Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Pazar, Mart 27, 2005

TİYATRO ( ANAA!!! O NE Kİ??) GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN

Her sene 27- Martta dünya tiyatrolar gününü kutlarız. Aman ne kocaman laflar ederiz. Sanata ve sanatçıya övgüler, hakkı ödenmezler, 1 de bildiri oku tamamdır…..

Evropaalıyla bizim aramızda tiyatro anlayışı farklıdır.Onlarda bir eser sahneye konunca değil aylarca, belki yıllarca oynar. Bilet bulmak meseledir. Bizdeki gibi karaborsa ( tiyatro için geçerli değil, maç için evet.)adeti olmadığı için millet gider paşalar gibi kuyruğa girer, saatler sonra sırası gelince biletini alır.

Sinema sanatçılarını medyadan takip ediyoruz. Yaşantıları,kazançları, güvenceleri, falan filan.. Onların lüksleri bizim hayalimizi süsler, ağzımızın sularını toplayıp dururuz.

Tiyatro sanatçılarına gelince; meslekleri gereği hem daha saygınlardır hem de kıymetleri bilinir. 1 de mesleğinde eskimiş, ekol olmuş tiyatrocu varsa önlerinde huuuu! Diye eğilinir, ellerinden gelen her türlü imkanı önlerine sererler.

Ben yurt dışında 1 kaç kere tiyatroya gittim. Tamamen bir seremoniydi; kılık, kıyafet, içerdeki sessizlik, alkışın bile zamanlaması, bitiminde herkesin mısır patlağı gibi tek tük değil de komut verilmiş gibi hep beraber ayakta alkışlama. Gecenin bitiminde kutsal ayinden çıkmış gibi huşu içinde evimize dönerdik.

Bizdeki tiyatro anlayışı öylesine farklı ki: eskiden bir insan fazla süslendi mi? ( hoş değişen 1 şey olduğunu sanmıyorum) “ne o tiyatorocı mı oldun ne bu süs, ne o kakır kikir haller” derlerdi. En hafif ve alaya alınan meslekti.

Devlet ve özel tiyatroların halini biliyoruz. Devlet 1 yerde maaşlı çalışan sanatçılarla kör topal gidiyor. Özel tiyatrolardan kaçı ayakta kalabildi? Sanatçısı, emekçisi, yazarı, ışıkçısı koca sektör battı gitti.Ekmek yiyenler yiyemez oldu.

Aklımızda kalan eski duayen sanatçılar ne yaparlar, ne yer , ne içerler, nasıl yaşarlar? Bilen varsa beri gelsin. Televizyon denen evlerimizdeki kutu, güzelim salonlardan ayırdı hepimizi.

Bakın televizyonlara!... yılların usta tiyatrocuları, maddi güçlükten kimlerle dizi yapıp aynı kategoriye giriyorlar. Yılların okuması, deneyimi, emeği vızıltı kalıyor. Kolay yoldan şöhret olanla aynı karede boy gösteriyor.Onlar da insan! En basitinden yaşamak zorundalar. Tiyatronun veremediğini; dizilerden, reklamlardan, üç otuz paraya yapıp yaşamaya çalışıyorlar.

Geçen gün 1 haber okudum! İçim acıdı, yandı, kahroldum.Emekli olan sanatçılar kamuda çalışamaz denmiş. Tam 25 devleşmiş sanatçının konservatuardan ilişiği kesilmiş. Sadece tiyatro değil her daldan mesleğin zirvesinde olan insanlar…Yıllarca hizmetten sonra, yeni nesilleri yetiştirip, her alanda çıtası yüksek gelecek yapmak uğruna, canla başla çalışırken, haydi yallah evinde otur.deyip ilişiklerini kesmişler.

Yıldız Kenter, Haldun Dormen, prof.dr. Nevzat Atlığ, Erol Sayan, Prof. Dr.Selahattin İçli, Daha ismini sayamadığım üniversite öğretim görevlileri… Bu özel insanlar kolay yetişmiyor.Kazanmak çok zordur da, harcamak bir nefes kadar kısadır.Bütün bu sanatçıları dışarı yollayın. Aynı kariyerleriyle değil sokağa atılmak, çoğunun heykelleri bile dikilmişti.

Güzel, kıymetli, zor yetişen, zor bulunan değerlerin kıymetini bilememekte üstümüze yoktur. Şahsım ve hemfikir yandaşlarımın adına, Tiyatrolar gününüzü kutluyorum. Sessiz ama sürekli alkışlarımla birlikte, ayakta şapka çıkartıp, saygıyla ve sevgiyle eğiliyorum. İyi ki sizleri seyredebilen, şanslı nesillerimiz oldu.



SEVGİYLE KALIN