BEN YAĞMURDAN YAŞTAN DEĞİL….
Yine kalabalık soldan soldan geldiler. Ne güzel bir düzen tutturmuş gidiyordum. Ne vardı öyle hayatımda inişler yokuşlar olacak? kendimi otomatiğe bağlamıştım. Sabah kalk denize git, akşam yemekten sonra arkadaşlarınla çay bahçesinde otur. Eve gel yat, sabah aynısını yaşa git.
Yaz başladı ya İstanbul’dan arkadaşlar geldiler. Bana bir geliyorlar, ev alt üst oluyor. 1 yılda alışmışım yalnızlığa deli çıkıyorum. Ucuz diye taa!!! Bitez’den otel ayarlamışlar. İyide doğru dürüst gitmiyorlar ki! Devamlı birlikteyiz. En sonunda söyledim.” Gidin eşyalarınızı alıp bana gelin, nasıl olsa evimden hiç çıkmıyorsunuz.bari boşuna para vermeyin”
Anaaaa!!! Hazır lopçuymuşlar, ikiletmediler. Dilimin belasını çekiyorum. Kardeşim millet bir hoş olmuş. Kimi et yemez, kimi ekşi sevmez, türlü türlü istekleri var. Kimseyle uğraşamam dedim.”işte mutfak, işte siz… Ne yaparsanız bende yerim.” Deniz dönüşü mutlaka tansaş yapılıyor. Ne çok alışveriş ediyorlar. Ben bunlarla en az 15 gün geçinirim. Ama yeniyor be kardeşim!!
İyi ki otomatik makineler icat olmuş. Nasıl dua ediyorum. Birde onları boşaltacak robotlar olsa ne iyi olurdu.( tembellik ve üşengeçlik diz boyu) Ooh!! Ben de tek başıma yapıp yiyemediğim ne kadar yemek varsa hepsini yaptırıyorum. Hem de en eziyetli olanları. Dolma mesela, Çerkez tavuğu, tandırla iç pilav VS…
Geceleri ise o bar senin, bu bar benim. (bu laf niye böyle denmiş ki sanki satın mı alınıyor? Yoksa barlar senin benim diye paylaşılmış mı?) gezip durmalar. Gençlik tadını çıkarıyor bütün barların. Ben yaşlanmışım artık. Demek ki gürültülü müziği kafam kaldırmıyor. Bir an evvel evimde sakin oturmayı hayal etsem de bizimkiler kuduruk anacım. Tatile geldik diye iyicene dağıtıyorlar. İyi de ben her gelenle aynı kudurmayı yapsam evin yolunu bulamam. Hem cebim, hem vücidim kaldırmaz. Barlara verilecek para yerlerim ağrıyor.
Bu arada benim yeni kuş delirtiyor. Nasıl yabani ve korkak. Sinir oluyorum. Biri bana böyle ilgi gösterse değil konuşmak, amuttan taklalar bile atarım. Nasıl benle inat gidiyor. Evin içinde kovalamaca oynuyoruz. Bir gün tavandaki lambaya uçtu. Bende kendimi kuşla aynıyım sandım. Koltuğun tepesine çıktım. Aklım sıra yakalayacağım. Tam tutayım derken ayağım bir kaydı. Tepetaklak düştüm. Allah’tan yumuşak iniş yaptım. Ben çığlıklandım, kuş korktu, sehpa devrildi. Üzerindeki sürahi döküldü.halı mahvoldu. Benimle alay eder gibi pencereye kondu ve ciyak ciyak ötmeye başladı.
Kafesinin kapısını öğretecem diye resmen çıldırıyorum. Hani yeteneksiz insanlar vardır ya işte benim kuş da öyle. Embesil yaratık. Ona 15 gün müddet tanıdım. Ya adam olacak ya da cami önüne koyacağım. Gerisini o düşünsün.
Bahçem harika oldu. çiçekler nasıl güzel açtılar. Gün aşırı suluyorum. Bir de isimlerini öğrenebilsem çok mutlu olacağım..sadece gülü tanıyorum. Benim bu cahilliğim ne olacak. buradaki otları tanımam, çiçekleri bilmem, balık isimlerini bilmem, ağaçların cinsini cibilliyetini bilmem. Demek ki Ankara betonlarının arasında hiç bu kültürümüz gelişmemiş. Yazık bana, kendimi ayıpladım. Ben yağmurdan yaştan değil, bilgisizlikten cahalım…..
