Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Cuma, Mart 18, 2005

ÇANAKKALE’Yİ YAŞAMAK LAZIM

Sadece 18 martta Çanakkale’yi anmanın manasızlığını düşünüyorum. Elin öteki milletleri, bu kadar Kahramanca ve o zamanın şartlarıyla savaş kazansaydılar, devamlı dünyaya, gözümüze soka soka dillendirirlerdi. (Uf amma uzun cümle oldu)

Bizim ilk okulda öğretilen bilgilerle bide Çanakkale şehitlerine yazılmış destanı belleyip, bitti sanırdık. Halbuki yerinde gidip görmek; o havayı koklamak o kadar farklı ki!...

Hani bazı olaylar vardır. Okursun, duyarsın, öğrenirsin. Aradan zaman geçince, insanız! bilgilerimiz pekişmedikçe unutur gideriz. Şöyle ilkokul bilgilerinizi ve illaki tarih dersinizi düşünün. Aklınızda ne kaldı? Hangi Osmanlı padişahı kaç yıllarında ne gibi savaş yaptı? Esas nedir? 5 kıtadaki milletleri en ince ayrıntısına kadar okuturuz da kendi tarihi kültürlerimi üstünkörü geçeriz. Sırf not almak uğruna hafız gibi tarihleri ezberleriz. Sınıfı geçip, okul bittimi? Yılların birikimi en kısa zamanda unutulur gider.

Kurtuluş savaşını hepimiz evreleriyle biliriz. Ama ona başlamak için M:KEMAL ATATÜRK’ ün en önemli savaşıydı. Yarbay olarak savaşa girmişti. Savaşın evrelerini anlatmaya gerek yok denizden gelen gemiler Çanakkale’yi geçemeyince karadan yürüdüler. Bizden ve onlardan 250 bin kişiye yakın ölmesine rağmen Osmanlılar hala direnince bakıyorlar ki ! ÇANAKKALE geçilemiyor. M. KEMAL ATATÜRK albay rütbesiyle savaşı

Bütün bunları ve daha detaylarını hepimiz biliyoruz. Ben ayrıca Çanakkale’ye gittim. Esas o savaşın ne olduğunu, siperlerin kazılması, savunma yerleri ve şehitlik…. İnanın oraları gezip görmeden, okumakla, öğrenmekle olmuyor. Bire bir gidip ziyaret etmek, o havayı solumak lazım.

Kameramla Çanakkale’den Eceabat feribotuyla karşıya geçtim. Arabayla şehitliğin olduğu yere gittim. Arabadan indiğim andan itibaren! Sessizlik, içimde huşu duyulan hislerimle yürümeye başladım. Önce şehitliğe gittim. Allah’ım ne kadar çoktular? Yaşlarına ve isimlerine baktım. Hemen hepsinin çok genç olmaları, yaşları ortalama 17- 25 arası binlerce şehit ( mezarı olmayanlar hariç) Kamerayla çekim yapmama imkan yok! Zira nasıl ağlıyorum? Kendimi koyuverdim, hıçkırıklar kah boğazımda düğümleniyor, kah feryat olarak çıkıyor.

Siperlere gidince o günlerin şartlarında nasıl ilkel kazılmış, nasıl cansiparane savaşılmış. Nasıl bir yurt sevgisidir bu? Nasıl bu kadar teknolojinin olmadığı zamanda (Amerika oturduğu yerden bombayı sallıyor, son sistem teknolojiyi kullanıyor.) nasıl savaşmışlar?

Müzeyi gezdim! O savaşın resim ve tasvirleriyle sizi adeta içine çekiyor. Her biri ayrı ayrı isimsiz şehitlerimizin kullandığı silahlar, Kurşundan delinmiş asker albiseleri, daha neler neler…

Şehitlere yapılan anıtın altına gelince ihtişamından, tüylerim diken diken oldu. Kameradan hep hıçkırık sesleri geliyordu. Şuna inandım ki her Türk vatandaşı mutlaka ve mutlaka buraya gelip, birebir görmeli. Okullar gezi düzenlemeli, sadece 18 martta değil her gün ziyaret edip savaşın hangi şartlarda kazanıldığını görmek lazım. İyi ki Türk’üz ve yurdumuzda onların sayesinde hür yaşıyorsak, haklarını ödeyemeyiz. Hepsi nur içinde yatsınlar!!



SEVGİYLE KALIN