Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Salı, Temmuz 05, 2005

SEDİR ADASI KLEOPATRASI

Dün yazarınız Sevgi evde durmaz, yaptığı geziyi ballandırarak anlatmaya devam ediyor. Okumayanlara hatırlatma olarak Bodrum’dan sedir adasına günübirlik seyahati şeyettiriyorum

Sedef adasının en önemli özelliği kum olayı. Mini minnacık kum taşları bi kerem vücidimize asla yapışmıyor. Beyaz rengi var. Küçük bir plaj ama deniz pırıl mı pırıl…İki taraftan merdivenle denize iniliyor. Merdiven başında iki tane gözetleme kulesi var. Orada adamlar oturuyor. Denize terlikle inmek yassak, havlu sermek yassak, kum çalmak külliyen yassak… bende terliksiz derin denizde bile yüzemem. Artık kalabalığa karışıp bin türlü hile hurdayla denize girdim. Kıyıda da terliklerimi popomun altına sakladım.

Bu kumun büyük bir özelliği varmış. Cildine kumla masaj yaparsan bütün gözenekleri açıyor, selülitlere iyi geliyor, cildi yumuşacık yapıyormuş. Amanın biz bunu duyduk ya!!! hanım arkadaşımla denizin içine oturduk. Avuç avuç kumları alıyoruz mayonun dışı ve içi olmak üzere neremiz varsa nasıl ovalanıyoruz? Önce millet bize tuhaf tuhaf baktı. Bir genç kız dayanamadı sordu.” Siz niye kumları sürüyorsunuz?” bizde güzellik için dedik veeeee!!! Bir anda plajda ne kadar kadın ve adam varsa başladılar kumları sürmeye!

Bu kum olayını öyle abarttık ki! Dişlerimiz, saçlarımız, gözlerimiz bile kum içinde kaldı. Cildimiz güzel olacak diye kumu sürt babam sürt. Kıpkırmızı olduk da bana mısın? Demedik. Serde güzellik var ya!! ama hakikaten her bir yerimiz pamuk gibi yumuşacık oldu. denizde zaten hoşaf gibi.

Gelelim oranın Cleopatra plajı olmasına! Ben inanmadım. Ayol Türkiye’de her yerde Cleopatra şeysi var. Kadın kraliçe olmuş ya!!Sezar ve Antonyus arasında aşk yaşarkene nasıl vakit bulmuş da ben biraz Türkiye’nin ( o zamanlar Osmanlı mı vardı? Bilmem. Tarih bilgim sıfır. Hiç sevmezdim zaten dersini de) orasını burasını gezeyim. Kumumu gemiyle getirip sedef adasına dökeyim. Benden sonra vatandaşlar sürüp güzelleşsin. Datça yakınlarına Cleopatra kapısı yapayım. Hayrat olarak girip çıksınlar. Daha bi sürü yere bişeyler yapayım demiştir zahir.

Bir arkadaşım mısır’a gitmiş. O anlattı. “kimse Cleopatra’yı tanımıyor. 2. Ramses deyin, tutankamon deyin. Yer yerinden oynuyor. Cleopatra diye bir tek sigara gördüm. Ayrıca çok çirkin bir kadınmış.” Dedi. Biz Liz Taylorun çevirdiği Cleopatra filminden çok güzel kadın sanıyorduk. Meğer çirkinin tekiymiş.biz de demek ki burası turist çeksin diye uydurduk. Zira sadece sedir adası desek özelliği olmayacaktı. Ucuna bir Cleopatra taktık. Oldu onun özel plajı.

Benden size tavsiye! Orada doğayı korumak için yiyecek sattırmıyorlar. Ama içecek satılıyor. Acaba o içecekler doğayı bozmuyor mu? Eğer yanınızda yiyecek götürmezseniz açlıktan köpük kusarsınız. Benden söylemesi..

Her denizden çıkışta mutlaka duşun altına giriyorsunuz. O tepedeki bekçinin bakışları altında mayonuzun her yerini iyice yıkamak zorundasınız. Sıkıysa bir kum tanesi kalsın vallahi kapıya yazmışlar hapis cezası bilem vaaar!! Eğer iyi duş almazsanız bekçi fıııırttt! Fıırrrttt! Düdük çalıp sizi yine duşa sokuyor. Artık kendince iyi temizlenmiş insanları salıveriyor. Bak yine arkası yarına kaldı….



SEVGİYLE KALIN