KLEOPATRAYI SOLLADIM
Geçen Pazar koca bir otobüs dolusu arkadaşlarla günü birlik geziyle Marmaris’e ve nerelere gittik. En önemlisi gezinin sabah saat 6.30 da başlamasıydı. Benim için en korkuncu buydu. Sabah uyanmam meseledir, hatta imkansızdır. Evin telefonu, iki cep telefonunun alarmı kuruldu. Arkadaşlardan en az 3 kişi beni uyandırması için örgütlendi. Yine de sürünerek kalktım.
Otobüse bindik. Daha yola çıkarken yanımdaki arkadaşımla hor vaziyetine geçtik. Güvercinliğe gelmişiz. Arkadaşım “aa! Ne çabuk bafa gölüne geldik?” dedi ve yine hooor!!! Vaziyeti aldık. Bizi uyandırdıkları zaman yazıyordu. Arabada hep hatun olunca ne olur? Göbek havası! Millet oynayarak gelmiş. Bizde tık yok! Çınar altı diye bir yerde köy kahvaltısı yapıldı.
Orasını görmeniz lazım. Yeşillikler içinde kanalda sular akıyor. Ördekler ve bilumum hayvanlar geziniyor. Kadınlar bazlama gözleme yapıyor. Çayları demlikle getiriyorlar. Bittabi ki tahmin ettiğiniz gibi bizde rejimin Re si kalmadı. Sıcacık bazlamaların içini aç sür tereyağlarını, köy yumurtası ve ne varsa hepsi hormonsuz hakiki. Nasıl şapıırt!! Şupuurt! Yumulduk. Ağzımızın kenarından tereyağları akıta akıta ye Allah ye! Hele bir de demlikler dolusu çayı içince keyiften mayışık hale geldik.
Tekrar otobüse bindik. Artık çayımı içmişim, keyfim yerine gelmiş, kim tutar beni? Kafilenin dansözü olarak, elimde ziller; şakada şukada fingir fingir oyna babam oyna. Bütün otobüsü sıradan oynattım. Sedir adasına gitmek için tekneye bindik. Gökova’ya açıldık. Ben hep eylül veya ekim ayında mavi yolculuk sırasında mutlaka sedir adasına gelirdim. İlk defa kara yolundan gittim. O yolların, manzaranın güzelliği! Yemyeşil ormanlar, mis gibi hava.
Gökova’da denizin rengi bile bir başka. Yine her zamanki gibi tekrar sağlıkla buralara gelip, keyifle gezdiğim için Allah’ıma binlerce şükrettim, onu her zaman sevdiğimi söyledim. Bu kadar güzellikleri bizlere bahşettiği için teşekkür ettim. Gökova zaten yüzlerce koydan oluşuyor. Tabiat nasıl bakir? Ama tekneler kirletmese, yani bizler... Nesiller boyu canım tabiat bize temiz kalsa da insanlarımız faydalansa… Bu denizler, güzellikler bizim. Tekneden denize sigara atanlara deli oluyorum. Bir minicik sigara filtresi en az 25 sene yok olmuyor. Hele pet şişeler, kıvır zıvırları atanları Allah’a havale ediyorum. Temizlik konusunda kendimize müslümanız. Evimizde tırım tırım temizlik yaparız. Dışarıda ise ne kadar pislik varsa atarız da umurumuz olmaz. O pislik yapanları tek tek evlerini dolaşıp, bende dışarı attığı şeyleri evlerine atmak istiyorum. Hırsım bir türlü geçmiyor. Her neyse nerde kalmıştık?
Sedef adasına geldik. Amannıın!! Bu ne kalabalık? Denizin içi tam bir kaplıca havuzuna dönmüş. Duyan gelmiş. İskeleden plaja kadar tahtadan yol yapmışlar. Mecburen o yolu takip ediyorsun. Tek tük ağaç altında gölgeler var. Şezlong kapma yarışına bakakaldım. Maraton koşusu halt etmiş. Bebe belik, bağırış çağırış, yer kapıldı. Bu arada depara kalkıp ta aynı anda şezlong başına gelip havlu atanlar arasında kıyasıya kavga bilem çıktı. Gölgeler kavga dövüş kapışılınca güneş altındaki şezlonglar da bize kaldı.
