tag:blogger.com,1999:blog-200071382024-03-13T23:18:13.741+03:00BODRUMUN SEVGİSİCanlarım, sizlerle beraber olmak öyle önemli ki benim için. Beni Sevgi ablanız olarak kabul edin. Zaten Bodrum da beni öyle tanır. İyi ve kötü zamanlarınızda yanınızda olayım. Dertleşelim, ama çoğunlukla gülelim. Öyle ihtiyacımız var ki gülmeye. Sorunlarımızı unutup, keyif almaya bakalım. Haydi.. Var mısınız beraber keyiflenmeye ?Unknownnoreply@blogger.comBlogger298125tag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-3265627102694201802009-02-09T23:06:00.000+02:002009-02-09T23:07:46.266+02:00SEVGİLİSİ OLANLARA 1 GÜN MÜ OLURMUŞ?Bazı günler vardır. İnsanların sinir sistemini yerinden zıplatır. Bayramı seyranı anlarım. Eh anneler gününü de idare eder. Çorum’un kurtuluş günü, İstanbul’un fethi. Galatasarayın şampiyon olması. Ne biliiimdaha bi sürü gün var. Kutla Allah kutla. Zaten deliye her gün bayram misali her bi şeyi uydurup, davulun gözüne vuruyoruz.<br /><br /> Benim doğum günüm 13-şubat. Yani kova burcunun en çılgınıyım. Bu burç dahi ve deli burcudur. Dahiliği başkalarına hediye ettiğimden delilik üstüme yapıştı. Hür ve dahi ne kadar aymaz işler varsa benden sorulur. Kes dedim mi keser aklıma gelir. Aklımdakini o an yapamazsam, kurdeşenler dökerim. Çılgın, deli, hür, pratik, mükemmeliyetçi, teferruatçı en önemlisi de en zekisi bu burçtur. (vay beeee! En güzel burcu bulmuşum. Kendimi beğenmesem çatlarım.) <br /><br /> Astrolojiye göre anlaşıp döğüştüğüm burçların hangisi olduğunu bilemem. Kafamın tası atınca burcunu murcunu sallamam. Uzun yıllar aman kimse kırılmasın, onların yerine ben üzüleyim şeyini şeyediyordum. 7 yıl önce başıma saksı değil, botanik bahçesi düştü. Akıllandım dostlarım. Artıkın içime atmıyorum. Ne gerekiyorsa yapıyorum. İsmim gibi sevgi dağıtıyorum. AMA almasını bilene.<br /><br /> Şimdi doğum günüm öyle ilginç günde ki! 13- şubatı kutluyorum. Gece 12 olunca, devrisi güne yani 14 şubata giriyorum. Eeeeeee! O günde “sevgililer günü” al bakalım. Rahmetli anacığıma hep derdim. “1 gün daha dişini sıksaydında 14- şubatta doğursaydın.” Anacımda “kızım sen doğduğunda ööle sevgili mevgili günü daha icat edilmemişti. Sonradan uydurdular bunu.” <br /><br /> Haklıydı. Ben beni bildim bileli. Her doğum günümü kutlarken 2 günü birden kutlarım. Tamam yaş gününü anladık DA şu sevgililer günü kadar insanları geren başka gün yoktur. Evli olanlar eşini sevgili kabul etmez. Sanki evlenince sevgi bitiyormuş gibi. Eğer bittiyse neden evlisin? Üremek, yaşantındaki düzen, hizmet eden insan için mi? Aynı evi paylaşırsınız?<br /><br /> Hep karayoluyla seyahat ederken, gece yerleşim yerlerinden geçerken. Her ışığı yanan evleri merak ederim. Acaba her yanan ışıklı evde ne sevinçler, ne hüzünler, ne sevgiler, ne şiddetler, ne? Ne? Ne? Bunu kafamda çoğaltırım. Acaba özel günleri bilenler var mıdır? Yoksa asorti dediklerinin uydurması mı onlar için?<br /><br /> Kadın karnından sıpa, sırtından sopa eksik olmazken netsin sevgililer gününü? Adamlara da eline 1 gül alıp karısını öpmek, kılıbıklık sayılacağından netsin gayrı? Evliler bu günün anlam ve önemini ceplerine binecek yük görürler. Hediye alsa 1 türlü almasa 1 türlü. Çiçek böcek seveni var. Mini minnacık tek taş seveni var. Devre mülk karşılığı yemeğe gitmeyi seven var. Var oğlu var. Artık olmayan akılla size yol gösteremem. Bu günü kazasız belasız atlatmak sizin maharetinize kalmış. <br /><br /> Gelelim esas konuya. Sevgilisi olanlar. Gazete mesajlarından başlar. “arım,ayım,(hayvan değil yanlışlık olmasın) bicikom, bıcırım, artık Allah ne verdiyse, say sayabildiğin kadar. Gökten yıldızı gerdanına kolye edeyim. Ufolarla çiçek yollayım. Galaktikada el ele dolanalım. Park bahçelerde çim yolalım. Hayalin sınırı yok. Salla sallayabildiğin kadar.<br /><br /> Normal günde 3 otuz paraya yiyeceğin yemeği kat karşılığı yersin. Çiçekler bile tavan yapar. Mağaza vitrinleri kırmızı kalple dolar. Süzgün gözler, baygın gülüşlerle “ ah canıııııım! Ne zahmet ettiiiin! Seniiiii! Seviyoruuuuuuuuuum!” dedi mi günü kazasız atlattın demektir.<br /><br /> Aldığını “ hııııı! Saol” diye bir yere atıyosa, yandı gülüm keten helva. Yüzünü aşağı döker DE yukarı çıkarabilen baba yiğide aşk olsun. Gitti güzelim günün anlamı. Gecenin devamını yazmayım. Nasıl olsa tahmin edersiniz.<br /><br /> 1 de sevgilisi olmayanlar var. Esas yüz dökenler bunlardır. Kız kıza evlerde toplanıp, kaş göz gerisi sözse bizde de var. Danteli de biliriz. Tarhanayı da. Günlerde pasta börek elimizden gelir. Sevgilisi olanlardan ne eksiğimiz var? Yedikleri mantılardan dibek taşına dönmüş mabatlarını sallaya sallaya dövünürler.<br /><br /> Okumuş takımı da kariyer de yaparım çocukta diyerek sevgili beklerler. Bulanlar elinde tutsun diye 40 düzen kurar. Bulamayanlar da Etiler, Nişantaşı dolaylarında toplaşıp hem kafayı dindon ederler hem de çevreyi keserler. Son anda bişi olur mu ümidini asla yitirmezler. <br /><br /> Anacıklarım. Sevgili olmak önemli olduğu kadar, olamayanlar saçını başını yolmasın. Sevmek kadar güzel bişi varmı. İlle de sevgilim olcak diye biyerlerinizi yırtmayın. Sevmekten vaz geçmeyin. Ailenden başla. Arkadaşlarını, dostum dediklerini, hayvanları, doğayı, otu böceği, sokağındaki esnafını, pazardaki satıcıyı, bebeleri, yaşamında ne varsa onlarla sevgiyle yaşamasını bil. Gözünün gördüğü, elinin erdiği her bişeyi sev. <br /><br /> Yaşamında eğer sevmek önemliyse, hayata iyi gözlerle bakıyorsan, negatif olmayı bırakıp pozitif duygularla yaşıyorsan Kİ ne düşünürsen sana geri dönüyor. Sevgililer gününde sevgilin yokmuş. Ne gam? Sen sevdiğin sürece nasıl olsa sevgiliyi de bulursun. Bu gün sadece sevgili günü olmamalı. Sevmenin önemli olduğunun günü olmalı. Hem de sadece 1 gün değil de her gün olmalı. Sevgi dolu gününüz kutlu olsun.<br /><br /> Meraklısına not: 21- şubat bodrumda konserimiz var. Sonrasında torunumu çok özledim. İstanbul’a gidiyorum. Öpüldünüz canımcıklarım.<br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-4700814141427461962009-01-20T17:27:00.001+02:002009-01-20T17:29:04.442+02:00GÖREN GÖZE ÇÖP BATARMIŞKış olunca uykuda geçen saatlerim uzadıkça uzuyor. Geceleri baykuş gibi oturduğumdan gündüzü de nerdeyse teğet geçiyorum.<br /><br /> Günüm öğlen 13.30 civarında başladığından, (öööf! Sizde ezberlediniz. Öğğğ! Geldi. Biliyorum. Emme canlarım. Yeni okuyanlar için zaman zaman günümü nasıl yaşadığımı anlatıyorum. Siz bu kısmı okumasanız da olur.) sokağa çıkmam ikindi sıraları oluyor. Anam nedense ikindiye taktım. İkindi olunca bana hemen akşam oluyor. Arasını ayarlayamıyorum.<br /><br /> Havalar ocak olmasına rağmen pırııııl! Sokaklar beni bekler. Recimim iyi gidiyor. Ağzıma mühür koymuşum. Bir yemin etmişim ki yemiyorum. Her gün yürümekteyim.<br /><br />Ayrıca da sokakları seviyorum. Çarşı Pazar ne kadar çalışanlar varsa hepsini tanırım.<br /><br /> Salı günleri buranın giysi pazarı var. Yerlisi çaput pazarı der. Cuma günleriyse yiyecek pazarı olur. Perşembeden kurulur. Esas köylüler tazecik ürünlerini Cuma sabahı getirirler.<br /><br /> Çaput pazarı kışın bize kalır. Yazınsa gelen turistlerden yerliler pazara giremez bile. Bütün fiyatlar anında euro olur. Osun vassın. Türisleere hizmet önde geliiip duru.<br /><br /> Cuma günü benim hep gittiğim kadınlar vardır. Tazecik sebzeler, meyveler, otlar al beni al beni diye bağrınırlar. İçlerinde tonton bir teyzem var. Her an yüzü güler. Ağzından hayırlı dualar çıkar. Köylük yerde çalışmaktan yüzündeki çatlamış çizgilerden yaşını bilmek zor. Tontonum derim. <br /><br /> Geçen Cuma baktım tontonumun yüzü yerde. Noldu ? Demeye kalmadı. “a- kızım! İşin varsa da acık beni dinleyive. Kocam öleli yıllar vaaa. 5 bebemi böyüttüm. Okumadılar. Emme iş güç sahhabı oldular. Hepsini everdim. 3 kız. Kızlar evde bebe büyüdüyola. 2 oğlan evlerine çekildileee. Bende ufak bahçemde ne ekersem onları pazarda satarım. Her bişeyimi gendim kazanırım. Bebelerime yük olmam. 5 bebe versem almam demezleee. Geçen gün kız kocesiyle dööğüşmüş. Kocası evden koşturmuş. ( kovmak, git demek, burada koşturma deniyor.)<br /><br /> Gızııım! Kocendir netcen dediydim. A- ana seni çöpe atarım da kocamı atmam dedi beneee! Sankim ayrıl demişim gibikine. 5 bebemi böyüttüm de bölesi lafı hakledesi olmadıydım. Bu arada a- harfi her ismin önünde söylenir. Uzatılmaz. Tek hece de ve de tek nefeste söylenir. Yerlisi bana da a- sevgiiii! Der. <br /><br /> Mıktar habar salmış. 20 lira yollasın akşama kadar. Yoğusam suyunu keserim demiş. Her gün çeşmemi açıyom. Akıp duru. Düğmeyi çeviriyom. Işığım yanıp duru. Daha ne isteyem. Konu komşu tahta veriyo. Sobemde yakarım. Zati erken yatarım. Er uyanırım. Her gün uyanınca ellerimi açarım. Allah’a beni yatağa bağlama, bebelerime muhtaç etme. Kapılara baktırma derim. Günüme şükrederim. Daha ne edem. A- gızıım. Bu gün pek satamadım. 20 lirayı bekler mıktar. Senide hep güler yüzünden pek severim. Herkeş alır geder. Sen hatır sorarsın. Ondan sana derdimi anladıvedim. Kusura kalma gari.”<br /><br /> Tontonumdan 2-3 bişi aldım. 20 lira verdim. “ııııh! Bunlar 20 etmeez. Ben dilenci değilim. Veresin diye anlatmadım 3 lira yeter”, “sana bunu peşin vereyim. Sona gelir bu para bitene kadar bişiler alırım. Sen benim tontonumsun. Hiç dilenci olur musun? Bende 6. cı beben oliim. Ben de evde yalnızım. Sende bene nine oluve. Anlaştık mı?” Zorla kabul etti. bu kadar da gözü tok.<br /><br /> Vay beee! İster kırsalda yaşa, ister şehrin göbeğinde. Yaşam değişmiyor. Analık ne zor şey yafuuu! Emme ana vaar! Anacık vaaar! Ne analar tanırım. Kendine müslümandır. Evladı nolmuş? Ne yaşıyor? Umuru değil. Maddi manevi bebelerinden beklerler. Bu konulara girmeyim. Örnekleri hepiniz okuyorsunuz. Duyuyorsunuz. <br /><br /> Tontonum beni şişirdi. Pazardaki aldıklarımı eve bıraktım. Kendimi Kumbahçe sahiline attım. Baktım balıkçılar denizden dönmüşler. Tahta sandığın tersine gazete sermişler. Boklu kebap yapıyolar. ( evvel söylemişimdir. Balıkların içini temizlemeden pişirilir. Şööle silkelenir içi dökülür. Gerisi mis gibi yenir. Bu arada bişi daha diyiim. Burada vakti keraatin yeri ve zamanı yoktur. Niyet önemlidir. Yeter ki iste.)<br /><br /> Teknenin müziğini de açmışlar. Bangır bangır bodrum türküleri çalıyo. Yanlarına gittim. “Ooooh! Sefanız olsun. Afiyet olsun.” “koca ablam hoş geldin gel çöküve yamacımıza”<br /><br /> Hastaya ilaç sordular gibi geldi. Tabureye iliştim. Balıklar nasıl güzel kokuyor. Balıklama daldım. Kahrolsun recimim. Balığın yanında sade su içtim. Yürüme yolu kenarında tezgahı açtıklarından gelen geçen tanıdıklarda takılıyo. Balık, rakı takviyesi yapılıyor. 4 kişiyken olduk 13 kişi. Eh beee! İçtikçe güzelleştiler. Bodrum oyun havaları da 1 çalıyoki öyle olur. Oyun faslı başladı. Buranın oyunlarına bayılırım DA öğrenemedim gitti.<br /><br /> Daire şeklinde öyle güzel oynuyolar ki! Dayanamadım. Kalkıp oynamaya başladım. Anam anam ! Çökertmeden girdik. Karabiberimden çıktık. Meğer ne zamandır özlemişim oynamayı. <br /><br /> Gün kavuşmuş. Sokak lambaları yanmış. Üşümüşüm. O zaman eve gitmek aklıma geldi. Vedalaştık.<br /><br /> Burayı ondan seviyorum. Üzüntü, heyecan, sevinç, ne şekil varsa onu görüyorsun. İçinden ne gelirse yapıyorsun. Büyük şehirde ayıp olanlar burada normal oluyor. <br /><br /> Yaşadıklarımı anlatıyorum. İnanmıyorlar. Biz de burada yaşıyoruz diyorlar. Ya siz sadece gezmeye gidiyorsunuz. Ama etrafınıza bakın. Aslında bakmayın. Görün. Bütün bu insanlar bana özel gösteri yapmıyorlar ki. Yaşamın içine girin. Kulak verin. Zamanla bunları görüp duymaya başlayacaksınız. İnanın daha keyifli yaşarsınız. Aileniz gibi gördüğünüzde nasıl çoğaldığınızı göreceksiniz. Yeter ki bakmayı öğrenin. Hepinizi çoook seviyoruuuum…<br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-36847395776893402342009-01-12T22:30:00.002+02:002009-01-12T22:34:36.702+02:002009 YILINA ÇILGIN BAŞLADIK. SONUMUZ HAYIR OLAHamd-ü senalar olsun. Bir yıla daha girdik. DE başımız göğe erdi. Her yaşayan ve de akıl taşıyan canlı, yeni yılda güzellikler ister. Sanki bütün dertlerimiz bitecek. Rahat yaşayıp rahat öleceğimizi bekleriz. Ama dünya dönmeye devam eder. Savaşlar devam eder. Bebe belik, kadınlar, askerler ölür. Kazalar devam eder. Tüp patlar, doğal gaz öldürür. Para ise sıçan gibi kaçar gizlenir. Onu bulmak için ne taklalar atarız. V.S. V.S. yaz yazabildiğin kadar. Aslında helva demesini de biliriz. Havla demesini de… Emme o konularda ahkam kesmem. Anlayan zaten anlıyor.<br /><br /> Biliyorsunuz 2 aydır sıkı rejimdeyim ve dahi aynen devam ediyorum. Kilo da verdim. Sayıları sölemem. Sadece yılbaşı gecesi için sevgili doktorumdan izin aldım. Alışmış kudurmuştan beterdir ya! Yemek yiyemedim. DE likite gelince gemi azıya almışım. Tam abartma olmuş. Gittiğim rum meyhanesinde her masa tanıdıktı. Bütün gece masalar arası git gellerle ne kadar içtim valla tam çıkaramadım. Evin yolunu bulduğuma şükrettim. DE ertesi 2 gün kendime gelemedim.<br /><br /> Tavuk suyu çorbalar, limonlu çaylar, alka setzerler, taze meyveler, sebzeler derken şaşan şakülümü zor doğrulttum. Meğer 2 ayda unutmuşum. Bir de buldumcuk oldum besbelli. Bu bana sanırım yaz sonuna kadar gider. <br /><br /> Şubat sonu ameliyatım vardı. Hocamız söyledi. 28 şubatta oasis de konserimiz varmış. Meğer bizi seven dinleyenlerimiz, senede 1 konseri az bulmuşlar. Karma repertuarla ara konserimiz olacak. Araya onu da sıkıştırıyoruz. Esas yaz konserimizde Selahattin Pınar repertuarı var. Anam anam her bir bestesini en ince nakış gibi işlemiş. Hem notayı doğru okumak, hem nefesi doğru almak. Başlı başına çok çalışmayı gerektiriyor. Bizler artık hocamızın çalışma temposuna alıştık. Çok titizlendiğini de biliyoruz. Eh araya kış konseri de girince popomuz bayağı sıkıştı. Ama evvel Allah üstesinden geliriz.<br /><br /> Bu yüzden ameliyatımı bile erteledim. Mart başında olmayı düşünüyorum. Sanatım her şeyden önce gelir deeermiiişiiiim!<br /><br /> Çok sevdiğim hanım arkadaşım buradan ev aldı. Yıllarca istiyordu. Tanıdıkları da ona alamazsın. Nerde sende o para diyorlardı. Yılmadı. İnanır mısınız? İster çok istemek deyin. İster kuantummuş, uzaya fezaya, boşluğa, galaksiye yollamak deyin. Ne derseniz deyin. Gerçekten şimdiki oturduğu evin üstündeki evi kafasında beğenmiş. Bu ev benim olacak demiş. Ne satılık vaar! Nede bişii! Evi hayalinde dayamış. Döşemiş. Bahçesine kadar düzenleme yapmış. Sorunca meğer ev sahibi iyi insan olunca satarım demiş. Veeeeeeeeee! Evi aldı iyi mi?<br /><br /> Aynı hayal ettiği gibi dayadı döşedi. Bahçeyi de yaz başında yapacak. Evi alınca kendine söz vermiş. Kına yakcam diye. Tapusunu aldığı gün, 5 hanım arkadaş evinde toplandık. Yemekler yendi. Kakara kikiri sonrasında merasimle kına karıldı. Hani laf vardır. Bol bulunca nerelere sürerler diye. Aynen o misal, sırtımıza, el üstüne, omuz başımıza yaktık. Ama uçukluk parayla değil ya! Kartondan çeşitli şekiller kestik. Mesela sırtımız için 4 yapraklı yonca oyduk. El üstüne kalp oyduk. Omuz başına da yunus oyduk. <br /><br /> Bunları oyan arkadaşın el yeteneği öyle kötüydü ki. En çok yunus da çok güldük. Kestiği şekil yunusdan başka nesli tükenmiş hayvana benzedi de adını bulamadık. Zira öyle hayvan yoktu. <br /><br /> Birbirimize yardımla şekillerin üstüne kınalandık.. Üstüne mutfak streçi geçirdik. Esas olan kına değil de eğlencesi çok gırgırdı. Sabah uyandığımda merakla kınamı söktüm çıkan şekillere baktım.<br /><br /> Uykuda dönerken hepsi yerinden kaymış. Yayılmış. Ne yonca kalmış ne kalp ne de yunusa benzer şekil. Hepsi acayip bişi olmuş. DA önemli olan kına kıpkırmızı tutmuş. Ne olduğu belirsiz kınamıza baktık kaldık.<br /><br /> Gündüz telefon trafiğinden 5 arkadaş önce gülüştük. Sonasında kızmalar başladı. Neden sabahı beklettin diye hepsi bana kızdı. Fikri veren bendim. Hadi kış olduğundan sırtı ve omuzu görmezler de el üstündeki bu abuk şekil ne zaman çıkarmış. Yakmayı bilmişim. DE silmeyi de bilmeliymişim. Arkadaşların car car car çenelerinden kaçtım.<br /><br /> Şimdi el kınalarımız çıkana kadar pek görüşmüyolar. Utanacak yere giderken de eldiven giyiyorlarmış. Günah keçisi beni seçtiler. Yapacak bişi yok. Kendi çıkacak. 5 damgalı el olarak ortalıkta dolanıp duruyoruz.<br /><br /> Kınayı mınayı boş verin de! İnsanın istediği bişeyi bu kadar kararlı olarak kafasına koymak. Bana örnek oldu. Demek ki! Neymiş ? çoook istemek önemliymiş. Eh benimde 1 isteğim var. Onu kocaman harflerle A4 kağıdına yazdım. Buz dolabımın kapağına astım. Ev alan arkadaşımda aynen öle yapmış. Dolap kapağında diyet listemin yanında kocaman o istediğim dilek var. Mutfakta okuyan önce gülüyor. Alay edenler de var. Ama olsun ben yaptım oldu. Her dolabı açılışta yüksek sesle okuyorum. Azimle mıçan taşı delermiş. Bende bir gün istediğime mutlaka kavuşcam.<br /><br /> İnanmıyorsunuz değil mi? Eh olsun. Da siz de görün. O zaman kına desenlerini sizlerden yarışma açıp seçeceğim. Her bi yerime yakacağım haberiniz ola. <br /><br /><br /> <br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-84522671093083095932008-12-19T02:22:00.001+02:002008-12-20T02:25:22.737+02:00KÜRESEL KRİZ, KÜRESEL ISINMA, KÜRESEL AKLIMIZI FITTIRMAŞu küreseli icat edenler Allah’ından bulsun. Şu ihtiyar dünyamızda biz insanlar olarak, ne kadar kötü işler yapıyorsak suçu küreye atıyoruz.<br /><br /> Şimdi küre dediğimde Tanzanya’daki okurlarım için sölüyorum. Okuldaki elimizde fır dolayı döndürüp de üstünde yurdumuzu aradığımız dünya küresi. De Bu dediğim üstünde yaşadığımız küre…Yanıkıısı dünyamız.