SEVGİYLE KALIN
Yaz başladı ya İstanbul’dan arkadaşlar geldiler. Bana bir geliyorlar, ev alt üst oluyor. 1 yılda alışmışım yalnızlığa deli çıkıyorum. Ucuz diye taa!!! Bitez’den otel ayarlamışlar. İyide doğru dürüst gitmiyorlar ki! Devamlı birlikteyiz. En sonunda söyledim.” Gidin eşyalarınızı alıp bana gelin, nasıl olsa evimden hiç çıkmıyorsunuz.bari boşuna para vermeyin”
Anaaaa!!! Hazır lopçuymuşlar, ikiletmediler. Dilimin belasını çekiyorum. Kardeşim millet bir hoş olmuş. Kimi et yemez, kimi ekşi sevmez, türlü türlü istekleri var. Kimseyle uğraşamam dedim.”işte mutfak, işte siz… Ne yaparsanız bende yerim.” Deniz dönüşü mutlaka tansaş yapılıyor. Ne çok alışveriş ediyorlar. Ben bunlarla en az 15 gün geçinirim. Ama yeniyor be kardeşim!!
İyi ki otomatik makineler icat olmuş. Nasıl dua ediyorum. Birde onları boşaltacak robotlar olsa ne iyi olurdu.( tembellik ve üşengeçlik diz boyu) Ooh!! Ben de tek başıma yapıp yiyemediğim ne kadar yemek varsa hepsini yaptırıyorum. Hem de en eziyetli olanları. Dolma mesela, Çerkez tavuğu, tandırla iç pilav VS…
Geceleri ise o bar senin, bu bar benim. (bu laf niye böyle denmiş ki sanki satın mı alınıyor? Yoksa barlar senin benim diye paylaşılmış mı?) gezip durmalar. Gençlik tadını çıkarıyor bütün barların. Ben yaşlanmışım artık. Demek ki gürültülü müziği kafam kaldırmıyor. Bir an evvel evimde sakin oturmayı hayal etsem de bizimkiler kuduruk anacım. Tatile geldik diye iyicene dağıtıyorlar. İyi de ben her gelenle aynı kudurmayı yapsam evin yolunu bulamam. Hem cebim, hem vücidim kaldırmaz. Barlara verilecek para yerlerim ağrıyor.
Bu arada benim yeni kuş delirtiyor. Nasıl yabani ve korkak. Sinir oluyorum. Biri bana böyle ilgi gösterse değil konuşmak, amuttan taklalar bile atarım. Nasıl benle inat gidiyor. Evin içinde kovalamaca oynuyoruz. Bir gün tavandaki lambaya uçtu. Bende kendimi kuşla aynıyım sandım. Koltuğun tepesine çıktım. Aklım sıra yakalayacağım. Tam tutayım derken ayağım bir kaydı. Tepetaklak düştüm. Allah’tan yumuşak iniş yaptım. Ben çığlıklandım, kuş korktu, sehpa devrildi. Üzerindeki sürahi döküldü.halı mahvoldu. Benimle alay eder gibi pencereye kondu ve ciyak ciyak ötmeye başladı.
Kafesinin kapısını öğretecem diye resmen çıldırıyorum. Hani yeteneksiz insanlar vardır ya işte benim kuş da öyle. Embesil yaratık. Ona 15 gün müddet tanıdım. Ya adam olacak ya da cami önüne koyacağım. Gerisini o düşünsün.
Bahçem harika oldu. çiçekler nasıl güzel açtılar. Gün aşırı suluyorum. Bir de isimlerini öğrenebilsem çok mutlu olacağım..sadece gülü tanıyorum. Benim bu cahilliğim ne olacak. buradaki otları tanımam, çiçekleri bilmem, balık isimlerini bilmem, ağaçların cinsini cibilliyetini bilmem. Demek ki Ankara betonlarının arasında hiç bu kültürümüz gelişmemiş. Yazık bana, kendimi ayıpladım. Ben yağmurdan yaştan değil, bilgisizlikten cahalım…..
SEVGİYLE KALIN