Yerimiz bitti dostlar! Ammaaa !! daha yaşadığım enteresanlıklar bitmedi. Artık 2 gün mü olur? 3 gün mü olur? Tefrika halinde yazacağım. Bekleyin anacıklarım daha neler var, neler!!
SEVGİYLE KALIN
Otobüse bindik. Daha yola çıkarken yanımdaki arkadaşımla hor vaziyetine geçtik. Güvercinliğe gelmişiz. Arkadaşım “aa! Ne çabuk bafa gölüne geldik?” dedi ve yine hooor!!! Vaziyeti aldık. Bizi uyandırdıkları zaman
Orasını görmeniz lazım. Yeşillikler içinde kanalda sular akıyor. Ördekler ve bilumum hayvanlar geziniyor. Kadınlar bazlama gözleme yapıyor. Çayları demlikle getiriyorlar. Bittabi ki tahmin ettiğiniz gibi bizde rejimin Re si kalmadı. Sıcacık bazlamaların içini aç sür tereyağlarını, köy yumurtası ve ne varsa hepsi hormonsuz hakiki. Nasıl şapıırt!! Şupuurt! Yumulduk. Ağzımızın kenarından tereyağları akıta akıta ye Allah ye! Hele bir de demlikler dolusu çayı içince keyiften mayışık hale geldik.
Tekrar otobüse bindik. Artık çayımı içmişim, keyfim yerine gelmiş, kim tutar beni? Kafilenin dansözü olarak, elimde ziller; şakada şukada fingir fingir oyna babam oyna. Bütün otobüsü sıradan oynattım. Sedir adasına gitmek için tekneye bindik. Gökova’ya açıldık. Ben hep eylül veya ekim ayında mavi yolculuk sırasında mutlaka sedir adasına gelirdim. İlk defa kara yolundan gittim. O yolların, manzaranın güzelliği! Yemyeşil ormanlar, mis gibi hava.
Gökova’da denizin rengi bile bir başka. Yine her zamanki gibi tekrar sağlıkla buralara gelip, keyifle gezdiğim için Allah’ıma binlerce şükrettim, onu her zaman sevdiğimi söyledim. Bu kadar güzellikleri bizlere bahşettiği için teşekkür ettim. Gökova zaten yüzlerce koydan oluşuyor. Tabiat nasıl bakir? Ama tekneler kirletmese, yani bizler... Nesiller boyu canım tabiat bize temiz kalsa da insanlarımız faydalansa… Bu denizler, güzellikler bizim. Tekneden denize sigara atanlara deli oluyorum. Bir minicik sigara filtresi en az 25 sene yok olmuyor. Hele pet şişeler, kıvır zıvırları atanları Allah’a havale ediyorum. Temizlik konusunda kendimize müslümanız. Evimizde tırım tırım temizlik yaparız. Dışarıda ise ne kadar pislik varsa atarız da umurumuz olmaz. O pislik yapanları tek tek evlerini dolaşıp, bende dışarı attığı şeyleri evlerine atmak istiyorum. Hırsım bir türlü geçmiyor. Her neyse nerde kalmıştık?
Sedef adasına geldik. Amannıın!! Bu ne kalabalık? Denizin içi tam bir kaplıca havuzuna dönmüş. Duyan gelmiş. İskeleden plaja kadar tahtadan yol yapmışlar. Mecburen o yolu takip ediyorsun. Tek tük ağaç altında gölgeler var. Şezlong kapma yarışına bakakaldım. Maraton koşusu halt etmiş. Bebe belik, bağırış çağırış, yer kapıldı. Bu arada depara kalkıp ta aynı anda şezlong başına gelip havlu atanlar arasında kıyasıya kavga bilem çıktı. Gölgeler kavga dövüş kapışılınca güneş altındaki şezlonglar da bize kaldı.
Yerimiz bitti dostlar! Ammaaa !! daha yaşadığım enteresanlıklar bitmedi. Artık 2 gün mü olur? 3 gün mü olur? Tefrika halinde yazacağım. Bekleyin anacıklarım daha neler var, neler!!
SEVGİYLE KALIN