<br /><br /> O zavallının suçu günahı yok. Yeşili yakarız yok ederiz ses vermez. Sularını hoyratça heba eder bitiririz ses etmez. Elimizden geldiğini ardımıza koymayız ses etmez. DE bakıyor ki garip küre adem oğlunun ıslah olacağı yok. Ben size gösteririm. Alın mevsimleri tersine döndüreyim. Alıştığınız yaşam ortamını alt üst edeyim. Buzları eritip tufanları çıkarayım. Suuuuuuuu! Yağğmuur! Diye inleteyim. İntikamım korkunç olsun. Diye bağrınıyoo. Biz ise aha da küresel ısınma bu. Deyip suçu ona sallıyoruz.<br /><br /> Ey! Adem oğulları parayı icat eden sizsiniz. Medeniyet diye hayatınızı lüksleştiren sizsiniz. Evler yazlık ayrı kışlık ayrı, arabalar, uçaklar alımın sonunu bulamadınız. Dur durak bilmediniz. Para yetmedi mi? Sizin kurduğunuz bankalardan kredi dediğiniz paraları aldınız. <br /><br /> Eeeeeeeeee! Ben bile tabiat olarak geri dönüşümlü düzen kurmuşum. Su döner dolaşır dururdu. Her madde geri dönerdi. Onu bile siz kuruttunuz. Aldığınız paraları geri ödemeye sıra gelince “oof, sıkıştım, para yok, erteleyim, “ bankalar paralarını alamadı. Amaaaan! Ne bileyim sizin işlerinize akıl sır erdiremiyorum. Siz icat edip siz işin içinden çıkamıyorsunuz. Benim diyeceğim bu kadar değil ama anlayan kiiim…<br /><br /> Poponuz sıkışınca bütün suçu benim üstüme atıyorsunuz. Neymiş efendim? “Isınma, kriz hepsi küresel” ağzınıza kolay geliyor. <br /><br /> Attığınız zaman mangalda kül bırakmıyorsunuz. Burada parantez açayım. İnternetten gelen haberin yalancısıyım. <br /> <br /> Eskiden yeniçeri alırken onların eşcinsel olup olmadığını test etmek için, mangala kül koyarlarmış. Her yeniçeri adayının küle karşı yellenmesini isterlermiş. Eğer kül hafif uçarsa normal erkek. Amaaa! Mangalda kül kalmayacak şeklinde uçarsa o aday yandı gülüm keten helva. O zamanlarlarda bu iş için doktor neyim olmadığından tek yetkili olan mangalmış. Yani diyeceğim. Bu lafı ederken dikkatli olmanızı dilerim. <br /><br /> Nerde kalmıştık ? Hah kürenin suçlarını sayıyordum. İş bu kadar çatallaşınca, üstünde yaşayan adem oğulları kafayı sıyırdılar. Bana baktın al sana 3-5 bıçak. Yemeğin tuzu yok. Al sana pompalıyla şekil. Sokakta gezersin haaaaaa! Kezzapla güzelleşmen de benden. <br /><br /> Bunları benden daha iyi hepiniz yakiiinen biliyorsunuz. Görsel ve dahi okunsal ( bunu da şimdi uydurdum.) Basın bunları her gün her saat anlatıyor. İnsanlarımız iş yok, ekmek kazanma şansı yok, bari kolay yoldan paramız olsun diye beyinlerinin gri hücrelerini (bu lafı da eskiden agata kıristiinin meşhuuur pos bıyıklı dedektifi ton ton amcam herkül puaro derdi. Eğer öldüyse toprağı bol olsun.) çalıştırmaya başladılar.<br /><br /> Kimsenin aklına gelmeyecek düzenleri yapar oldular. Hele ben şavalak olarak kırk yıl düşünsem bu nasıl oluuur yaaaa! Şeklinde kalıyorum. Kıt olan aklım ermiyor şaş oluyorum.<br /><br /> Uyanma saatime denk gelen ti vi programlarına şöle bakıyorum. En hoşuma gideni daha öncede yazmıştım sanırım. Evlenme programları. Bu küresel zorluktan ( bak gari. Koca bulamama suçunu bile küreye yükledik. İyimi? )7 kocalı hürmüzün şarkısı gibi. Hepsi bir arada koca bulmak nerdeeeee? Her çıkan hatunlar önce şakıdık şukuduk göbek atıyolar. Sonrada ağlıyolar. “Hayatttt zooor. Geçinemiyoruuum!” İstedikleri koca şekilli olacak. Kel, göbekli, cüce, dev olmayacak. Artı evi olacak. Artı arabası olacak. Artı iyi geliri olacak. Artı gezdirecek. Artı espirili olacak. Artıları say say bitmiyo. Hatunların işi kolay artılara yakın olanı buldun muydun hayatın garantide. Haaaa! Birde çalışanlar var. Ama kocaya gidince evde otururum. O bana baksın. Benim çocuğuma da baksın. Artı artı artı……<br /><br /> Adamların işi daha zor. Evine bakacak. Ekmeği katığının bol çeşitli olacak şeklinde getirecek. Gezdirecek, bebesine neyim bakacak. Garibim adam hatunlar gibi kendine bakamadığından, evine bağlı olsun. Artı bana iyi baksın. Eh! Akça pakça olsun. O kadar. Artılar az. <br /><br /> Erkekler genellikle baaayanları beğeniyor. DA bayaaaanlar küresel sorunlu. Kimi elektrik alamıyor. Kimi bu beni gezdirip tozdurmaz. Bara neyim götürmez diye “ıııhh!”diyor. Kimi de şekilden kafadan beğenmiyor. Aslında güzel olmayan hatun yoktur. Bakımsız hatun vardır. Derler ya. Sırf o gün için berbere gitmiş. Saçlarını fönletmiş. Eller bazısında bakımlı. Savaş boyalarını da yüzüne çalmış. Aynada kendini M.M (oda öldü ama hala güzellik idolü. Toprağı bol olsun.) sanıyor<br /> <br /> Her baş göz etme programlarında ( tivi yöneticileri baktılar ki evde kalmış insan çok. Bunları tek kanalda yayınlasak haberlere vakit kalmaz diye her ti vi ayrı yaptı.) aşağı yukarı aynı. Seç beğen al.<br /><br /> Fakülte mezunu gençlerimiz de kömürcü olcam diye birbirini eziyor. Yurdumuzda işsiz sayısı kadar zenginimiz olsa. Kadınlar ve erkekler birbiriyle evlense. Birisi ötekine baksa. Fenamı olur? Bence bütün sıkıntılar biter. Zavallım kürede temize çıkar. Oooooooooh! Yaşasın refah yaşam! Yaşasın aslan ciim booom booom! <br /><br /> Küresel şeylerden bende sıyırmış bulunmaktayım. Yılbaşı geliyormuş. Bana bişi demedi daha. O geceki aktivitelerimin ne olduğunu kendimde bilmiyorum. Hoş o gece için ille de eğlenmek adet olmuş. Bunu başka yazımda size şeyederim. Eğer tembelliğim tutmazsa yılbaşı yazısı yazarım. Yok yazamazsam. Hepinizin yeni yılda sağlık mutluluk bereket içinde yüreğinizdeki isteklerinizin gerçekleşmesini diliyorum. <br /><br />SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-66185402631419686942008-12-12T21:57:00.000+02:002008-12-12T22:00:26.567+02:00GÜNLERİN VE DAHİ LAFLARIN GEÇMİŞ UCUNDAN TUTMAK HUYUMDURKış geldi de evlere kapandık ya! Bol olan aktivitelerim aza dönüştü. Zaten ruhumdaki tembellik en üst seviyelerde geziniyor. Kibarım hayvanım ayı’m inine çekileyim de şöööle kış uykusuna yatıp keyfime bakayım bile diyemiyor. Küresel ısınma sevdasından ağız tadıyla kışı bile göremiyor.<br /><br /> Bense kibarım ayıcığımdan daha beter kış uykusunu neymiş, sızması yapıyorum. Atalet içime işlemiş. Uyandığımda gün bitmelik olduğundan bana yetmiyor. Hani bir laf vardır.”benim adım narin, işlerim bugün olmaz yarin.” Bu hesap o yarinler gelemiyor.<br /><br /> Şimdi de hımbıllığımın suçunu rejime yükledim. Tek yaptığım aktivite (o da mecburiyetten) günlük yürüyüşlerim. Ama resmen kilo verdim canlarıııım! Millet söylediği zaman nasıl moralim düzeliyor. Daha gaza geliyorum. Ve illaki rejime devam ediyorum.<br /><br /> Yemiyorum, içmiyorum. Öyle olunca dışarıda yemeğe gitmek cazibesini kaybetti. Keyif alamıyorum. Neden kardeşim? Dünyadaki bütün leziiiz yiyecekler ve de içecekler bizlere zararlı oluyorlar. Hamur işleri, tatlılar, börtü böcekler (deniz ürünleri), ne biliiim ne varsa elalem yiyor. Bana gelince mi yassah hemşerim.. Haşlama, ızgara, yağsız tuzu az sebze, bazı meyveler, ekmek bilem aaazıcık. Ne bu yaaaa! <br /><br /> Şimdi bodrumda oturuyorum ya! Sair günlerde arayıp sormayanlar tatillerde bana sevgileri depreşir. Aniden pek özlerler. Tatil yaklaşmış veya sezon açılıyormuş. Ondan anlarım. Sankimileyin bunlar göçmen kuşlar da zamanı gelince bana göçecekler.<br /><br /> Baktım yine telefonlar sıklaştı. Bre durun ne oluyor demeye kalmadı. İyi misafir haber verirmiş ya! Bunlarda kurban bayramının 9 gün tatil olduğunu öğrendiklerinden barhanalarını toplamaya başlamışlar. Eh! Havalar gündüz güneşli ve ılık olsa da denize girecek yürekte adam olmadığından, geriye akşam kafa çekmek. Gündüz de yürüyüş ve siftinmek. Otele gitseler eşek eskiden kaldı şimdi deve yüküyle para. En iyisi tanıdıkların evi. İşte o tanıdıkta ben oluyorum.<br /><br /> Beynimin gri hücrelerine iş başı yaptırdım. Her telefon edene ne gibi uygun mazeretler bulayım. Getirtmeyim. Bu bile bana yorgunluk. Bir kere hepsi birbirini tanıyor. Birine marsta damadım arsa almış onu üstüme yapacakmış. İmza için gitmeliyim desem. Ötekine Malatya’ya kayısı festivaline jüri üyesiyim desem. Berikine kirazların toplanma şenliklerine gitcem. Ordan da avşa şarap hasat mevsiminde şarap tatmaya çağrıldım desem. Bunlar dedikoduyu severler hepsi birbirine haber verir” Sevgi’nin bir avuç biberi var her yerden haberi var. Her yere yetişecem diye kıçı çıkıyor.” Derler. O da uymadı.<br /><br /> Ne zamandır çalışmayan gri hücrelerim, fazla mesaiden yıprandılar. Emekliliklerini istediler. Kimine uykudan ayılamadığım saatlerde homurtuyla geveleme arasında mazeret attım. Kimilerine cepten ararsa bodrum dışındayım dedim. Ev telefonumdan da yakalanınca “şu anda evde yokum. Notunuzu bırakın iletirim dedim.”<br /><br /> Bunları okuyunca bana kızmayın! Benimde haklı olduğum yerler var sayın hâkim beeey! Müdafaamı yapayımda hele bir dinle..<br /><br /> Bir kerem rejim denen illet başımda. Yiyecek malzemem ona göre eve giriyor. Öğünlerim ona göre yapılıyor. Onlara pişirseeem bana günah. Onlar benimkileri yese, onlara günaaaah.<br /><br /> Devamlı evde oturmak işlerine gelmeyecek. Gezmek, bara neyim takılmak isteyecekler. Eh benimde gitme şansım yok. Gitsem bile içemem. Al sana aramızda çıkacak niza sebebi. Geldiklerine pişman olacaklar. Ben kötü olacağım. Darılacaklar.<br /><br /> İşte ben beyaz yalanlar sölediğimden bütün bunları peşinen kabul ettim. Kızdıkları baştan olsun dedim. <br /><br /> Baktım bayram gerçekten gelmiş. DE her zaman olduğu gibi bana gelen bişey yok. Hele kurban bayramını hiç sevmem. Kanlı olan bişeyi sevmiyorum. <br /><br /> Millet bayram temizliği diye kazınıyor. Deli gibi alışverişler. Diğer günler pislikten al başlı kurtlar mı yürüyordu? Acınızdan zafiyet mi geçiriyordunuz? Bana hep acayip geldi. Ya ben normal olmadığımdan her günkü rutin işlerin bayram ayrıcalığı olmaması bana normal gelir.<br /><br /> Her gün görüştüğüm insanların özellikle o gün tekrar gelmesi beni güldürüyo. Ülen zaten her gün konuşuyorum. Her gün gelip gidiyorum. Haaaaaaa! Bir fark var ki! “iyi bayramlar “ diyoruz. Peeeeehh!<br /><br /> Öyle insanlar tanıyorum ki! Senede 2 bayram var ya, bunlar işte o 2 bayramda görüşürler. O da zorakilikten adet yerini bulsun diye. İki tarafta bunu bilir. Noldu şimdi? Nerde bunun insan ilişkisi? Nerde samimiyet? Dostlar alışverişte görülsün.<br /><br /> Yok anam babam. Ben yapamam. Ya hiç görüşmem. Keser atarım. Ya da bayram seyran dinlemem devamlı görüşürüm. İyisinde de kötüsünde de yanında olurum. Öööleee yalancılıktan rol keserek yapılan ilişiklerle işim olmaz.<br /> <br /> Bayramda da kimseyi özel gün diye aramadım. Zaten bu yazıyı da bayram geçmiş öyle yazmışım. Yani özel günleri hep kaçırıyorum. Ucundan yakalamak yinede bişiidir. Ya hiç farkında olmasam? İşte o zaman kendimden korkarım.<br /><br /> Yinede geçmiş bayramınız sizlere sağlık, mutluluk, bereket getirmesiyle içten kutlarım. Sizleri mucuk mucuk sıcacık öperim.<br /><br /> NOT: yılbaşı yaklaşıyor. Onu da atlayabilirim. Eğer atlarsam şimdiden hayırlı yıllar dilerim. Yok, yakalarsam yine kutlarım. Duble olur fena mı?<br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-29197665828082926162008-11-24T10:57:00.000+02:002008-11-25T10:59:44.477+02:00BAŞLIĞI DÜŞÜNEN DE BİR KULP TAKAMAYAN. O DA BEN OLUYORUM.Kış kendini gösterdi deniyor ya, buraya daha yüz görümlüğü istiyor. Şöööle sıkı yağmur, lodos, fırtına, tekneler battı emme hava ılık. Hayır kardeşim! Odunumu almışım. Sobamı yakcaaam. Kestaneler pişceek. Daha siftahım bilem yok. Gündüz camlar açık oturuyorum. Geceleri eh işte kapatıyorum. Sobama sarılacağım günleri bekliyorum. Ti vi lerde gördüm. İstanbul lodostan nasibini almış. Hoş her gün bizimkilerden( kızım, torunum öğrenin gariiiii) hava durumunu telle görüştüğümden alıyordum. Onca senelik güzelim Karaköy iskelesi nasıl gitti yaaaaaaaaa! İhmal, bize bişi olmaz mantığınla olunca al işte. Tabiat ananın intikamını gör.<br /><br /> Hep diyorum ya! Cennette yaşıyorum diye. Yağmurda bile yürüyorum. Tertemiz havada ciğerlerim bayram ediyor. Trafik yok. Deniz kuduruyor. Onu seyretmek bile keyif veriyor. Her mevsimde güzel burası. Yıllardır bitmeyen aşk bu olsa gerek. Bıkmadan seviyorum burayı.<br /><br /> Bu gün öğretmenler günüymüş. Valla unutmuşum. Zaten unutkanlığım ve dahi sakarlığımda üstüme tanımam. Zaman zaman sizlerle paylaşmıştım. Bu gün de en kötüsü oldu. Litrelik zeytinyağı şişemi kırmayı becerdim. Her yer yağ oldu. Resmen ağladım. Nasıl temizlerim derken, arkadaşım yetişti. Kızcağız nasıl çalıştı. Temizledi ama canı da çıktı. Bu parantezdi. Nerde kalmıştık. Devam edeyim. Bana her gün aynı olduğundan, özel günleri takip edemiyorum. Sabahtan ev ve cep telefonlarımdan kutlamaları kabul etmeye başlayınca “heeeee! Dedim. Bu gün benim günümmüş. DE sabahın köründeki telefonlara homurtu şeklinde cevap verdiğimden sevindim mi? Kızdım mı? Anlayamadılar. Marketim ve komşularımdan birkaç kişi de kişisel olarak çiçeklerle kutladılar. Mesleğimi çok severek yapmıştım. Yıllarımı verdiğim mesleğimde kaç nesil yetişti. O nu da sevgili MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’e borçluyuz. Neden diye sormayın. Hepimiz kadına verdiği hakları çoook iyi biliyoruz. Bende bütün meslektaşlarımın gününü kutlarım. Biz ilim irfan ordusunun parasız askerleriyiz. Lakin en şerefli meslek bizimki. Neyse canlarım. Körler sağırlar birbirini ağırlar misali, kendimizi en çok biz iyi biliriz. Eli öpülesi meslektaşlarım. Gününüz kutlu olsun..<br /><br /> Geçen hafta sonu korodan bir arkadaşım, evime çok yakın yerde Rum meyhanesi açtı. iİlevelakin şu rejim işi bozuyor. İçki yemek neyim yok. Wat fayda? Yine de Cumartesi açılışa gittim. Büyük şehirleri demiyorum ama burası için resmen çok şık yer olmuş. Çok teferruat var ama hiç biri göze batmıyor. En önemlisi de arkadaşımın ortağı bayanın mesleği dekoratörlükmüş. Bütün hünerini kendi mekanındadöktürmüş.<br /><br /> 3 katlı ev düşünün. Girişten itibaren bütün duvarları denizden topladığı bildiğimiz taşlarla kaplamış. Ama ne kaplama? Nasıl bir yerleştirme? Nasıl figürler? Her taşın yapışmasına yaratıcılık ve emek verilmiş. Üst katta VİP salonu harika. Bahçesinde yemyeşil ağaçlar, havuzu ile yaza sizi bekliyorum. Der gibiydi. Terasında ise ayrı dizayn edilmiş güzellik vardı. <br /><br /> Menüsü ise tipik Rum mezeleri. Bunun yanında da eski Osmanlı mutfağından bilinmeyen çeşitlerden mürekkep zengin çeşitler bizler için hazırlanmış. Bütün personel işinin ehli olanlar. Aşçıda bayan, işletenlerde bayan olunca hijyenlik başka türlü oluyor. Erkeklerimiz alınmasın da kadın eli değmesi başka. Siz de kabul edin.<br /><br /> Şimdiden bayramda gelen misafirlerim, yılbaşı, doğum günüm için tek adres olduğuna eminim. Allah yollarını açık etsin. Hadi biraz reklamdan bişi olmaz. Nasıl olsa arkadaşımın yeri:<br /><br /><blockquote><br />BARBELLA ÇİLİNGİR SOFRASI<br />UMURCA MAH. DR. MÜMTAZ ATAMAN CAD. NO: 36<br />BODRUM<br />REZV. NO: 316 77 87<br /></blockquote><br /><br /> Giderseniz ismimi verin. Eğer memnun kalmazsanız, bana kızabilirsiniz. (komisyon almıyorum. Hayrıma reklam.) haftanın 3 günü (Çarşamba, Cuma, cumartesi) buzuki ve diğer sazlarla rembetikolar vaar. Rum şarkıları vaar! Her telden var! Ben çok eğlendim. Sizlerinde keyif alacağınızdan eminim.<br /><br /> Karsanat diye çok yeni dernek kurulmuş. Daha ömrü henüz 3 aylık gencecik dernek. ilk faaliyet olarak klasik müzik konserini Bodrum dinleyicisiyle buluşturmuş. Haberim olmadı. Demek ki “bir avuç biberim, her şeyden haberim.” Dememeliymiş. Ona üzüldüm. DE geçen cumartesi gecesi. Aynı dernek; sanat yönetmeni NEVZAT ATLI olan “gönülden nağmeler Türk müziği konseri” adı altında dinleti vardı. Solist ise MÜNİP UTANDI. <br /><br /> Marmara kolejinin salonundaki konseri nasıl anlatsam bilmem ki! 1 kere saz çalan gençlerin hepsi konservatuar mezunuydu. Hiç ses tertibatı yoktu. Keman, kanun, violonsel ve ut öz sesleriyle çaldılar. Münip hoca da mikrofonsuz okudu. Olamaz böyle güzellik. Koskoca salondan çıt çıkmadan dinledik. Zaten açılış konuşmasında Nevzat hoca bence en güzel cümleyi söyledi. “müziği eğlenmek için değil de, sanat için dinlemenizi umuyorum.” Bundan güzel anlatılamazdı.<br /><br /> Oturduğun koltuğumda yapıştım. Nefes almayı bile unutacak kadar kendimden geçtim. Münip Utandı; Dede efendi’den başladı. Lemi Atlı’lar, hepsini sayamayacağım kadar bestekarların şarkılarını nasıl okudu. Sanki şarkı söylemiyordu da konuşuyordu. Konser sonunda dinleyenlerin ayakta alkışlarıyla, hoca 3 kere bis yaptı. Uçtum resmen.<br /><br /> Her şeye maydanoz olduğumdan bu derneğe de üye oldum. Derneğin amacı sadece müzik değilmiş. Sanatın bütün dallarında faaliyet göstermek. Kurslar açmak. Sergi, paneller yapmakmış. Bende güzel olan şeyleri seviyorum ya. Artık her Salı onların toplantılarına katılmayı ve bende ne yapabilirime bakacağım. Bellimi olur bu yaştan sonra daha değişik faaliyetlerde bulunabilirim. İçimdeki gizli yetenekleri ( tek yetenek de değil. Çoğul. Kendimi beğenmezsem çatlarım.) dışarı çıkarırım. Hadi bana kolay gelsin. Du bakaliii! Daha neler etceeem!<br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-73619537372438218392008-11-16T18:11:00.000+02:002008-11-17T21:15:12.262+02:00RECİMİM İYİ GİDİP DURUUUSpottan devam edeyim. Önemli işlerim olduğundan ne zamandır yazamıyordum. ( duyan da vatanı kurtarıyorum. Ayntayştan gibi düşünüp de şey ediyorum sanır.) <br /> Kendimce bunca yıldır keyfimce yiyip içmiş, hane berduşlar gibi aklıma eseni yapmış biri olaraktan, rejim sıkısına girmek her şeyi anlatıyor. <br /><br /> Yemek kültürüm hepten değişti. Her öğünümde resmen saat tutuyorum. En az 20 dakikada yemeliymişim. Beyin denen organ ancak o kadar zamanda tokluğu anlayabilirmiş. Bendeki organ; ara sıra tekleyip rektefe istediğinden, daha uzun zamanda “heeeee! Bizim kız doymak gibi bişi yapıyor. Hadi ona uyayım” diye “hadeeeee! Yeter yediğin. Eski yediklerine say. Doydun işte kalk artık sofradan” diye emir veriyor. Eh emir ve komutaya her zaman boynumuz kıldan ince olduğundan, mecburen doymak fiilini yapıyoruz.