kat giyin. Battaniyelerin altına gir. Bir tüp bana 15 gün gidiyordu. Birazda idare ediyordum. Parama kıyamıyordum. Arkadaşlar devamlı “soba kursana iliğin kemiğin ısınır.” Dediler. Kısmet bu yılmış. Daha ben soba düşünmezdim ama bir arkadaşım bana kuzine hediye etti. Ben de heveslendim. Haydi kurayım dedim.

Önce kuracak adam buldum. Adamcağız sobayı kolayca kurdu. Baca 10 yıldır kullanılmıyordu. Bacayı temizledi. İşte orda şenlik başladı. Üstten bir demir topuz salladı. Haydi yallah! Daha 3 gün evvel evde temizlik yapıldı. Halılarım dahil her yer pırıl vaziyetindeyken… Bir bacadan balyozzzzz! Ne kadar naylon torba koysak da bütün salon is pas kurum içinde kaldı. Ben ciyyaak! Vaziyetindeyim. Elektrik süpürgesi ile topla, süpür. Ben nasıl söyleniyorum. Başlarım böyle sobayaaaaa!!!

Her şey bitti. Sıra geldi yakmaya. Kağıt ve çalı çırpı ile denemeye geçtik. O neeee! Soba her yerinden tütüyor. Bütün deliklerinden dumanlar çıkıyor. Aman Allah bu neeeee!bütün ev duman içinde. Adam çıktı tekrar bacaya baktı. Vee dee! “abla baca tam temizlenmemiş. Yeniden demir topuzu sallayacam” demez mi?. Haydi sil baştan bütün işlemler yenilendi. Hem ev battı, hem de duman içinde kaldık. Söyleyin Allah aşkına hep soba böyle mi kurulur?

Karar verdim sobayı söktürüp atacağım. Gene güzelim katalitiğe döneceğim lakin bu sefer de kuran adam sökmüyor. “dur abla bişey kalmadı, ben hallederim “ diye inatla sobayla güreşiyor. Sonunda tamam dedi. Yeniden yaktık. Artık içimden dualar okuyorum.”Allah’ım ne olur tütmesin” Anaaa! Gerçekten yanıyor. Hem de gürül gürül.

Şimdi geldik dersimizin en önemli bölümüne… bu sobayı nasıl yakacağım? Odun nerden alınır?. Hangi çeşit odun alınır? Kim taşıyacak? Nereye konacak? Bir ton odun bana yeter mi? Yağmur yağmadan almam lazımmış. Yoksa ağır çekermiş. Sobanın kovası nasıl dolacak ve de yakmak için kağıt. Çıra sırası varmış. Onlar var sırada

Daha öğrenmem gereken çok şeyler var. Şimdilik sobayı kuran adam benim öğrenene kadar akşamları gelip sobamı yakıyor.. benim de işime geliyor. Bakalım bana ne zamana kadar dayanacak.



SEVGİYLE KALIN