Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Cumartesi, Nisan 02, 2005

EVDE BAŞIMA GELENLER

Televizyon çekiminden eve aç ve yorgun döndüm. Şekerim düşüp, yiyecek arayınca deliye dönüyorum. Gözüm hiçbir şeyi görmüyor.

Kuşum çatlağın kafesini açık bırakmıştım. Nasıl olsa camda teller var salonda istediği gibi dolansın, keyfine baksın dediydim. Vay!! Eve bir geldim ki peh,peh!! Köpeğim laki 12 sene yaşadıydı. O da yaramazdı ama yaptığı zaman sıkı yapardı. Terlikleri paralar, camın perdesinin tülünü paralar, ( tülü öyle parçalara ayırmış ki, tak beline Haiti dansı yap) yatakları darmadağın ederdi.

Çeşitli cam kaseler almıştım. Evde dekor olsun diye, içine renkli kumlar koydum. Üstüne mumlar yerleştirdim. Yani evime kendimce şekil yapmak istemiştim. Masa üstü, sehpalar, yerler çok güzel camlı kumlu mumlu süslerle doldu. Sözüm ona geceleri o mumları yakıp, kırmızı şarap içecektim. Rengarenk hayallere dalacaktım. Fakat what fayda!!!

Kapıdan salona bir girdim ki!!! Ciyyaaak!!! ( bu ses benden çıkıyor) Ne cam kaselerde kum ve de mum kalmış. Halıların ve her yerin üstü, ciyir ciyir kum dolu. Basıyorum iri kumdan ayağım patinaj çekiyor. Kuş da beni gördü nasıl seviniyor? Hem uçuyor hem de “çatlak! Çatlak! Öpücük, öpücük” diye bağrınıyor.

Hangisini toplayım, nereyi süpüreyim? Parmak kadar kuş bütün bunları nasıl becerir? Yüce Allah’ım hiçbir şeyin normali beni bulmaz mı? ( eeee!! Kızım sen hayvanın adını çatlak koyarsan olacağı budur. Kendin kaşındın.)

Salonu öylece kendi halinde dağınık bıraktım, mutfağa koştum. Dünden kalan çorbamı, küçük tasta ısıtıp dolapta ne varsa yiyeceğim.( ipi topu, iki yumurta, üçgen peynir, 6-7 zeytin, koca torba eti form. Fare dolabın içine düşse başı yarılır) Tepsime engin ve zengin akşam yemeğimi hazırladım, tencereyi de eviyeye koydum suyu açtım ki ıslansın.

Sobamı yaktım, yv yi açtım, kuruldum koltuğuma, şapırt şupurt, ye babam ye! Karnım doyunca salon bana feci içler acısı göründü. Gelecek yardımcım Tezcan’a acıdım ne iş vardı, peh peh…

Tepsimi mutfağa götürmek üzere ayağa kalktım!! Cııllıık diye bir ses!! Halıya bir baktım kiiiii!! Cöllüm suu!! Mutfağa yüzerek gittim. Ben salaklar kraliçesi musluğu açık unut, su taş, taaa! Salona kadar gel, ben andavallı anlama…

İlk tepkim ne oldu biliyor musunuz? Mutfakta sandalyeye oturdum ve avazım çıktığı kadar,( Tarzan’ın ormanda naralanması hiç kalır) BAĞIRDIIIM!!! Mutfaktaki sularla salonun halısının üstündeki kumlar harika bir karışım oluşmuştu.

Endonezya’daki tsunami inanın benim evdeki kadar tahribat yapmamıştır. Tamam o çok kötüydü. Binlerce ölümlere sebep oldu. Ama inanın iç dünyam o kadar karardı. Şimdi ne yapacağıma karar vermeliydim. Venedik kanalları gibi, şapırdaklı şupurdaklı oturmalıydım.

Attığım naralardan komşular geldi. Evin halini gören, nasıl becerdiğime akıl sır erdiremediler. Hep birlikte halıları dışarı taşıyamadık, sürüdük. Dışarısı yağmur, içerisi sulu zırtlak. Şöylemesine kuruladık, allahtan yatağım kuru kalmış.

Hırsızlara sesleniyorum!! Başka halım yok. Ne olur gece gelip de kak gidelim demeyin. Sabaha suyunu çeksin, ıslak mıslak içeri alacağım. Bu gecelik bizim semte uğramayın. Vicdanınıza sığınıyorum.( ıslak halı ne ağır oluyormuş, 4 kişi zor sürüdük) sizde grup olarak gezmezsiniz umarım. Zaten tırlak vaziyetteyim



SEVGİYLE KALIN