<br /><br /> 3 beyazı kesince yemekler nasıl iştah açıcı (!) oluyor tavsiye ederim. Meyve sevmem ve dahi yemeZDİM. Şimdi sıkıysa yeme. İlaç niyetine olsa da yiyorum. Eh meyvelerde benden intikamını böyle acı şekilde almış bulunuyorlar. <br /><br /> Sebzelere pek lafım yok. DA onlarda yağsız ve tatsız tuzsuz olunca midemi tatmin etmiyor. O an doymuş gibi yapıyorum. DA kısa zamanda içim eziliyor. Aynısını yesen ne fayda? Zaten güzel değil. O yüzden evin içinde dolanıp duruyorum. Dolap kapağı gün içinde ben deyim 15, siz değin 20 kere açılıyor DA wat fayda. Listedekilerden başka bişi yokki…<br /><br /> Gelelim etlere. Et, tavuk, balık. Hepsi güzelde porsiyonları küçük. Şöööle doyumluk yesem olacak.DA avuç içi kadar bişii. Valla bitmesin diye nerdeyse milimetrelik kesip, uzuuun çiğniyorum. Hele önümüzde kurban bayramı var. Etler, kavurmaaaaa! ( yiyemeeeem) Kibar bayan dr. Hanımın dediğini bu grupta yapıyorum.yavaş ve çok çiğneyerek yiyorum.<br /><br /> Yürüyüşlerse bir alem. Her gün memur mesaisi gibi iş edindim. Sokakları arşınlıyorum. Bir zamanlar 1 devlet büyüğümüz “yollar yürümekle aşınmaz” gibi veciz söz söylemişti. Tamamda benim yollar değil, pabuçlar aşınıyo. Geçen gün havalar güneşli. Hoş oda canımı sıkıyor. Nerdeyse aralık geldi. Daha soba yakmıyorum. Odun bile almadım. Yağmur filan nanay. Her yer kurudu. Suyu korkarak kullanıyorum. Meğer biz adem oğullarının başına gelmeyince akıllanmıyormuşuz. O suyu bol bulunca, faşır fuşur nasıl hor kullanmışız. Hala yazın plajlardaki denizden çıkınca duş yapanları anlamıyorum. Ülen madem tuz yakıyo neden denize gelirsin? Evinde çim otur. Günde 10 kere denize girer. 10 kerede duş yapar. Ah benim necip insanlarım. Bu yaz dünya bağrınıyor. “Küresel ısındııık! Kuraklık diz boyuuuu! Su yooooook!” biz yatmışız sağır kulağımızın üstüne. Bana dokunmasında ne olursa olsun, mantığıyla ha babam suyla oyna. Sona da bağır dur “sular neden akmıyor? Kokuştuk.” Yazın döktüğün duş suyunu stok yapsaydın. Bavulla evine götürseydin. Kışa kullanırdın. Desek. Yüzümüze anlamış gibi bakar mı acep. <br /><br /> Havadan nerelere geldik. Lafın ucunu kaçırdık. Şimdi bulduğum 1 yerinden bağlamaya çalışayım. Hah! Yürüyordum ayakkabımın önü, resmen havaya kalktı.düşüyordum. baktım ki sanırım yol değil de ayakkabım aşınmış ve isyan etmiş. <br /><br /> “ Eğer bu kadar yürümeye böylesine isyanlardaysan yazıklar olsun sana “diyesiydim kine “ 5 yıldır giyersin daha mı kızıyorsun. Emekliliğim geldi de geçti bile.” Eh doğru söze ne denir. Onun bu kadar eskidiğini fark edememişim. Hak verdim ayakkabıya. Onunda atılmak gibi hakkı var dimi amaaa… <br /><br /> Her yürüyüşümde sokaklardaki insan manzaraları bazen öyle matrak oluyo ki. Geçen gün bir arkadaşa gitmek için garajın içinden geçeyim dedim. İsmi lazım değil. Buraya yakın 1 yerden gelen midibüsten 1 çift inmiş bagajlarını alıyorlar. İkisi de 30 -35 gibi. Adam “ önce anamgile gidelim” dişi olan da “ önce otele gidelim. Geceleri orda yatarız” (bunları bağırarak değil. Aralarında konuşuyorlardı DA ben sokuldum. Çaktırmadan dinledim. Ne iğrencim değil miii?) <br /><br /> “ya kadın delirtme beni. Anamlar varkene otel neyin nesi?” “yaaa! Geceleri anan odamızı dinliyo. Öksürüyo, geziniyo, rahat edemiyom. Kocam değimlisin canımın istediğini yapamıyom.” İşte benim gülmek için koşar adım köşeler bulmaya çalıştığım el cevap “ya ne azgın karısın. Ha 3-4 günde sabrediver. Benim iliğimi kemiğimi guruttuuun! Yetti len senden çektiğim. Dinlenmek için anama geliyom. Ondada otel diye tutturuyon. Boşayacam seni beeee! Bu kaderde olur muymuş.”<br /><br /> Onlardan uzaklaştım nasıl sesli gülüyorum. Gelen geçen bana delimi diye bakıyor. Bu iş her erkeğin hoşuna gider sanırdım. Meğer şikayet edende oluyormuş. Artık ne yaptılar? Eve mi,otele mi gittiler? Utanmasam ki (yuh olsun bana. Hem dinle hem sor.) Ne yaptıklarını öğrenirdim. <br /><br /> Rejimin en güzel kısmı bu yürüyüşler. Hem kilo ver hem de eğer iyi gözlem yaparsan ( kendimi övmesem çatlarım.) çok matrak, romantik veya değişik insanları görebiliyorsun. <br /><br /> Bu arada müjdemi isterim! Kilolar gidiyor. Görenler gittiğini söylüyorlar. Buda bana daha şevk veriyor. Çıktım azimli kararla. Dönmek yok. Höpürsemde köpürsemde devam edeceem. Du bakaliiiii! Sonu nolcek?<br /> <br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-8028235066016478302008-11-07T12:00:00.000+02:002008-11-08T01:13:26.236+02:00KAPANIYO, AÇILIYO, BUNA AKIL SIR ERMİYOOOHani oldu size yazı yazmayalı. Daha doğrusu yazıp ta sizle buluşmayalı. Bizim siteler kapanmış. Ulen noluyo didiydim? DE sebebini anlayamadıydım. Sona da dedikodular, tevatürler ortalarda uçuştu. Soonacığıma bi baktım açılmış. Yorum getirmek istemiyorum. Siyaset veya zevahir ile ilgili yazılar yazmıyorum. Anlayan anlıyo…Artık hepsini yeniden yazamam. En iyisi aklımda kalanları özetlemek. Zaten koyma akıl kuşluğa kadarmış ya! Benimki de o hesap. Pazılın parçalarından bulduklarımı ekleştireyim siz anlayın gariiii!<br /><br /> Nerde kalmıştım? Hah! Doktor turlamaları… bence İstanbul’un ne kadar genel cerrahı varsa hepsini ziyaret ettim. Uzun zamandır birlikte mutlu ve dahi memnun yaşamaya alıştığım fıtığımdan artık kurtulmaya karar vermiş iken, bari ameliyat oliiim dedim. DE hankı doktor amcaya olcem? Hepsi önce kilo ver diyoooooo! Demesi kolay DA yapması nolcek? Hemen olcek iş mi buuu? Halbuki alırken ne kadar keyifli, ne kadar güzeeel, haam! Huuum! Şapppııırt! Lüpürrt! Götürmek ne keyifli…<br /><br /> Şimdi de rejime girmem lazımmış. Önce mideme balon takılsın dendi. DE balonun fiyatı 1500 dolarcıkmış. Eh onu mideye yerleştirmede 1000 dolarcık. Anam anam anam! Onu yaptırana kadar ecenin (torunum oluyor. Artık öğrenin yafuuuu) bisürü balonu var. Onları yutsam. Beyaz showa gitsem. Ordan hortumla hava yutsam. Diye düşündüm. DE onun yan etkisi olarak gaz yapıcı yiyecekler yememeliyim. Gaz çıkarırsam. Hepsi boşa gider. Bu fikrimi açıklayınca yüzüme acınaklı olarak baktılar. Sankim içlerinden “ vah vaaah! Bütün aklı bu kadarsa yanmışız. Acaba geride biraz daha akıl var mı ki?” der gibiydiler.<br /><br /> En zoru olan diyet yapmak. Zavallı ben kurbanlık koç gibi, diyetisyene gittim. Kibar dr. Hanım benim uyku saatlerime uyarak listemi verdi. “Bunlara uy” dediiiiiii!<br /><br /> Elimde listem, aklımda unutacağım yiyecekler. Evime döndüm. Listemi buz dolabıma yapıştırdım. Ona göre malzememi aldım. Veeeeeeeee! Yüppppiiiiiiiiiiiii! Başladım…<br /> <br /> Anam ilk günler ne zormuş. Doymuyorum, açııım! Gözüm dolapta DA içi boş. Nasıl sinirliyim? Allah tan yalnız yaşıyorum. Eğer başkası yanımda yese, onunla beraber yiyebilirim… haşlama, tuz yok denir, miktar az. 3 beyaz kesildi. Hadi şeker neyse de, o güzelim hamur işleri, mantılar, börekler. Hele makarnaaaaa! Şööle üstü ketçaplı, üüüüf beeeeeee! yenmemiii! <br /><br /> Yazarken ağzımdan sular akıyor. İnsan insana beddua edecekse,” inşallah rejime mahkum olursun” desin. Hepsinden beteri o.<br /><br /> Kibar bayan dr. Hanımcım yürü dedi… her gün sokaklardayım. Kendime iş ediniyorum gazetemi en uzak bayiden alıyorum. Hava nasıl güzel anlatamam. Millet denizde ya, bende yürüyüş sonu deniz kenarında çay içiyorum. Nasıl keyifli oluyor.<br /><br /> Bana dua edin canımcıklarım şu rejim olayını becerebileyim. Soonasında 1 incelmişiim kiii! Kısmette çıkar mı? Bak artık seen. Kapıya sıraya dizilirlermiş. Bende KSS (açılımı koca seçme sınavı) ön seçme yaparmışım. Sona da KMS (açılımı koca maharet sınavı.) ile tek adayda karar kılarmışım. Eeeeeee! Kolay mı? Bunca seneden sonra eve bana bakcaaak, hesap sormacaaak, koroma karışmacaaak, elinden her iş gelceeek, beni rahat ettireceeek… kart finans olcaaaak… eh bide benim gibi güzeeel olcaaak… kendimi beğenmesem çatlarım. Koca dedimde ne oldu deyiverem gariii…<br /><br /> Sokağımızın yaşlı amcası hasan dayı da kapı önünde oturur. Gelini akşam olana kadar pek eve alası gelmez. (dedikoduyu da hiç sevmem) iyi ki havalar güzel gidiyor. Yağmurda eve aldığından sinir katsayısı yükseliyo. Her gün yürüyüşe çıkınca bıkmadan hep aynı soruyu sorar. “ne işin vaaa sokaklarda, nereye gidip durun? Evinin suyumu çıktı?” bende bıkmadan zayıflama yürüyüşü yapıyorum diyorum. 1 gün, 3 gün, 5 gün baktım hasan dayı aynen devam. Dün mesela “ koca aramaya gidiyorum” dedim veeeeee! “ a- kızım! Ööle koca bulunmaz. Hemi de zayıflayıp giden, etlice butluca olmadıktan kelli, kim ne yapsın seniiii.” Birden hasan dayıyı nasıl öpmeye başladım. Şaş kaldı. “Nediyon gariiii benden sana koca olmaaaz, kocadım gari. Eskiden olaydı komazdım seni ortalıkta.” <br /><br /> Bakar mısınız hasan dayıya? Ben kilo derdindeyim, o hatun derdinde. Akşam saatlerinde ti vi de evlenme programı var. Ona bakmayı seviyorum. Amanın ne kadar çok evlenmek isteyen varmış. Hanımların çoğu uzun zaman yalnız yaşamışlar, çocuklar evlenmiş ve yalnızlıktan istiyorlar. Adamlarsa kendilerine baktıracak insan arıyorlar. <br /><br /> Adam çıkmış. 4 çocuğu var. Çocukları evde bırakacak. (En küçüğü 15 yaşında.) Evleneceği bayanın yanında yaşayacakmış. Şiirler şarkılar. Emekliymiş, sadece maaşı varmış. Benim eski koca gibi, aklı 15 karış tepede. En matrağı da aradığı kadın kilolu olmalıymış. Şöööle bastığı yeri titretsin istiyormuş. Balık eti değil de deve, at dedi. Yani ben olsam kesinlikle gitmem . deve at diyen adamdan ne olur ki! Emmelakiin, resmen 3 hatun talip oldu. Hele 1 tanesi evi, arabası varmış. Çok beğendim evime gelsin dedi. Hah sen onu al. Bak bakalım çocuklarına hayrı olmayan adamın sana hayrı olur mu? Şiir okusun, şarkı söylesin. Sende mutlu mutlu sırıt.<br /><br /> Eskilere döndüm. Benim eski kocada şiirler, şarkılar, resim yapmalar, sergi açmalar ( bütün masraflar tarafımdan karşılanırdı. O da altın bozdurmakla olurdu.) yenilsin içilsin. Hayat lay lay lom geçsin. Ama bu değirmenin suyu nerden gelirse gelsin. Eve tek ekmek almış insan değildi. Hele çocuğu olunca hepten uçtu. Kızımın 37 sene boğazından tek kuruşu geçmedi. Ne tahsili, ne evliliği, ne doğumu, ilgilendirmedi. Hatta 1 televizyon programında (2. evliliğinden olan) tek kızım var onu öpüyorum dedi. Kızım ağladı. İçi acıdı.<br /><br /> Şimdi çok hastaymış öteye yolcuymuş. DA torununu görmesi lazımmış DA. Kızıma geliyor. Sanki 37 yıl geçmemiş gibi. Sanki torunu görmeyle eski günahları silinecek. Öteye bigünah gidecekmiş gibi. En önce ben hakkımı asla helal etmiyorum. Pişkinlik yüzsüzlük diz boyu.<br /><br /> İşte eğer o hanımda bu tür adamı evine alırda evlenirse, değişik bişi yaşayacağını sanmıyorum. A be hatun! Durumun iyi. İlle adam alacaksan denk olanı al bari. Şiirle şarkıyla karın doymuyo. Bal yiyen bıkıyooo. Ona göre… <br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-1166995117369958982008-10-30T12:00:00.000+02:002008-10-31T16:11:50.982+02:00LÜFERLER MARMARAYA GELİR DE BEN DURUR MUYUM!Bayramı da bir tamam şeyettikten sonra normale döndük. Anam babam duyan geldi. Nasıl kalabalık? Çuvalla para döktüler. Havada bayramcılara acıdı. Bir güneş, bir güzellik. Sağ olsunlar onların yüzünden biz de bol bol denize girdik. <br /><br /> Anacımcıklarım! Bunu da yeni öğrendim. İzmir’den gelen arkadaşım iki lafın belini kırarken hemen anacımcıklarım diyoooo! Ben yazarken zorlandım. Bide söylemesi öyle zor ki, bak sesli okuyun. Sizde güleceksiniz. Bu arkadaşım zaten kafadan müsellim. Arızalı demek daha doğru. Yiyecekleri satın alırken çoğunu tadayım diye yiyor. Çay manyağı. Bende 2 gün kaldı. Sabah sevimli hayalet gibi sıvışıyor. Yürüyüşe çıkıyormuş. Börek cinsini toplayıp sabahın 8 de gelip uyandırıyor. Ayol ben o saatte en derin uykumda olurum. Ne o? Uykuda geçen zamana yazıkmış. Deniz bizi çağırıyomuş. Homurtularımdan ikimizde anlaşamıyoruz.<br /><br /> Zaten uyanınca lanet olurum. Beni 2 günde ayar etti. Şakülüm şaştı. Evimde misafir istemiyoruuuum. Gerçekten doğru söylüyorum. Kızım torunum ve damadımdan başka kimseyi istemiyoooom. <br /><br /> Beni dünya ahret misafirden soğuttu yafuu. Nasıl umursamazlık? Nasıl tatil modunda olup, beni sallamaması. Neysekine buda geçti gitti.<br /><br /> Bu mevsimde İstanbul’a bayılıyorum. Çingene palamudu kol gibi mübarekler. Arkadan lüferler geliyorlar. Sonacığıma sarı kanatlar, çinekoplar, Karadeniz hamsisi. Eh bide kalkanlar da olursa değmeyin keyfime. Tezgahlarda gümüş gibi parlıyolar. Beni al, beni al diyolaar. Emme! Canım yurdumun 3 tarafı deniz olmasına rağmen balıklar el yakıyor. <br /><br /> Bütün bunların hayaliyle kızıma gittim. Zaten onları hele torunu çok özlemiştim. Kardeşim benim olduğum yerde noluur herbişey normal gitsin be yafuuuu! Dakka 1 gol 1. geldiğimin 3 günü, kız ve torunla carefora gittik. (onun orijin ismini yazmak istemiyorum. Yazarsam her kes kafasına göre okuyo. Kimi kaırfur diyo, kimi karefour diyo, bende dağınık bıraktım. Kim ne derse desin. Bende böle diyorum. O kaddeeer!)<br /><br /> Daha dış kapıdan girerken güvenlikte kızımın çantası öttü. İçine en ince yerine kadar baktılar. Öten akbil şeyiymiş. Bende anında cazgırlaştım. Ne yani hırsız mıyız? Ne iş ? <br /><br /> Daha gireli 1 saat olmadı. İlk olarak ayakkabı reyonundayız Kİİ! Çok esmer 1 adam bana terlik numarası sordu. Ona cevap vermem, saniye sürdü. VEEE anında kızımın çantası yok oldu. Biz aman zaman derken, güvenlikler alarma geçti. Kızımla her yere koşuyoruz ama neden onu da bilmiyoruz. 5 DAKİKA sonra çanta bulundu. Meğer çok esmer 1 kadın çantayı anında naylon poşete koyup gişelerden değil de, satın almamışların kapısından geçmeye çalışmış. Çanta ötmüş. Aynı adam kontrol yapınca, çantayı tanımış. Önce kızdığım güvenlikçiye sonasında nasıl teşekkür ettim. Hatta sarılıp öptüm bilene. Neyse polis karakol filan derken, bütün planlarımız alt üst oldu. Ama çok matrak. Bu arada ben seçtiğim ayakkabıları almak istedim. Acele ettiğimden, sıradaki genç 1 adama “aman oğlum şu 3 ayakkabıyı gişeden geçireyim. Polis beni bekliyo. Onlarla gitcem.” Çocuğun ve sıradakilerin yüzlerini tarif edemem. Sona aklım başıma geldi. Çantayı anlattım. Anında millet çantasını göğsüne yapıştırdı. Bizi arka kapıdan çıkardılar. Kızım çok şık. Polis otosuna biniyor. Ben torunla eve. Millet şaş vaziyette. Sona yine izah ettik. Meğer o kadının 19 vukuatıymış. 20 ci biz olduk. Alışmış gülüyordu.<br /><br /> Sinirlerimiz harap vaziyetteydik. Para önemli değil de( yalaaaan! Bu devirde öyle 1 önemli kiii!) bütün evrakların yeniden çıkması, ölüüüm! Çanta bulununca önce şaş kaldık. Koskoca süper markette o kalabalıkta bulunmuştu. Büyük şanstı bizim için. Mucizeydi. (aman canlarım siz siz olun. Asla çantalarınızı market arabasına asmayın. Sırtta taşımayın. Elinizi 1 an bile çekmeyin. Saniyenin 10 da 1’i kadar kısa zamanda gidiyor.)<br /><br /> Evde zor kendimize geldik. Kızımla en güldüğümüz de ne oldu biliyor musunuz? Çantanın ötmesi.<br /><br /> Hırsız kadın nasıl şaşırmıştır? “üleen ben çaldım, meğer içinde çalıntı varmış. O süslü hatun da çalmış. Demek ki benden de hırsızı varmış” demiştir. Ne bilsin akbil kartının öttüğünü. ( akbil demek, otobüslere filan para ödemeden biniyosun üstünde çipi var. ) o akbili bile nasıl sevdim.<br /><br /> İşte bu kadar aktivite yeter dedim. Balıklar beni bekliyodu. Ya kardeşiiim! Görmemişler gibi hepsinden aldım. Bizim burada çiftlik çuprası ve levreği var. Onları da sevmiyorum. Balık tadını almam için İstanbul. <br /><br /> Hamsiden tut. Hepsini doyasıya yedim. 1 de sokak simidini özlemiştim. Her köşeden aldım. Ben görmeyeli simitçilerde pek löküs olmuş. Artık simitin içine zeytin ezmesi sürenler, kaşar koyanlar, üçgen peynir bile demode olmuş. Onun bile löküsünü veriyo, hatta çikolata bilem sürüyolar. Emme ben sadesini seviyorum. Simit yediğimi anlıyorum. <br /><br /> Şansıma hava da 1 güzeldi. En çok hoşuma giden de kızımla ve torunumla ( o da bir dillenmiş, 1 şeker olmuş, yedim bitirdim.) her gün deniz kıyısına gidip, onu parkta sallamak.<br /><br /> Daha bu yazı burada bitmez. İşin doktorluk kısmısı var. Onu da anlatcam. Aaaz soooonaaaa!<br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-45226570746075560592008-09-27T17:54:00.000+03:002008-09-27T17:59:09.411+03:00BANA HER GÜN OLAN BAYRAM SİZLERE KUTLU OLSUNŞööle böle derken, ramazanı da bitirdik. Sezon da bitti gibi. Tatil yerlerinin son beklentileri bayram tatili. Hazır 9 günlük uzuuun tatil var ya! Millet yine yollara döküldü. Umarım sıfır kazalı tatil olur.<br /><br /> Nerde o eski bayramlar? Diye ajitasyon yapmayacağım. Hangi değerler değişmedi ki! Bayram anlayışı da aynı kalsın. Kendimden biliyorum. Evimde yalnızım. Sevdiklerim uzakta. Ne bayram için özel yemek, ne tatlı, nede özel temizlik yapıyorum. Her günden farkı kalmadı.<br /><br /> Sadece bayramda uzaktakilerin kutlamasını telefonla yapabiliyorum. O da kısa oluyor. Malum para meselesi. Sakın şimdi cimri diye kızmayın. 12 ayda görüştüğün insanlarla 1-2 güne sığdırıp konuşunca, göçmece oluyorsun. Yalan mı? Bu konuya döncem.<br /> <br /> Şimdi konserimizi yazayım. 