HOLLANDA VE DİĞERLERİ
Bugünlerde bana bir haller oldu. Yaşlandım mı nedir? Eskiler gözümün önüne geliyor. Dün yakın arkadaşım Bertan, Hollanda’dan beraber tanıdığımız arkadaşımız Anita’yı getirmiş. Bana geldiler. Çığlık çığlığa bağırdım, nasıl mutlu oldum, anlatamam.
İngilizce, Türkçe, Hollanda’ca hepsi birbirine karıştı. Anita 15 gün kalacakmış. Hemen arkadaşıma el koydum. Mutlaka en az 5-6 gün bende kalması lazım. Gündüzleri Bertan’la beraberiz de geceleri o Yalıkavağa dönüyor. Zira kocası var. Biz gibi şen dul değil.
Hemen 3 hatun, vır vır da vır vır….. Önce kahveler içildi. Sonra haydi yallah Gümüşlük. 2 Hollandalı, 2 Türk olarak balığın, şarabın gözüne vurduk. İlk günü diye Anitay’la beni eve bıraktılar. Bertan Hollandalı eşiyle evine döndü. Yorgun olan arkadaşım hemen uyudu. Ben gece zombisi olarak yatağımda o günlere döndüm.
İlk yurt dışına çıkışım 1983 de Hollanda’ya olmuştu. Bertan o zaman ilk eşiyle sefaret mensubuydu. Anita ve eşi Piit’i o zamandan tanımıştım. Dünya şekeri insanlardı. Kızımla yaşıt kızları Barbara (şimdi evlenmiş ve oğlu var.) özel sörf okulunda öğretmendi.
İlk önce Hollanda’nın altını üstüne getirmiştik. Adamların yüz ölçümü bizim Konya vilayeti kadar. Denizden aşağıda ve bentlerle korunuyor. Toprak diye bir şey yok. Bildiğiniz deniz kumu her yer. Teknolojik olarak havaalanının altını tünel yapıp yol yapmışlar. Denizin üstünde gemiler geçiyor, altından yol yapmışlar, metro yapmışlar. O Amsterdam’ın şirinliği, güzelliği. (kaç kere gittiysem doyamadım.) Yüzlerce kanal var.üstünde minik minik köprüler. Hollanda insanı güler yüzlü, sempatik. Millet olarak bisiklete biniyor diyebilirim. Hayatımda ilk defa bisiklete ait ayrı yol olduğunu orada görmüş, şaşmıştım.
O zamanlar Hollanda, Lüksemburg, Belçika benelüks ülkesi sayılıyordu. Vizeyi alınca 3 ülkeye de gidebiliyordun. Zaten insanlar günü birlik, gidip gelebiliyordu. Kanalların üstünde, yemekli ve müzikli gemiler çalışıyordu. Şirin, insanın içini ısıtan ülkeydi. Havası hariç. Devamlı çisil yağan yağmur ( Ben mayıs 15 de gitmiştim.) soğuk, güneş yok, rutubetli bir havası var. Yaz kısa oralarda. Onun için oradan yurdumuza gelenler, aklını şaşıyor.
İşte yine yerim bitti de benim maceralar bitmedi. Artık tefrika roman gibi birkaç gün bunları sizlerle paylaşmazsam çatlarım.
SEVGİYLE KALIN
İngilizce, Türkçe, Hollanda’ca hepsi birbirine karıştı. Anita 15 gün kalacakmış. Hemen arkadaşıma el koydum. Mutlaka en az 5-6 gün bende kalması lazım. Gündüzleri Bertan’la beraberiz de geceleri o Yalıkavağa dönüyor. Zira kocası var. Biz gibi şen dul değil.
Hemen 3 hatun, vır vır da vır vır….. Önce kahveler içildi. Sonra haydi yallah Gümüşlük. 2 Hollandalı, 2 Türk olarak balığın, şarabın gözüne vurduk. İlk günü diye Anitay’la beni eve bıraktılar. Bertan Hollandalı eşiyle evine döndü. Yorgun olan arkadaşım hemen uyudu. Ben gece zombisi olarak yatağımda o günlere döndüm.
İlk yurt dışına çıkışım 1983 de Hollanda’ya olmuştu. Bertan o zaman ilk eşiyle sefaret mensubuydu. Anita ve eşi Piit’i o zamandan tanımıştım. Dünya şekeri insanlardı. Kızımla yaşıt kızları Barbara (şimdi evlenmiş ve oğlu var.) özel sörf okulunda öğretmendi.
İlk önce Hollanda’nın altını üstüne getirmiştik. Adamların yüz ölçümü bizim Konya vilayeti kadar. Denizden aşağıda ve bentlerle korunuyor. Toprak diye bir şey yok. Bildiğiniz deniz kumu her yer. Teknolojik olarak havaalanının altını tünel yapıp yol yapmışlar. Denizin üstünde gemiler geçiyor, altından yol yapmışlar, metro yapmışlar. O Amsterdam’ın şirinliği, güzelliği. (kaç kere gittiysem doyamadım.) Yüzlerce kanal var.üstünde minik minik köprüler. Hollanda insanı güler yüzlü, sempatik. Millet olarak bisiklete biniyor diyebilirim. Hayatımda ilk defa bisiklete ait ayrı yol olduğunu orada görmüş, şaşmıştım.
O zamanlar Hollanda, Lüksemburg, Belçika benelüks ülkesi sayılıyordu. Vizeyi alınca 3 ülkeye de gidebiliyordun. Zaten insanlar günü birlik, gidip gelebiliyordu. Kanalların üstünde, yemekli ve müzikli gemiler çalışıyordu. Şirin, insanın içini ısıtan ülkeydi. Havası hariç. Devamlı çisil yağan yağmur ( Ben mayıs 15 de gitmiştim.) soğuk, güneş yok, rutubetli bir havası var. Yaz kısa oralarda. Onun için oradan yurdumuza gelenler, aklını şaşıyor.
İşte yine yerim bitti de benim maceralar bitmedi. Artık tefrika roman gibi birkaç gün bunları sizlerle paylaşmazsam çatlarım.
SEVGİYLE KALIN