Canlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?

Bodrumun Sevgisi

Cuma, Mayıs 05, 2006

BİR ZAMANLAR MAZİYE BAK! NE KADAR ŞENDİK

İstanbul’da torun alışverişinden fırsat bulup da gece bir yemeğe gidemedim diye hayıflanacaktım. Kuzenim emrivaki yapıp beni evden sürüyerek çıkardı. Onlarda yemek yiyip, kafa çektik. Tabi ki! Ailenin büyükleri içmeye başlayınca ne olur? Mazi gözümüzde canlanır. Vay efendim! Eskiden ailecek neler yapardık? Kimlerle gülmüş, kimlerle ağlamıştık. Yitilip gidenler, aileye yeni katılanlar falan filan. Tam seroş muhabbeti…

Laflarken kuzenimin bekar günlerine döndük. Ankara’daki bekar evini konuştuk. Veeeeee!!! Bana harika bir sürpriz yaptı. Şimdi çoook eskilere geriye döneceğim. Bunun adına “background” diyorlar.

Ben eskiden de söylemiştim. Konya ilk öğretmen okulunun 1966 mezunuyum. Ankara’da yaşayan ailemin tek çocuğu, ilk torunu olarak pek kıymetliydim. (şimdide değişen bir şey yok. Aynı naz niyaz devam ediyor.) ilk defa yatılı okula gidince, intibak etmem çok zor oldu. Haftada bir 2 saat çarşı iznine çıkardık. Ben o izinde okuldan kaçmaya karar vermiştim. Bunu da en samimi arkadaşıma söylemiştim. (adı Nimet’ti Polatlı’lıydı. Bana 3 sene bebek gibi baktı.) o arkadaş öğretmene beni ispiyonlamış. Öğretmenim (edebiyat öğretmenimdi. “Gülsevin Çiçekli” ) izine çıkarmadı. Beni sosyal kollarda öyle görevler verdi ki! Kaçmayı unuttum. Eğer öldüyse, Allah rahmet eğlesin. Onun sayesinde öğretmen oldum. Bende hakkı çoktu. Bu arada ben de sınıf geceleri sunardım. Cumartesi geceleri resmen Konya eşrafı seyretmeye gelirdi. Küçüklüğümden beri özel olmayı, aktif olmayı, sahne olayını sevmişimdir. Okulda son sınıfta da öğrenci başkanlığı yapmıştım. 1964-66 arasında bayağı değişiklik yapmıştım. Okul müdürümüz rahmetli İhsan Baykal beni kaç kere okul bahçesinde kovaladı. Yakalasa artık nasıl dövecekti. Şiir gecesinde ben Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “dağ başında avcı kulübesi. Ocakta ateş, dışarıda rüzgar” diye devam eden erotik şiir okumuştum. Sahneyi kırmızı lambalarla donatmıştım. Teybe de bessame mucho koymuştum. Şimdi düşünüyorum da resmen pavyona çevirmişim okulun sahnesini. Hem şiirde birinci oldum. Hem de müdür elinde odunla beni kovalamıştı.

1964 yılında okula alışamadım yaaa! Canım dayıcığım bana eşek kadar olan TK 23 GRUNDIG marka teyp hediye etti. O zamanın en popüler teybiydi. Ben etütlerde ders çalışmaz teyp dinlerdim. Yatakhanede özellikle üst ranzayı seçtim. Koğuş gibi yatardık. Lambadan kaçak elektrik alırdım. Bütün arkadaşlar müzik dinlerken uyurduk. Koskocaman makara teyp, çal babam çal! Bitmezdi ki. Evden gelen harçlıklarımı 45 lik plaklardan teybe kayıt yaptırmaya harcardım. Aman ne romantik şarkılar…

Müzik dinlemekten ders mers hak getire… bütün derslerin sayısı 17 taneydi. Ben ilk dönemde sadece müzik dinledim. Sosyal faaliyetlerle uğraştım. Rahmetli anacım sordu.”kızım karnen nasıl gelecek?” süpeeer! Çok iyi dedim. Amma! İlk karnemde tam 13 dersten zayıfım vardı. Bana teyp alan dayım, karneyi görünce teybi elimden aldı. Eski evimizde anneannemin kümeste tavukları vardı. Beni oraya en az 5 saat hapsetti. Sınıfı geçmezsem kimsenin beni sevmeyeceğini söyledi.

Her şeye dayanırım da sevgisizliğe aslaaa! Valla ikinci dönemde tuvalet ışıklarında battaniye altında ders çalıştım. Sınıfı ikmale kalmadan geçtim. Sonra da diğer senelerde teybi okulda çalmama izin verdiler. Zaten okulda da kaçak çalıyordum. Ama o bana çok keyif veriyordu. Beni motive ediyordu.

Okul bitti. Seneler geçti. yaşamın getirdiği şartlarla ben o teybi unuttum gitti. Zaten şimdi akşam yediğimi unutur oldum ya! Bu da gençlikten kaynaklanıyor.

Şimdi dönelim o kafa çektiğimiz geceye! Kuzenim içerden benim TK 23 teybi getirmez mi? önce kal geldi. Sonra dumur oldum. En son da çığlıklar attım. Veee! Resmen çalışıyor. Resmen makaradan ses geliyor. O zamanın müziklerini dinliyorum. Borumu buuuu! Seslerden kim olduğunu çıkarmaya çalıştık. Barış Mançolar, Füsun Önallar, daha kimler! Vallahi de billahi de o anda zeroş oldum. Anaaaam! Ne kadar eskilere gittim. Bir de kuzenime kızdım. “bu benimdi neden şimdiye kadar vermedin” diye. Bazı düğmeleri çalışmıyor. Ses bazen kayıyor. Kuzenim teybin kafasına arada zeytin yağı sürüyormuş. Acaba bir marka var mı diye sordum. Belki alıştığı makine tadı vardır. Bunun anlayan bir tamircinin görmesi lazım derken. Ertesi günü bir arkadaşım çaya çağırdı. Oraya da Konya’lı kankam geldi. Meğer o da bir hurdacıdan aynı teybi satın almış. Konya’da bunu tamir eden yaşlı bir adam varmış. Adını ve telefon numarasını verdi. Amanın! İlk fırsatta teybimi alıp Konya’nın yolunu tutacağım. Hem hanidir Konya’ da tandır kebabı yemediydim.

Hadi gene kedi gibi 4 ayağımın üstüne düştüm. Bana gene yol göründü. (zaten hadi desinler, kapı önündeyim.) Evde saklamıştım. 2 tane makara teyp bantı var. bu hafta temizlikçi yardımcımla evi talan edip,bantları bulmalıyım. Yaşasın! Mazime döndüm!

SEVGİYLE KALIN