24- Eylüldeki Z. Müren’in ölüm yıldönümü ( vay beee! 12 yıl olmuş. Doğanla ölenlere ne çabuk günler, aylar, yıllar geçiyor.) münasebetiyle kalede o’nun şarkılarından oluşan repertuarla konseri yaptık. <br /><br /> Misafir sanatçı Münip Utandı ile kızı vardı. Şahsi görüşüm olaraktan. Son zamanlardaki müzik kakafonisinin azıttığı dönemin en düzgün okuyan harika sesi baba kız. O Münip Bey bütün makamları en zorundan kolayına kadar nasıl rahat okuyor. Bayıldığım ses. Meraklılarına tavsiye ederim. Dinlesinler hak verecekler.<br /><br /> Bu konserdeki kalabalığı sadece seneler evvel rahmetli Z.Müren’in verdiği konserlerde görmüştüm.<br /><br /> Çok kısa olan sürede (sadece 5 çalışma yapabildik.) bütün konser şarkılarını çalıştık. Veeeeeeee! Konser günü sahneye çıktığımızda şahsım olaraktan çok değişik duygular içindeydim. <br /><br /> Zeki Müren’i çok yakından tanımak. Onun dostu olmak. Kızımın “dayı” dediği harika insanla aynı kale sahnesini adımlamak. Hala alışmış değilim. Biz onu huşuu! İçinde orda dinlerdik. Sinek uçsa sesi duyulurdu. Bodrum festivali demek, O demekti. Görülmemiş izdiham. Görülmemiş ilgi. Görülmemiş müzik ziyafetiydi. <br /><br /> Aradan geçen yıllar boyu kalede çoook konserler verdik. DE O’ nun özel günlerinde verdiklerimiz beni derin etkiliyor.<br /><br /> Bu konserde de önce aynı kalabalığı gördüm. Aynı sessizlikle dinlemeyi gördüm. Aynı saygıyı gördüm. Bu seferki konser bambaşkaydı bence onun ruhu da bizimleydi. Gökyüzünden hep şarkılara eşlik ediyordu. Alkışı alınca o nazik reveransını yapıyordu. ilk şarkıdan itibaren sanki o söylüyormuş DA, bizler ona koro olarak vokal yapıyormuşuz gibi duyguya kapıldım.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://3.bp.blogspot.com/_vbhy8dddk3U/SN5J6VMdjgI/AAAAAAAAAA8/i4jDCDcag2I/s1600-h/zmurenkonsereylul2008.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://3.bp.blogspot.com/_vbhy8dddk3U/SN5J6VMdjgI/AAAAAAAAAA8/i4jDCDcag2I/s400/zmurenkonsereylul2008.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5250715482031230466" /></a><br /><br /> Neyse efendim! Canım benimlerim. Öyle duygu yüklüydüm. Hele “şimdi uzaklardasın. Gönül hicranla doldu” şarkısına başladık. Vallahi de billahi de kaledeki belki 2000, belki 3000 kişi aynı anda nasıl söylemeye başladı. Bizler susma noktasındaydık. Başımı göğe kaldırdım. 1 yıldız parlayıp sönüp sanki göz kırpıyordu. O an koptum. Ağlıyorum. Ulen sahnedeyim. Sürüyle makyaj yapmışım. Boyalarım akacak. Suratım maymuna dönecek. Nasıl etsem de seyirciye belli etmesem savaşıyla iyice gerildim. Ama bir 10 dakika ayaklarım yerden kesilmişti. Yer, zaman, mekan mevhumunu kaybetmiştim. Ne zaman alkış koptu kendime geldim.<br /><br /> Sonrasında konuştuğumuz insanların tümü o şarkıda aynı şeyleri hissettiğini, özellikle ayaklarının yerden kesilip uçtuğunu, tüylerinin ürperdiğini, böylesini ilk defa yaşadıklarını söylediler. Demek ki o an mutlaka çözemediğimiz bir şey vardı. Hocamız ki! 93 den beri öğretim görevlisi. Bu işin uzmanı olarak sayısız konser yönetmiş. O bile bu konser için aynı şeyleri söyledi. “ bu konser başkaydı. Sizi yönetirken hayrettir 10 dakika ayaklarım yerde değildi. Uçtum” dedi. <br /><br /> Çok daha önemlisi ( şimdi inanmayanlar olabilir. Onu da hoş görüyorum.) konser sonu tebrikler. Yemek memek filan. Gecenin bitiminde leş gibi yorgun yattığımda ölü gibi uyumuşum. Rüyamda Z.müren “ biz onun evindeymişiz bütün koro şarkı söylüyoruz. Bizi o yönetiyor. Ama hiç konuşmuyor. Şarkılar bitti. Ayağa kalktı. Bizi alkışladı. Ve gitti.” Nasıl uyandım. Etrafıma bakındım. Sahi gibiydi. Sonrasında ruhuna okudum. Bize teşekkür ettiğini biliyordum. Zor beğenen insanın bizi alkışlaması daha önemliydi.<br /><br /> Şimdi sırada bu yıl çalışmamız olan Selahattin Pınar şarkıları var. Sene sonu konserimize yine titizlikle hazırlanıyoruz.<br /><br /> Bu parantezden sonra bayram geldi. Burası yine çok kalabalık oldu. Esnafın son fırsatı. Sonrasında kışın sessizliğine bürünecek. Ben esas o zamanını seviyorum. Benim için lüzumsuz olan insanlar gidiyor. (tanıdıklarımdan bahsediyorum. Başkaları üstüne alınmasın) burası gerçek sevenlere kalıyor. Öööle eşek yükü parayla bodruma gelip de hava atanlar. Suni eğlencelerden resimler çektirip, nası tatil yaptık ayooool! Diyenler. Hepsi naaaaaşş! <br /><br /> Bayramda da bu tipleri çekeceğiz. Sonrası bizim yaşasıııın! Ne olursa olsun bayram bereketiyle gelirmiş. Beni okuyan her canımın önce sağlıklı. Huzurlu. Bol kısmetli. Bereketli bayram geçirmelerini dilerim. Keyfinizce yaşayın. Nasıl olsa bana her gün bayram.<br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-82522606619999816332008-09-19T23:15:00.000+03:002008-09-19T23:20:32.300+03:00SERSERİ MAYIN GİBİ FİKİRLERİM DOLANIP DURUUU!Koca yazdan arta kalan günlerde, her türlü aktiviteyi yazayım diyorum. DA Unutuyorum. İçi boşalmış beynimdeki sağa sola savrulan fikirlerimin diziliş sırasına göre yazayım. Eğer dereden tepeden olursa suç benim değil. Parlak fikirlerimin dışarı çıkmak için beynimdeki tepişmelerindendir.<br /><br /> Bizimkiler (kızımla torun) buradayken 1 akşam çay bahçesine gitmiştik. Ne olduysa 1 anda oldu. Evin anahtarını koskoca bahçedeki kenarı 4 cm. olmayan yegâne deliğe düşürme yeteneğini gösterdik. Özenle atsan en az 10-20 atış yapmalısın ki içine isabet ola. Biz ki tek atışta delikten denize doğru yolculuğa çıkmasına sebep olduk. Günlerden Pazar ve saat gecenin 12 si. Paniklemeden sonra otele gidelim derkene, ev duvar komşumuz EMİNE BAR ve eşi gelmezler mi? Onlara “fal baktırdık, size 2 büyük 1 bebek yatıya misafir geliyormuş çıktı.” Dediğimizde eşi “evden çıkmayalım, başımıza 1 gelecek varmış.” Eşi de “olsun oda kahvaltı kişi başı 50 gayme” neyse gır gır şamata onlarda zoraki misafir olduk. Ertesi sabah evin kapısını açtırıp olayı çözdük. Ertesi gece aynı çay bahçesine giderken Emine’ye telefonda “yataklarımızı hazır et. Çay içmeye gidiyoruz.” “kuzucum bizim Uganda’ya tayinimiz çıktı. Kamyon kapıda, eşya yüklüyoruz. Bizden ümidini kes gariii!” sağ olsun komşularım. Böylesine candandır. Parasal kısmına gelince, ödememi sabırla bekliyorum. Onlarda sokakta kalırsa ben yatıya alcam. Ödeşecez. Bende zaman bol. Bütün şakaya rağmen onlar benim her zaman en kıymatlı dostlarımdır. Çok da güzel ağırladılar. Bu iyilerin yanı sıra…<br /><br /> İnsanı kötü komşu mal sahibi yaparmış ya! Eski plaj sakinlerinin terbiyesizliğini affetmemiştim ya! Yeni mekanım ZEYNO’S . 3 aydır her gün gittim. Günlük 2 şezlongum ve şemsiyem özel ayrıldı. Verdiğim hesaplarımı da güler yüzle teşekkürlerle aldılar. Öööle! 100 ytl vermedin gelme demeden. Aklıma geldi şimdi tam sırası.<br /><blockquote><span style="font-style:italic;"><br /> KÖR CEHALET ÇİRKEFLEŞTİRİR İNSANLARI!<br /> SUSKUNLUĞUM ASALETİMDENDİR.<br /> HER LAFA VERECEK BİR CEVABIM VAR.<br /> LAKİN BİR LAFA BAKARIM LAF MI DİYE<br /> BİR DE SÖYLEYENE BAKARIM ADAM MI DİYE.<br /> <br /> MEVLANA</span><br /></blockquote><br /> Bundan güzel anlatılabilir mi? Daha ne diyem ki garii! Sertap Erener’in şarkısında olduğu gibi bana yeni yerler, yeni yüzler, yeni konular, yeni bisürü şeyler lazımdı. O nu da buldum. Şimdilik pek memnunum. En azından dedikodu, riya yok. Hemi de akşam 17.30 olunca eski mekanda gitmek zorundaydık. Şimdiyse akşam 8 e kadar otur denize gir kimse karışmıyor. DA ilk günlerde 15 yıllık alışkanlıkla 5.5 olunca adamların gözüne bakıyordum acaba kalk derler mi diye. Zor alıştım.<br /><br /> Yeni mekanda anında 15-20 kişilik arkadaş ordusu kurdum. Kabile reisi gibi, ben nerde onlar orda. Geçen hafta tekneyle günlük tura çıktık. 17 hatun. Deli gibi keyifli gün geçirdik. Mehtap dolunaydı. Aynı tekneyle gece mehtap turu için pazarlık ettik. Emme bize çift masraf olacaktı. Allah bize acıdı besbelli. Dönüşte saat 18’de limanda olmamız lazımken, son koyda tekne bozuldu. Bizim umurumuz değil. Nasıl akşam güneş batımının keyfini çıkarıyoruz. Bodrum yakın olmasına rağmen 1 türlü tamir olamıyor. Kaptan “bol makarnamız var haşlar yeriz” dedi. Balık tutar yeriz kafana takma biz halimizden memnunuz. Dedik. Onlarda sakinleştiler.<br /><br /> Bu arada mehtapta dolunay olaraktan denize buyur etmedi mi? Allaaaah daha ne istiyoooz? Tekrardan denize girdik. Mehtabın hakkını verdik. Geç saatte küçük tekne bizi yavaş yavaş limana çekti. Kaptan “sizin kadar tekne bozulunca ürkmeyen ve keyfini çıkaran görmedim. Dileyin her zaman emrinizdeyim. Para önemli değil. Sizlerin neşesi yeter” <br /><br /> En büyük keyfimde denizin içinde beyaz peynir, karpuz veya kavun, yanında aslan ayranı tepsinin içinde içmek. Bütün teknelerden resim çekenler mi, kameraya alanlar mı ararsın. Yıllardır aynısını yapmak için uğraşan çok oldu beceremediler. Derin denizde bağdaş kurarım. Omuzlarım dışarıda güzelce yemeğimi yer içerim. Daha bu durumda durmayı beceren çıkmadı. Bu keyfimi de mehtapta bilem yaptım. Ooooh! Sefam olsun<br /><br /> Tam yumurta topuğa gelince haber geldi. 24-eylül ZEKİ MÜREN ölüm yıl dönümü. Bu yıl sadece bizim koro kalede konser verecekmiş. Misafir sanatçı da Münip Utandı ve kızı. Haydaaaa! Alelacele toplandık. Allahtan daha önce 2 kere Z.MÜREN konseri yapmıştık. Zaten artık bizim koro öyle hale geldi ki! 3-4 çalışmada hazır oluyoruz. Tek ses, tek nefes olarak her şarkıyı rahatlıkla okuyabiliyoruz.(bu konuda asla tevazu gösteremeyeceğim. Hocamız canımız Halil İbrahim Yüksel bizi öylesine titiz çalıştırıyor ki. Başarımızı ona borçluyuz.)<br /><br /> Kaledeki provada rahmetli paşamı düşündüm. Acaba seneler evvel onunla dostluğumuzdaki günlerde O kalede konser verirdi. Biz giderdik. Yıllarca biz onu dinledik. Kim derdi ki! Onun ölüm yıldönümünde biz onu anıp şarkılarını söyleyeceğiz. Onu her andığımda içimden duamı eksik etmiyorum. Paşam benim en can dostumdu. O bizi yukardan görüyordur. Ve deee! O da bana hak veriyordur. Hatta yüzünün şekillerini bile tahmin edebiliyorum. Nur içinde yat.<br /><br /> Bu ölümlü dünyada kimin gideceği, kimin kalacağı belli değil. O zaman neden bu kötülükler, kavgalar, riyakârlıklar. Neyi paylaşamıyoruz? Asla anlamış değilim.<br /><br /> <br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-40868956637046515102008-09-01T17:08:00.000+03:002008-09-10T17:15:07.974+03:00ŞÜKÜR KAVUŞTURANA MI DESEM?Zaman denen nesne nasıl geçip gidiyormuş. Vallahi de billahi de farkına bilem varmadım. Yazmayalı 2 ayı geçmiş.<br /><br /> Yaz sezonu geldiği zaman vakit öylesine hızlı ve aktivitesi bol geçiyor ki! Nerden başlasam, nasıl anlatsam, kaç kişiydik yazın, kaç kişi kaldık şimdi. (bodrum şarkısını aynen yaşadım.)<br /><br /> Temmuz başı malum olduğu üzere torunum ve kızım geldi. Kuzguna yavrusu güzel gelirmiş derler emme, benim cadı öylesine şirin ve şeker olmuş ki! Günün 24 saati onunla geçti. Nasıl “ananem” diyor. İçimin yağları eriyor.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/_vbhy8dddk3U/SMfVhI33RgI/AAAAAAAAAA0/t7asuj5rYu4/s1600-h/Yeni+Resim.png"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://1.bp.blogspot.com/_vbhy8dddk3U/SMfVhI33RgI/AAAAAAAAAA0/t7asuj5rYu4/s400/Yeni+Resim.png" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5244395056390424066" /></a><br /> <br /> Böyle şirinlik görülmemiştir. Arkadaşımın köpeğiyle bu kadar mı oynanır? İlk köpek sevgisini tattı. Önce küçük köpekler çocuk sevmezler. Hırçınlaşır da havlarsa ece ilelebet korkar diye çok endişelendim. Ama korktuğum gibi olmadı. Gün doğandaki arkadaşın köpeği “narin” le pek güzel anlaştı. Aslında köpek eceyi görünce kaçmaya başladı.<br /><br /> Başka arkadaşımın köpeği ama aynı cins ve aynı renk. İsmi şiba olmasına rağmen onu da narin diye sevdi. En ilginç olansa ecenye annesi örgüden oyuncak yapmıştı. Maymunum diye ecoş pek seviyordu. Onu şiba da çok sevdi. Vermedik diye 2 gün strese girmiş. Mecburen verdik. Hala onunla oynuyormuş. Ecenin uyuduğu yastıkta uyuyormuş. Sahibi bile şaştı.çocuklara havlar sevmez. Ecenin ismi geçince kapıda nöbete geçiyormuş.<br /><br /> Keşke hayvanlar kadar bizde duyarlı olabilsek. Birbirimizin gözünü oymasak. Senelerin arkadaşlığı, dostluğu, para ve hırs girince bitiyormuş. 60 yaşına bile gelsem 1 türlü kafam basmıyor. Nasıl bu kadar değerler değişti? İlişkiler yüzeyselleşti? Arkadan söylenmedik laf bırakılmayan insanların yüzüne bu kadar mı gülünüp, riyakarlık paçalardan akıyor. Resmen midem bulanıyor. Ayak uyduramıyorum. Ya bende 1 sakatlık var? Ya da değişen değerlere alışamıyorum. Bakın başıma gelenlere:<br /><br /> Yıllardır (15 yıl) her yaz denize girdiğim kumbahçede 1 yer vardı. Tanıyanlar neresi olduğunu bilirler. Yazlıkçı olmadığımdan 12 ay giderim. Yemek yer, içerim. Eşi arkadaşımDI.<br /><br /> Kızım tek şezlongda, bende sandalyede oturuyorum. Baktım tavırlar değişti. Servis değişti. Du bakali nolcek demeye kalmadı. Arabasında uyuyan eceyi garson tuttuğu gibi güneşin altına resmen attı. Çocuk uyandı. İşte zurnanın zırt dediği yere geldik. Hışımla kalktım ki işletme sahibiyle görüşüp ne olduğunu sorayım. Hay sormaz olaydım. “efendim, o şezlongtan günde en az 100 ytl kazanmalıymış. Şezlonga 150ytl vermiş. Şemsiyeye 100 ytl vermiş. Bizim verdiğimiz 25- 30 lirayla orası dönmezmiş. Sezonda çok para kazanması lazımmış. Eğer o parayı veremezsem, plajın ÖLÜ NOKTASInda oturmalıymışım. Yani güneşin altında kumlara havlu serip güneşin altında oturmalıymışım. Hem de özel garsona tembih etmiş. Öyle yap diye. Zira garson emir kulu. Patron ona dese ki günde 3 kere yere çömel ve havla. Napsın zavallı ekmek parası için havlarda, takla da atar.<br /><br /> İyide ben yazlıkçı değilim ki! 15 gün geleyim param bitince de bavul toplayıp evime döneyim. Hem günde 2 kişi 200 ytl verecek param olsa, oraya mı veririm. Türk bükünde en kral yerde denize girerim. <br /><br /> Sonradan iş meydana çıktı. Meğer bu sene durumu bayağı kötüymüş. Para hırsı bürümüş. Sadece bana değil, kendi arkadaşlarına bile yapmış. O adam ki! İyi para veriyordu ona. Hoş para kazandıranlara bile arkasından alay ediyordu. “Hacıağa gibi geliyor.3 hafta para bırakmasa, o herifin ukalalığına ve övünmesine asla tahammül edemem. İçindeki gizli duyguları şaka yollu da olsa bile söylemesi sinirimi bozuyor”<br /><br /> Yani düşünün 1 işletme sahibi ailesi dahil herkesin arkasından nasıl atıp tutuyorlar. Yüzlerine de yalakalık diz boyu. Hele “hiç para harcamaz. Cimri daha doğru dürüst parası bile nasip olmadı”dedikleri hatuna aman sen gel pek kıymetlimizsin demeleri beni kusturdu. Hani derler ya kötü komşu insanı mal sahibi yaparmış. Onun tek mekanı varsa benim bütün bodrum mekanım. Meğer 15 yıl arkadaşlık adına gittiğim mekanda cenderedeymişim.<br /><br /> Ben 35 yıldır buralıyım. Benim geldiğim senelerde onlar bodrumu haritadan bilmiyorlardı. Şimdi keyfim nerde isterse ordan denize giriyorum. Hem aynı parayı veriyorum. Hem de saygı servis görüyorum. Peeaaah! Beni üzemediler. Kime anlatırsam, 1 yerleriyle gülüyor. Bodrum içinde hiç 1 mekan 1 şezlongdan 100 ytl kazanamaz. Eğer öyle olsa bizde 10 şezlong atarız. Günde 1000 ytl. Ayda 30000 ytl. Geceleri bile mekanı açma, yat ense yap. Diye alay ediyorlar.<br /><br /> Neyse kendi cahillikleriyle onları azat ettim. Bana her gün düğün bayram. Gitmiyorum. Kazansın bakalım her gün çuvalla para. 1 şezlongun peşine düşen insanın ciddi para sorunu varmış. Bakalım görelim.<br /><br /> Bu yaz yaşananlar daha bitmedi. Devamı sonraki yazıma…<br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-49683609558059022302008-06-26T13:41:00.000+03:002008-06-26T13:45:27.200+03:00İYİ OLMAK NE KADAR ZOR, KÖTÜLÜK ETRAFTA SEBİLYaz geldi. Sıcaklar bastırdı. Üstümdeki tembellik rehavete dönüştü. Evi otel niyetine kullanır oldum.<br /><br />Kümesimle hala yaşıyorum. Adama odun desem, odun faydalı. Hayvan desem, o da insanlığa faydalı. Yaratık desem en uyarı bence. Şekli şemali belirsiz, ne işe yaradığı da meçhul yani anlayacağanız öööle 1 yaratık işte… İnlerinde yaşıyorlar.<br /><br />Artık ne sölersen söle, kazımıyor. Bende onu ilahi adalete teslim etim. Her horozun ötüşünde BAD dualarımı yolluyorum. Haaa! Demeyinkine kötü söz sahibinin. Benim suçum varsa o sözler beni bulur. Haksız yere sölemişsem eğerkine. Ölümü tatmasına rağmen adam olmadı. Bundan sonrası ilahi adalete kaldı.<br /><br />Sıcaklar başlayınca kümes kokusu, sesi olduğundan cam açılamıyor. Sıcak odada yatılmıyor. Oda resmen iptal oldu. Onun ailesi rahat ya, gerisinin önemi yok. Yaratık oğlu yaratıklar ailesi…<br /><br />Bende salonda yatar oldum. Uyanınca acele kahvaltı edip hemen denize gidiyorum. Akşama kadar plajdayım. Yazlıkçı arkadaşlarım da geldiğinden gır gır şamata vakit geçiyor.<br /><br />Akşam evde duş yemek veee! Yine dışarı gidiyorum. Gece yarısını geçince gelip uyuyorum. Bu her gün aynen devam ediyor.<br /><br />Maçları da sadece bizimkileri izliyorum. TÜRK takımına ettiğim duaların tutması, (sade benim değil, tüm kardeşlerimizin duası) takımımızı galip getiriyor. Yarı final bile büyük başarı. İlk 4 takıma girdik ya. Ne gam. Dün Almanya’ya son anda yenildik. Ben ki maçlardan fazla anlamam ama Fatih hocayı, bütün oyuncularımızı emeği geçen herkesi candan kutlarım. Aslanlar gibi adımızı duyurduk. Aferiiiin! <br /><br /> Bu arada kendime yeni imaj ettim. Hayatım boyunca kimsenin ne zenginliğini, ne güzelliğini, hiçbir şeyi kıskanmadım. Uzun tırnak haricinde…<br /><br /> Birinin tırnakları uzun ve bakımlıysa, içim giderek kıskandım. Sonacığıma takma tırnak kullanayım dedim. Anacım her an biri düşüyor. Hele kent TV deki yaptığım programlarda tam yayın zamanı düşüyor. O parmağımı nasıl saklayacağımı bilemiyorum. Belki 50 tane filan tırnağım oldu.<br /> <br /> İstanbul’da protez yapıyolarmış emme ayda 1 gidip düzelttirmekte masraflı olacak diye vaz caydım.<br /><br /> Nihayet burada yapıldığını öğrendim. Nasıl çocuklar gibi sevindim. Tabiî ki hemen yaptırdım. Amanın 1 güzel oldu. Elimin şekli bile güzelleşti. Emel Sayının “eller eller” şarkısındaki gibi, ön planda ellerim. Şööööle öceyide çaldım mı? Bak gari keyfime. Peeeah! DE <br /><br />Bununla da iş yapılamıyormuş. Kolye küpe takamıyorsun. İnce işler yapamıyorsun. Telefonun tuşlarına basamıyorsun. En önemlisi pc klavyesinde yazı yazamıyorsun. Tıpkı mehter yürüyüşü gibi 2 harf ileri, 1 harf düzeltmek için geri. Öyle komik ki! Kaşınırken hissetmiyorsun. Yırtma şiddetini ayarlayamıyorsun. Sonrasında kızarıklar ve yırtıklardan anlıyorsun. Ne olursa olsun hoşuma gitti.<br /><br />Yaşım ilerledikçe aklıma eseni yapmak daha hoşuma gidiyor. Yaşıtlarım hacca gidip, tesbih çekiyorlar. Ben nelerle uğraşıyorum. Şimdide kalıcı makyaja takmış durumdayım. Şööööle yay gibi kaşlarım olsa, gözlerimin kenarına sürme olsa, fenamı olur? Yüzünü yıka, denize gir. Her an bakımlısın. Ah keşke bunları gençkene akıl etseydim. Ama daha yaşlı olmadığımdan, yinede şanslıyım.<br /><br />Şu ademoğullarını tanıyabilen, anlayabilen varsa beri gelsin. Ne zaman iyi? Ne zaman kötü? Kestirmek mümkün değil. Benim düşünceme göre zaten iyiliğin sınırı vardır. Mesela, örneğin, faraza, bir insanı alırsın okutursun. Ev araba yat kat alırsın. İçlerini dayar döşersin. İş kurarsın. Artık ona verebileceğin kalmaz. (nerde bize öyle iyilik yapacak babayiğit insanlar? Peeaah!) işte iyiliğin sınırı bitti. <br /><br />Kötülük öylemi? Akla hayale gelemeyecek kadar geniş ve de süresiz. Hem iyi olmak çok zordur. Her insan iyi olamaz. Kötü olmak saniyede başlar. Eğer kötülük olmasaydı. Hukuk fakülteleri açılır mıydı. Polisler, karakollar olur muydu. Hapishaneler, gardiyanlık ne biliiim suçla mücadele edenler olur muydu. <br /><br />İlişkiler kim kime zarar verirse, kim kimin gözünü oyarsa, parasını gaspet, canına malına göz koy. Koy babam koy. <br /><br />İyi ve kötü günde, varlıkta ve yoklukta beraber olmak. Nikahlarda söylenen temenniden başka sözlerde kaldı. Onu da dinlemiyoruz bile. Eski dostlar bile değişime uğradı. Modaya uydu. Ya da ben geri kaldım. Çözemedim.<br /><br />Sıcaklardan beynim pasta jölesi gibi oldu. Gri hücrelerim tam mayışmış durumda. Fikirlerimde başında amirleri olmayınca kendi bildikleri gibi sağda solda gezinip kafalarına göre takılıyorlar.<br /><br /> Eğer bu yazıda dereden tepeden olduysa benim suçum değil. Sıcaktan beynimin işi yavaşlatma eyleminden kaynaklanıyor.<br /><br /> Ayın 30 da yaşam sebebim olan, kızım ve ECEM geliyor. Sadece beynim değil, yaşamım tümden onlara göbekten bağlanacak. Ancak gelişmeleri sizlere yine de aktarmaya çalışırım.<br /> <br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-62039455342859763052008-06-04T14:28:00.000+03:002008-06-05T14:31:20.307+03:00YÜCEL ELEKTRİĞİN KÜMES MACERALARI -2Allah kimseyi kötü komşuya çattırmasın. İnsanın evinin nasıl yaşanmaz durumuna gelmesi, komşunun İYİ niyetiyle battal oluyormuş.<br /><br /> Konunun ne olduğunu merak eden canım okurlarım. 1 evvelki safari seferi olan yazımı okursanız, hem resimleri hem de konuya vakıf olursunuz.<br /><br /> Efendiiim! Yatak odamın cam önüne yapılan kümesteki tavuk ve horozla yaşamak nasıl diye sormayın. İnsanın en mahrem yeri yatak odasıdır. Ama benimki nerdeeee! Şallak gibi ortalığa düştü.. Yücelin personeli kümese girip çıkıyor. 1 de yiyecek diye, yemek artıkları, limon kabukları, karpuz kabuğu, daha aklınıza ne gelirse atıyorlar. Koku ve sinek olurmuş. Ne gam? Ev onların değil ya! Kendilerine Müslümanlar. Tek onlar temiz.<br /><br /> İstediğin kadar camda perde, tel olsun. Onları kazımıyolar bile. Zaten cam açamıyorsun. Tek hava aldığın camında içine ettiler. <br /><br /> İnsanın başına gelmeyince bilmiyormuş. Meğer kümes ve tavuk yüzünden ne kadar kişi kavgalı, mahkemelikmiş. Millet birbirini yiyormuş. Zavallı yargı nelerle uğraşıyormuş buralarda.<br /><br /> Yahu hani bodrum turizm göbeğiydi? Sadece TV lerde gördüğünüz gece hayatı, cıbıldak hatunları, sekis hayatıyla meşhur olunmuyormuş. Yerli halkı içindeki eskiiiiii! İlk çağlardan kalma alışkanlıklarını sürdürüyorlarmış. Evinin bahçesinde inek besleyenler, koyun besleyenler, köpekler ve kümes artık normalden sayılıyormuş. Eskiden hiç olan topraklarının karışı para ettiğinden, yaşantıları dıştan değişse de içleri eski köylü ruhu sabit kalmış.<br /><br /> Şimdi köylü kardeşlerim sakın alınmasınlar. Onlar emekçiler ve bizi besleyenler. Onların tarla ve hayvancılıkları geçim kaynağı olduğundan ve her evde yaşantı ona göre olduğundan kimsenin laf söylemeye hakkı olmaz. Aslını yaşayanlar kadar güzel olan yoktur.<br /><br /> Şehirlilerse zaten betona mahkum olduklarından, yeşillik ve hayvanı göremezler. Esas ne şehirli, ne köylü olamayıp arada kalanlar nasıl yaşadıklarını bile tanımlayamıyorlar.<br /><br /> Giyim, kuşam, ev, eşya, hizmetçi (mok gibi para var ya) değişmiş. Asri olmuşlar. DA içlerindeki köylülüğü değiştirememişler. Tavuk besleyince ne oluyor? Artık her yerde türlü çeşitli tavuklar sağlıklı olarak satılıyor. Haaaa! İlle organik yiycem diyorsan her Pazar kurulunca köylüler mis gibi hem tavuğunu hem yumurtasını getiriyorlar. Alsana be kardeşim. Hem de kümeslerdeki kuş gribi, kene gibi hastalıklar onları bağlamıyor. Hani aids olan hatunlarla berber olan erkekler bize bişi olmaz diyorlardı ya. Valla onlarda bu tip hastalıklardan korkmak ne ki! Her fırsatta çimlerde piknik yapıp kenelerden ölenlere ne demeli. Ama bakın bakalım belli düzeyde olan okumuş, yazmış, bilinçli insanlar mı keneleniyor? Yoksa içlerindeki ilkelliği atamamışlar mı? <br /><br /> Hadi bahçede meyve sebze yetiştir. Anlarım. Keyifli uğraştır. Emeğinin karşılığı ürünleri toplarsın. Tazecik yersin. DE hayvanı anlamıyorum. Zaten hemen her evde horoz var. Bir ötmeye başladılar mı? Mahalle inliyor. Geçen gün arkadaşım İstanbul’dan aradı sesleri duyunca sordu “kümesin içindemi yaşamaya başladın?” izah edince dumur oldu.” Bu çağda böyle anlayış kaldı mı valla görmek lazım. Bence gines rekorlar kitabına yolla. Dünyada eşi yoktur böyle kümesin. Bunlar gibisini büyük şehirlerde apartmanda yaşamaya mecbur edeceksin. Paraları var ya iyi semtte otururlarsa 3 günde yok ederler. Sülalesi kalmaz kazırlar” dediiii! Ne diiiyim!<br /><br /> Şimdiiiiiiiii! Bu amcam kümesi yaptı ya! Her 2 güne bir 1 tane tavuğu sözüm ona çaktırmadan koyuyor. Zavallıların suçu ne? Nereye koysan orda yaşar. Horozda öyle güzel ki. Cama geliyorum hepsi toplaşıyor. Yem verecem sanıyor. Vallahi hayvanları çok seviyorum ve de acıyorum. Yoksa (……….) onların yerine sahibi suçlu (………)<br /><br /> Haaaaaaaaa! Eğer belediyeye veya ilçe sağlık müdürlüğüne kümesi şikayet edecek olursam, camları boydan boya duvar örmekle tehdit ediyor. Zaten yapabileceğin en büyük olay da duvarı örmek. ÖR anam ÖR. Sana da bu yakışır. Zaten kokudan camları açamıyorum. Örsen ne yazar örmesen ne yazar. Yazsa yazsa insanlığının kalitesi yazar. Neymiş efendim o camlar illegal açılmış. Ayol ev eski taş ev tapuda yazılı 80 yıllık. O zaman sen babanda bile değil de portakallarda geziyordun. Her iki evin sahipleri belki 3. kuşak olmuş. O zamanlar ev yaparken öööle 2 metre pay koy, içeri çek filan yokmuş. Zaten bütün bodrum sokaklarına bakın çoğu böyle bitişik nizam yapılmış. Yerlisi hısım akraba olarak evlerini yapmışlar. Ne bilsinler ki? O evler, bahçeler kıymete binecek. Rüyalarında görseler hayra yormazlardı. Hem ben orda oturalı 15 sene olmuş. Bu senemi aklı çalışmış. Camlar illegal diye. <br /><br /> İnsanın ne başına gelirse onu öğrenirmiş derler ya! Hani rejim yaparsın çok çeşidini görürsün. Mal bozuk çıkar, tüketici haklarını öğrenirsin gibi…<br /><br /> 15 yıldır bu mahallede oturuyorum. Kimsenin içini bilmem. İlgilenmem. Sadece meraba ve sokak gırgırı yaparım. DA kümes olayı meydana gelince meğer ben o yüceli hiç tanımıyormuşum. Onu ve ailesini anlatanlara ağzım açık dinledim. Çoğu da akrabası olan bodrumlulardan yahu 1 kişide sevsin ya bunları. Ben ne biliiim Sadece evimde elektrik bozulunca personeli gelir yapardı. Başka bilmezdim. Zaten yoldan geçenler kümesi görüyorlar. Tanımayanlarda soruyor. Bu izansız kim? <br /><br /> Amanın amanın! Millet kümes bahanesiyle eteğindeki taşları 1 döktü kiiii! Peeeeah! Ben şaş kaldım. Burada yazmaya elim varmaz. Rütük kapatır. 1 Allahın kulu da sevsin beeeeeee!<br /><br /> İyi ki kümesi yaptı. Şimdi tanımayanlar da tanır oldu. Emme menşur oldu. En gırgırı da n'oldu biliyor musunuz? Yılın espirisi türedi:<br /><br /><span style="font-style:italic;">“benle iyi geçin yoksa yücel elektrik gibi gelir yatak odanın camının önüne kümes yaparım. Görürsün ebeninkini.”<br /></span><br /> Yazılarımı okuyan canlarımdan da öylesine değişik fikirler geliyor ki! Hele yurt dışından gelen maillerde bu kümes işini mentalitelerine sığdıramıyorlarmış. Nasıl buna müsaade varmış? Ayol burada her yol Paris. Ben yaptım oldu. Deli dumrul kanunu var. Ama sizlerden gelen öneriler ve fikirler az cazip değil hani?<br /><br /> Şimdilik böylesine beklemedeyim. Emmeeee! Mazlum atın tekmesi pek olur derler. Du bakaliiiii! Noooolcek! Bekle ve gör bakem….<br /><br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-73512629534370497792008-05-22T11:51:00.002+03:002008-05-22T12:30:41.125+03:00SAFARİ SEFERLERİ BODRUMDA BAŞLADIDervişin fikri neyse, zikri de oymuş. Şu kümes işine takmış vaziyetteyim. Sahipleriyle güzellikle konuştum. Hiç oralı olmadılar. Hani internette dolanır ya! Yurdum insanı manzaraları diye… Bakıp güleriz. İşte gülme komşuna gelir başına demişler. Başıma geldi.<br /><br /> <a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/_vbhy8dddk3U/SDU1EyVOFWI/AAAAAAAAAAk/0qsHg-xJnLQ/s1600-h/resim1.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://1.bp.blogspot.com/_vbhy8dddk3U/SDU1EyVOFWI/AAAAAAAAAAk/0qsHg-xJnLQ/s400/resim1.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5203123300843001186" /></a><br /><br /> Bu resmi yatak odamın camından çektim. Horoz ve tavukların bazıları mutlu şekilde yemliyorlar. Camımı açtığımda kokuları odaya doluyor. Sesleri deseniz cabası. Bütün gün camımı açamıyorum. Ancak gece olup da hayvanlar evlerine çekilince odayı 15 dakika havalandırıyorum. Artık yaz geliyor. Odamın tek camından gelen harika serin havaya bu sene hasret kalacağım. <br /><br /> Görüyor musunuz? İnsanın huzuru nasıl kaçıyormuş. Halbuki her gece en büyük keyfim geç saatlere kadar kitap okumak. Sizler artık ezbere biliyorsunuz ki öğlene kadar uyurDUM. <br /><br /> Bu keyfimden eser kalmadı. Esselatta horoz ötüyor. ( buranın horozlarında zaman kavramı kalmamış. Her daim ötüyorlar.) çevrede yandaşları da var. Hadi bakalım koro olarak ötüyorlar.<br /><br /> Tavuklarda önceleri GUUUURK! Sesleriyle koroya iştirak ediyorlar. Sonra yumurtlamak üzere bağırmaya başlıyorlar. 6 tavuk sesi bir arada.<br /><br /> Ne uyku kaldı ne düzen. Haaaaa! Neden şikayet etmiyorsun diyeceksiniz. 1 kere adam deli. Aile olarak mahalleyi pıstırmış vaziyetteler. Kimse bulaşmak istemiyor. Kendi komşuları onları nasıl bulaşılmaz olduğunu öyle sözcüklerle anlattılar ki! Ben yazamam. Onları seven 1 Allahın kulu çıkmadı. Oturduğum ev 90 yıllıkmış. O zamanlar sıfır nizam yapılmış. Suç benimmiş gibi adam “üstüme gelmeyin duvar örerim. Hepten havasızlıktan geberirsiniz. Bahçe benim. Ne istersem yaparım” diyooor… deli dumrul kanunu… Ev sahibim de resmen tırsmış vaziyette. İyi ki ev benim değil. Kışa çıkar kurtulurum. Adama anası yücel yavrum iyi yerlere gel diye isim koymuş. O da elektrik yaparak milleti aydınlatmaya çalışıyor. Bahçesi de 1 dönüm. Koca bahçede yer kalmamış. En münasip yer benim camın önüymüş. DUVAR ÖRERİM diye tehditleri cabası. Halbuki camdan gördüğüm ağaçlar filan yeşillik hoşuma gidiyordu. 15 yıl komşuluk yaptık. Çıtımız çıkmadı. DA BU NİYEKİ?<br /><br /> Şikayet etsene derseniz adam hem paralı hem de sülalesi ohooooooo! Her yere eli uzanırmış. Baş edemezsin dediler. Zaten uğraşmak bana düşmez. Kiracıyım çıkarım olur biter. Esas evin sahibi düşünsün. Eğer duvar örerse bana ne gam. İyi ki bu ev benim değil. İşte o zaman çok ciddi sorunlar yaşanırdı. Magazinde okuyoruz. Horoz için koyun için adam ölüyor diye. Valla doğruymuş. İnsan çileden çıkabiliyormuş. <br /> <br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://2.bp.blogspot.com/_vbhy8dddk3U/SDU1PCVOFXI/AAAAAAAAAAs/srlCNU69Aq0/s1600-h/resim2.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://2.bp.blogspot.com/_vbhy8dddk3U/SDU1PCVOFXI/AAAAAAAAAAs/srlCNU69Aq0/s400/resim2.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5203123476936660338" /></a><br /><br /> Bu resimde kümesin dıştan görünüşü. Alın işte insan manzarası. Durdukça aklıma çeşitli fikirler geliyor hani düşünen başa böcüler gelir derler ya! Aynen öyle. <br /> <br /> Sabah 4 de horoz ötüyor ya! Zaten uyumuyorum. Kalkıp avaza bir ötsem. Ne gam? sonra yumurtlayamam DA sesini çalışırsam çıkarabilirim. Bunu çeşitlendirebilirim. Mesela örneğin faraza inek olabilir, eşek olabilir, ördek olabilir, karga olabilir, aslan olabilir, ( o biraz buraya absürt kaçar emme olsun)daha bu konu üstünde düşüncem.<br /><br /> Haaaa! Her gece aynı eforu sarf etmek istemiyorum. Bilirsiniz tembelim. Bunları teybe doldursam hemi de kuvvatlıcaaa olaraktan. Devamlı o çalsa ne lazım gelir.<br /><br /> Ailenin resimlerini de paparazzilik yapcam. Çekip ilave edeceğim. Daha dersimin orasına çalışmadım. Onlarında resmini kümesin sağına soluna assam. Onlara da çeşitli isimler versem. Al sana safari malzemesi.<br /><br /> Adam başı 5 liraya safari düzenlesem. Ucuz demeyin. Maksat ayak alışsın. Mısır patlağı da müessese ikramı olacak. Her gün 20-30 insan gezse kısa günün karı. Sanki Afrika’ya gitseler daha pahalı. Baktım sürüm çok fiyatıma zam yaparım. Yaradanım bana yürü ya sevgi dedi. Bak gari paraya. Depili para kazancam bu işten. İşte 1 deli kuyuya taş atıyor kırk akıllı çıkaramıyor ya! Ben de baktım sorun çözülmüyor. Çareler üretmekteyim. Daha bu konuda parlak fikirlerim olacak. Onları da sizlere haber veririm. Adama aslan dersin kızmaz DA sığır dersin kızar. Kuş dersin kızmaz DA öküz dersin kızar. Du bakaliiiii nooolcek… Gelişmelerden haberdar ederim.<br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-71671052820552619412008-05-18T21:09:00.000+03:002008-05-18T21:12:56.396+03:00PARA PARA PARALANMADevir devran ne kadar değişmiş. Hoş sanki uzaylıyım da bilmiyormuşum gibi… İstanbul’dan geldiğimden beri evimin keyfini çıkaramadım. Badana yapılacak. Halılar yıkamaya gidecek. Temizlik olacak. Yazlıklar çıkacak. CEK, CAK, CUK lar çoook.<br /><br /> Hepsi gözümde nasıl büyüyor.? Nasıl olacak ?... aslında hiç bişiim normal olmadığından resmen anormallik bekliyorum.<br /><br /> Fazla beklemedim. 1 gün çarşıdayım. Hanım arkadaşla karşılaştım. Kahve içelim dedik. Ordan buradan derken badana işini söyledim. Anaaaa! Hemen adam geldi. Hadi gidelim başlayım dedi. Ülen saat 14 olmuş. Bu saatte olur mu? Cidden başladı. Evi kendi topladı. Ben bahçede oturdum. Gece 11 de bitti. Büyük eşyaları yerlerine çekti. Halıları topladı. Hem de arkadaş dedi diye komik para aldı. Üstelik oğlu da geldi. Ne kadar tamir işlerim varsa yaptı. Kırık çıkık hepsi elden geçti. Üstelik yaptıklarına para bile almadı. Ben şaş vaziyetinde bu zamanda böyle işçi olurmu yaaa! Diye bütün şavalaklığımla kaldım. <br /><br /> İstanbul’a gitmişim, gelmişim. Para desen nanay. Hani Nasrettin hoca fıkrası vardır. Hocaya bu gün ayın kaçı diye sorarlar. O da bilemez. Utanmamak için bir küpün içine her gün için 1 taş atar. Bunu gören arkadaşı, muziplik olsun diye 2 avuç taş atar. Yine hocaya sorarlar. Bu gün ayın kaçı diye. O da küpteki taşları sayar. 145 çıkar. Soran adam “amma yaptın hoca efendi. Hiç ayın 145 i olur mu” sen insafıma geldin küpün hepsini söyleseydim ohoooo! Der.<br /><br /> Sanırım böööle bişiydi. DE bu fıkra bana çok uyuyor. Paramın miktarına göre sayılar çoğalıyor. Mesela badanada ayın 79 filandı. Sonra halılar yıkanmaya gitti. Birden 120 oldu. Sooona ev temizlendi 138 oldu. Tam evim mis gibi oldu. Artık yaza hazırım. Kızım torunum gelecek derken……<br /><br /> Geçen yazımda söz etmiştim. Zambiyadaki okurlarım için kısaca özet edeyim. Yatak oda camına komşum kümes yapmıştı. 5-6 tavuk, horozla beraber yaşamaya çalışıyordum.<br /> Kümes sahibi amcam 1 dönüm bahçesinde en münasip yer olarak camımın altını münasip görmüş. İdare ediver, horozum ötmez dedi. Sanki horozun ağzına susturucu takmış. Öyleyse tavukların kıçına da susturucu tak. Yumurtlayana kadar yırtınıyorlar. Zaten hemen camının önüne duvar çekerim diye tehdit ediyor. Beni ölüme mahkum ediyor. Havasızlıktan gebertcek.<br /><br /> İnsanların başına gelmeyince bilmiyormuş. Eski evler 0 (yazıyla sıfır)nizam olunca niza çıkıyomuş. Öteki sokaktaki 2 komşu. Zeytin ağacının dalları gölge edip mandalin ağacı güneş görmüyomuş. Mahkemelikler. Başkası bahçe duvarı 8 cm. komşuya geçmiş. Mahkemelikler.daha sayamıyacağım kadar mahkeme köşelerinde gidip geliyorlar.<br /> <br /> Bu tecrübeliler aklımı başıma getirdi. Mahkemeye gitcemde noolcekmiş? Para kimdeyse haklı oymuş. Benim gibi hem yabancı ( bodrumlu olmayanlara deyolaar) hem de parasız olunca baştan kaybetmişim.<br /><br /> İnat deeelmi? Camın önüne baraka yapar yine beni havasızlıktan öldürürmüş. ( bunu öncede yazmışım. Unuttum yafuuu) Baktım haklılar. Adam hem yerli, hem paralı, hem de geniş sülaleli. Eli kolu uzunmuş. Haklıyken bi tarafımı yırtsam haksız olurmuşum.<br /><br /> Bendeniz biçare kulunuz çözüm üretmek uğruna 1 hafta kafa patlattım. Veee! Camıma pimapen taktırmak istedim. Hiç olmazsa ses gelmez DE kokuyu napcaz? Tek hava aldığım camı yaz sıcağında kapalı tutmak işkence. Klima sevmem. Hem o da bakım ister. Ne zaman klimalı yerde olsam hasta oluyorum.<br /><br /> Ev alma komşu al diye meğer ne doğru demişler. Evimde huzurum kalmadı. VE para denilen şeyden 1 kere daha nefret ettim.<br /><br /> Bu olayda ortak arkadaşlarıma rica ettim. Aracı olunda ortak paydada buluşalım. Aklı başında insanlarız dedim. Oralı olmadılar. Onunda nedeni. Adam zengin ya, haftanın 3-5 günü arkadaşın restoranında yemek yiyor mok gibi para bırakıyor. Hiç müşteri kaybetmek ister mi? Sıkıntın geçti mi diye sormadı bile.<br /><br /> Ne kadar inanmak istemesem de ilişkiler tamamen para üzerine kurulmuş. İnsanlık öleli yıllar olmuş. <br /><br /> Rahmetli anneannem derdi ki: “bir ölünün yüzü, bir de parasızın yüzü soğuk olur. Bakılmaz.” O zamanlar gençtim. Bunun önemini anlayamadım. <br /> <br /> Hoş aç açık değilim. Ama onun gibi ticaret yapıp, kazık marka mal satıp, cukkaları istif yapamıyorum. <br /><br /> Hayatım boyunca ve öğretmen olduğumdan hep helal yemeli. Haysiyet, onur, yardımlaşma duygularına önem verdim. Peeeaaah! Geç bunları, anam babam geç bunları…<br /><br /> Şimdiki zamanda paran kadar insansın. Yoksa hayatta paralanırsın. İşin raconunu bilecen… Oyunu kuralına göre oynacaaan… katakulli, kazık, beyin oryantalini bilceeen… bak gari çevrende ne kıymatlısın. Gecelere ak… oooh ! lüküs hayaaat! İnsanların başına bas, tekmele, kıyma yap. Yap oğlu yap… ne gam? Sen rahatsın ya!<br /><br /> Bu yazıda sizlere içimden ne geldiyse yazdım. İçimdeki fırtınanın küçük kısmını paylaştım. Bazen sizlerle dertleşmek iyi geliyor. Hiç olmazsa düşüncemde sizleri hissediyorum. Kalabalık aile gibiyim. Kötü günlerimden birindeyim. <br /><br /> Adamın duyarsızlığına karşılık umarım yeni yaşantıma alışabilirim. Haaaa! Başka odaya taşın demeyin. Zaten 2 oda 1 salon olan evimde, diğer odanın yanında işçiler kalıyor vardiya sisteminde çalıştıkları için, gecenin alakasız saatlerinde gidip geliyorlar. Canımcıklarım onlarda kapılarını öyle çarparak açıp kapıyorki uykumdan hopluyorum. 1 yıldır kapı kolunu tanıtamadım. Mücadelem yılmadan devam ediyor.<br /><br /> Sıkıntılıyım hemde çooook! Hadi bana müsaade. Horozum ötmeden tavuklar yumurtaya durmadan uykumu alayım. Allah kötü komşuyu düşmanıma bile vermesin. Valla tavuk etini marketten bile almıyorum. Anlayın halimi….<br /><br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-11782283807986146562008-05-10T13:50:00.000+03:002008-05-10T13:52:04.980+03:00DERİN VE SERİN SULARDAYDIMYazı yazmayalı sanki 3-5 gün geçmiş gibi geldi. Günler ne biçim koşarak geçmiş. Bu arada nasıl yoğundum anlatamam diyeceğim DE anlatmam lazım. En azından nasıl fuzuli işler yaptım. Bilin değil mi? Anacıklarım.<br /><br /> Nisan başında yine havalem geldi. (bu havale keşke para olarak gelse, zenginlik ne ki? Karun olurum Karun. Millete para gelir bana da kalabalık havale geliyor.) haa! Ne diyordum! Havalede kalmıştık. Evden çıkmak, yol gitmek, değişik yüzler görmek istedim. Bütün kış evde pinekledim. Battaniyemle bütünleştim. Tembellik damarlarımda kan yerine dolaştı. Hoş şimdide fark yok ya neyse.<br /><br /> Seyahatim gelmişti. DA nereye gidem dedim. Eh bildiniz tabiî ki… İstanbul’a kızıma aslında torunuma gittim.<br /><br /> Geçen yazdan beri görmüyordum. Her gün pc den görmek yetmiyor. İlle dokunacağım. Öpeceğim. Sıkıştıracağım. Sanalda bir süre idare ediyorsun. DA özlem yüreğe çökünce ille gitmek lazım geliyor.<br /><br /> Deyinkine İstanbul’un neresini gördün? Peeeah! Umrum olmadı<br /> Torunumla bütünleşmek en güzel gezmeye yüz bastı. Anası babası gezdi. Benimde canıma minnet, ecoşla severek kaldım.<br /><br /> Zaten 1 yere gitmek öylesine zorlaşmış ki! Belki de ben köyümdeki ulaşıma hemen alıştığım için bana zulüm geliyor.<br /><br /> Sevdiğim dostumun kızının Beşiktaş evlendirmede nikahı vardı. Bostancıdan saat 12 çıktık.( semtleri bilmeyenlere şööle söliim. Bodrum garajdan çık. Güvercinlik kadar yol.) nikah 13.30. yolda geçen zamandan dolayı nikaha tık nefes yetiştik. Anam yarım saatte tören bitti. Beşiktaş’ta simit peynir çay keyfi yapmak 1 .5 saatimizi aldı. Haydi bakalım dönüş çilesi. Eve geldiğimizde akşamın 18 olmuştu. Neymiş nikaha gittik. Kalsın bacılarım kardeşlerim. <br /><br /> Dolmuş, otobüs bana göre olmadığından taksiyle gitmek yıkım oluyor. Sakın ne ekabirsin demeyin. Binemiyorum gerçekten beceremiyorum. Eskiden arabam vardı. O rahatlığa da alıştığımdan zorlanıyorum. Napiiim herkesin 1 türlü takıntısı oluyo. Benimki de bu.<br /><br /> Ecoş tam yemelik oldu. Ananenenen demesi beni mest ediyor. Herkese torunu özel gelirmiş emme benimki özelin de özeli. Nasıl zeki, karakter sahibi, seçici veeee inat. Cadı öylesine seviliyor ki yaşama sebebim diyorum. Allahtan haziranda tatile bana gelecek. 2 ay denize girecek. Bekliyorum.<br /><br /> Evime gelmem de olaylı oldu. Sabah 7 uçağıyla geldim de. Alanda check-in den sonra acil tuvalet ihtiyacım oldu. Girdim de çıkamadım. Bodrum uçağına anons ediyorlar. Wat fayda? Çıkameyooom. Derkene ismimi anons ettiler. Zorla da olsa gittim. En son uçağa binen olunca öteki yolcuların sabahın köründeki yüz ifadelerini buradan yazamam. Neye bakar gibiydi. Utancımdan gözlerimi kapadım (beni görmesinler diye) uyumuşum. Sarsıntıyla uyandım. Meğer uçak alana inmiş. Tekerlek sarsıntısıymış. İlk inenlerdenim DE umarım gelenleri sokaklarda görmem. Zira hayırla anacaklarını sanmam.<br /><br /> Evime kavuştum. Derken hani 1 laf vardır. “düz ovada sivri bela beni buldu” işte tam öyle oldu. Evim eski bodrumun taş evi olduğundan herkesin evi bahçesi birbirine girmiş durumda. Zaten sokağım daracık araba geçmez. Herkes yıllardır iç içe yaşar.<br /><br /> Benim yatak odamın tek penceresi de komşunun arka bahçesine bakıyor. Bahçede büyük yani. Yarı futbol sahasına yakın. 13 yıldır aynı evde oturuyorum. En ufak 1 sorunumuz olmadı. <br /><br /> Geldiğimin ertesi sabahı baktım ki tam camımın önüne kümes yapmış. İçinde 1 horoz 3 tavuk. Çitle de az yeri çevirmiş. İstesen camımın önüne böyle ölçüleri tutturamazsın. Sabahın köründe horoz ötüyo. Uyu bakalım uyuyabilirsen. Sonra tavuklar işe girişiyor. Yumurtluyorlar besbelli bir gıt gıdakdır gidiyor. Sahibine telefon ettim. Nazikçe uyardım. Nezaket kelimesinden haberi yok. Efendim bahçesinin en uygun yeri orasıymış. Napiyim idare et demezmi. Haaaa! 1 de camıma duvar örmekle tehdit etti beni. <br /><br /> Buyurun bakalım siz olsanız ne yaparsınız. 2 ay torunum 1.5 yaşında orda yatacak nasıl uyusun dedim. Bahçe benim istediğimi yaparım dedi.<br /><br /> Sinir katsayım tavan yaptı. Bu da buranın tanınan esnafı. Ama kafa boş, tut kulağından çifte koş. Şimdi telefonlarıma da çıkmıyor. Evimde cehennem azabı yaşıyorum. <br /><br /> Tabi ki bende salak gibi kabullenmeyeceğim. Savaş baltamı topraktan çıkardım. Bakalım sonumuz ne olacak bende merak ediyorum.<br /><br /> Şu dünyada insanlar neden birbiriyle iyi geçinmezler. Bak hayvanlara… İhtiyacı olunca avlanıyor. Yoksa zarar bile vermiyor. Bizim kadar cinsimizle kavgalı yaşayan başka yaratık yok.<br /><br /> Her gün magazinde bolca duyuyor, okuyoruz. Cinsel tacizler, öldürmeler, sudan sebepten katil olanlar daha neler neler. Demek ki! İnsan yaşadıkça görüyor. Horoz için mahkemeye gitmek DE varmış. Vah benim caaanım cahil vatandaşıma! Vah benim caaanım yargı organına nelerle uğraşacak. Şimdiden yargıdan özür diliyorum ve de UTANIYORUUM…<br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-21455072830673324712008-04-01T19:12:00.000+03:002008-04-02T19:15:47.770+03:00BİRBUÇUK SAATLİK YOL NASIL UZATILIR28 Mart Cumartesi gecesi Muğla Üniversitesindeki konserimizi de bitirdik. Nazara inanırım. Daha yolda küçük aksilikler başladı. Bazı arkadaşlarımızın tansiyonu düştü. En çok da ben tökezledim.<br /><br /> Üniversitenin kampüsü o kadar geniş ve güzeldi ki. Konser salonu, yemekhanesi, diğer üniteleri geniş ferah aydınlıktı. Şimdiki gençler şanslı. Tekrar orda öğrenci olmak istedim. DE kampüsü bile arabayla gezdiğimizden başım döndü. Ne nerede karıştırdım. Zaten 2 günlük uykusuzluk da var. Yorgunluk var. Heyecan var. Var oğlu var…<br /> <br /> Reklama girse bile yazacağım. Bizim ulaşımımızı sağlayan Kamil Koç firmasıyla sevgili kaptanımız Kİ en çok benden çekti. İnip binmelerde yardım etti. Her durduğumuzda bagaj aç kapa yaptı. İşte yukarıda yazdığım sebeplerden dolayı yemeğe giderken tutturdum bavulumu ver. Kaptan abla gerek yok dedikçe olmaz geceliğim var onu giyeceğim diyorum. “Abla yemekte gecelik mi giyeceksin?” Yine de baş edemedi. Mecbur verdi. Sürüyerek yemekhaneye gittim. Arkadaşlarım tuhaf bakıyor. Üstüme alınmadım. Yemek bitti. Yine sürüyerek dışarı çıktık. Haydi otele dediler. O zaman dank etti. Meğer otel ayrı yerdeymiş. Tekrar bavulumu bagaja verdim. Kaptan yine ayıbımı yüzüme vurmadı. Arkadaşlar gülmekten yıkılıyor. “ne biliiim aman tersim döndü işte” diye savuşturdum. Dönüşte beni sollayanlar oldu. Hepsini anlatcam.<br /><br /> Konserimiz her zamanki gibi canım hocamın emekleriyle başarılı geçti. Ortalık yıkıldı. (yıkıldı yeni takıldı dilime.) <br /><br /> Birinci bölümde fasıl nasıl şurup gibi geçti. İkinci bölümde Sezen Aksu’nun Türk müziği formunda yazdığı eserleri okuduk. Büyük beğeni oldu. Dinleyenler ayakta dakikalarca alkışladı. Bu da bizi iyi motive edip her konserimizi daha iyiye daha güzele doğru yönlendiriyor.<br /><br /> Otelde sabah 6 ya kadar kendimize çaldık söyledik. Keyifle geçen saatlerin farkına bile varmadık. <br /><br />Pazar günü arkadaşlarımız otobüsle geri dönerken 2 araba halinde Akyaka’ya gittik. Akyaka Gökova’nın ucunda harika sayfiye yeri. Tam mevsimindeyiz. Hava güzel, kalabalık yok. Hocamızı da yoldan çıkardık. Orada harika dereler var. Arasında tekneler gezi yapıyor. Dere kenarında çok şirin “kordon” restaurant var. Bize bakan “Mesut” bey dünya şekeriydi. <br /><br /> Hani 1 laf vardır yanlış hatırlamıyorsam “zarafet ayrıntıda gizlidir.” Böyle olmasa bile ben yaptım oldu. Masaya minik çiçekler serpmiş. Çay geliyor. Tabağında kır çiçekleri. Her şeyde minik farklılıklar. Nasıl güleryüz anlatamam. Derede ördekler, kazlar. Konserin stresinden sonra ilaç gibi geldi.<br /><br /> Arkadaşlardan biri bavulunu otelde unutmuş. Birisi telefon şarj aletini unutmuş. Kimi ceketini. Demek ki sadece ben değildim. Size söylemiştim. Beni solladılar diye.<br /><br /> Tekrardan Muğla otele döndük. Unutulanları topladık. Hocamız İzmir’e gidecek. İşte o anda maceramız başladı. Muğla garajında otobüs çok geç saatte varmış. Milas’a gidelim dedik. Ama giderken her yerde mola veriyoruz çay çorba içiliyor. Milas otogarında bu sefer otobüs var da yer yok.<br /><br /> Vakitte akşam oldu. Çaresi yok. Hocamız kalacak hali yok ya! Bastırdık İzmir’e yolda bu kadar eğlendiğimizi hatırlamıyorum. Şimdi burada abesliğimizi anlatayım. 2 arabayız ya. Milas’a kadar gelmişiz ya. Hocamızda tek arabada gidiyor. Ne akla hizmet edip de 2 araba İzmir yollarına düştük. Muğla’dan beraber çıkıldı ya! Sanki aynen gidilir gibi geldi. Aslında evimiz yolumuz ayrı. DA gel o zaman bunu düşün.<br /><br /> Bizim arkadaşlar evlerine gittiler. Belki de uyudular bile. Biz yolların fatihi hala gidiyoruz.<br /><br /> Gece 10 da hocamızı evinin kapısına bıraktık. Sanki İzmir’de oturuyormuşuz da bir semte bırakmışız gibi, aynen geri döndük. Bu seferde acıktık. Söke’ye kadar zor dayandık. Çöp şişlere yumulmacadan sonra gözler oldu çizgi.<br /><br /> Her yol değil de Söke-Bodrum arası bize Edirne–Hakkari gibi geldi. Şöferleri uyutmamak için aklımıza gelen en alakasız geyikleri yaptık. <br /><br /> Evimize geldiğimizde gece bitmek üzereydi. Kutsal yuvamda rahat yatağımdaki yastığıma 10 cm. kala hooor vaziyetindeydim. Uyandığımda 13 saat geçmiş. Meğer saatlerde 1 saat ileri alınmış haberim yok. Dişçime randevum vardı. Hepsi ters pers oldu. Amerika’dan gelenler saat farkından sersem olurlar ya! Biz de burnumuzun dibindeki Muğla’dan gelince sersem olduk.<br /><br /> Hayatımda odaklarım bitmiyor. Konser bitti. Torunumu özledim. İstanbul’a odaklandım. Bana müsaade canlarım daha bavul hazırlıycam. Yolculuk başlıyor da uçak saati çok erken. Umarım erken uyanırımda kaçırmam.<br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-25273269734847458722008-03-23T17:09:00.002+02:002008-03-24T17:19:57.737+02:00BAHAR YAĞMURUNDA DENİZ KIYISINDA…Sabah uyanınca baktım öyle güzel yağmur yağıyor ki. Usul usul. Hava ılık. Evden çıktım. Sokaklarda pek kimse yok. Deniz kenarındaki cafede cam kenarına yerleştim. Kahvaltısı pek güzeldir. Kendimi ödüllendirmek istedim. Simit de söyledim DE kime niyet kime kısmet oldu.<br /><br /> Hava puslu, deniz gri ama uysal kadın gibi. Dalga bile nazlı kenara vuruyor. Martılar çığlıklanarak uçuyor. Eskiden İstanbul’da vapurda giderken yan taraftan martıları simitle beslerdim. Daha attığım simitleri havada kaparlardı.<br /><br /> Dışarı çıktım. Simitleri onlar için denize attım. (buradakiler havada kapmayı öğrenememişler.)<br /><br /> Dışarıda sokak köpeği keyifle geziyorken, yavru kedi kumların üstünde yürümeye çalışıyor. Sokak köpeği (o da yavru) DE onunla oyun oynamak istiyor. Önce kedicik çekindi. Sonra baktı ki zarar gelmiyor. Nasıl güzel oynuyorlar. Canlarını yakmadan yuvarlanıyorlar.<br /><br /> Biz insanlar kavga edince “ne o kediyle köpek gibi didişiyorsunuz “ derler. Koskoca sahil onlara ait. Oynadılar. Yoruldular. Susadılar. Denizi içmeye çalıştılar. Sigara tablasında su verdim. Yiyecek verdim. Aynı kaptan nasıl güzel yediler içtiler. Sonra ayrı yönlere doğru koşturdular.<br /><br /> Biz neden bunu başaramıyoruz? Artık yaşamdan mı? Yitirilen değerlerden mi? Yoksa beklentilerin değişmesinden mi? İlişkiler değişti. Dostluk kavramı biteli yıllar olmuş DA arkadaşlıklarda şekil değiştirmişler. Birden aklıma Can Yücel’in harika şiiri geldi. Onu sizle paylaşmak istedim.<br /><blockquote><br /><span style="font-weight:bold;">Dostlar Irmak Gibidir</span><br /></blockquote><br /><blockquote>Dostlar ırmak gibidir<br />Kiminin suyu az, kiminin çok<br />Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca<br />Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya<br /><br />İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı,<br />Bulanık bir göl gibi...<br />Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.<br />Uzaktan görünüşü çekici, aldatıcı<br />İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı....<br />Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz;<br />Sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz!<br /><br />İnsanlar vardır; derin bir okyanus...<br />İlk anda ürkütür, korkutur sizi.<br />Derinliklerinde saklıdır gizi,<br />Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;<br />Yanında kendinizi içi bos sanırsınız.<br /><br />İnsanlar vardır, coşkun bir akarsu...<br />Yaklaşmaya gelmez, alır sürükler.<br />Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler!<br />Ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz;<br />Bu tip insanla bir omur dolmaz.<br /><br />İnsanlar vardır; sakin akan bir dere...<br />İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere.<br />Yanında olmak baslı basına bir mutluluk.<br />Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk.<br /><br />İnsanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip.<br />Her biri başka bir karaktere sahip.<br />Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı.<br />Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı...<br /><br />İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz.<br />Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.<br />Dibini görürsünüz her şey meydanda.<br />Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda.<br />İçi dışı birdir çekinme ondan.<br />Her sözü içtendir, her davranışı candan...<br /> <br />CAN YÜCEL</blockquote><br /><br /> Aslında yalnızlık mı? Yaşlanmak mı? Adını koyamıyorum. Belki de gençken daha mı toleranslıydık? Değişen değerler ne? Sorular kafamın içinde dönenip duruyor DA cevabını bulamıyorum.<br /><br /> 1 kediyle, köpekten nerelere geldim. Hava puslu. Deniz gri. Aklım karmakarışık. İyi ki de kahvaltıya geldim. Gazetelerimi okuyacaktım. Sözüm ona keyif yapacaktım. Derkeeen! Silkelendim, kendime geldim.<br /><br /> Bu hafta sonu mart 28 de Muğla da üniversitede konserimiz var. Sağlıklıyım. Ailem var. Sevdiklerim var. 7 Nisanda torunuma gidiyorum. Çok özledim. Hava misss gibi. Ne biliiim! Mutsuz olmayacağım. Hayattan keyif almayı, yaşamımı istediğim gibi sürdürmeyi istiyorum. Kimsenin beni üzmesine müsaade etmeyeceğim. Yaşasın! Sevmek! Yaşasın hayat!<br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-30125111522387969802008-03-17T00:43:00.000+02:002008-03-19T00:45:46.879+02:00PROCE ÜRETEN S.Ö.Ne zaman yazıya otursam, ne yazayım diye düşünüp dururum. Ama medyadan okuduğum haberlerden sonra fikirlerim coştu. Şimdi proce üretmeye takmış durumdayım.<br /><br /> Bütün kış sobamın içini boşaltacak otomatik bişi keşfetmeye çalıştım. Külü dökecek ve içini odunla doldurup yerine koyacak. Ruhumun tembelliği had safhada. Onda başarılı olamadığımdan kendim, bizzat, şahsen yaptım.<br /><br /> Bulaşık, çamaşır makinalarını boşaltacak robot yapayım dedim. Caponesler yapınca oluyor ya! Hatta yakiiin arkadaşlarımdan yardım istedim. DE onların sözlerini burada yazmaya terbiyem müsait değil. Bu proce de olmadı.<br /><br /> Son zamanlarda nereye gitsem, hayatımı kolaylaştıracak ne gibi procelerde bulunabilirim diye kafamı yoruyorum.<br /><br /> Senelerce burada gece sonunda yorgunluk çökünce yürüyen yol düşündüm. Bascan parayı, yol gidecek sen duracan. Evinde inecen. Hoş olmaz mı? DA bodrumun dar sokaklarına nasıl yapılır? İstemeyen nerden yürür? Mesela benim sokağıma araba bile girmiyor. Daracık… 1 de yürüme yolu yapsan, al kavga sebebi. Benim gibi tembellerle yürümeyi sevenler arasında artık boks mu olur? Güreş mi? Yoksa karakucak yakın dövüş mü? O da tutmadı.<br /><br /> İki sokak üstümdeki Hasan emmi geçen gün “ buraya cavırlar geliyo ya, onları yoldan çevirip evime atsam. Kime ne gider?” Hasan emmi 84 yaşında. Elindeki baston niyetine taşıdığı kalın sopasını, mahalle bebelerinin bahçesinden olmamış meyveleri çalarken yakalayınca silah olarak da kullanır.<br /><br /> Helali öleli haniiii olmuş. Gelin iyi bakıyor emme gönlünün çektiği şöööle cıbıldak beyaz etli irenkli gözlü cavır kızı olmamı? Dedem zaptedilmiyo ki! Ona dedimki “o cavırları toplayıp sana getireyim. İçinden gönlünün çektiğini beğen. Ama onları getirebilmem için sofralar kuracan o da çok para. Razı mısın? Para meselesini sevmedi. Şimdi nerde görse bedava cavır var mı? diye yolumu keser. Ona yararlı proce de üretemedim. Hatta oğluyla gelinin hışmına uğradım. Onun aklına bunları sokma zaptedemiyoruz diye bozuldular. Sözüm ona muhabbet olsun diye yaptığımda ters tepti.<br /><br /> Daha evvelde yazmıştım okurlarım hatırlayacaklar. Tuvalette okumayı severim. Elim yoruluyor diye telden düzenek yapayım. Mandalla tutturayım. Göz hizamda olsun sadece sayfayı çevireyim. Tuvaletin üstüne çıktım. Duvara çivi çakarken kapak kırıldı. Ayağım içine girdi. Bileğimden zedelendi. İyi ki kırılmadı. Günlerce bandajla dolandım. Dr. Sebebini duyunca psikiyatriste yollamadığına şükrettim.<br /><br /> Evdeki kuşum aşkıma dertlerimi dinleyip yorum getirmesini öğreteyim dedim. Olmadı. Ne olacak altı üstü kuş işte…<br /><br /> Proce üreteyim diye kafayı sıyırıyorkeeen! Beni sollayanlar olduğunu okudum. Emekli öğretmen olarak neden ben düşünemedim diye ağlasam da wat fayda?<br /><br /> Sevgili müdürümüz arılara uyuşturucu verip, öğrencileri tedavi edecekmiş. Okuyunca aklım zıpladı. Şimdiye kadar bu uyuşturucu işini neden çözemediler. Belli oldu. Valla çok akıllıca DA uyuşturucu öyle her isteyene (proce uğruna bile olsa) veriliyo mu?<br /><br /> Zavallım arılar tıpkı kuşum gibi öğrenciyi öğrenemezse bal yapsa DA bizde o balları güzelcene yesek. 3 kaşık bal ye. Vitamin al. Kafayı bul… oldum olası en korktuğum olay uyuşturucudur. Anne ve öğretmen olarak kendimce bunun zararlarını anlattım. Gençliği uzak tuttum sanıyorum. Bu yolda her türlü savaşa hazırım. Yeter ki bu illetin kökü kazınsın. Emme bu börtü böcekle olacağının sonucunu merakla bekliyorum.<br /><br /> Bu proce beni daha iyisini yapmaya itti. Her zamanki gibi şu okuduğunuz yazarınız S.Ö para derdindedir. Haaa! Öyle aç mıyım? Açık mıyım? Yoooo! Ama hani yani elimi attığımda şöööle papellere ellesem, canımın istediği ki son zamanlarda elektronik aletlerin yeni modellerine sarmış durumdayım. Evdekilerin çoğu benim gibi emekli. Gözlerinin içine bakıyorum. Arıza yapmasınlar, masraf açmasınlar diye nerdeyse onlara güzel sözlerle kandırmaya çalışıyorum. Sanki anlıyorlar DA şimdilik tıngır mıngır çalışıyorlar. İnsanoğlunda istek biter mi? Şimdi “sen sızlanmasana millet asgari ücretle ev geçindiriyor” dersiniz. DE benimde fuzuli denilecek isteklerim yok.<br /><br /> Neyse procemi anlatayım. Evimdeki kuşumu kobay olarak kullanmayı düşünüyorum. Her gün yemin yanına para koymalıyım. DA bozuk parayı didikliyemez. Kağıt parayı küçücük parçalara ayırsam. Suyla ıslatıp minik topaklar yapsam.<br /><br /> Bununda iyi ve kötü yanları var. 1- parayı yırttım diye suç işlerim. 2- yırtacağım en küçük parayı harcamak isterim kıyamam.3- Kuru parayı yutamaz. Islanan paranın da kokusu olmaz. Paranın kokusunu alamadıktan sonra bu kadar uğraşın faydası ne? Bu kısmını nasıl çözerim daha o dersime çalışamadım. ama azmin elinden bişi kurtulmazmış farzedinki alıştırdım. Paranın kokusunu 5 metreden duyuyor. En son aşamaya gelelim.<br /><br /> Kuşumu ayağına uzuuuun ip bağlamak suretiyle uçurmalıyım. Ki kaçıp başkasını zengin etmesin. Manzarayı gözünüzde canlandırın. Elinde ip bağlanmış uçan kuşla sokaklarda dolanan manyamış 1 hatun.<br /><br /> Gelen geçen aceyip bakıyormuş? Bana ne ki. Esas yürüyenlerin üstüne konan kuşum, parayı bana işaret ediyor demektir. DE sonrasında ne yapacağımı yine söktüremiyorum. Adamı soysam, mapus damlarında çürümek var. Asılsam, kur yapsam adım kötüye çıkar. El açsam, konumum olarak dilenciye benzemiyorum. Tabiî ki bu paralı hatunda olabilir. O zaman dayak yemek vaar. Kavga vaaar. Karakollara gitmek vaar.<br /><br /> Procemin en zor bölümü burası. Paralı olanı bulduk. Hadi bakalım. Bundan nasıl faydalancaaz? Etinden, sütünden, derisinden, gerisinden desek olmaz. Bana procemin bu kısmında yardım eder misiniz? Bulduğunuz yöntemleri bekliyorum. Şu proce delisi yazarınıza sevap işlersiniz. Bekliyorum canımcıklarım…..<br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-71630061754473864712008-03-09T12:22:00.000+02:002008-03-11T12:24:11.728+02:00BAHARLA GELEN TEMBELLİKSanki diğer sezonlarda çok faalmişim gibi. Şimdide tembelliğimi bahara yüklemeye bakıyorum. Güneş açtı DA deniz kenarında çay keyfi başladı. O da bikaç güncük.<br /><br /> Bahçemde ve sokağımdaki ağaçlar çiçeklendi. Hele limon ağacının çiçek kokusuna ne deyimkine! Camlarımı açtığımda resmen kokuları odaya doluyor. Misler içinde yatıyorum.<br /><br /> Bu sıralarda deve güreşleri vardı. Hepsine gidemedim de buraya yakın Aydın Çine’de Bozdoğan’daki güreşlere gittim. Develer güreşedursun. Kendimi Bozdoğan’ın nerde yemek yenen yeri var? Oralara vurdum.<br /><br /> Amanın 1 pideci var. Enteresan olan resmen kaymaklı pide yapıyolar. Et çeşitleri, kavurmalar. Ne yiyeceğimi şaşırdım. Madran suyunun orijinali de burada çıkıyormuş. Ne kadar yersen ye. O sudan içiyorsun. Havasından mı? Suyundan mı? Acıkıyosun. Kİ bu benim çok işime geldi. Bazen çok güzel yiyecekler varsa neden doydum diye kendime kızıyorum. İşte kızdığım yerlerden 1 tanesiydi Bozdoğan.<br /><br /> Deve güreşi alanı tam curcuna. Davullar, udlar, zurnalar çılgın gibi çalıyor. Bütün insanlar paso içiyor. Develer bağrınıyor. Millet “ver coşkuyuuuu! Ver coşkuyuuu!” çığrınıyo. Ufakta olsa kavgalar çıkıyor. Yani tam bir hengâme…<br /><br /> Meydanın yanında salaş yiyecek yerleri var. Toz oluyormuş kimin umurunda. Deve sucuğu satılıyor. Kİ çok severim. Yağı olmaz, eti farklıdır. Satın aldım.<br /><br /> Bozdoğan da Ege Bölgesinin belki en güzel zeytini ve yağı çıkıyor. İşime gelmediği için yürümeyi sevmem DE işin içine gırtlak meselesi girince hiç üşenmedim. Sokakları gezdim. Nerde ne satılıyor? Ne yeniyor? İki alışveriş, bir yiyiş. Akşamı ettik. Dönüşte arabamız resmen hale dönmüştü. Görgüsüzler gibi ne bulduysak aldık. Sanki Bodrum başkaymış gibi. Ordan gelenlerde Bodrum’u talan ediyorlardır.<br /><br /> Oturduğumuz yerden gitmeye görelim. Uzak yakın fark etmez. Alışverişe dalmak neden? Bunu çözmüş değilim. Hep eve gelince aldıklarıma bakıp kendime kızdığım çok olmuştur. Öylesine lüzumsuz öteberi almışım ki! Veee! Bakıyorum aldığımın aynısından evde de var. Bunun yararını hediye götürmekte buluyorum. Sar sar götür.<br /><br /> Şimdi de yazım neden gecikti? Onu anlatayım. İsmi lazım değil 1 arkadaşım hobi olarak bişeye sarmış vaziyette. O da PC de çalışılıyor. Vay anam vay! Bende pc var. Çoğunlukla bende kalıyo. Eve gelişteki 2 hareket var. 1- Hoş buldum. 2- pc yi açabilir miyim? Açma desen wat fayda. Diyelim öğlen 12 de filan geldi Kİ o da benim uyanış ve afyonumun patlamadığı saatler. Oturuyor PC başına… arkadaş iptal. Konuşuyorum. Aç mısın diyorum. Nasılsın diyorum. Özlemiştim diyorum. Hafiften Abartıyorum. Ne egoistsin diyorum. Yüzsüüüüz! Diyorum Bana ne yaaaa! Benim işim var PC ile diyorum. Huuuu! Burada mısııın! Diyorum. Gerçekten hiiiiç duymuyor bile. Zaten hepsini duysa küser. Gece oluyor pc başında yiyor. İyi ki en çabuk tarafından ihtiyacına gidiyor. Ben saat 2 de filan uyuyorum o devam. Gece tuvalete kalkıyorum o devam. Sabahın köründe bakıyorum. Devam. Yani uyku filan hak getire. Gitme saati gelince masadan kalkıp gidiyo. Yani anlıyacağınız sohbet filan nanay. İnternet cafe bile olsa az konuşur insan dimi ama… içimden 1 ses “ulen kızım biraz kullanılıyosun” diyoooo!<br /><br /> Geçen hafta kızlara mantı partisi verdim. 5 kız hep 1 ağızdan konuşuyoruz. Gülmeler, bağırışlar gırla gidiyor. Bizimki pc başında. Artık millet gitmelik oldu. Bizimkinden tek cümle. “Bana güldünüz gibi geldi. Ne konuştunuz öyle bana da söleyin.” Dalga mı geçiyo diye aval aval baktım. Gayet ciddiymiş. Bütün gün ne konuşmaları ne de gülmeleri duymuş. “yuuuuh!” çektik.<br /><br /> İşte 1 haftadan fazladır PC me el konduğu için sizlere yazamadım. Umarım en kısa zamanda o da pc alır ve hepimiz rahatlarız.<br /><br /> 8 Mart kadınlar günüymüş yaaa! Peeeeaah! Benim için her gün bizim günümüz olsa ne yazar. Her o günde yazarım. Yinede yazacağım.<br /><br /> Öyle kadınlarımız var ki dişiliğinden bile haberi yok. Tarlada, ahırda çalışanlar. Kocayı paylaşanlar. Dayak şiddet görenler. Sokağa atılıp töreden öldürülenler. Kadını mal diye görenler. Kırsal kesimdeki kadınlarımıza sor o günden haberi olmadığı gibi o soruya da kocam bilir derler.<br /><br /> Kırsaldakiler öyle de kentseldekiler farklı mı sanırsınız. Okumuşlarımız evlilik çocuk diye evde oturmalar. Kocayı garanti alıp da kendini pasifize edenler. Üretmeyenler. Çoğunluktadır.<br /><br /> Kendimizi sevmeden, kıymetimizi bilmeden, seslerimizi duyurmadan, üretmeden tüketici olan, her başarılı erkeğin arkasında olduğumuzun farkına varmadan, çocuk yetiştirirken nesilleri nasıl yönlendirdiğimizin önemini bilmeden kadın olmuşuz ne fayda…<br /><br /> Zaten özel günlere gıcığım. Doğduysam size ne? Yılbaşında hadi eğlenelim. Evlilik, nişan, tanışma, flört, sevgililer gününü unut bakalım neler oluyor. Bence mutlu olan insan her gününde karşılıklı sevgi ve saygıyla yaşıyorsa, paylaşıyorsa. Al işte bütün önemli günlerin hepsini her gün yaşıyorlar.<br /><br /> Kadınlar gününü de tamam ettikten sonra sıra bu ay vereceğimiz konsere geldi. Şimdilik harıl harıl prova yapıyoruz. Bunun ayrıntılarını yazarım. Sizsiz Kanber olur mu?<br /><br /> Bahar yorgunluğu derken 1 de lodos çıktı. Lodos balığı gibi yerlere yapıştım. Benim hazır ve de nazır olan uyku halim yine tavan yaptı. Hava kapattı. Gözüm divanım ve battaniyemde. Hadi çaaaavvv!<br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-13719473602018105182008-02-26T12:31:00.000+02:002008-02-28T12:33:03.149+02:00LEEEN SİBOOB! FREN BALATASIII! ŞANZIMAAAN! EGZOOOOZZZ!Nerden buluyor beni? Öksürük, aksırık. Bahar desem daha gelmedik. Hoş şubatta bile deniz kenarında çay içiliyor. Yağmur yağınca zil takıp oynama moduna giriyorum. DA şimdilik güneşli günler başladı bilem. Ümidim martla nisan ayına kaldı. Yoksa yazın işimiz çoook zor. Acep görgüsüzlük yapıp deniz kenarında kısa kollu tişörtle oturunca üşüttüm mü? Neyse ne? Adres beni buluyor ve 1 güzel nezle yapıyor.<br /><br /> Boş vakitlerin genel müdürü olaraktan medyayı yakinen takip ediyorum.( çalışanlar üstünüze alınmayın. Nice tivileri yeterli görüp de gazete kitaba tren muamelesi yapanlar var.)<br /><br /> Canım yurdumun Mehmetçikleri kış kar buz demeden doğuda bizler için can pahasına operasyondalar. İçim yanarak takip ediyorum. Dualarım onların üstünde kalkan olması için ayrıca da dua ediyorum. Evladı orda olanların hissettikleri bambaşka. Allah onların da yanında olsun. Bize emanet edilen bütünlük barış ve laiklik içinde yaşanacak vatanda sonsuza kadar yaşamalıyız. Asker kızı olaraktan yüreğim onlarla ve salimen yuvalarına sevdiklerine kavuşsunlar.<br /><br /> Nezlenin yüzünden eve kapandım. Sanki diğer zamanda sokaktaymışım gibi. Uyku hastalığı beni fena yakaladı. Tembellik ve uyku genim kişiliğimi etkiliyo. Kış uykusundan ne zaman uyanacağım? Kendime soruyorum. Bilmem diyor.<br /><br /> Tembelliğimden matrak haberleri okuyorum da yazmayı erteliyorum. Bir türlü senkron tutturamıyorum. Şimdi aklımda kalanlardan başlayım. (başla ki sevgili okurlarımın bilgileri şeyetsin.)<br /><br /> Müjdemi isterim. Artık boşanma kolaylaştı. Kocana “len sibob” de yeter. DE bu lafı seneler evvel yeğenim daha 2.5 yaşındaydı. Nerden öğrendiyse sibooop diye söylüyordu. Bizde katılarak gülerdik. O zamanlar pek meşhurdu. Millet birbirine “sibooob” derdi. Şimdi yeğenim 17 yaşında varın düşünün artık. Demek ki o zamanlar bu laf suç delili sayılmıyordu.<br /> <br /> Bunca zaman sonra sen tut kocana “lan sibop” de. Al başına belayı. Adliyelerde koştur dur. Koca da seni boşayacağım diye ayak diretsin. Haaa! Evliliğinde başkaca suç yokmuş DA tek bu laftan sonra koca ayıkmış. “bunu diyen karıdan bana hayır gelmez gayrı” diye ayrılmaya karar vermiş.<br /><br /> Aslında Türk dil kurumu her sene yayın yapsa. Hangi sözcükler suç? Hangileri boşanma sebebi? Hangileri tüü! Kaka? İnsan onu okur bilgilenir. Ona göre hayatına yön verir.<br /><br /> Ben şimdi evli olsam DA kocama kızsam, asla “lan sibop” demem. Araba aksamı zengin kardeşim. Say sayabildiğin kadar başlıktaki gibi şanzıman, ayna maruti. Ön fren balatası, egzoz, karbüratör. Hatta marş t…….ğı bile diyebilirsin.<br /> <br /> Kocada sana senin kaportan bozulmuş. Yağ yakıyorsun. Frenlerin tutmuyor. Farların eskisi gibi aydınlatmıyor. Motorda iş kalmamış. Rektifiye lazım. Karşılıklı söyle dur. Kim tutar ki sizi.<br /><br /> Bu lafları sallayın bakın bakalım boşanma gerçekleşiyor mu? Ama ön araştırma yapıp suç olanları ayıklamakta fayda vardır. Bu konularda sevgili Hakkı Devrim hocanın fikrine müracaat edilmeli. Ondan icazet almalı derim.<br /><br /> Ah şu zenginliğin gözü çıksın. Onların boşanmaları başka alem. TSE damgalı halkımız dayak, kötek, kuma, parasızlık, ruhen ve fikren anlaşamama. Bu son 2 lafa da takık vaziyetteyim. Evlenirken ruhunu fikrini gizledi. DE sen salak mısın ki sonradan anlayabildin. Evlenirken bana 1 karı lazım o da hemen lazım diye al. Ruhuna fikrine bakma. Nasıl olsa ben onun ruh ve fikrini yamularak şekil veririm de. Zaman geçince şekil almayan ruhları mundar et. Koş mahkemeye. Nafaka, bebeleri paylaşma derken ruhlarınızı fikirlerinizi saldım çayıra mevlam kayıra yapın.<br /><br /> Zenginler diyooooom! Başka oluyo diyoooom! Bütün üstteki özellikler onlarda da var DA ekistıradan parada var. Ruh gitmiş. Fikir bitmiş. Bebeler dadılarda. En önemlisi para, para, paraaaaa! Varlığı 1 dert, yokluğu yaraaaa! Esas mesele bu.<br /><br /> Yurt içi, dışındaki evler nolcek? Katlar yatlar nolcek? Pankadaki bankınotlar nolcek. Hisse senetleri, şirket bölünmesi nolcek? Antika eşyalar nolcek? Hepsi halloldu diyelim. Geldik mücevherata. Hediyeler var. Kocadan istenip de alınanlar var. Arkadaşlardan görüp kıskanılan, aynısı alınanlar var. Var oğlu var. Elin Amerika’sında yaşayan ünlüüüü! İş adamımızın muhterem zevceleriyle kapışması akıllara durgunluk. Hepsi 1 yana ziynetlerde kapışmışlar. Kadın ille boyuna 5 kere dolanan inci kolye diye yırtınıyo. O ölçüde benim için şaibeli mesela benim boynum kalın. 4 kere dolanıyo. Yani uzunluğu hakkında bilimsel ölçü yok. Kabalama olarak 5 kere dolanmış. O inci ille baaayanda kalacakmış. Adamda ziynetlerden istiyo. İşe giderken tek taş takacakmış. Aynı setin elmas gerdanlığını kravatın üstüne takacakmış. Broşu da mendil cebine geçirecekmiş. GİBİ<br /><br /> Kardeşim bütün bu varlığı sen yapmadın mı? Hatun kişi öylesine kuru kuruya sevgisiyle gelmedi mi? Eeeeeee! Bütün hepsini bölüştün diyelim de ille de 5 kere dolanan inciye niye taktın. Sen boşanmışsın. Yeni alacağın zevcine akıllanır DA 3 dolananı alırsın.<br /><br /> Zenginlik iyi güzel de boşanmayacan kardeşiiim! Ziynetlerinle mutlu yaşıcan. Rahatlık battı mı? Zaten herkes kendi hayatını yaşarsa ruh ve fikirlerde hür olur. Sebep de kalmaz.<br /><br /> Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış. Nerde bende o talih. Şöööle Karun gibi adamla desti izdivaç yapaydım. Ruhumu, fikrimi sonradan dellendirseydim. Ayrılırken de 2 dolanma inciye razı olurdum. Peeeeah nerdeeeee!<br /><br /> Bizde nerde o şans…Gittik cıbırın tekine. Boşanınca ne almak? Üste verdim. 2 dolamalık inci değil ama bayağı yüklü burma da olmak kaydıyla bileziklerim gitti. Bende TSE damgalılardanım. Ressam şairim deyip, sergiler uğruna sermayeyi kediye yükledi. Harç bitti yapı paydos dedi. Ve bitti. Şimdiki aklım olsa ona avazım çıktığı kadar “LAAAAAN SİBOOOOOP, EGZOOOOZ, ŞANZIMANI BOZUUUUK, FREN AYARIN BİLEM YOOOOK.” Daha aklıma ne gelirse bağırırdım. Nasıl olsa boşanmışım. Peeeeah!<br /><br /> Oh beeee! Seneler sonra içimi boşalttım. Rahatladım yafuuuuuu!<br /><br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-17442966080646309812008-02-20T11:53:00.000+02:002008-02-21T11:56:13.820+02:00YİTİRDİKLERİMİZDEN İÇİM ACIYORUzun zaman önce taaaa! Gençkene en ufak olayda üzülen hep ben olurdum. İnsanlardan yediğim kazıkları içimde eritmeye çalışırdım.<br /><br /> Kızım daha ilkokulda bile değilken, tanıdığım ve kızımın anne dediği şimdi o da rahmetli oldu. Saime Bekbay’ın sayesinde Aysel Gürel’i tanıdım. Bu iki isim kırkın üstünde senelerce dosttu.<br /><br /> Saime ünlü sipa ajansın sahibi Gökşin Sipahi ile evlilik yapmış. Ayrılmış ama çocuğu yoktu. İşte “sanatçı” dediğimizdendi. Yıllarca tiyatro yaptı. Dizilerde oynadı. Çok hoş dalyan gibi güzel kadındı. Renkli gözlerini kırpıştırarak konuşması hala kulaklarımda. Kızıma öylesine bağlanmıştı ki, doğurup sana verdim derdi.<br /><br /> Saime beni Aysel’le tanıtırken kızımın bakıcı annesi dedi. Sonraları bilhassa yazın bodrumda üçlü harika zaman geçirmeye başladık. İki arkadaş hep tatlı tatlı didişir ama vazgeçemezlerdi.<br /><br /> Hele İstanbul’da üçümüzün Beşiktaş pazarına gidişi vardı ki. Tam filmdi. Resmen komedi desem az olur. Çılgınlık desem az olur. O Pazar hikayesini başka yazıda anlatırım. Zira kime anlattıysam yerlere yuvarlandılar gülmekten.<br /><br /> Bu iki özel dostum öyle gururluydu ki, kimseyi hayatlarında ne kullandılar. Ne istekte bulundular. Ve en önemlisi de kimseyi kırmadılar.<br /><br /> İki arkadaş Pazar kuşu olarak, ucuz giyimleri bulurlardı. Sonra orasını burasını keser lame, dore koyar öyle kıyafet çıkardı ki! Görenler asla inanmazdı. Nerden mi biliyorum. Bana göre esvap seçip öyle modeller diktiler ki. Torbalar dolusu yolladılar ve yazın bodrumda hava atarak giydim.<br /><br /> Geçmişte unuttum. Sinirim bozuk ağlıyorum. Aysel gördü. Sordu anlattım. Kendine has kahkahasını attı. “ kızım alem deli olup da sen çekeceğine, sen deli ol. Alem seni çeksin. Bak benden örnek al. Adım çıktı deliye. İnmez akıllıya. Ama kendimi yaşıyorum. Kimseye zarar vermediğin sürece bırak kendini yaşa.”<br /><br /> Sözlerini günlerce düşündüm. Hemen değişmem çok zordu. Zorlanarak bazı olayda içimden geldiği gibi davrandım. Anaaaa! Önce karşımdaki insana şok oldu. Hiç beklemediği davranışta şaş kaldı. Sonraları yavaş yavaş öğrendiler.<br /><br /> Renkli giyinmeyi severdim DE Aysel’den sonra iyice abardım. Ne kadar lame dore pul yaldız varsa sürdüm sürüştürdüm. Ferdi Özbeğen “ ayol noel ağacı gibi geziyosun” dedi. Bu çok hoşuma gitti.<br /><br /> Saime ve Aysel’in hiç mi dertleri yoktu? Hiç mi ağlamak istedikleri zamanlar yoktu? Bunu kendi ailesi dahi bilmezdi. Öylesine hayatla ve kendileriyle dalgalarını geçerlerdi<br />Bizim gibi uçuk kaçık olan kadınların evlatları aklı başında oluyor. Kendimden biliyorum. Kızım çoğu zaman bana annelik yapar. Frenlemeye çalışır. Uçtun der.<br /><br /> Önce canım dostum, kızımın annesi Saime’yi kaybettik. Şişli camiden yolcu edeceğiz. Aysel’de geldi. Biz rahmetli annem kızım ve ben. Cenazeyi bekliyoruz nasıl yağmur yağıyor. Neyse 1 cenaze geldi. Aysel bu Saime dedi. Bizde tabutun başına gittik. Hem ağlıyoruz hem öpüyoruz. Kızım anneciğim diyor. DA 1 tuhaflık var. Bazı insanlar bize tuhaf tuhaf bakıyor. Kızım akıl etti. Tabutun üstünde yazan ismi okudu. Meğer cenaze erkekmiş. Biz hababam sarılıyoruz feryat figan. Ailesi de kim bunlar diye şaşkın bizi seyrediyorlar.<br /><br /> Aysel’e bağırındık. O sırada yeni cenaze geldi. “hah işte bu” dedi. Akıllandık ya! Önce ismini okuduk ki o da değil. En sonunda Saime geldi. Aysel bize nasıl sesleniyor.”hadi doğrusu geldi gidinde seramoninizi yapın “ rezil olduk. Veeee! Aysel cart renklerden oluşan kıyafetlerle 40 yıllık dostuna el salladı güle güle dedi.<br /><br /> Eve geldik. Konuşup Aysel’in yaptıklarına gülüşüyoruz. Saimenin verdiği pembe deniz şapkası vardı dolabın üstünde aylarca dururdu. O şapka uçtu ve kızımın kucağına geldi. Kızım da “ aman aneeciğim! Biz ne yaptık? 2 dostu gülerek konuştuk. Bak Saime annem kızdı” Kİ ben böyle şeylere inanmam.<br /><br /> Aysel’in dışına bakıp hüküm verenlere bile hoşgörüyle bakardı. İçindeki duygularını şarkıların sözlerine dökmesi onu anlatmaya yeter miydi? Bilemem.<br /><br /> Mart-28 de Muğla üniversitesinde konserimiz var. Sezen repertuarıyla gidiyoruz. Firuzeyi kim bilmez? Bu konserde şarkıları daha duyarak okumalıyız. Aysel bizi dinleyince mutlu olsun.<br /><br /> En son bu yaz görüştüm. Kızı mehtap, torunu Söz yanındaydı. Yine çok güldük. Pazara gidelim diye sözleştik ama işim çıktı gidemedim. İstanbul’da mutlaka bana uğra diye söz aldı.<br /><br /> Hayatımızda ertelediğimiz o kadar çok olay var ki! Kışın 3 kere İstanbul’a gitmeme rağmen gitmek kısmet olmadı. Hayatımızdaki keşkeler çoğaldıkça üzüntümüz de çoğalıyor. Fırsatları yaratıp keşkeleri aza indirmek ne kadar önemli.<br /><br /> Dün Aysel’imi kaybettik. Tv başında öylece boş boş bakıp kaldım. O anda kuş olup uçmak orda olmak istedim. Ama O nun beni duyacağına inandığım için evimden onunla konuştum.<br /><br /> İyi ki seni tanıdım. Dostum oldun. Senden çok şey öğrendim. Hayata bakışımı değiştirdin. Kendimle barışık olmamı, yüreğimin götürdüğü gibi yaşamayı, insanları sevgiyle kucaklamayı, kendimi ödüllendirmeyi, ne biliiim daha bisürü güzelliği öğrettin. Şimdi sen uzaklara gittin, mutlaka orda da kendini yaşarsın. Yıldızlardan bize gülerek göz kırparsın. O şuh kahkahanı rüzgarla yollarsın. Sen ki kimseyi kırmadın. Sevmeyi öğrettin. Tanrı katında da sevildiğini göreceksin. Benim canım dostum. Yolun açık olsun. Mekanın cennet olsun. Saime’ye de selam söyle. Bütün oraya göçen sevdiklerimiz. Orada mutlulukla sonsuz hayatınıza devam edin.<br /> <br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-51572589592132524882008-02-16T08:57:00.000+02:002008-02-16T08:58:39.876+02:00YAŞAMIN GETİRDİĞİPazar günü uyandım. Hava puslu. Yağmur yağsam mı diyor. Evim karanlık. İçim sıkıldı. Kahvaltıyı yapmadan dışarı fırladım. Sokaklar tenha. Deniz buz mavisi rengine dönüşmüş. Hiç kıpırtısız sanki uykuda. Kıyı boyunca öylesine yürüdüm. Denize taş attım. Denizin ütüsünü bozdum. Büyük şehirden farkımız, vasıta derdimiz yok. Kömür, fabrika V.S. yok. Hava tertemiz. Soğuk var ama ısırmıyor. Bence ölmeden cennette yaşıyoruz.<br /><br /> Yazın adam almayan sokaklarda yerli birkaç kişi evinin önünde oturmuş. Denize bakıyor. Tanıdığım için selamlaşıyoruz. “eyy! Gidi gençlik! Şimdi denizde olmak vardı. Süngere gitmek vardı. Balığa çıkmak vardı. Emme kocadık DA denize ööööle bakıp duruz.” “canın sağ mı? Süngerin yerini lifler aldı. Balığı da en tazesini yiyorsun daha ne? “ Didim.<br /><br /> Yazın cistak, cistak müzik yapan kafeler terkedilmiş gibi kapalı. Belediyenin çay bahçesi var tam denize sıfır. Kışın üstünü kapatıyorlar. Oraya girdim. Masaların çoğu dolu. Kitabını gazetesini alan gelmiş. Pazar keyfi yapıyor. (buranın öyle pazarı, çarşambası, cuması yok. Ne kadar emekli, karısından, kocasından ayrılmış dullar, hayatın keyfini çıkarmaya karar vermiş DE tuzu kuru olan orta yaş grupları. Sadece tatil modunda yaşıyorlar. Bunların içine bende dahilim. En tembeli, en uykucusu, en üşengeci olaraktan yaşıyorum.)<br /><br /> Camın kenarında boş masaya kuruldum. Kahvaltım gelene kadar çayıma başladım. Zaten tanıdıkları için, beni görünce nerdeyse çay ocağına hortum bağlayıp ucunu ağzıma tıkacaklar.<br /><br /> Canım vatandaşlarımız. Kapalı mekanda ufak harfle konuşmayı bilmezler. Hele ki cep icat oldu, mahremiyet bozuldu. Her konuşanın ne olduğunu dinle öğren. 1 masada 2 kişi olsa bile sohbetlerini bütün mekan dinliyor.<br /><br /> Evden çıkarken düşündüğüm; sakin denizi seyretmek, martıların balık avınına bakmak. İşin en doğrusu kafayı boşaltmak için, ööööle boş boş bakıp, çayımı içmek. Belli mi olur? Belki hatıralarıma dalarım. Belki dertlenirim. Belki de hislenirim. Höykürerek ağlarım. Kime ne?<br /><br /> Bütün hevesim kursağımda kaldı. En uçtaki masada oturan yaşlı çift belli ki yerlisi değil. Kızı, oğlu ve onların ailesi İstanbul’da ikamet eylemekteler. Torunları gelin telefonla bile seyrek görüştürmüyormuş. Yarın o da kaynana olacakmış. Etme bulma dünyasıymış. Nasıl kötü konuşuyor. Kızına gelince, damat evdeki yardımcı kadının günlerini çoğaltsaymış. Yazık kızı yoruluyormuş. Damat paraya kıyamıyormuş. Nasıl yanlı düşünüyor. Acaba oğlum olsa aynısını mı yapardım bilmem. Torunların okul parasını istemeyi biliyorlarmış amaaaa!<br /><br /> Öbür masada 2 erkek. Hafta sonu kaçamağına gelmişler. Birazdan İstanbul’a uçacaklarmış. Şişman göbekli amcam geceki kısmetine düşeni beğenmemiş. Eh biraz zayıf ama çirkin olanı da bence günün cevherini yumurtladı.” Keşke değişseydik” buyurun benim için sözün bittiği yer. Olayın iğrençliği midemi kaldırdı. Mutlaka karılarına bodrum değil de iş bitecek başka yer demişlerdir. İş seyahati adı olmuştur. Şu erkeklerin hiç birisine güvenmemeli. 1 de benim kocam yapmaz diyen hatunlar vardır. Zavallılar kendilerini teselli ederler. En çok da o tiplerin kocaları mutlaka aldatır.<br /><br /> Bu erkek milleti ne anlar parayla satın almaktan. Karpuz alır gibi. Metres işi ayrı. Buranın meşhur yerli türküsü var. ……… ayşesi jendermenin eğlencesi. Şarkılarımızda yok mu yani? Söz yazarı hangi ruh haliyle yazdığı belli oluyo.<br /><br />“Elden ele gezen güle dönmüşsün. Yazık geçmez akçe pula dönmüşsün” “ Seni ben ellerin olsun diye mi sevdim? Her şeyimi uğruna ben boş yere mi verdim?” evdeki hatun her şeye razı olurda metres öylemi. Adı üstünde metre den geliyor. İster de ister. Aldığın sürece sever. Para bitti mi aşk da biter. Çevremde sayısız örneklerini gördüm.<br /><br /> Bu ikinci roldeki kadınlara ne kadar güvenilir? Siz olmazsa başkası. Taş atıp da kolu mu yoruluyor? Peeeaah? Bu konudaki engin fikirlerimi başka yazıda iyicene şeyettiririm.<br /><br /> Tam yanımdaki masaya 2 genç kız oturdu. Lisede oldukları yaşlarından belli. 1 sinin flörtü sevgililer gününde gül almamış da nergis getirmiş. Ba ba baaaa! Kıyamet kopmuş. Nergis bahçelerinde bile yetişiyomuş. Onun kıymetini bilmemiş. Ayol her bahçede gülde yetişiyor. Ne kızıyon ki? Halbuki kızımız oğlana anahtarlık almış. Yaaaa! İşin vehametine bakın. O yaşlarda bütün bunlar ne kadar önemli geliyor. Öteki kızın flörtü yok galiba. Gizli kıskanmayla yangına körükle gitti. Zaten o oğlanı o da beğenmemiş. Yaramazmış. Mış mış da mış mış…<br /><br /> Kulaklarıma sanal pamuk tıkadım. Denize baktım. Gri havada içim de griydi. Her yaşamda neler yaşanmıştı. Acaba arkamız dönerek bıraktıklarımıza mı keşkelerle yanalım. Yoksa geleceğe ümitle mi bakalım.<br /><br /> Yurdumuzun yaşadığı sorunların hepsinin farkındayım. Uzayda olmadığımdan okuyorum. Seyrediyorum. Engin fikirlerim başımda fışkırıyor. DA benim yazı prensibim sizleri biraz gülümsetmek. İçim karardığı zaman nasıl feciysem. Neşeli olmak hayatı daha kolaylaştırıyor diyorum.<br /><br /> Sandığınız gibi deli veya duygusuz değilim. DA durumun değişmesi için ağlamanın çare olmadığını düşünüyorum.<br /><br /> Pazar gezim içimi açayım derken daha da darallar gelmiş vaziyette bitti. Evime kös vaziyetinde döndüm. Demek ki kimse sandığım gibi mutlu değil. Her durumda şikayet ediyoruz. Yapmayın kardeşlerim. Bu hayat bizim. Ve ne zaman bitecek bilmiyoruz. Şartlar ne olursa olsun. Yaşamdan keyif almanın yollarını bulalım.<br /><br /> Haaaa! Unuttum. Doğum günüm çok iyi geçti. Zebehe kadar çaldık sööledik. 24 den sonra da sevgililer gününü de aradan çıkardık. Hayatımın en büyük aşkı. Kızım ve torunum varken başka sevgiliyi napiiiim.<br /><br /> Daha kutlanacak doğum günleri var. Hadi eyvallah hazırlanmam lazım.<br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-20007138.post-58330695229970471172008-02-05T09:34:00.000+02:002008-02-06T09:36:53.892+02:00HADİ BAKALIM PAMUK ELLER CEBEAllahın parmağı yok gözünüze soksun. Doğum günleri bu aya sıkıştı diye bütçem iflaslarda. Kardeşim cep delik cepken delik misali visa kartı bilem isyan etti. Uzun 1 zaman hediye paketi görmek istemiyorum. (özüme gelirse hiç mahsuru yok. Gelebildiği kadar gelebilir. DE bakcaz ve dahi görcez. Ona göre car car çenem açılır.)<br /><br /> İmdiiii! Özel günler (doğum günü, evlilik yıldönümü, nişan tanışma flört V.S çeşidi bol yaratıcı olduktan sonra sonu gelmez.) kişilere mahsus olup sadece olayın kahramanlarını ilgilendirir. Benim 1 arkadaşım vardı. İsmi lazım değil. Baş harfi Ayşegül. Kocasıyla kafayı bozmuştu. Aşırı kıskançlığından adama nefes aldırmaz. Devamlı Fadıl takipte modunda olduğundan o adamcağız neler çekerdi<br /><br /> Eskiden cep telefonu henüz kullanımda değildi. Mesai saatlerinde iş yerinden mutlaka bahanesi hazır vaziyette kontrol ederdi. Akşam iş çıkışında yol saatini hesaplar ondan uzayan saat oldu mu kavga çantada keklik. Eğer 1 de adamın iş yemeği veya toplantısı varsa kocasının elbisesini giyer, gider zuladan kontrol ederdi.<br /><br /> Ne kadar yapma dedikse de wat fayda? 1 tek özel günler yaklaşırken bütün şirinliğini takınırdı yumuşacık sevecen hatun olurdu. Yemekler daha özenli pişerdi. Süs püs gırla giderdi. Hele gün yaklaşırken bütün şirinliğiyle ve de dişiliğiyle o önemli gün mutlaka hatırlatılırdı.<br /><br /> Koca denilen dangalak da seçeceği hediyeyi beğendirme derdine düşerdi. Eğer hediye beğenilmezse yine çıngar çıkardı. Özel günler geldi gidiyor diye 1 hafta adam rahat ederdi. Sonrası kaldığı yerden devam.<br /><br /> Hep dı di diye di’li geçmiş kullandım SA sebebi var. Adam senelerce bu hayatı çekti. Çocuklar büyüsün, okusun yetişsin diye beklemiş. Bu kadar sıkı takip de olmasına rağmen iki arada bir derede kendinden bayağı genç 1 hanım buldu.<br /><br /> Bütün sıkı takiplerin faydası olmadı. Bizim kız kapı çalınıp da postacı boşanma kağıdını getirince, saçını başını yoldu. Ağladı, bağırdı, boşanmam dedi emme hiç birini söktüremedi. Boşandılar…<br /><br /> Arkadaşıma hiç üzülmedim. O kadar zaman adam onu çektiği için dangalak dedim. Böyle adamlar bizi bulmaz ki! Sonraları ikisi de başka evlilik yaptılar. Ama hatalar tekrarlanmadı.<br /><br /> Hediye almak başlıca sorun. Hele benim için. Erkeğe ne alınır? Bayana ne alınır? Zevkler tartışılır. Beğenmezse şööle ağız ucuyla teşekkür ederler. Bi yana atarlar. Hem üzülürsün hem de paran boşa gider. Sorsan başka dert. Zaten artık sormamaya kesin karar verdim. Yine 1 arkadaşıma ismi lazım değil. Baş harfi H… sormak gafletinde bulundum. Son derece pişkinlikle bilmem ne marka, mp3 çalan, müzik indiren, sürüyle anlamadığım özelliği olan minnacık alet varmış onu istedi. İYİ Mİ? Hatta beraber gidip alabilirmişiz. Kİ öyle oldu. Kaçar göçer yok alacağız. 1 de fiyatını gördüm ki! 2 gözüm bir delikten çıktı. Hık mık dedimse de daha ben hamle etmeden paket ettirdi bile.<br /><br /> Hadi 1 daha sorma cesaretini göster bakalım? Haaa! O herkese gösterirken de bu minicik şeyi arkadaşım aldı. Diyoooo! Minicik olan şey ucuzmuş gibi yapıyooo! Benimde içim şişiyoooo!<br /><br /> Kendi özel günlerimizden gayrı 1 de dünyaca kutladıklarımız var ki. O insanı koparıyor. Örneğin yılbaşı. Yılbaşında alınan hediyeler. Süslenen çamlar, gidilen eğlence yerleri, gidemeyenlerin evlerindeki ekstra yemek içmek masrafı.<br /><br /> Millet olarak birbirimize nispet yapmayı hava atmayı pek severiz. “ayyy! Şekerim! Biz 5 yıldızlı bilmemne oteldeyiz.” “aaaaa! Biz yurt dışına gidiyoruuuz!”<br /><br /> Sinir katsayımızı test ederek yeni yıla girme telaşında oluyoruz. Kİ bu seneyi de neyse ki fazla zayiat vermeden onu atlattık. Şimdi sırada “sevgililer günü” var.<br /><br /> O gün en masrafsız olan benim. Yıllardır sevgilim yok. Zaten olsaydı da bu saatten sonra asla çekemezdim. 50 defa ayrılır 100 defa kovardım.<br /><br /> Şimdi ilginç olan olay beni ilgilendiriyor. (rahmetli anacıma sorardım neden 1 gün daha sabredemedin. 14 şubatta doğsaydım. Oda yavrum senin doğduğunda bu sevgili günü bizde icat edilmemişti. Ne bileyim.) bu arada genç yaşım meydana çıkıyor.<br /><br /> Doğum günüm 13 şubat. Eh mutlaka kutlama partisi yapıyoruz. Saat gece 12 yi geçince işte sevgililer günü başlıyor. Haydi bakalım oooh! Yandan! Oyna! Şıkıdam! Şukudam! Al sana bir gecede iki önemli günü kutlama fırsatı. Bu olay kaç kişiye nasip olur.<br /><br /> Sevgililer günü diye çarşı yıkılıyor. Valentin day ( orjin ismi) kırmızı güller, kalp çukulatalar, çiçek böcek ne varsa rengarenk satılıyor.<br /><br /> Evli bile olsan kaçarı göçeri yok. En başta sevgili oldun ki evlendin kardeşim.( görücü usulden olanlar yırtıyor.) Kİ onlarda görerek ister oldular. Mutlaka bu günü kutlamak için bişey alcan kardeşim.<br /><br /> Ucuz alsan burun kıvrılır. Pahalı alsan cebin kıvrılır. İki ucu çiçekli değnek. Ne olursa olsun mutlaka alcan. Zaten çarşıda onu biliyor. Tek gül 3YTL iken o günde en az 15YTL oluyor. Hele tv de reklamı dönüyor ya minnacık bişiiii! <br /><br /> Senede 1 gün sevgilim olsa. O minnacık şeyden kocaman taşlı olanı alsa. Yanında kolyesi, küpesi olsa. Teknede (yok deniz soğuk bu mevsimde çekemem.) Olmaz. Mesela yurt dışında şööle romantik şık otel yemekhanesinde (yuh sana! Bütün romantizmi b.. ettin. Yemekhane olur mu be yaau) o hediyeleri verse. Bakışıp şarap içsek. Sonra kavga edip ayrılsak. (bu kavga sahnesini de anlamış değilim. Neden kine)<br /><br /> Kendimi kaptırdım. Hediye mediye derken uçtum. Yine aslıma döneyim. Benim sevgilim olmayabilir. Gerçek şu ki benim esas sevgililerim önce ailem, hele de torunum, sonrası dostlarım, arkadaşlarım, benim bu yazılarımı okuyan canlarım sizlersiniz.<br /><br /> Sevgili demek illa aşk meşk demek değil. Sevmek en güzel duygu. Her şeyi sevmek. Severek dünyaya bakmak. Sevgiyle yaşamayı bilmek. İnanın en güzel hediye bunlar.<br />Sizlerin sevgililer gününüz kutlu olsun. Öpüldünüz.<br /><br /> SEVGİYLE KALINUnknownnoreply@blogger.com